otopsi yayınevi: 1
bilimsel araştırmalar: 1
Kapak fotoğrafı: Güneş gazetesi / 1991
A B D ' y e Ş ü k r a n : 2 Ağustostan itibaren Irak işgali
altında bulunan Kuveyt'in ABD öncülüğündeki
müttefik kuvvetlerce kurtarılmasından sonra bir Ku
veytli, ABD bayrağını öperek şükranlarını sundu.
1979'da yazdığı ve basımdan önce el konulan ilk kitabı
Marksist açıdan Kemalist Devrim ve yayımladığı Yeni Demok
ratik İşçi Birliği imzalı bildiriler nedeniyle yargılanıp 5 yıl tut
sak kalan Cengiz Özakıncı (1954), özgürlüğüne kavuştuktan
sonra görsel, yazılı, sözel iletişim, dil ve felsefe üzerinde yo
ğunlaşmış; İbrani, Grek, Latin, Arap, Göktürk yazı ve dilleri üzerinde çalışmaktadır. Elinizdeki United States of İrtica: 19451999 adlı kitabından başka, din dilinin ulusallaştırılması konu
sunu dilbilim, kökenbilim ve anlambilim açısından irdeleyen
Dil ve Din ve toplatma istemiyle yargılanan İletişim Çağında
Aydın Kirlenmesi; Nomos ve Aydın adlı kitapları ve çeşitli der
gi, gazete, radyo ve televizyonlarda yayımlanmış pek çok yazı,
söyleşi ve konuşmaları vardır. Görsel sanatların resim, grafik ve
sanatsal fotoğraf dallarında yapıtlar veren ve sergiler açan
Özakıncı'nın sanat felsefesine ilişkin kuramsal yazıları, sanat
eleştirileri ve öyküleri, Gösteri, Argos, İn Vivo, İkibine Doğru
gibi dergilerde yayımlanmıştır.
yapıtın adı:
United States of
İRTİCA 1945-1999
Soğuk Savaş Dönemi'nden Yeni Dünya Düzeni'ne
T Ü R K İ Y E ' D E İRTİCA V E E M P E R Y A L İ Z M
birinci basım: Mayıs 1999
CENGİZ ÖZAKINCI
United States of
İRTİCA 1945-1999
Soğuk Savaş Dönemi'inden Yeni Dünya Düzeni'ne
TÜRKİYE'DE İRTİCA VE EMPERYALİZM
otopsi
içindekiler
Giriş/17-50
1969 KANLI PAZAR'DAN
1999 MERVE KAVAKÇI'YA
UNITED STATES OF İRTİCA
16 Şubat 1969: İslamcı Mehmet Şevket Eygi, Kanlı Pazar ve ABD / 20
1969-1999: İlk Amerikancı Türbancı Şule Yüksel Şenler'den,
Amerikan Uyruklu Son Türbancı Merve Kavakçı'ya / 33
5 Mart 1999: Merve Kavakçı'nın Amerika'ya Bağlılık Andı / 40
Amerikano-İslamcı Bir Dallas Dizisi / 42
Amerika'nın "Melting Pot"u, "eritme kazanı" / 43
Amerika'nın "Dine Baskıyı İzleme Bürosu" / 49
Birinci Bölüm / 51-76
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ
VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
Orwell'in "1984"ünden Rusya'nın 1984'üne:
Bir "geriye dönüş"ün öyküsü / 51
Temmuz 1984: SSCB, ABD'ye boyun eğiyor / 58
Ağustos 1984: Türkiye'de irtica ve bölücülük silaha sarılıyor / 61
İlticayla bölücülüğün işbirliği: İBDA-C ve PKK / 67
İkinci Bölüm/77-126
1945-1984:
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ'NDE
TÜRKİYE'DE İRTİCA VE ABD
ABD: "In god we trust" / 77
1945: Türkiye Sovyetler'e karşı ABD'den yardım istiyor / 80
1945: İrticanın kuramcısı ABD / 80
24 Aralık 1945: Papa, Panislamist ABD'yi kutsuyor / 82
1946: Necip Fazıl, Büyük Doğu, irtica ve ABD / 83
1946: Bir irtica kuramcısı; ABD Büyükelçisi Bullitt / 85
1947: İlticanın başı ABD dinci eğitim istiyor/ 86
ABD, Hitler'in Panislamist Turancılığını devralıyor / 91
Nazi ajanı mürteciler ABD'nin buyruğuna giriyor / 94
1951: ABD güdümlü İslam Demokrat Partisi / 96
1956: ABD Dışişleri Bakanı J.F.Dulles din devleti istiyor/ 97
27 Mayıs 1960: Ordu, ABD güdümlü irticayı bastırıyor / 100
İrticayı körükleyen ABD, Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin başı / 101
12 Eylül 1980: ABD'nin "Yeşil Kuşak" Darbesi / 103
16 Haziran 1983: 12 Eylül "'imam-vali", "imam-bürokrat" istiyor/ 110
1984: Soğuk Savaş biterken Türkiye'de irtica ve bölücülük / 113
Bölücü PKK ve Amerikan İslamcısı Necip Fazıl / 115
İrtica ve bölücülük: Batı'nın yıpratıcı kozları / 124
Üçüncü Bölüm/ 127-142
1984-1989:
YENİ DÜNYA DÜZENİ'NİN OLUŞUM SÜRECİNDE
ABD-AVRUPA BİRLİĞİ ÇATIŞMASI VE TÜRKİYE'DE İRTlCA
Soğuk Savaş Dönemi'nde ABD- Avrupa ilişkileri / 127
1960-1970: Fransa ABD'yi Avrupa'dan kovmak istiyor / 128
1965-1970 ABD-Avrupa Birliği Çatışması ve MNP'nin doğuşu / 130
Amerikancı irtica Avrupa'ya karşı / 131
Erbakan'ın MNP'si Amerikancı / 132
ABD-Avrupa-Rusya üçgeninde Türkiye ve irtica / 134
1985: Avrupa Devleti doğuyor/ 135
1989: Avrupa-Rusya yakınlaşması / 136
1989: ABD, Avrupa-Rusya yakınlaşmasına karşı / 137
1990: ABD Türkiye'nin AB'ne girmesine karşı / 138
Yeniden ABD güdümlü Panislamizm /140
Dördüncü Bölüm/ 143-188
1990-1995:
ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA,
HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
1989: ABD laikliğe ve Atatürkçülüğe karşı.
Nurculuktan ve Nakşibendilikten yana/ 145
1990: İrtica aydınları öldürmeye başlıyor/ 147
1993: İmamlar orduda subay olacak / 154
Kasım 1993: Avrupa-Rusya yakınlaşmasına karşı RP-ABD uzlaşması / 157
Kasım 1993: 1. Din Şurası, Hilafete giden yolu açıyor / 160
ABD Hilafetin yeniden kurulmasını istiyor/ 161
1994: Kissinger Türkiye'de tekke açıyor: irtica orduya çengel atıyor / 162
27 Mart 1995: Emekli Genelkurmay Başkanı D. Güreş,
Türkiye gazetesini, TGRT'yi ve İhlas Holding'i övüyor/ 170
13 Nisan 1994: Erbakan: "Sert mi yumuşak mı, tatlı mı kanlı mı?" / 175
Şevki Yılmaz: "Ya oyla ya kanla" / 177
Erbakan: "Rap rap sesleriyle geliyoruz" / 177
1989-1995: İrtica ve polis / 180
Sonuç/188
Beşinci Bölüm / 189-218
1995-1997: 28 ŞUBAT'IN OLUŞUM SÜRECİ
VE YENİ ULUSAL SAVUNMA ÇİZGİSİ
1995 MİT irtica raporu/ 189
Şubat 1996: Ordu irticaya tavır alıyor/ 192
Ordu-RP kavgası / 194
Temmuz 1996: ABD Refah'ı iktidara getiriyor / 196
Ocak 1997: Sincan'da tanklar geçiyor / 201
28 Şubat 1997: MGK kararları ve Yeni Ulusal Savunma Çizgisi / 203
28 Şubat MGK kararları / 206
28 Şubat kararlarında irtica ve İran / 209
Şah'ın son Genelkurmay Başkanı Abbas Karabagi ve
Humeyni Devriminde ABD'nin etkisi /210
Suudi-Amerika da irticayı ve bölücülüğü kışkırtıyor / 215
Sonuç. 219-228
Belgeler/229-314
MİT İrtica Raporu-1995 / 227-236
Genelkurmay Siyasal İslam Raporu
237-250
Genelkurmay İrtica Brifingi / 251-266
Genelkurmay Batı Harekat Konsepti / 267-282
Anayasa Mahkemesi'nin MNP'yi Kapatma Kararı/ 283-314
Kaynakça / 315-319
Dikkat edin! Dünya hayatı sizleri birbirini
zi kandırmaya sürüklemesin ve kimse sizi Tanrı'yla, "Allah" adını öne sürerek aldatamasın.
Kur'an; Lokman Suresi / 33. Ayet
Luther! Bu akıl almaz keşiş, "akıl almazlığı" yüzünden kiliseye saldırdı ve -böylelikle- onu
ayağa kaldırdı yeniden!.. Katolikler, Luther adına
şenlikler kutlasalar, oyunlar düzenleseler yeridir!..1
Friedrich Nietzsche
1
Friedrich Nietzsche, "Ecce Homo"'(Kişi Nasıl Kendisi Olur), Say y. 2. Ba
sım, Temmuz 1983. çev: Can Alkor. Sf. 134
Engels, parti programına dine savaş açmak
anlamında açık bir tanrıtanımazlık bildirisi konma
sına karşı çıktı; Blanqui'ci Communardların2 dine
karşı gürültülü savaş açmalarını bir aptallık örneği
saydı ve böyle bir savaşın dine ilgiyi canlandırmak
için en iyi yol ve anarşist bir tutum olduğunu söy
ledi. "'Dine karşı savaş açmak'" der Engels, "Bismark'ı aratmamak, yani Bismark'ın rahiplere karşı
savaş deliliğini yinelemektir". "Kahrolsun din, ya
şasın tanrıtanımazlık," diyenlere, Marx: "Bu doğru
3
değil, bu sığ bir görüş" der...
Dinsel önyargılarla savaşırken son derece
dikkatli olmalıyız; kimileri dinsel duyguları incite
rek bu savaşımda çok zarara yol açıyorlar. Savaşı
mı aşırı sertleştirmekle yalnızca halkın öfkesini uyandırabiliriz; böyle savaşım yöntemleri, halkın
mezheplere bölünmesinin sürmesine vesile olur...4
İnananların dinsel duygularını incitmekten
kaçınmaya dikkat etmek gerekir; çünkü bu yalnız
ca dinsel bağnazlığın artmasına yarar...5
V. İ. Lenin
2
3
4
5
1871 Paris Komünü'ne katılmış ya da desteklemiş kişiler.
Bkz: V.I. Lenin, "Din Üstüne", çev: Ferhat Gelendeş, Başak y. 2 Basım,
1989. sf. 21,22, 25, 27.
Bkz: V.I. Lenin, age. sf. 44.
Bkz: V.I.Lenin, age, sf. 46. Rus Komünist Partisi (Bolşevik) Taslak Progra
mından.
sevgili anneme
canım kızım Bengü 'ye
ve sevgili Süheyla 'ya
GIRIŞ
1969 KANLI PAZAR'DAN
1999 MERVE KAVAKÇI'Y A
UNİTED STATES OF İRTİCA
MNP-MSP-RP-FP çizgisinde yayın yapan Akit gazete
si, 24 Kasım 1998 günlü sayısında, emekli Harp Akademileri
Komutanı Org. Kemal Yavuz'un irtica da tıpkı bölücülük gibi
Amerika'nın Türkiye'ye karşı kullandığı bir kozdur saptaması
na; bu ucuz polemikler peşinde koşan politikacıların ağzına ya
kışacak insafsız bir yargıdır diyerek yanıt veriyordu. Abdurrahman Dilipak'la birlikte türban yürüyüşünden dolayı yargılanan
Yeni Şafak gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren'e göre, İslamcılık
Batının elinde Türkiye'ye karşı kullanılan bir koz olmayıp, yurt
çıkarlarını savunan anti-emperyalist bir akımdı; buna karşılık
İslam 'a karşı topyekün savaş açan 28 Şubat kararlan, İslamcı
lığı yok etmek isteyen ABD'nin buyruğuyla gerçekleşmişti. Ya
zı özetle şöyleydi:
Batı ile elele verip İslam'a savaş açanlar üzerine
Bir süredir seslendirilen bir temel yanılgıyı değer
lendirmek istiyorum. Seslendiren kişi Emekli Org. Kemal
Yavuz. Eski Harp Akademileri Komutanı... Sayın Yavuz'un
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
düşünceleri zaman zaman medyada bıçkın kalemler tarafın
dan da paylaşılıyor.
Düşünce şu:
"PKK terörü gibi irtica da dış güçler tarafından
Türkiye'ye karşı kullanılan bir karttan ibaret."
Sayın Yavuz, dış güç olarak burada ABD'yi (Evet,
ABD'yi) gösteriyor (...) Türkiye'deki İslami oluşumları se
çip, PKK terörünün gündemde olduğu bir zamanda iki olu
şumu paralel bir biçimde Amerikan inisiyatifiyle bağlantılı
göstermek, bir kurmay beyine değil, ucuz polemikler pe
şindeki bir politikacı ağzına yakışır ancak. Dolayısıyla bu
değerlendirmelerin Sayın Yavuz'un söyleminde oldukça
hafif kaldığını belirtmeliyiz. (...)
Sanki Türkiye'deki İslami oluşum, başından beri
Milli Mücadele'nin milli çizgisine sahip çıkmıyor, Milli
Mücadele sonrasında gelişen Batılılaşmacı yönelişe karşı
tavır koymuyormuş gibi. (...)
Türkiye-Amerika ilişkilerini, getirip İslami oluşum
ları gölgelemek için kullanmak kadar insaf dışı bir yakla
şım olamaz. Bu yaklaşımda eğer bir kurmaya yakışmaya
cak sağlıksızlıklar sözkonusu değilse, gerçekten ucuz
politika vardır... Amerikan politikasının, bölgesel planda
daha çok İslam karşıtı bir zeminde oturduğunu, siyasal
yapılanışları özellikle bölgedeki Amerikan çıkarlarını
sorgulayan İslami çizgiyi yok etmek üzere tanzim ettiğini
kim görmezden gelebilir? 28 Şubat sürecinin bile böyle bir
global yaklaşımın dümen suyunda oluştuğu yadsınabilir
mi? Bu arada belki bir ayrıntı söz konusudur: "Vur deyince
öldürmeyin" diyor Amerika... "28 Şubat mantığı içinde
İslami tüm birikimin kökünü kazımak gerçekçi değilse,
neden iletişim sağlanabilir bir İslami çizgi bulunmasın"
diyor... (...)
Türkiye'de Amerika'ya kafa tutarak iktidar olup da
bunu sürdürebilen bir kahraman geldi mi bugüne kadar? (...)
Keşke diyorum bugüne kadar Batı'nın dümen suyundan
çıkmayanlar, Türkiye'deki İslami çizgi kadar milli çıkarla-
18
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
ra önem verselerdi. Keşke Batıcılar, Batı ile elele verip,
1
milli, İslami çizgiyi çökertmek için uğraşmasaydı...
İslamcı yazar Ahmet Taşgetiren'in İslamcılığı Batı ya
yılmacılığına karşıt, ulusal bağımsızlıkçı bir akım olarak ta
nımlayıp, İslamcılığa karşı olanları Batının maşası olarak gös
terdiği bu yazısı, Yaşar Kaplan adlı bir başka İslamcı yazarın
MNP-MSP-RP-FP çizgisinde yayın yapan Akit gazetesinde ya
yımlanan 21.7.1996 günlü şu yazısını anımsattı:
Bizim solcular hain, gafil ve namussuzdur
Türk solu, Türkiye'yi karıştırmak ve hep geri kalmış
ülkeler arasıda tutmak isteyen dış güçlerin emellerine hiz
met etmekten başka bir misyon üstlenmemiştir. Yani Türk
solu her zaman dünya sağının (kapitalist, emperyalist ağala
rın) hizmetinde olmuş ve doğrusu efendilerine gönüllü ola
rak verdikleri hizmetlerde kusur etmemiştir. Solcular sa
disttirler, muzırdırlar, namussuz ve nankördürler. Gafildir
ler, haindirler. Hatta denebilir ki bunların dünyada en çok
zevk aldıkları şey ihanet etmektir.
İslamcı yazarların kendilerini Batı karşıtı gösterip ken
dilerinden başka herkesi Batının uşağı olarak damgaladıkları bu
gibi yazıları yayımlandığında, FP'nin türbanlı milletvekili Merve Kavakçı'nın Amerika'ya bağlılık andı içmiş bir Amerikan
yurttaşı olduğu ortaya çıkmış değildi. Türkiye'deki İslamcı akımın Soğuk Savaş döneminde Amerika'nın Sovyetlere karşı
kullandığı bir koz olduğu, 1945'ten bu yana sayısız kanıtlarla
ortada olan bir gerçekliktir. Elinizdeki çalışma, bu kullanımın
kimilerinin sandığı gibi Soğuk Savaş Dönemi'yle birlikte sona
ermiş olmadığını2, kesintisiz olarak bugüne dek sürdüğünü bel1
Bkz: Akit gazetesi, 24.11.1998.
2
Bkz: Engin Ardıç, Değinmeler. Dincilerin Hüzünlü Çelişkisi: "Sovyet ko
münist imparatorluğuna karşı stratejik olarak oluşturmaya çalıştığı "yeşil
19
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
gelerle ortaya koymakta ve İslamcılığın Batının elinde Türki
ye 'ye karşı kullanılan bir koz olduğu saptamasının, İslamcı ya
zarların sandığı gibi ucuz polemikler peşinde koşan politikacı
ların ağzına yakışır, insaf dışı bir değerlendirme olmadığını,
tersine yadsımaya kalkanı ezecek ağırlıkta bilimsel bir gerçek
lik olduğunu gözler önüne sermektedir. Şimdi, bir giriş tadımlı
ğı olarak, Türkiye'deki İslamcı akımın Batı yayılmacılığının
başını çeken Amerika'ya bağlılığını yadsınmaz biçimde ortaya
koyan 1969 Kanlı Pazar olayına şöyle bir gözatalım:
16 Şubat 1969:
İslamcı Mehmet Şevket Eygi, Kanlı Pazar ve ABD
Yazıları RP'nin -ve o kapatıldıktan sonra da FP'ninsavunuculuğunu yapan Milli Gazete'de yayımlanan İslamcı ya
zar Mehmet Şevket Eygi, yukarıda görüşlerini aktardığımız
Ahmet Taşgetiren, vb. gibi kendilerine İslamcı denilen pek çok
yazarın ilkörneğidir. Tıpkı diğer İslamcı yazarlar gibi yazıların
da sık sık "Biz Müslümanlar milletimizi, vatanımızı ve devle
timizi gerçekten seviyoruz" diyen Mehmet Şevket Eygi'nin,
1969 yılında Bugün gazetesinde yayımlanan başyazıları, Türki
ye'deki İslamcılığın Amerikan güdümünde palazlanmış bir akım olduğunu gösteren başlı başına birer kanıttır.
kuşak" girişiminden vazgeçti Amerika... Gerek kalmadı, çünkü komünizm
bitti. Sovyet imparatorluğu da dağılma sürecinde"... Engin Ardıç'ın 19911992'de yaptığı bu saptamaların geçersizliği, o günlerden bugüne yaşanan
sayısız olayda ortaya çıkmıştır. İlk kez 1970'li yıllarda Zbignew Brezinski'nin ortaya attığı sanılan "Yeşil Kuşak" stratejisi, 1. Dünya Savaşı'nda
Hitler Almanyasının ve bundan da önce 1. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı'yı
Panislamizme-Pantürkizme sürükleyen Almanya'nın yaşama geçirmek iste
diği bir stratejiydi. Amerikalılar bu stratejiyi kendileri yaratmamış. Alman
lardan devralmışlardır. Elinizdeki kitabın ikinci bölümünde bu konu işlen
mektedir.
3
Bkz: Milli Gazete, 26.2.1994.
20
1969 KANLI PAZAR'DAN. 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
7962 Küba Bunalımı sırasında Türkiye'ye yerleştirdiği
füzeleri sökerek ülkemizi Sovyet yayılmasına karşı korunaksız
bırakan ABD; daha sonra 1964-1965'te patlak veren Kıbrıs Bu
nalımı sırasında Türk ordusunun adaya çıkmasını 6'ıncı Filoyu
üstünüze saldırtırız diyerek önlemiş ve Türkiye Cumhuriyeti
devleti her bunalımda ulusal çıkarlarımıza karşıt bir tutum takı
nan ABD ile ilişkilerini 1960'lı yıllarda adım adım gevşeterek
Avrupa ülkeleriyle ve Sovyetler Birliği'yle yakın ilişkiler kur
maya yönelmişti. İşte Amerika, 1969 yılında Türk-Sovyet ve
Türk-Avrupa ilişkilerinin gelişiminden kaygı duyduğu böyle bir
ortamda, Akdenizde görev yapan 6'ıncı Filosunu İstanbul'a
gönderiyordu. Yüksek öğrenim gençliği, 6'ıncı Filo erlerini ka
raya çıkartmamaya ve bu filoyu Türkiye'den kovmaya and iç
mişti. Sahibi bulunduğu Bugün adlı İslamcı gazetede başyazılar
yayımlamakta olan Mehmet Şevket Eygi, yazılarıyla etkisi altı
na aldığı Müslümanları, ABD'nin 6. Filosuna karşı gösteriler
yapan Türk gençlerinin üzerine saldırtmış, iki kişinin ölümüne
ve yüzlerce kişinin yaralanmasına neden olmuştu.
10 Şubat 1969 günlü gazeteler, Amerikan 6. Filosunun
İstanbul'a geleceğini duyururken, buna karşı gösteri yapmaya
davranacak gençlerin daha filo gelmeden tutuklanmaya başlan
dığını yazıyordu:
6'ncı Filo Bugün İstanbul'da
Tutuklamalar filo gelmeden başladı
Polis Amerikan 6. Filosunun İstanbul limanını ziya
retini protesto etmek maksadıyla gençlik teşekkülleri tara
fından bastırılan resimli broşürlerden 20 bin adedini topla
mış, bu arada Necmi Demir ve Yusuf Gömleksiz isimli iki
öğrenciyi de tutuklamıştır.4
Aynı gün, İslamcıların "mücahid" (kutsal savaşçı) yaza
rı ve örgütçüsü Mehmet Şevket Eygi'nin gazetesi Bugün,
4
Bkz: Hürriyet gazetesi. 10.2.1969.
21
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
"Kara Ahmet Moskof Pehlivanlarına Karşı" adlı bir roman ya
yımlıyor ve 1965'te Türkiye'nin Kıbrıs çıkmasını önleyen Amerikan 6. Filosu'nun İstanbul'a gelişini şöyle duyuruyordu:
Amerikan 6. Filosunun Türkiye'de bulunması Türki
ye'nin zararına değildir.5
Oysa, zararınaydı. Çünkü yıl, Rusya'nın Kars ve Arda
han'dan toprak ve Boğazlardan üs istediği 1945 değildi. Sov
yetler Birliği, 1945'teki bu yanlış tutumları nedeniyle Türki
ye'yi ABD'nin kucağına ittiklerini söyleyip, bundan dolayı özür dileyeli çok oluyordu. Yıl 1969'du ki, Amerika 60'ların ba
şından bu yana Türkiye'nin ulusal çıkarlarına karşıt bir tutum
takınmış; yerleştirdiği füzeleri sökerek Türkiye'yi Rusya'ya
karşı korunmasız bırakmış; Kıbrıs'a çıkmasını önlemiş; Türki
ye'nin gereksindiği ağır sanayi yatırımları için tek dolar ver
memiş ve bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti devleti, ABD'den biraz uzaklaşarak Sovyetlerle ve Avrupa ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmayı kendi çıkarları için uygun bulmuştu. Sovyetler
Birliği bu yıllarda Türkiye'nin Kıbrıs'taki çıkarlarını onaylıyor
ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin ya taksim ya federasyon is
teğini destekliyordu.6 Amerikan 6'ıncı Filosu'nun 1969'da
5
Bkz: Bugün gazetesi, 10.2.1969. Refik Özdilek'in yazısı.
6
Bkz: Nazım Güvenç, "Kıbrıs Sorunu, Yunanistan ve Türkiye". Çağdaş Poli
tika y. 1. Basım. :"Amerika Dışişleri Bakanlığı'nda hazırlanan 22 Mart
1947 tarihli bir belgede, Kıbrıs'ın Yunanistan'a geçmesine Amerikan hü
kümetinin muhalefet etmeyeceği bildiriliyordu. (Sf. 122) Johnson, İnönü'ye
gönderdiği mektupta "Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahelesine Amerika'nın en
acil bir şekilde tepki göstereceğini" söylüyordu. (Sf. 138) Türkiye 1964'ten
beri taksim yanında federasyon tezini de ortaya atmaya başlamıştı. Bu,
Enosis'e (adanın Yunanistan'a bağlanmasına) karşı olan Sovyetler Birliği için daha kabul edilebilir bir çözümdü. Bunun sonucu olarak zamanın Dı
şişleri Bakanı F. C. Erkin'in Eylül 1964'teki Moskova gezisinde, Sovyetler,
Ada'da Rum çoğunluk, Türk azınlık değil de iki ulusal topluluğun varlığını
kabul ettiler. Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Gromiko, 7 Aralık 1964'te
yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısında bunu savunduğu gibi,
22
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
Türk-Sovyet ilişkilerinin iyiye gittiği böyle bir dönemde İstanbul'a gelişi, Türkiye'yi Sovyet yayılmasına karşı korumak ama
cıyla değil, tersine Sovyetler'den aldığı yardımlarla demir-çelik
fabrikaları kurmaya başlamış bir Türkiye Cumhuriyeti devleti
ne göz dağı vermek ve Türkiye'nin tıpkı Atatürk dönemindeki
gibi iyi komşuluk ilişkileri kurmaya başladığı Sovyetler'le ara
sını yeniden açmak içindi, işte yüksek öğrenim gençliği, Ame
rikan 6. Filosu'nun İstanbul'a gelişine böyle bir ortamda karşı
çıkıyordu. Ertesi gün, gazeteler olanları şöyle duyurduk
Karadan askeri kuvvetler ve polis, denizden de do
nanmaya ait hücumbotlarımızın muhafazası altında Ameri
kan 6. filoya bağlı gemiler dün sabah Dolmabahçe ve Be
8
şiktaş açıklarına demirlemişlerdir.
22 Ocak 1965'te İzvestiya gazetesine verdiği demeçte de: "Adada yaşayan
iki toplumun özel durumlarını içine alıp iki ayrı eyaletten kurulmuş tek ve
bağımsız federal bir Kıbrıs Hükümeti kurmanın mümkün olabileceğini" be
lirtmişti. (...) Sosyalist Arnavutluk da 1965'te yapılan Birleşmiş Milletler
genel görüşmelerinde Türk tezi doğrultusunda oy kullanan beş ülkeden biri
olmuştu. Enver Hoca, 1967'de yapılan Halk Cephesi Kurultayı'nda Kıbrıs
konusunda şunları söylemişti: "Türkler Kıbrıs'ta yaşayan kardeşlerinin hak
ve çıkarlarına karşı yapılacak her saldırıya aynı biçimde karşı koymaya ha
zırdır. Arnavut milleti, Türklerin kanuni haklarını korumak amacıyla giriş
tikleri mücadelede kendilerine daima yardımcı olmuş ve gelecekte de ola
caktır" (...) Sosyalist Arnavutluk başbakanı Mehmet Şehu da: "Arnavut Si
lahlı Kuvvetleri, Türk kardeşlerinin her an emrindedir." demişti. (sf. 144145)
7
Bkz: Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, Tekin y. İst. 1994, cilt 4, sf
1639: "Demirel Rusya ile İnönü'nün başlattığı ilişkileri sürdürür. Batı ülkelerinden kredi sağlanamayan İskenderun"" Demir-Çelik, Seydişehir
Âliminyum, İzmir Rafinerisi gibi büyük tesisler için Rusya'dan krediler alır. Rus uçaklarınınTürkiye'den uçarak Araplara malzeme götürmesine izin
verir. ABD'nin İncirlik üssünü Orta Doğu müdahelelerinde kullanılmasına
karşı duyarlık gösterir." "
8
Bkz: Hürriyet gazetesi, 11.2.1969.
23
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Aynı gün, Mehmet Şevket Eygi'nin İslamcı Bugün ga
zetesi ise şöyle yazıyordu:
6. filo geldi ve demirledi. Solcular karşılarında ordu
yu görünce sinip oturdular.9
Bu sinip oturma çok kısa sürmüş, öğrenci önderlerinden
Harun Karadeniz, "olaylara meydan vermeden direneceğiz"
demiş; öğrenciler "Bağımsız Türkiye" diye bağırarak yürümüş;
polis yürüyüşçülere saldırınca 15 öğrenci yaralanmış ve 20 öğ
10
renci gözaltına alınmıştı. Ertesi gün Eygi'nin İslamcı gazetesi
Bugün, şu başlıkla çıkıyordu:
Tarihimizin en kara günü: Bayezıt kulesine kızıl bay
11
rak asıldı.
"Milliyetçi-mukaddesatçı" İslamcılara göre tarihimizin
en kara günü, Türk öğrencilerin Kıbrıs'a çıkmamızı önlemekle
görevli Amerikan 6. Filosunu İstanbul'dan kovmaya kalktıkları
gündü. Demek İslamcılar Türk tarihinde bundan daha kara bir
gün göremiyorlardı. Amerikan 6. Filosunun erleri aylardır de
nizlerde kadınsız dolaşıyorlardı. İstanbul'a gelmiş, karaya çıkıp
genelevlere uğramak için can atıyorlardı. Karşılarına Türk öğ
renciler dikilmiş, sizi karaya çıkartmayız, defolun evlerinize:
Yankee Go Home! diye bağırıyorlardı. İslamcılar için, Ameri
kalılara go home çeken bu yurtsever Türk gençleri, Türk tarihi
nin yüz karasıydılar. Mehmet Şevket Eygi'nin İslamcı Bugün
gazetesi, Türk öğrencilerin Amerikan denizcilerine karşı bu tu
tumunu "tehdit" ve "tecavüz" olarak değerlendiriyordu:
12
Kızılcıklar dün de tehdit ve tecavüze devam ettiler.
9
Bkz: Bugün gazetesi, 11.2.1969.
l0
Bkz: Hürriyet gazetesi, 12.2.1969.
11
Bkz: Bugün gazetesi, 12.2.1969.
24
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
Olaylar böyle gelişirken, İslamcıların büyük mücahidi
Mehmet Şevket Eygi, aldığı bir hapis cezasından kurtulmak üzere hacca gidenlerle birlikte kapağı Arabistan'a atmış, oradan
gönderdiği yazılarla, Amerikan 6'ncı Filosunu korumak üzere
Türk gençlerine karşı cihad çağırılan yapıyordu.
Namaza Davet
(...) Bir müddetten beri kılmaya başladığımız CEMAAT-İ KÜBRA İLE SABAH NAMAZLARI'nın faydası
nı hepimiz gördük. Önümüzde 16 Şubat Pazar günü büyük
bir cemaat halinde sabah namazı kılmak üzere bütün mümin
kardeşlerimi Bayezıt camii şerifinde toplanmaya davet edi
yorum. Aziz kardeşlerim! Koşunuz! Cemaate koşunuz! 16
Şubat Pazar günü, gün doğmadan Bayezıt camiinde toplanı
13
nız! Kafirler bizim cemaatimizi görünce hapı yutar zaten.
Yüksek öğrenim gençliği 6'ıncı Filoya karşı 16 şubat
Pazar günü Taksim'de buluşacaklarını duyurunca; Eygi de
Müslümanları o gün camide toplanmaya ve kafir olarak adlan
dırdığı gençlere karşı bir gövde gösterisinde bulunmaya çağırı
yordu. İslamcı "mücahid" (kutsal savaşçı) Eygi'ye göre Türk
genelevlerinde Türk kadınlarıyla yatmaya gelen Amerikan 6'ncı
Filosunun erleri "kafir" değillerdi, ancak bunları karaya çıkart
mamak için direnen Türk öğrencileri "kafir" idiler. İstanbul'da
ulusal onuru dorukta, ulusal bilinci yüksek, Amerika'ya alabil
diğine öfkeli ve duvarları Atatürk'ün "Geldikleri gibi giderler"
özdeyişiyle donatan Türk gençliğiyle karşılaşan 6'ıncı filo ko
mutanları, erlerinin ancak sivil giysilerle ve gün batımından
sonra kente inmesine onay vermişlerdi:
Altıncı Filoya mensup subay ve erler dün akşam saat
19'dan itibaren motorlarla askeri kordon altındaki Dolma12
13
Bkz: Bugün gazetesi, 13.2.1969.
Bkz: Bugün gazetesi, 14.2.1969.
25
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
bahçe rıhtımına çıkıp muhtelif vasıtalarla şehire dağılmış
lardır. Çoğu sivil giyimli olan Amerikan Bahriyelileri
gruplar halinde İstiklal caddesinde dolaşmışlar, gece ku
lüpleri ve pavyonlara giderek eğlenmişlerdir. Filo komutanı
otellerde kalanların dışında diğer bahriyelilerin en geç
01:00'de gemilere dönmelerin emretmiştir.İ4
Amerikalı askerlerin İstanbul'da eğlence yerlerine do
luştukları duyulur duyulmaz bu kez de kız öğrencilerimizin ay
ranı kabarmış, Çemberlitaş Kız Talebe Yurdu öğrencileri Bayezıt Meydanı'nda toplanarak yürüyüşe geçmişlerdir:
Protestocu genç kızların önde giden grubu, üzerinde
"Ya istiklal ya ölüm" yazılı siyah renkte bir bayrak taşı
mışlar, arkada ise diğer dövizler yer almıştır. Bu dövizlerde
ise şu ibareler yer almıştır:
Türkiye 6'ın filonun genelevi değildir!
ABD, seni istemedik, istemiyoruz, istemeyeceğiz!
Halide Edip, bayrağını yıllar sonra taşıyoruz!
Yol boyunca kendilerini izleyenlere çeşitli bildiriler
de dağıtan genç kızlar, bu bildirilerinde halen İstanbul lima
nında demirli bulunan Amerikan altıncı filosuna şiddetle
çatmışlar, bildirinin bir yerinde "Birinci kurtuluş Sava
şında Türk erkeği ile omuz omuza çarpışan Türk kadını,
bugün yine görevinin bilincindedir!" denilmiştir.15
Amerikan erleri İstanbul barlarında eğlenir, İstanbul otellerinde cinsel gereksinimlerini karşılarken, Türk gençlerinin
saldırısına uğramaktan çok korkuyor, korunmaya ne denli özen
gösterseler de kimileri gençlerin saldırısından kurtulamıyordu.
Bu saldırılar iki kişiyi çok tedirgin ediyordu. Biri, Amerikan
6'ıncı filosunun komutanı, diğeri ise İslamcı "mücahid" Meh-
14
Bkz: Hürriyet gazetesi, 12.2.1969
15
Bkz: Hürriyet gazetesi, 14.2.1969
26
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
met Şevket Eygi... Eygi'nin İslamcı gazetesi, ertesi gün şu baş
lıklarla çıktı:
Kızılları boğmanın vakti geldi. Kızıl emperyaliz
min para ile tutulmuş uşaklarını en ufak kıpırdanışta ge
bertmek için and içildi.
Namaza Davet: Yarın Bayezıt camii şerifinde büyük
bir cemaat halinde sabah namazı kılınacaktır. Bütün Müs
lümanlara duyurulur.16
Eygi'nin İslamcı gazetesine göre, askerlerin cinsel açlı
ğını ve eğlence gereksinimini gidermek üzere İstanbul'a gelen
Amerikan 6'ıncı Filosunu Türkiye'den kovmak kafirlikti ve bu
gazete, 6'ıncı Filo erlerinin geneleve gitmesini önlemeye kalkı
şacak Türk çocuklarını en ufak bir davranışlarında gebertmek
üzere Müslümanlara and içirmişti. İslamcılığı "Amerikan peze
venkliği" düzeyine düşüren Bugün gazetesinde, Eygi'nin cemaat-i kübra ile sabah namazları adını verdiği eylem, Müslü
manların bir camide toplanarak vaazlarla Amerikan askerine
dönüştürüldükleri ve Amerikan uşaklığının utanmazca ibadet
düzeyine yükseltildiği bir eylemdi. Gazete bir gün sonra şu
başlıkla çıktı:
17
Kızıl uşaklar istikbalimizi dinamitliyor.
İslamcılar Amerika'yı kendi istikballeri olarak niteliyor, geleceklerini Amerika'ya bağlamış bulunuyordu. İslamcı
lar Amerika'ya karşı çıkan Türk gençlerini İslamcıların gelece
ğini dinamitlemiş sayarak gebertmeye and içiyordu. Oysa o
günlerde Kıbrıs'ta Rumlar Müslüman Türkleri doğruyor ve İs
lamcıların uğruna kan dökecek denli çok sevdikleri Amerika,
Türk ordusunun Kıbrıs'a Müslüman Türkleri kurtarmaya git
mesine karşı çıkarak; Kıbrıs 'a gitmeye kalkarsanız 6 'ncı Filo16
Bkz: Bugün gazetesi, 15.2.1969.
17
Bkz: Bugün gazetesi, 16.2.1969.
27
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
muz size ateş açarak Kıbrıs 'taki Müslüman Türkleri soykırım
dan kurtarmanızı önleyecektir, diyordu.18 İslamcılar, Kıbrıs'taki
Müslüman Türklerin soykırımdan kurtulmasına engel olan Amerikan 6'ıncı Filosunu bağırlarına basıyor, onu yurdumuzdan
kovmak isteyen gençleri ise Moskof uşağı kızıl kafirler diye
suçluyordu; ne ilginçtir ki, o dönemde Moskova Kıbrıs'taki
Müslüman Türklerin Rumlardan ayrılarak federasyon yolu ile
kendi devletlerini kurmasını savunuyordu. İşte İslamcılar, Kıb
rıs'taki Müslüman Türklerin federasyon yoluyla soykırımdan
kurtulmasını savunan Sovyetler'e ve eğer Türkiye Kıbrıs'a as
ker çıkaracak olursa ordusuyla Türkiye'nin yanında yer alaca
ğını açıklayan Sosyalist Arnavutluk'a "kafir" diye karşı çıkıp;
Kıbrıs 'taki Müslüman Türk kıyımını önlemeye kalkarsanız
6'ıncı Filomuzu üstünüze saldırtırız, diyen Amerika'yı ehl-i
kitap, dindar, İslamı koruyan ülke diyerek canla başla savunu
yorlardı. İslamcı Bugün gazetesinin sahibi ve başyazarı Mehmet
Şevket Eygi, geneleve gitmek ve Türkiye'ye gözdağı vermek üzere İstanbul'a gelen 6'ıncı Filo erlerini Türk gençlerinin elin
den kurtarmak için cihad çağırısı yapıyordu. Müslüman bir
söylemle Amerikan uşaklığı yapan cihad çağırısı şöyleydi:
Cihada Hazır Olunuz:
Bilmiş olunuz ki büyük fırtına patlamak üzeredir.
Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekün savaş kaçı
nılmaz hale gelmiştir. İmtihan günleri gelip çatmıştır. Müs
lüman kardeşim sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Komü
nizm küfrüne karşı derhal silahlan! Stalin'in ve benzeri
deccallerin (Eygi, Atatürk'ü böyle anıyor-) piçleri olan kı
zıl veledler bütün Müslümanları karşılarında bulmalıdırlar.
Onlarda taş, sopa, demir, molotof kokteyli mi var? Biz de
Bkz: İlhan Tekeli-Selim İlkin,"Türkiye ve Avrupa Topluluğu". Ümit y.
Ank. 1993, c II, sf. 12-15: Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahelesi. ABD başkanı
Johnson'un İnönü'ye gönderdiği Türkiye'nin müdahelesi halinde 6. Filo
nun bunu engelleyeceği ..mektubuyla engelleniyordu.
28
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz. Herkes vazifesine
koşsun. Komünistler ve onları destekleyen hain şahıs ve
zümreler kahredilsin! Deccaller (Eygi, Atatürkçülerden
böyle sözediyor-) yıkılsın! Ey necip millet, uyan ve davran!
Üç buçuk soysuz (Eygi, Amerikan askerlerini Türkiye'den
kovmaya kalkan soylu Türk gençlerini soysuz olarak niteli
yor-) nelere cüret ediyor! Hamle kafirlerden gelsin. (Eygi,
Amerikan askerleriyle çatışacak Türk gençlerine kafir di
yor-) Gelir gelmez savaş kösleri çalsın. Bayraklar yükselsin
hareket başlasın. Ey deccal veledleri! (Eygi, Atatürkçü
gençleri böyle adlandırıyor-) Ayağınızı denk alın, Allah'ın
kulları geliyor! Kalkın ey ehli İslam, davranın! Müslüman
lar komünizmle çarpışan devlet kuvvetlerine yardımcı
olsunlar. Komünistlerin amansız düşmanı olan Genel
kurmay Başkanı Cemal Tural Paşa, anti komünist faali
yetlerinde milletçe desteklensin. Kaderi ilahi bu kuman
dana tarihi bir hizmet verirse, müslümanlar ona yar
dımcı olsunlar. Bilsinler ki seçimsiz başa geçecek ikti
dar, onları doğrayacaktır. Vesselam alel mücahidin. Me
dine, Mescid-i Nebevi, 9 Şubat 1969. NOT: Birşeyler olur
sa, silahlar patlar patlamaz vazifeye koşmaya çalışacağız.
İnşaallah kızıl kafirlerin, deccal uşağı dinsizlerin (Eygi,
Atatürkçülerden böyle söz ediyor-) tepelerine birer intihar
uçağı gibi ineceğiz.19
Görüleceği üzere, İslamcı Mehmet Şevket Eygi, Müslümanları 6'ıncı Filoya karşı gösteri yürüyüşü yapacak Türk
gençlerinin üzerine saldırtıp, bu çatışmaların bir darbeye yol
açmasını istiyordu. Eygi'nin istediği oydu ki, Müslümanlar, Amerikan 6'ıncı Filosuna karşı gösteri yapacak olan öğrenci
topluluğunun karşısına taş, sopa, demir, bıçak, molotof kokteyli
ile dikilsinler; ilk saldırının karşıdan gelmesini beklesinler; ilk
saldırı gelince de öğrencilerin üstüne çullansınlar; 65 yaşında
olan ve yaş sınırı nedeniyle emekliliğine bir kaç gün kalmış
bulunan Genelkurmay Başkanı Cemal Tural da bu kargaşalıkta
19
Bkz: B u g ü n gazetesi, 16.2.1969.
29
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
bir darbe yapıp yönetime el koyarak yaş sınırı nedeniyle emekli
olmaktan kurtulup yıllarca ülkeyi Eygi'nin Amerikano-İslamcı
çizgisinde yönetsin... Eğer silahlar patlarsa, İslamcı Eygi de sı
vışmış bulunduğu Mekke'den çabucak dönüp 6'ıncı Filoyu
kovmak isteyen Türk gençlerinin üzerine intihar uçağı gibi da
lışlar yapacaktır. İslamcı mücahid Eygi, Müslümanları ABD'ye
karşı gösteri yapan gençlerin üzerine saldırtınca seçimsiz bir
iktidarın oluşacağını (darbe) ve bu iktidarın da ABD'ye karşı
olan Atatürkçülerle Komünistleri doğrayacağını açık açık du
yurmaktadır.
Ve sonunda olan olmuş, 16 Şubat 1969 günü, İslamcı
Eygi'nin çağırısıyla toplanıp silahlanarak Türk gençlerinin üze
rine çullanan bilisiz Müslümanlar, 2 kişiyi öldürmüş iki yüzden
çok kişiyi ağır biçimde yaralamıştır. İşte Türk Tarihi'ne Kanlı
Pazar olarak geçen ve Müslümanım diyen herkesin yüzünü kı
zartması gereken utanç verici olay budur. Olaydan bir gün son
ra Eygi'nin gazetesi şöyle başlık atmıştır:
Kızıllara unutulmaz bir ders veren halk, polisi ve askeri omuzlarda taşıdı.
Gelgelelim, olaylar Eygi'nin istediği gibi Amerikanoİslamcı bir darbeyle sonuçlanmamıştı. O dönemde ABD ile çı
karları çatışmakta olan Türkiye Cumhuriyeti'nin, devletçe be
lirlenmiş bulunan Sovyetler'e ve Avrupa'ya yakınlaşma çizgi
sini sürdüren AP, İslamcı Eygi'nin bir darbeyle yönetime gel
mesine umut bağladığı Genelkurmay Başkanı Cemal Tural'ı
yaş sınırından emekli etmiş ve yerine Memduh Tağmaç'ı ata
mıştı. İslamcı darbeci Eygi, "Kader-i ilahi bu kumandana tarihi
bir hizmet versin, seçimsiz bir iktidar ile komünistleri doğrasın"
dediği Cemal Tural'ın olaydan yirmi gün sonra emekli edilme
sine ateş püsküren yazılar yayımladı:
20
Bugün gazetesi, 17.2.1969.
30
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
Komünistler bayram ediyorlar; çünkü AP Komüniz
21
min düşmanlarını harcıyor: Cemal Tural emekli oluyor.
Müslümanları camilerde toplayıp Amerika'ya bağlılık
antları içtirmiş olan İslamcıların çirkin yüzleri Kanlı Pazar Olayı'nda. apaçık gözler önüne serilince, basında Eygi'nin Müs
lümanları Amerikan çıkarları doğrultusunda kullandığına ilişkin
eleştiriler çıkmaya başladı. Buna çok öfkelenen Eygi, erdemli
bir Müslümanın ağzına hiç yakışmayacak bayağı sövgülerle
dolu bir yazı yayımlayarak Amerika'yı ve 6'ıncı Filoyu savun
mak uğruna "cihad" etmeyi Tanrı'nın bir buyruğu imiş gibi
gösteren şöyle bir yanıt verdi:
Kıblemize havlayan köpekler
Müslümanlara saldıran bir komünist it havlıyor:
-"Müslümanlar 6. Filo'yu kıble ittihaz ederek namaz
kıldılar!.."
-"Müslümanlar ABD emperyalizmine alet oluyor
lar!.."
Bu Moskof itine "HOŞT!" demek lazım. (..)
Rusya ve Çin, Allah'ı inkar ediyor; Amerika ise
Allah'a inanıyor. Dini var. Amerika'da İslamiyeti yaya
bilmek hürriyeti var. Amerika inançlarımıza hürmet ediyor. Amerika ehvendir (zararsızdır), ehaftır (hafiftir).
Rusya kızıl kafirdir, Amerika ise ehli kitaptır.
Ey deccalın ismine sığınıp (Eygi, Atatürk'ün adını
ağızlarına alanlara böyle diyor-) gölgesinde yürüyen küfür
çomarı. Biz senin kör deccalın gibi nice deccalları tepele
miş, onların nice azgın itlerini gebertip ayaklarından sürü
müşüz. Kıblemize dil uzattın. Hesapsız bırakılmayacaksın.
Burnunu sürte sürte anandan emdiğin sütü burnundan fitil
fitil getireceğiz. Çünkü o süt sana helal değil; haramzade
köpek!22
21
Bugün gazetesi, 10.3.1969.
22
Bkz: Bugün gazetesi, 30.3.1969.
31
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Bugün bir takım köşeyazarlarının kendisinden alıntılar
vererek Aydın görüşlü ılımlı bir Müslüman örneği diye övdük
leri Mehmet Şevket Eygi'nin 1969'daki söylemi buydu. İşte
Türkiye'de İslamcılık, 1969 yılında, böyle bir yazarın böylesi
tiksinç, böylesi ulusal onurdan yoksun Amerikancı yazılarıyla
savunuluyordu.
Bugün İslamcı denilen bir takım yazarlar, İslamcılık Amerikanın Türkiye 'ye karşı kullandığı bir karttır saptamasını,
ucuz polemik yürüten politikacıların ağzına yakışacak insafsız
bir yargı olarak niteliyorlar. Yukarıda Türkiye'de İslamcılığın
değil Amerikan uşaklığı, daha da kötüsü Amerikan pezevenkliği
düzeyine düşürüldüğünü kanıtlayan bir olguyu sergiledik: Kanlı
Pazar...
Kendileri unutuldu sansalar da, üstünü örtüp unuttur
maya çalışsalar da, hiçbir biçimde unutulmayacak olan, unut
turmayacağımız Kanlı Pazar Olayı'nın, kaleminden kan damla
yan kışkırtıcı yazarı İslamcı Mehmet Şevket Eygi, sahibi olduğu
Bugün gazetesinde köşeyazarı olan M. Şahap Tan'ın belgelerle
açıkladığı üzere, Suudi Arabistan'dan gönderip yayımlattığı ya
zılarında, "Benim gerçek yurdum Türkiye değil Arabistandır"
gibi sözler ediyordu. Onun 1969''da gerçek yurdum dediği Suu
di Arabistan, Amerika'nın bir yarı-sömürgesiydi. Açık adı Arap
American Company olan ARAMCO şirketi, Suudi Arabistan'da
yönetimden geçim işlerine dek her konuyu en ince ayrıntısına
dek belirliyen Amerikalı uzmanlar ve CIA görevlileriyle dolup
taşan bir kuruluştu ve bu şirketin en büyük yatırımcısı, Yahudi
Roçild ailesiydi. En büyük yatırımcısı bir Yahudi ailesi olduğu
içindir ki ARAMCO'nun verdiği paralarla örgütlenen Rabıtayı
İslamiye ve İhvanı Müslimin (Müslüman Kardeşler) örgütü, ya
yınlarında Yahudi karşıtı tek söz edemiyordu. İşte Mehmet
Şevket Eygi, o yıllarda bütçesi bir Yahudi ailesinin denetiminde
bulunan ARAMCO'nun beslediği Müslüman Kardeşler örgütünün, dolayısıyla Yahudi-Amerikan-Arap işbirliğinin bir mücahidi durumundaydı. Suudi Arabistan'dan sonra Avrupa'ya gidip
32
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
oradaki günlerini Yahudi-Amerikan-Arap şirketi ARAMCO'ca
beslenen Müslüman Kardeşler örgütünün şemsiyesi altında geçirmişti Müslümanları camilerde toplayıp Amerikan 6'ncı
Filosuna karşı direniş yapan Türk gençlerine saldırttıktan sonra,
Mehmet Şevket Eygi'nin bankadaki hesabına 350 000 dolar ya
tırılmıştı: Cidde > Hollanda Bankası, Konte No: 86473 / 4936
- 8.3.1969 - München Commerzbank A.G. > "Jurnalist" Meh
met Şevket Eygi: 350 000 USD... 24 Müslümanları yazılarıyla ve
örgütlediği toplu namazlarla, vaazlarla Amerika'nın askerlerine
dönüştürüp Türk gençlerinin üzerine saldırttıktan sonra adına
350 000 dolar (günümüz ölçütleriyle 140 milyar lira) yatırılan
Mehmet Şevket Eygi'nin, 6'ncı Filoya karşı direnen Türk yüksek öğrenim gençliğini para karşılığı Moskof'a satılmış itler
diye nitelendirmesi, Türkiye'deki İslamcılık akımının ulusal er
dem yoksunluğunu göstermesi bakımından önemlidir. 'Türki
ye 'de İslamcılık Amerika'nın kullandığı bir karttır saptamasına
karşı çıkıp; bu ancak ucuz polemik peşinde koşan politikacıla
rın ağzına yakışacak insaf dışı bir yargıdır; İslamcılık Kurtuluş
Savaşı 'nın millici yönünü koruyan anti-emperyalist bir akımdır
diyenler, Mehmet Şevket Eygi'lerin ve Amerika'ya bağlılık
yemini ederek Amerikan uyruğuna geçmiş türbanlı FP milletvekili Merve Kavakçı gibilerinin yoldaşlarıdır. Bu gibileri er
demli Müslüman yurttaşlarımızdan ayırmak için kendilerine
6'ncı Filo İslamcıları demek yeterlidir.
1969-1999:
İlk Amerikancı türbanlı Şule Yüksel Şenler'den
Amerikan uyruklu son türbancı Merve Kavakçı'ya
Türkiye'de türban eylemini ilk başlatan kişi de Kanlı
Pazar Olayı'nı kışkırtan Mehmet Şevket Eygi'den başkası de23
24
Bkz: M. Şahap Tan, "Bugün'ün Dervişi Mehmet Şevket Eygi Kimdir?Belgelerle" Garanti y. İst. 1970.
Bkz: M. Şahap Tan, age, sf. 79.
33
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ğildi. Mehmet Şevket Eygi'nin Amerika'ya karşı çıkan Türkleri
gebertmeye, boğmaya and içmiş olan Bugün gazetesinde
köşeyazıları yazan Şule Yüksel Şenler, o yıllarda Eygi ile bir
likte İstanbul'dan yola çıkıp Anadolu'yu il il dolaşarak kadınla
rı başlarına türban bağlamazlarsa cehennemde yanacakları
yönünde doldurmaya başlamıştı. O günlerde "türban"ın adı daha "türban" değildi; bu örtüye, Mehmet Şevket Eygi'nin 6'ıncı
Filo savunucusu yoldaşlarından Şule Yüksel Şenler'in adıyla
özdeşleştirilerek Şule Baş deniliyordu.25 Mehmet Şevket Eygi,
Türkiye'de Şule Baş'lı, eşdeyişle Amerika'ya karşı çıkan Türk
gençlerini boğmaya, gebertmeye and içmiş: 6 'ıncı Filo İslamcı
sı kadınlar yetiştirmek istiyordu. Şule Yüksel Şenler, Eygi ile
birlikte karış karış dolaştığı Anadolu'da bir yandan kadınların
başlarını bağlaması için yırtınıyor, öte yandan Bugün gazete
sinde Amerika'nın ehven (uzlaşılabilir, zararsız) ve Müslüman
dostu bir ülke olduğunu söyleyerek, yoldaşı Eygi ile birlikte
6'ıncı Filoyu savunuyordu. Türkiye'de turban, ilk kez Amerikancı 6'ıncı Filo İslamcılığının üniforması olarak ortaya çık
mıştı. Demek ki, 1969'un ilk türban çığırtkanı Şule Yüksel
Şenler ile 1999'un son türban çığırtkanı Şule Baş Türban'\\
Merve Kavakçı'nın iki ortak yönü vardı: Biri Amerikancılık, bi
ri türban... 6'ıncı Filo savunucusu Şule Yüksel Şenler'in 6'ıncı
Filoyu korumak için cihat çağırılan yayımlayan "mücahid ga
zeteci" Eygi ile birlikte başlattıkları ilk türban çığırtkanlığından
otuz yıl sonra bugün karşımıza çıkan Merve Kavakçı Olayı,
Türkiye'deki İslamcılık akımının Amerika'ya nasıl göbekten
bağlı olduğunu bir kez daha yadsınamaz bir biçimde gözler önüne sermesi bakımından önemlidir.
Merve Kavakçı, geçmişte RP'nin CIA ile ilişkilerini
yürüten Abdullah Gül'ün yardımcısıydı. Kapatılan RP'nin uluslararası ilişkiler sorumlusu olan Abdullah Gül, RP'nin CIA
ile ilişkilerini yürütüyordu:
25
Bkz: Milliyet gazetesi, 10.5.1999. "Türkiye'nin başındaki ağrı"
34
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAYAKÇIYA
CIA Başkanı'nın RP randevusu
Kısa bir süre önce Ankara'yı ziyaret eden CIA Baş
kanı John Deutch'un RP lideri Erbakan ile görüşmek için
randevu istediği ortaya çıktı. Erbakan'ın sıcak baktığı bu
görüşmeye partisinin dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan
Yardımcısı Kayseri Milletvekili Abdullah Gül'ü gönder
diği saptandı Erbakan'ın bir süre önce gerçekleştirdiği
ABD gezisinin de mimarı olan Gül, CIA Başkanı Deutch
ile görüşmesinin hemen ardından ABD'ye gitti. Gülün
halen ABD'de olduğu ve önümüzdeki günlerde Ankara'da
olacağı bildirildi. CIA Başkanı Deutch'un Gül ile görüş
mesinde RP'nin başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye'nin
temel sorunlarına ilişkin görüş ve çözüm önerileri konusun
da ayrıntılı bilgi aldığı öğrenildi. CIA Başkanı Deutch'un
Gül'e, özellikle partisinin iktidara gelmesi halinde ABD ve
Batı ülkeleriyle ilişkilerde uygulayacağı stratejiye ilişkin so
rular yönelttiği de kaydedildi. Gül'ün de bu konuda CIA
Başkanı Deutch'a, Türk-ABD ve Türk-Avrupa ilişkilerin
de bugünkü çizginin dışında çok ciddi değişiklik olmayaca
ğı yönünde güvence verdiği öğrenildi. RP'nin ABD, İngiltere ve Almanya başta olmak üzere Batılı ülkelerin Ankara'daki Büyükelçileri ile ilişkilerini de Gül sağlıyordu. Tu
ran Yılmaz. Ankara."
Nasıl ilk türban çığırtkanı Şule Yüksel Şenler, 6'ıncı
Filo mücahidi Mehmet Şevket Eygi'nin sağ kolu idiyse, son
türban çığırtkanı Amerikan yurttaşı Şule Baş Türbanlı Merve
Kavakçı da RP'nin CIA ile ilişkilerini CIA Başkanlarıyla yüz_
yüze görüşmeler yaparak yürüten ve RP kapatıldıktan sonra
FP'nin Genel Başkan Yardımcısı olan Abdullah Gül'ün sağ
koluydu. Abdullah Gül, CIA Başkanlarıyla yüzyüze görüşüp
yönetime geldiklerinde" ABD çıkarlarına aykırı davranmayacaklarına ilişkin güvence verirken, Şule Baş Türbanlı Merve
26
Bkz: Hürriyet gazetesi. 12 Ağustos 1996.
35
i
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Kavakçı da ona yardım ediyordu. 27 Şule Baş Türbanlı Merve
Kavakçı, Amerika'da bulunduğu dönemlerde Türkiye'nin kötülenmesine, karalanmasına karşı tepki gösteren Türklerin "Gel,
sen de bizimle birlikte Türkiye'yi savun" çağrılarına kulaklarını
tıkıyor ve Amerika'da yaşayan Türklerin Türkiye'yi savunma
toplantılarına katılmıyordu:
Yemin etmek için TBMM Genel Kurulu'na türbanla
gelip olay çıkaran Fazilet Partili Merve Kavakçı'ya ABD'deki komşuları da büyük tepki gösterdi. Kavakçı ailesinin
yaşadığı Dallas'a bağlı Richardson ilçesinde faaliyet göste
ren Kuzey Teksas Türk Amerikan Derneği Başkanı Şaduman Gürbüz: "Teksas'ta yıllardır Türkiye aleyhinde faa
liyet gösteren Ermeni ve Kürtlerin karalama, suçlama
ve iftira kampanyalarına yanıt vermeye çalışıyoruz.
Şimdi başımıza bir de Merve Kavakçı çıktı. (...) Bizi en
çok sinirlendiren, Merve'nin Türkiye'ye hizmet edeceğini
iddia etmesi... Bunca yıldır koca Teksas eyaletinde ne
Merve'yi ne de babası Yusuf Ziya Kavakçı Bey'i Türkiye
ve Türkler aleyhindeki kampanyalara karşı yaptığımız ça
lışmalarda bir kez dahi yanımızda göremedik. Toplantıla
rımıza", faaliyetlerimize davet etmemize rağmen hiç ka
tılmadılar. Burada Türkiye'ye hizmet etmeye yanaşmayan
Merve, şimdi çıkmış Türkiye'ye hizmet edeceğini nasıl
söyleyebiliyor?" dediler.28
Oysa, Amerikan uyruğuna geçmiş türbancı Merve Kavakçı'nın Amerika'da bulunduğu dönemlerde çağrıldığı Türki
ye'yi savunma toplantılarına katılmayışında şaşılacak hiç bir
yan yoktu. Çünkü Merve Kavakçı, RP adına Amerika'daki İs
lamcı örgütlerin toplantılara katılarak Türkiye'yi kafir diye ka
ralamayı, dinsiz diye suçlamayı, din düşmanı olarak gösterme-
27
Bkz: Hürriyet gazetesi, 6. 5.1999. "Merve'nin tehlikeli bağlantıları var"
28
Bkz: Hürriyet gazetesi, 6.5.1999
36
1969 KANLI PAZARDAN 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
yi, yıkılması gereken bir devlet olarak tanıtmayı iş edinmiş bunu sürdürüyordu:
TBMM'ye türbanla girerek olay yaratan Merve Kavakçı, terörist HAMAS örgütünün destekçisi bir örgütün
ABD'deki kongresinde yaptığı konuşmada: "Türkiye'de
sözde Müslüman bir devletle mücadele ediyoruz." dedi.
29
Kasım Cindemir-Washington.
Merve Kavakçı'nın adı başlangıçta FP'nin İstanbul
Milletvekili adayları arasında yer almıyordu. Kavakçı, aday
listelerinin Yüksek Seçim Kurulu'na verilmesinden bir gün ön
ce gece yarısı aday yapılmıştı. Kimlik belgesine başı türbanlı
bir fotoğrafı yapıştırılacak olursa başvurusunun YSK'nca geri
çevrilebileceği düşüncesiyle. Kavakçı'nın belgeleri YSK'na
fotoğrafsız olarak sunulmuştu. Son anda bir gece yarısı adı aday
listesine yazılan Kavakçı'nın. Milletvekili seçildikten sonra
Genel Kurul toplantısına katılması da yine böyle son anda ol
muştu. TBMM Genel Kurulu'ndaki and içme toplantısını izleyen Genelkurmay Başkanı ve komutanlar, türbanlı MHP Mil
letvekili Nesrin Ünal'ın başı açık biçimde and içtiğini gördük
ten sonra gitmişler; komutanlar gider gitmez de Merve Kavakçı,
Nazlı Ilıcak'ın kolunda içeriye girmiş ve Atatürk'ün kurduğu
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Amerikancı 6'ıncı Filo İs
lamcılığı'nın üniforması olan Şule Baş Türban'a karşı olaylar
böyle başlamıştı.30 Türk ulusunun, aralarında Amerika'nın da
bulunduğu birleşmiş Batılı saldırganlara karşı Atatürk önderli
ğinde kanlarını canlarını vererek kurdukları Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nde, Amerikan 6'ıncı Filosunu Türk gençlerine
karşı korumak üzere cihat çağırısı yaparak İslamcılığı Ameri kan pezevenkliği düzeyine düşüren ve Amerikan uşaklığını ibadet düzeyine yükseltenlerin bir üniforması olan Şule Baş Tür-
29
Bkz: Hürriyet gazetesi. 6.5.1999
30
Bkz: Milliyet gazetesi, 3.5.1999. "Başını açan vekile alkış"
37
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ban'a karşı çıkılmasından daha doğal ne olabilirdi? Olaylar ü
zerine bir demeç veren Cumhurbaşkanı Demirel, Merve Kavakçı'nın dış güçlerle bağlantılı bir ajan provokatör olduğunu söyleyince ortalık birden gerildi. Demirel, TRT-1'de yayımlanan
"Politikanın Nabzı" konuşmasında şöyle diyordu:
Bu, günlerdir planlanan bir hadisedir. Ne işi var
Meclis'in içinde? Meclis'in kuralını bilmeden mi gelmiş oraya? Vatandaşlarıma sesleniyorum. Başını bağlamak iste
yen kişiye, niçin bağlıyorsun diyen kimse yok. Kimsenin
kimseye bir şey dediği yoktur. Bunlar adetlerdir, ananeler
dir. Adetlere, ananelere bir şey dediğimiz yok. Size başınızı
bağlamayın diyen yok. İlla ki ben bunu Meclis içinde bağ
layacağım diyorsanız, oranın kuralları var. Başkası size uyacak değil siz başkasına uyacaksınız. Bu aslında provo
katörlüktür. Bu tip ajan provokatörler çok görülmüş
tür.31
Atatürk önderliğinde kazandığımız ulusal bağımsızlık
savaşının içinde kurulan Meclis'e, başında Amerikan 6'ıncı
Filo İslamcılığının üniforması olan Şule Baş Türbanla
gelme
densizliğini göstererek bir anda Türkiye'nin gündemine oturan
Merve Kavakçı da, bunun üzerine bir basın toplantısı yaparak
Cumhurbaşkanı'nca kendisine yöneltilen ajan-provokatör suç
lamasını şöyle yanıtlıyordu:
Ben sadece milletime karşı sorumluyum. Provoka
tör sıfatı bana değil and içmeme mani olanlara daha çok
yakışır. Başını örten bizlerin mücadelesi Amerika'da yıllar
önce yaşanan zencilerin insan hak ve özgürlüklerinin el
de edilmesi mücadelesi gibi olacaktır. 32
31
Bkz: Hürriyet gazetesi, 3.5.1999.
32
Bkz: Hürriyet gazetesi, 4.5.1999.
38
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
Şule Baş Türbanlı Merve Kavakçı, "Ben sadece mille
time karşı sorumluyum" dediğinde, Türk kamuoyu onun Ameri
kan milletinden olduğunu, Amerika'ya bağlılık andı içmiş bir
Amerikan yurttaşı olduğunu daha bilmiyordu. Türkiye'deki tür
ban çığırtkanlığını Amerika'daki zencilerin mücadelesine ben
zeten Kavakçı, bu benzetmeyle uyruğu olduğu Amerika'ya CIA'yı bıyık altından gülümsetecek bir selam gönderiyordu. Ka
vakçı basına verdiği keskin demeçlerle türban olayını büyütüp
tırmandırmayı amaçlıyordu. Nitekim, Kavakçı Meclis'te eylem
başlatır başlatmaz, Malatya'da türbancı ayaklanmalar patlak
vermişti. Tıpkı Rusya'da 1917 Ekim Devrimi Potemkin Zırhlısı'ndaki fasulye isyanından çıkıp dalga dalga tüm ülkeye yayıl
dığı gibi, Kavakçı da düşlediği Humeyni türü İslamcı Devrimi
Meclis'teki türban tartışmasıyla başlatıp tüm Türkiye'ye dalga
dalga yaymaya çalışacaktı ki, Fransa'ya uçmak üzere olan
Cumhurbaşkanı Demirel, gitmeden önce gazetecilere verdiği
son demeçte Merve Kavakçı'nın yabancı ülkelerle bağlantılı
olduğunun saptandığını açıkladı:
O boşu boşuna Meclis'e gelmedi. Onun bazı ülke
lerle ilişkileri olduğunu saptadık.33
ANAP İstanbul Milletvekili Yaşar Topçu da Cumhurbaşkanı'nın açıklamasına katılarak, kendisinin elinde de bu
yönde bilgi bulunduğunu, kendisindeki bilgileri Fransa'ya git
meden önce Cumhurbaşkanı'na ilettiğini açıkladı.34 O günkü
gazeteler Kavakçı'nın Amerika'dayken HAMAS ile dolaylı ilişkisi olduğundan söz ediyorlardı. Ertesi gün, FP Genel Başka
nı Recai Kutan, Cumhurbaşkanı Demirel'i suçlayarak, Merve
Kavakçı'nın ondan daha vatanperver olduğunu söyledi.35 Gel
gelelim Merve Kavakçı'nın gerçekte hangi "vatan"ın "vatan33
Bkz: Hürriyet gazetesi, 4.5.1999.
34
Bkz: Milliyet gazetesi, 4.5.1999.
35
Bkz: Milliyet gazetesi, 5.5.1999.
39
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
perver"i hangi yurdun yurtseveri olduğunu kamuoyu daha öğ
renmiş değildi. Basın, Kavakçı'yı sorularla sıkıştırıyor; Kavak
çı basını yalanlarla atlatmaya çalışıyordu. Amerika'ya niçin
gittiği sorusuna: Türkiye'de tıp öğrenimi görmekteyken türban
baskısıyla karşılaşınca okulu bir yılda bırakıp Amerika'ya git
tim, yanıtını vermişti. Basın, Kavakçı'nın yalan söylediğini açığa çıkarıp Türkiye'de bir değil dört yıl okuduğunu, ancak bu
dört yıl içinde tembellik nedeniyle ikinci sınıftan üçüncü sınıfa
geçemediği için okuldan atıldığını ortaya koydu. Kavakçı, ABD
vatandaşı olup olmadığı yolundaki soruları yanıtsız bırakıyor;
kardeşi Ravza ise Merve'nin ABD yurttaşı olmadığını söylü
yordu.36 "Ben mazlum halkın temsilcisiyim, başımı kesseler de
başörtümü açmam" diye yiğitlenen Merve Kavakçı, şehit anala
rının da kendisi gibi başörtülü olduklarını örnekleyerek; Ame
rika'yı korumak üzere Türklere savaş açan 6'ıncı Filo İslamcı
ları 'nın üniforması olan Şule Baş Türban 'la, Türkiye'yi koru
mak üzere ölen askerlerimizin annelerinin başındaki örtüyü bir
tutmaya yelteniyordu. Hiç ülkemizi ABD'nin başını çektiği
Batı yayılmacılığının maşası olan bölücülere karşı savunurken
vurulup ölmüş askerlerimizin analarının taktığı başörtüyle,
1969 Kanlı Pazar Olayı'nda Amerikan 6'ıncı Filosunu savun
mak için cihad çağrıları yapıp Türk gençlerini öldürmeye and
içenlerin üniforması olan Şule Baş Türban denk tutulabilir
miydi? Evet, şehit anaları da başörtüsü takıyordu, ancak hiç biri
Merve Kavakçı'nın başındaki türbanın öncüsü olan Şule Yüksel
Şenler gibi Amerikan 6'ıncı Filo erleri İstanbul genelevlerine
özgürce gidebilsinler diye Türk gençlerini gebertmeye and içen
bir gazetenin yazarı olmadıkları gibi, hiç biri Merve Kavakçı
gibi Amerika'ya bağlılık andları içerek Amerikan yurttaşı ol
muş da değillerdi.
Şule Yüksel Şenler'in otuz yıl önce taktığı 6'ıncı Filo
İslamcılığının bir üniforması olan Şule Baş Türban'ı başına sa
rarak Atatürk'ün kurduğu Meclis'e girip Türkiye 'nin çıkarlarını
36
Bkz: Hürriyet gazetesi, 6.5.1999.
40
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
koruyacağım diye and içerek tüm Müslümanları kandırmaya
yeltenen Merve Kavakçı'nın çok değil seçimlerden kırk gün
önce Amerika'ya giderek: Bundan böyle Türkiye'yle hiç bir
uyrukluk bağım kalmamıştır, şu andan sonra Türkiye'ye değil
yalnızca Amerika ya bağlılık göstereceğim ve Türkiye nin değil
yalnızca Amerika'nın çıkarlarını koruyacağım, gerekirse Amerikan askeri olarak Amerika'nın saldırmamı islediği her yere
saldıracak, Amerikanın öldürmemi istediği herkesi öldüreceğim
diye and içip Amerikan yurttaşı olduğu gerçeği, Türkiye'nin
gündemine bomba gibi düştü. Evet, başında Amerikan 6'ıncı
Filo İslamcılığının üniforması olan Şule Baş Türban'la dolaşan
Merve Kavakçı, 18 Nisan 1999 seçimlerinden yaklaşık kırk gün
önce 5 Mart 1999'da aşağıdaki andı içip Amerikalı olmuştu:
Merve Kavakçı'nın ABD'ye Bağlılık andı
Burada, önünüzde, şimdiye kadar tabiyetinde bulun
duğum her türlü devlet tabiiyeti ve egemenliğini reddet
tiğime: bundan böyle ABD Anayasası'nı ve yasalarını iç ve
dış bütün düşmanlara karşı savunacağıma; ABD'ye bağlılık
ve sadakat göstereceğime; kanunun gerektirdiği haller
de ABD için silah taşıyacağıma; kanunun gerektirdiği
durumlarda ABD ordusuna hizmet vereceğime; kanunun
gerektirdiği hallerde sivil yönetim altında, ulusal önemi olan
işlerde çalışacağıma ve bu yükümlülüklere özgür bir şekil
de, akıl sağlığım yerinde ve samimi olarak yemin ederim.
Tanrı yardımcını olsun.
37
Bkz: Milliyet gazetesi. 13.5.1999. Bu andın Amerikan İngilizcesi şöyledir:
Oath Of Allegrance to the United States of America: "I hereby declare, on
oath, that I absolutely and entirely renounce and abjure all allegiance and
fidelity to any foreign prince, potentate, state or sovereignty, of whom or
which I have heretofore been a subject or citizen: that I will support and
defend the Constitution and laws of the United States of America against all
enemies. foreign and domestic: that I will bear true faith and allegiance to
the same:that I will bear arms on behalf of the United States when required
by the law: that I will perform noncombatant service in the armed forces of
41
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Başına sardığı Amerikan 6'ıncı Filo İslamcılığı nin üni
forması olan Şule Baş Türban'ı Türkiye'deki bütün Müslüman
kadınların başına dolamak için savaş veren ve RP'nin CIA ile
ilişkilerini yürüten Abdullah Gül'ün yardımcısı olan Merve
Kavakçı, içtiği bu Amerika'ya bağlılık andıyla, başındaki tür
banın gerçek kaynağına bağlanmış olmaktan başka bir şey yap
mış değildi. Çünkü Merve Kavakçı'nın Şule Baş Türban'ı, an
nelerimizin başında bir erdem simgesi olarak ışıldayan ve şehit
analarının hem erdemlerini simgelemek hem gözyaşlarını sil
mek üzere taktıkları, hiç bir siyasi oyunun aracı olmayan ba
şörtüsünden çok başkadır. Merve Kavakçı'nın Şule Baş Tür
an'ı, 30 yıl önce Amerikan 6'ıncı Filosunu korumak için Türk
gençlerini gebertmeye and içerek iki kişinin öldüğü iki yüzden
çok kişinin ağır yaralandığı Kanlı Pazar Olayı'nı kışkırtanların
üniformasıdır. O üniformayı başlarında taşıyanlar, yürekten Amerikancı olan İslamcılardır. Bunların Amerika'ya bağlılık andı
içip Amerikan yurttaşı olmalarında şaşılacak hiç bir yan yoktur.
Amerikano-İslamcı bir Dallas dizisi
Şule Baş Türbanlı Merve Kavakçı'nın babası Yusuf Zi
ya Kavakçı, 1982'de Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dekanı iken çağrılı olarak gittiği İran Devrimi'nin Üçüncü Yılı
Törenleri'nde Türkiye'ye karaçalan bir konuşma yaptığı için
MİT bildirimiyle görevden alınmış ve önce Libya'ya, oradan da
Amerika'ya gidip Dallas Merkez Camii ve Kuzey Teksas İslam
Birliği 'nin Ruhani Lideri ve İmamı olmuş." Şule Baş Türbanlı
Merve Kavakçı da Amerika'da, babasının yanında, Dallas'ta.
the United States when required by law; that I will perform work of
national importance under civilian direction when required by the yaw; and
that I take this obligation freely without any mental reservation or purpose
of evasion; so help me god."
38
Bkz: Milliyet gazetesi, 4.5.1999. "Bol soruşturmalı bir aile"
42
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
yaşıyormuş. Demek ki, gerek Merve Kayakçı gerekse babası,
Amerika'nın Dünya Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin Başı olduğu
nu biliyorlardı. Çünkü, son dönem ABD Başkanlarından George Bush, 1992 yılında Dallas'ta, yani Merve Kavakçı'nın ve
babasının yaşadığı yerde yaptığı bir konuşmada, ABD'yi Dünya
Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin tek kalıtçısı ve önderi olarak ni
teleyerek şöyle diyordu:
Biz dini inançlara sahip bir partiyiz. Ülkemizi
Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin tek mirasçısı ve lideri ola
rak ayakta tutmaya kararlıyız. Biz Allah'a inanıyoruz
ve biz okullarda ibadetin geri getirilmesine önem veri
yoruz...
İşte Dallas'lı Merve Kavakçı, bir yandan Türkiye'de
kadınların başına Amerikan 6'ıncı Filo İslamcılığının ünifor
ması olan Şule Baş Türban'ı dolamak için savaş verirken, bir
yandan da herkesçe ve bütün Dallas'lılarca Dünya YahudiHıristiyan Birliği'nin Başı olarak bilinen Amerika'ya bağlılık
andı içerek, Dünya Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin Başı Ameri
ka'nın yurttaşı oluyor ve içtiği andla, Dünya Yahudi-Hırstiyan
Birliği'nin Başı Amerika'nın buyruğunda savaşlara bile katıla
cağına ilişkin Tanrı'yı tanık göstererek söz veriyordu. Bütün
bunların İslam inancının gerekleriyle en küçük bir ilgisi dahi
yoktur. Bu gibi davranışların İslam adı altında ve İslam adına
yapılması, İslama yönelik en çirkin aşağılamadır.
Amerika'nın "melting pot'u; "eritme kazanı"
Amerikan ulusçularına göre Amerika bir "meltingpot"
(eritme kazanı)'ydı. Bu eritme kazanının içinde türlü soylardan
ve ülkelerden gelen kişiler vardı ve bunlar Amerikan kazanında
eriyip Görkemli Amerika'yı oluşturuyorlardı. Bu kurama göre,
39
Bkz: Türkiye gazetesi, 24. 08. 1992. Dış Haberler Servisi.
43
UNITED STATES OF İRTİCA 1945-1999
Amerikan yurttaşları Amerika'ya gelmeden önceki kökenlerine
göre ayrııştırılamaz bir bütün içinde erimiş bulunuyorlardı.
Gelgelelim, uygulamada bu kuramı yalanlayan olaylarla sık sık
karşılaşılmaktaydı. Amerika şu ya da bu ülkeye savaş açtığında,
savaş açılan ülkeden gelip Amerikan yurttaşı olmuş olanlar
sözde ayırdedilemeyecek denli erimiş bulundukları o kazandan
her nasılsa kolayca seçilip ayrılabiliyor ve doğdukları ülkeye
karşı ABD üniforması altında öz kardeşlerini öldürmek üzere
savaş alanlarına sürütebiliyordu. Örneğin 2. Dünya Savaşı yılla
rında Japonya'ya savaş açan Amerika. Japonya'dan gelip Ame
rikan yurttaşı olanları bu kazanın içinden seçip çıkarmış, tümü
nün taşınır taşınmaz tüm varlıklarına el koymuş, tümünü tutsak
evlerinde toplamış ve içlerinden en genç olanlarını ön saflarda
çarpışmak üzere savaşa göndermiştir.40 Şimdi. İslamcı Merve
Kavakçı, Türkiye'de Milletvekili adayı olduktan bir süre sonra
gidip böyle bir ülkenin; Dünya Yahudi-Hıristiyan Birliğinin
Başı Amerika'nın yurttaşı olmuş... İslamcıların bir yandan Amerika'yı Büyük Şeytan diye niteleyip, böylelikle Müslüman
yığınlara kendilerini Amerikan karşıtı imiş gibi gösterirken, öte
yandan kapalı kapılar ardında Amerika'ya bağlılık andları verip
gizlice Amerikan yurttaşı olmaları, Müslümanlığın hangi kura
lıyla, Kur'an'ın hangi ayetiyle ya da doğruluğuna inandıkları
hangi hadisle nasıl bağdaştırılabilir?
Şule Baş Türban'lı Merve Kavakçı'nın üyesi ve Millet
vekili olduğu Fazilet Partisi, şimdi onun Amerika'ya bağlılık
andı içmiş olmasını İslam kurallarına ve erdemine uygun bir
davranış olarak gösterebilmek ye böylece kendilerine oy veren
Müslümanların gözünde saygınlıklarını koruyabilmek sancı
sıyla kıvranmaktadır. Bu partinin başı Recai Kutan. Kavak
çı'nın ABD yurttaşlığına geçmesini savunarak: "Canım ABD.
Türkiye'nin dostu değil mi? Ne var Türkiye uyrukluğunu yad
sıyıp Amerika'ya bağlılık andı içerek Amerikan yurttaşı olmuş40
Bkz: İrfan Erdoğan. Korkmaz Alemdar. "İletişim ve Toplum". Bilgi y. Ma
yıs 1990, sf. 144
44
1969 KANLI PAZAR'DAN 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
sa?" diyor. Oysa Şule Baş Türbanlı Merve Kavakçı'nın Ameri
ka'ya bağlılık andı içmesini en keskin dille savunabilecek tek
41
kişi, Necip Fazıl Kısakürek'in "İslamcıların Yahudisi" olarak
nitelendirdiği Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi'dir ve
Merve Kavakçı'nın Amerika'ya bağlılık andı içmesini İslam'la
bağdaştırma yükümlülüğü, doğası gereği en başta ona düşmek
tedir. Çünkü hem bugün Merve Kavakçı'nın başına dolanarak
Meclis'e sokulan Şule Baş Türban'ı otuz yıl önce Şule Yüksel
Şenler'in başına dolayıp yaygınlaştırmak için çırpınan ilk kişi
Mehmet Şevket Eygi'dir; hem de Merve Kavakçı'lara otuz yıl
öncesinden başlayarak Amerika'ya bağlılık duygusu aşılayan
kişi Mehmet Şevket Eygi'dir. Merve Kavakçı'ların başındaki
Şule Baş Turban da yüreklerindeki Amerika'ya bağlılık andı da,
Mehmet Şevket Eygi'nin otuz yıl önce attığı tohumların mey
veleridir. Bu yüzden Merve Kavakçı'nın başında "1969: Made
in M.Ş. Eygi+USA" damgalı Şule Baş Türban'la Amerika'ya
bağlılık andı içmesini İslam adına savunmak yükümlülüğü,
Kanlı Pazar olayını yazılarıyla kışkırtan ve 6'ıncı Filoyu koru
mak için cihad çağrıları yayımlayan Mehmet Şevket Eygi'nin
üzerindedir. Eygi, 1969'da Araplar kendisine Müslümanların
kutsal kenti Mekke'de yaşama olanağı vermişken bu olanağı te
pip Arabistan'dan Almanya'a gitmesini Kur'an'a uydurarak
şöyle açıklıyordu:
Kur'an'ı Kerim'de bir Ayet-i Kerime'de Cenab-ı
Hak ilk harfi "A" ile başlayan büyük bir Hıristiyan
devletin Müslüman olacağını buyuruyor. Bu millet olsa
olsa asil, temiz; biz Müslümanlara ahlak ve karakteriyle en
yakın olan Alman milletidir.4"
Çıkardığı Bugün adlı gazetede Hitler'i dahi örnek bir
Müslüman olarak gösteren yazılar basmaktan çekinmeyen Meh41
Bkz: M. Şahap Tan. "Bugün'ün Dervişi'". Garanti y. İst. 1970. Sf. 35
42
Bkz: M. Şahap Tan. age, sf. 108.
45
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
met Şevket Eygi, Kur'an'ı özgün Arapçasından en az kırk kez
okumuş olmama karşın benim bir türlü göremediğim şu ayetin
hangisi olduğunu Fazilet Partisi'ne ve Merve Kavakçı'ya bildi
rirse, Kavakçı'nın Amerika'ya bağlılık andı da o ayete göre sa
vunulabilecektir. Öyle ya, Almanya'nın başında "A" olduğu gi
bi, Amerika'nın başında da "A" vardır. Belki de Eygi'nin
1969'da Almanya'ya "hicret" ettiğinde Almanya sandığı o ülke
Amerika'dır. Üstelik Amerika'ya kısaca ABD diyoruz ve
Kur'an'da " A B D " sözcüğü tapınmak, kulluk etmek anlamına
geliyor. Belki bu da Müslümanların ABD'ye "abd" olmaları,
eşdeyişle Amerika'ya tapınmaları, kulluk etmeleri gerektiği
yolunda bir Tanrı buyruğu olarak yorumlanabilir. Fazilet Partisi
ve Merve Kavakçı, eğer Kur'an'ı Eygi'nin yaptığı gibi kendi
"heva'larına uydurmaktan çekiniyorlarsa, bu durumda Eygi'nin
1969'da yayımlanan şu yazısını yineleyerek Amerika'ya bağlı
lık andını İslam'la bağdaştırabilirler:
Kıblemize havlayan köpekler
Müslümanlara saldıran bir komünist it havlıyor:
-"Müslümanlar 6. Filo'yu kıble ittihaz ederek namaz
kıldılar!.."
-"Müslümanlar ABD emperyalizmine alet oluyor
lar!.."
Bu Moskof itine "HOŞT!" demek lazım. (..)
Amerika Allah'a inanıyor. Dini var. Amerika'da
İslamiyeti yayabilmek hürriyeti var. Amerika inançla
rımıza hürmet ediyor. Amerika ehvendir (zararsızdır),
ehaftır (hafiftir). Amerika ehli kitaptır. 43
Evet, Merve Kavakçı'nın Amerika'ya bağlılık andı içe
rek Amerikan yurttaşı olmasını eleştiri konusu edecek benim
gibi yazarlara, Merve Kavakçı'nın ve üyesi bulunduğu Fazilet
43
Bkz: Bugün gazetesi, 30.3.1969
46
1969 KANLI PAZAR'DAN, 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
Partisi'nin verebileceği yanıt, E y g i ' n i n otuz yıl ö n c e kendisini
Amerikan
uşaklığıyla suçlayanlara verdiği
bu yanıtı
yinele
mekten başka bir şey olmayacaktır: Ç ü n k ü Amerika dindardır.
Çünkü
A m e r i k a Ehl-i Kitap'tır.
Çünkü
Amerika
İslamiyet'in
yayılmasına ses çıkartmaz. Çünkü Amerika Müslümanlığa saygılıdır. Ç ü n k ü A m e r i k a ehvendir. Ç ü n k ü Amerika ehaff'tır...
A m e r i k a ' y ı İ s l a m ' ı n koruyucusu olarak göstermeyi iş
edinen T ü r k i y e gazetesi 1 9 9 4 ' t e şöyle bir başlık atmıştı:
Amerika'da inanç hürriyetini böyle yaşıyorlar!
Amerikan Ordusundaki 29 Müslüman subay dini eğitim sertifikalarını törenle aldılar. Ve haklarında ne ko
vuşturma yapıldı, ne eleştiri.. Sadece üstlerince tebrik edil
diler. Washington'daki diploma töreninde görüştüğümüz
Müslüman subay ve askeri uzmanlar ilk vazifelerinin ordu
daki diğer Müslüman askerlerin daha rahat ibadet edebil
melerine imkan sağlamak olduğunu söyledi. Namaz kılma
ları için birliklerinde özel yerler verilecek; rahatlıkla namaz
kılabilmeleri için mesai saatlerinde gerekli düzenlemelere
gidilecek. Cuma namazlarının topluca kılınabilmesi için ge
rekli kolaylıklar sağlanacak.
Türban "No problem"
Başını inancına göre örten Amerikalı askeri uz
man Sabirah Halilullah, arkadaşımız Mesut Hazar'a, ko
mutanlarından hiçbir baskı görmediğini ve çok rahat çalıştı
ğını söyledi. Hanım subay, halkın yüzde 6 8 ' i bizim başör
tülü çalışmamızı destekliyor, diye konuştu. (..) Sistem, her
kesin dini ihtiyacını karşılayabilmesine imkan veriyor. Hatta
44
dindarlık teşvik ediliyor.
44
Bkz: Türkiye gazetesi, 26.10.1994
47
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Gazetede Amerikalı zenci kadın subay Sabirah Halilullah'ın üniformasının üstüne taktığı türbanla bir fotoğrafı da
vardı. Amerikalı kadın subayın türbanı, 30 yıl önce Şule Yüksel
Şenler'in Anadolu'ya yaymaya çalıştığı türbanın bir eşiydi.
Milletvekili adayı olduktan sonra Amerika'ya bağlılık andı içip
Amerikan yurttaşı olarak Meclis'e gelen Merve Kavakçı'nın
başındaki Şule Baş Türban ile bu Amerikalı kadın subayın ba
şındaki türban da aynıydı. Gelgelelim İhlas Holding'in çıkardı
ğı Amerikan güdümlü Türk-İslam Sentezi'nin sözcüsü Türkiye
gazetesinin Türkiye'deki Müslümanlara Amerika'yı sevimli
göstermek amacıyla yayımladığı bu haberin gerçek dışı olduğu
iki yıl sonra Milliyet gazetesinin verdiği bir haberde açığa çıktı:
Amerikan ordusunda türban tartışması
Türban tartışması Amerikan ordusuna sıçradı. Darlane Summers isimli Müslüman kadın asker, görev sırasında
türban kullanmakta ısrar ettiği gerekçesiyle askeri mahke
meye verildi. Georgia eyaletindeki Fort Stewart Üssü'nün
Sözcüsü Binbaşı Susan Oliver, Summers'ın İslamiyet emir
lerini yerine getirmek için kendilerinden bir dizi istekte bu
lunduğunu, eğitim sırasında türban, uzun kollu gömlek ve
pantolon giyilemeyeceği kendisine bildirildiğini açıkladı.
Konu bir emir komuta meselesidir, dini inançla bir ilgisi
yoktur, dedi.45
Amerika böyledir işte. Bir yandan Türkiye'yi orta çağ
karanlığına itmek için gerici Türk gazetelerine uydurma haber
ler yazdırarak Amerika'da kadın askerlerin türbanlı dolaştıkları
yalanını yayar, öte yandan türban taktı diye Amerikan ordusundaki bir kadın subayı mahkemeye verir. Amerika kendisi dışındaki tüm ülkelerin gericilik batağında kıvranmasını ister ve bu
yüzden tüm ülkelerin gericilerini korur, kollar, besler, palazlan45
Bkz: Milliyet gazetesi, 8.6.1996
48
1969 KANLI PAZAR'DAN. 1999 MERVE KAVAKÇI'YA
dırır, ilericilerin üstüne saldırtır. 1998'de ABD Temsilciler
Meclisi'nin aldığı bir karar Amerika'nın yeryüzündeki tüm gerici yobazların sığınağı olma yolunda dev bir adım attığını
göstermektedir:
Amerika'da Dine Baskıyı İzleme Bürosu
Dini gruplara baskı uygulayan ülkelerin cezalandırılmasını öngören bir yasa tasarısı, ABD Temsilciler Meclisi'nde 41'e karşı 375 oyla kabul edildi. Dine baskı uygula
yan ülkelere yaptırım uygulanmasını öngören yasa tasarısının yürürlüğe girmesi halinde Dışişleri Bakanlığı'na bağlı
"Dine Baskıyı İzleme Bürosu" oluşturulacak. Yasayı ihlal
eden ülkeler ihracat kısıtlaması, vize yasağı, insani olma
yan ABD yardımının kesilmesi gibi yaptırımlara çarptı
rılabilecekler. Tasarıyı destekleyenler; "ABD, bu yasa ta
sarısını kabul ederek dünyanın dört bir yanında insan
ların sırf dini inançları sebebiyle işkence görmesi, kök
leştirilmesi ya da öldürülmesi karşısında artık sessiz
kalmayacağını göstermiş olacak" derken, karşı çıkanlar ise yasanın ABD'yi Pakistan, Mısır, Suudi Arabistan ye
Çin gibi stratejik önem taşıyan ülkelere de yaptırım uygu
lamak zorunda bırakılabileceğini vurguluyorlar.46
Ya, işte böyle... Amerika, 1998 yılında Temsilciler
Meclisi'de alınan bu kararla, yeryüzündeki tüm dinlerin baş ko
ruyucusu olmaya davranmış bulunmaktadır. Yeryüzünde kendi
ülkelerinin ulusal çıkarlarına karşıt eylemler geliştiren tüm yo
bazlar, mürteciler, ülke yasaları bunların yakasına yapışınca ka
çıp Amerika'nın kanatları altına sığınacak ve korunacaklardır.
Dahası, Amerika, o ülkelerin yakasına yapışıp, niçin mürtecile
re istedikleri herşeyi vermiyorsun bakayım, diyerek yaptırımlar
uygulayacaktır. Öyleyse 6'ıncı Filo İslamcılığının üniforması
olan Şule baş Türban ile Meclis'e giren Merve Kavakçı ve ben46
Bkz: Cumhuriyet gazetesi, 16.5.1998.
49
UNITED STATES OF İRTİCA. 1945-1999
zerleri Amerika'ya bağlılık andı içmesin de ne yapsın? Hem ne
çabuk unuttunuz, çok değil üç yıl önce Amerikan Dışişleri Ba
kanlığı sözcüsü Nicholas Burns, yönetimde Refah Partisi var
ken şöyle dememiş miydi?:
Türkiye'yle ilişkilerimizin devamı açısından laikliğin
sürmesi gereken bir şey olduğunu daha önce söylediğimizi
hiç sanmıyorum.47
Ne çabuk unuttunuz; Henry Kissinger çok değil beş yıl
önce Türkiye'ye gelip Özbekler Tekkesini açmamış mıydı?
ABD Başkanı Bill Clinton'un bir kaç yıl önce "İslamların bir
halifesi olsaydı da ben de onu Beyaz Saray'da bir güzel ağırlayıp tüm Müslümanları kendi güdümüme alsaydım" dediğini de
mi unuttunuz yoksa?..
Bu gidişle yeryüzündeki tüm mürtecilerin ortak uluslararası sloganı şu olacak:
"Yaşasın United States of Amerika!.."
Buna karşılık biz de şöyle haykıracağız:
"Kahrolsun United States of İrtica!.."
47
Bkz: Milliyet gazetesi, 31.7.1996. Yasemin Çongar: "Washington'dan Hoca'ya Teşekkür".
50
BİRİNCİ BÖLÜM
1984
RUSY A'DA GERİY E DÖNÜŞ
VE TÜRKİY E'DE İRTİCA
Orwell'in "1984"ünden, Rusya'nın 1984'üne
Bir "geriye dönüş"ün öyküsü
George Orwel'in 1949'da yayımlanan "1984" adlı ro
manı, "big brother watching you"; ağabeyiniz sizi gözetliyor,
tümcesiyle ünlüdür. Orwell, toplumda en küçük bir özgürlüğe
dahi yer bırakmayan, her işin en ince ayrıntısına dek gözetim
altında tutulacağı katıksız bir baskı düzeninin kurulacağını ön
görüyordu bu romanında. Gerçekten de 1984, yeryüzünde ulus
lararası güçler dengesinin altüst olduğu, kişisoyunun yazgısını
derinden etkileyen çok önemli bir yıl oldu. 1945'te Yalta Konferansı'nda' Sovyetler Birliği ile Amerika arasında bölüşülmüş
olan iki kabadaydı düzen, yaklaşık kırk yıl sonra, Sovyetlerin
1
4-11 Şubat 1945'te ABD Başkanı Roosvelt, İngiltere adına Churchill ve
Sovyetler Başkanı Stalin'in bir araya gelmesiyle gerçekleşen Yalta Konfe
ransı, bu egemen güçlerin dünyayı kendi aralarında bölüştükleri bir toplantı
olmuştur.
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
yenilmesiyle yıkıldı: böylece ABD, 1984'te yeryüzünün tek egemeni oldu.
Uluslararası güçler dengesinde gerçekleşen bu köklü
dönüşümün ilk belirtileri 1980" li yılların başlarında görülmüş,
yeryüzünde ABD önderliğindeki bireyci sömürgen Batı yayıl
macılığını dizginleyen en önemli güç olan Sovyetler Birliği"nin
içten çürüdüğü, yığınların aç olduğu -ekmek kuyruğunda bekle
yen Rusların görüntüleriyle birlikte- Batı basınında yer aldığı
gibi. başta Hürriyet olmak üzere, 1980'lerin ilk yıllarında, Türk
basınında da duyurulmuştu.2 Tony Cliff in 1948'de İngiltere'de
yayımlanan Rusya'da Devlet Kapitalizmi adlı kitabından sonra,
Sovyetler Birliği'ndeki düzenin ortaklaşa toplumcu sosyalist bir
düzen değil, kamucu sömürgen "devlet kapitalizmi" olduğunu
savunan Sovyet karşıtı solcular, SSCB'yi kötüleyen bu gibi ya
3
yınları kendi savlarının doğruluğuna kanıt olarak gördüler.
Sovyet yanlısı solcularsa, Sovyetler Birliği'nde ortaklaşa top
lumcu düzenin kuruluşunun çoktan gerçekleşmiş olduğunu, bir
ülkede ortaklaşa toplumcu düzen bir kez kurulduktan sonra bir
daha o ülkede bireyci sömürgen kapitalist düzene geri dönüşün
olanaksız olduğunu savlayıp, bu gibi kötüleyici yayınların Sov
yetler Birliği'ni toplumların gözünden düşürmek için karşı devrimcilerce uydurulmuş yalanlar olduğunu söyleyerek, Sovyet
yandaşlığını inatla sürdürüyorlardı. Onlar, sosyalizmin bir kez
kurulduğu bir ülkede kapitalizme geri dönüşün olanağı yoktur,
diyedursunlar, SSCB Novosibirsk akademisi toplumbilim bö
lümü başkanı Tatyana Zaslavskaya, 1983 yılı Nisan ayında.
2
Aralık 1979'da Sovyet ordusunun Afganistan'a girmesi. ABD yanlısı ülke
lerde SSCB'ye ilişkin kötüleyici yayınların gözle görülür biçimde artmasına
yol açmıştı. Bu olay SSCB ile ABD arasındaki "Soğuk Savaş"ı doruğa tır
mandırmış; iki dev güç tüm kozlarını Afganistan topraklan üzerinde oyna
maya başlamışlardı. ABD. Afganistan'daki İslamcıları örgütleyip savaş araç
gereçleriyle donatarak Afganistan'da konuşlanan Sovyet birliklerine saldırtmıştı.
3
52
Bkz: Tony Cliff. "Rusya'da Devlet Kapitalizmi", Metis y. 1. basım. Nisan
1990. çev: Ali Saffet-Tarık Kaya.
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
Rusya'da ortaklaşa toplumcu gidişin bir çıkmaza saplandığını,
bireyci sömürgen düzene dönülmezse ülkenin batmasının kaçı
nılmaz olduğunu savunan bilimsel bir çalışma yayımlamıştı.
Zaslavskaya'nın bu çalışması. 3 ağustos 1983 günlü Washing
ton Post gazetesinde yayımlanır yayımlanmaz Batılı gözlemci
lerin ilgisini çekmiş: "Ne oluyor? Yoksa sosyalist Rusya kapitalizme mi dönüyor!?" sorusu, aydınlar arasında yoğun tartış
malara yol açmıştı. Gerçekte Zaslavskaya'nın Rusya'da bireyci
sömürgen düzene geri dönüşü savunan bu bilimsel çalışması.
yönetimden bağımsız bir özgür araştırmanın ürünü olmayıp.
Gorbaçov gibi yönetimde yuvalanmış bir takım karşı devrimci
lerin kızılordu'nun tepkisinden çekinerek açıkça dile getireme
dikleri görüşleri içeriyordu. Zaslavskaya, 1979"dan sonra Gorbaçov'la çok sık görüşen bir araştırmacıydı." Onun I983"te or
talığı karıştıran bu çalışması da yine üst düzey yöneticilerden
Gorbaçov'un yol göstericiliğiyle, onun yüreklendirmesiyle ya
yımlanmıştı. Gorbaçov. Zaslavskaya'nın bu çalışması yayım
landıktan bir ay sonra. Mayıs 1983'te görevle Kanada'ya git
miş: bireyci düzene geri dönüşün, perestroyka ve glastnost'un
gerçek kuramcısı olan SSCB Kanada Büyükelçisi Aleksandr
Yakovlev'le Ottawa'da görüşmüş: burada ortaklaşa toplumcu
sömürüsüz bir düzenin olanaksızlığı üzerinde görüş birliğine
varan Yakovlev'le Gorbaçov, Rusya'da bireyci sömürgen düze-
4
5
Bkz: Gorbaçov'un Rusyası. YKY. Şubat 1995. Hz: C.Akaş -S.Okyay. sf. 66
Bkz: age-sf. 158
6
Bkz: Anthony Barnett. "Sovyetler'de Özgürlük". İletişim y. 1. basım. İst
1988. Çev: Dilek Hattatoğlu-Erol Özbek, sf.73: "Artık (1987) Gorbaçov'un
baş danışmanlarından biri olan Ermeni ekonomi profesörü Abel Aganbagyan'a. bugünkü (1987) Genel Sekreter (Gorbaçov) ile ilk kez ne zaman kar
şılaştığı soruldu. Aganbagyan ilk karşılaşmalarının 1979'da. Gorbaçov Politbüro'daki görevinin başına geçtiğinde olduğunu söyledi. (...) Gorbaçov.
her görüşten ekonomistler ve uzmanlarla politikaları tartışmak üzere top
lantılar yapardı. Aganbagyan'ın anlattığına göre, özellikle de tarım konu
sunda uzmanlaşmış olan Tatyana Zaslavskaya ile konuşurdu."
53
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
nin geri getirilmesini amaçlayan bir çete kurmuşlardı. Gorbaçov, Ottawa'dan ayrılıp Rusya'ya döner dönmez SSCB'nin üst
düzey yöneticileri arasında kendileriyle görüş birliği içerisinde
olanları birer birer Yakovlev'le birlikte kurdukları karşı devrim
çetesine katmaya başladı. Yakovlev de 1983 sonunda Gorbaçov'un çabalarıyla Kanada'dan Rusya'ya dönmüş, Gorbaçov'un oluruyla Bilimler Akademisi IMEMO'nun yöneticiliğine atanmış; burada geriye dönüşün kuramını geliştirmeye koyul
8
muştu. İleride Gorbaçov'un Dışişleri Bakanı olacak olan Eduard Şevardnadze, 1984'ün ilk aylarında Gorbaçov-Yakovlev Çetesi'ne nasıl katıldığını şöyle anlatıyordu:
"Her şey ama her şey çürüdü, kokuştu. Değiştirmek
gerekiyor." 1984 yılının o kış akşamında, Pitsuna Burnu'nda gezinirken böyle demiştim Gorbaçov'a...9
Yakovlev ve Gorbaçov'un Mayıs 1983'te kurdukları
karşı devrim çetesine 1984'ün Ocak-Şubat aylarında katılan Şe
vardnadze, kurmakla, korumakla yükümlü oldukları ortaklaşa
sömürüsüz toplumcu düzeni neden kendi elleriyle yıkmaya dav
randıklarını da şöyle açıklıyordu:
Sadece Afganistan savaşı 60 milyar rubleye maloldu.
Titizlikle yapılan değerlendirmelere göre, Çin'le yaşanan
çatışma sürecinin maliyeti de 200 milyar ruble: Bu ülkenin
sınırları boyunca -7500 km.- yirmi otuz yıl süreyle dev bo
yutlu askeri altyapı oluşturduk. Yıllardır Çekoslovakya,
Macaristan ve Polonya'da bulunan birliklerimizin kaça mal
olduğunu kim söyleyebilir? Ya da Amerikalıların 1969'da
durdurduğu kimyasal silah üretiminin maliyetini? "Soğuk
7
Bkz: Aleksandr Yakovlev, "Sovyetler Birliği'nde Ne Yapmak İstiyoruz?'".
Afa y. 21. Yüzyıla Doğru Dizisi: 14, Haziran 1991, sf. 14.
8
Bkz: Aleksandr Yakovlev, age, sf. 71.
9
Bkz: Eduard Şevardnadze, "Gelecek Özgürlüktür", Afa y. Ekim 1992, Çev:
Ayşe Karasu, sf. 76
54
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
Savaş", mali ve siyasi açıdan bize nelere maloldu? Bazı de
ğerlendirmelere göre, Batıyla olan ideolojik çatışmanın son
yirmi yılı, askeri harcamaları 700 milyar rubleye çıkardı.
(...) Büyük bir heyecan ve ateşle ideolojinin putlarına tapı
nırken, halkımızı, bütün ülkemizi yoksullaştırdık. Bir halkın
yoksulluğu da kesinlikle güvenliğin garantisi olamaz. Ger
çekçi olmayan, doğası gereği çatışmaya dönük doktrinler ve
sistemin dış politikaya ilişkin önemli kararlardaki etkinliği,
10
bize çok ama çok pahalıya maloldu. (...) Ülkedeki gerçek
durumla ilgili ulaştığım bilgi sayesinde, hastalığın tek tek
insanlarda değil sistemin kendisinde olduğunu kavradım. Ve
eğer bazı insanlar bu sisteme karşı düşmanca bir tutum al
mışsa, bu da o sistemin insan kişiliğini hiçe saymasından
kaynaklanıyordu. Çünkü totalitarizm koşulları altında insan
haklarının ve özgürlüğün korunması, ülke kalkınmasının
güvence altına alınması mümkün değildi."
Sovyetler Birliği'nde geriye dönüşün gerçek kuramcısı
Aleksandr Yakovlev, Şevardnadze'den önce bu konuyu dile
getirirken, kendi görüşünü şöyle açıklamıştı:
Sovyet dış siyasetinin en büyük hatası, ABD'ninkine
öykünmesi ve askerileşmesidir. O zaman dizginsiz bir si
lahlanma yarışı başladı. Bu bir zincir oluşturdu. Dişe diş.
Giderek daha fazla silah üretir olduk. Ve ne yapmak için?
Savaşta bile hepsine ihtiyacımız olacak mıydı? Amerikalıla
rın gerisine düşmemek için nükleer kapasitemizi geliştirme
yi sürdürdük. ABD elektronik bir tank mı geliştirdi? Biz de
hemen bir tane edinmeliydik. ABD toplarını elektronik araçlarla mı donatıyordu? Biz de aynısını yapmalıydık. Bu,
ülkelere askeri-sanayi kompleksi tarafından dayatılan ta
mamen gereksiz bir yarış oldu!.. 12
10
Bkz: Eduard Şevardnadze. age. sf. 104
Bkz: Eduard Şevardnadze. age. sf. 76
12
Bkz: Aleksandr Yakovlev, age. sf. 87-88
11
55
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
1983-1984'te, Rusya'da. Yakovlev, Gorbaçov, Şevardnadze, vb. gibi çok sayıda üst düzey yönetici. Marx'ın kurulma
sı kaçınılmaz dediği ortaklaşa sömürüsüz toplumcu sosyalist
düzeni gerçekleştirmenin olanaksız olduğunu kendi deneyimle
riyle kavramış bulunuyorlardı. Böyle bir düzenin kurulabilmesi
için öncelikle kişilere ürettikleri oranda tüketim olanağının
sağlanması gerekiyordu. Gelgelelim ortaklaşa toplumcu düzeni
kurmaya yeltenen ülke, bu düzenin kendi ülkelerine sıçrama
sından korkan bireyci sömürgen ülkelerce düşman olarak gö
rülüyor; bu kuşatılmışlık ortamında kendini dış saldırganlardan
koruyabilmek için toplumsal üretimin büyükçe bir bölümünü
üstün nitelikte savaş araç gereçleriyle caydırıcı büyüklükte bir
ordu beslemeye ayırmak zorunda kalıyordu.13 Bu durumda, ürettiklerinin büyük bir bölümüne ordu beslemek üzere devletçe
el konulan Sovyet yurttaşlarının eline, mutluluklarını sağlama
ya yetecek bir gelir geçmiyor; böyle olunca da ortaklaşa top
lumcu sömürüsüz düzen, kişilere bireyci sömürgen (kapitalist)
düzenin verdiğinden daha üstün bir yaşam düzeyi sağlayamıyordu. Ortaklaşa toplumcu sömürüsüz düzen, ulaşılması gere
ken bir ülkü olarak güzeldi evet, ancak -en azından düşman
larla kuşatılmışlık ve ordu besleme giderlerinin aşırılığı yüzün
den- gerçekleşmesinin olanaksızlığı da açıktı. Oysa, Sovyet
Devrimi'nin önder kuramcılarından Lev Davidoviç Bronstein
Trotskiy (Troçki), daha 1905'lerde ortaklaşa toplumcu devri
min tek ülkede başarıya ulaşamayacağı kuramını dizgeleştirmiş.
Sürekli Devrim kavramıyla dile getirdiği bu kuram nedeniyle
1927'de alnına karşı devrimci damgası vurularak partiden atılıp
Sovyet silahlı kuvvetlerinin toplam asker sayısı 1984'te 5 050 000 dolayın
daydı. Bunların 1 500 000'i Genelkurmay emrinde ve lojistik destek kuvvetlerindeydi. Bunlara 300 000 kişilik sınır koruma birliklerini ve 260 000
kişilik iç güvenlik birliklerini eklemek gerekir. Öte yandan, gençliğin askeri
eğitimine katılan 5 milyon eğitici, sivil savunmada görevli 150 000 insan ve
savaşa sokulabilir 16 milyon kişisi kapsayan DOSAAF Gönüllüler Birliği'nin 25 milyon üyesi sözü edilen sayıların dışındadır. İhtiyatların sayısı
da 25 milyona varır. (Bkz: Büyük Larousse. SSCB. savunma)
56
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
ülkeden sürülmüş; 1940'ta sürgünde bulunduğu Brezilya'da
Stalin'in bir görevlisince başına bir çekiç vurularak öldürül
14
müştü. Trotskiy'den yıllar sonra, başta Yakovlev ile Gorbaçov
olmak üzere Sovyet yöneticilerin çoğu tek ülkede ortaklaşa
toplumculuğun başarıya ulaşamayacağını kavramış, sonunda
çoğu Trotskiy gibi düşünmeye başlamıştı. Gelgelelim 1980'li
yıllara dek bunu yüksek sesle dile getirmekten korktukları gibi,
kendi aralarında konuşmaktan bile çekiniyorlardı. 1979 yılında
Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a asker göndermesinin yol aç
tığı bütçe sıkıntıları, Sovyet yöneticileri düzenin açmazları üze
rine bir kez daha düşünmeye; özlenen düzenin kurulmasının olanaksızlığını hiç değilse kapalı kapılar ardında kendi aralarında
dile getirmeye itti. Öyle ki, ABD'nin Pershing II ve Cruise fü
zelerini Avrupa topraklarına yerleştirip Sovyet topraklarına
doğrultmasından sonra, buna karşı koyacak araç gerecin üretimi
için bütçeden kaynak aktarımında güçlük çeken çoğu Sovyet
yöneticileri, bu kuşatılmışlık ortamında, bu top tüfek yarışında,
ortaklaşa toplumcu sömürüsüz düzenin gerçekleşmesinden umutlarını kesmişlerdi.15
14
Bkz: Lev Trotskiy, "Rusya'da Sürekli Devrim; Sonuçlar ve Olasılıklar
(1905-1906). Rus Devriminin Üç Kavranışı (1939)", Kardelen y. çev: Or
han Koçak. 1. basım. Mart 1990: Trotskiy. bu yazılarında "Rusya'yı burju
va geri dönüşünden kurtaracak ve ona sosyalist inşanın tamamlanması ola
nağını verecek olan, ancak Batı proletaryasının zaferidir" diyordu, (age, sf.
136) Daha açık bir söyleyişle, Avrupa'da ortaklaşa toplumcu (sosyalist)
devrim olmadıkça, Rusya'da devrimin başarıya ulaşması olanaksızdır, geri
ye dönüş kaçınılmazdır; yeryüzünde bireyci sömürgen ülkelerin kuşatması
varken bir tek ülkede ortaklaşa toplumcu düzen kurulamaz, diyordu. Öteki
SBKP yöneticileriyse tek ülkede ortaklaşa toplumcu düzen kurulabilir, dü
şüncesini savunarak, Trotskiy'i karşı devrimci olmakla suçladılar. Gelgelelim yaşanan süreç Trotskiy'i doğruladı.
1983 sonbaharında geçen "Avrupa füzeler savaşı": Sovyetler'in SS 20 fü
zelerini koymasından sonra bozulan dengeyi sağlamak için NATO ülkeleri
nin Pershing II Amerikan füzelerini ve Cruise füzelerini yerleştirmeye karar
vermeleri SSCB üzerinde çok etkili oldu... İlk Pershing II'lerin kullanılma
ya hazır olduğu Federal Almanya tarafından 1 Ocak 1984'te açıklanmıştı.
Bkz: Büyük Larousse. SSCB. savunma, askeri tarih.
57
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Ortaklaşa toplumcu düzen, Platonik, ütopik; gerçekleş
mesi olanaksız düşsel bir düzen miydi? Engels'in Ailenin, Özel
Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı kitabıyla, Platon'un Devlet
adlı kitabı karşılaştırmalı olarak irdelenirse, bu sorunun yanıtı
evet olacaktır. Platon, düşlediği örnek devlet düzeninde en önemli görevi koruyuculara, eşdeyişle üst düzey devlet yöneti
cilerine vermiş; onlar için şöyle diyordu:
Kanunların ve toplumun koruyucuları olanlar, koru
yucu olmadan koruyucu geçinirlerse, devlet çöktü demektir.
Bütün toplumun kaderi onların keyfine kalır.16
Kendisine sosyalist (ortaklaşa sömürüsüz toplumcu) di
yen bir devletin üst düzey yöneticileri, böyle bir düzenin ku
rulmasının olanaksızlığına kendileri inanmışlarsa, yapacakları
tek iş kurup korumakla yükümlü oldukları o düzeni kendi elle
riyle yıkmak olacaktı. 1984'de, Sovyetlerde, yönetim aygıtı
toplumcu sömürüsüz düzenin gerçekleşmesinin olanaksız oldu
ğunu kavramış yöneticilerin eline geçince, Platon'un öngörüsü
gerçekleşti; düzen doğrudan doğruya onu korumakla yükümlü
olanlarca yıkıldı.
Temmuz 1984: Rusya ABD'ye boyun eğiyor
9 Şubat 1984'te Başkan Yuri Andropov ölmüş, yerine
Çernenko geçmişti. Çok yaşlı, yatalak durumda olan Çernenko,
ölmesi durumunda başkanlığın Gorbaçov'a geçmesini sağlaya
cak bir takım düzenlemeler yaptı. Öyle ki, yeryüzü egemenli
ğinin tek başına ABD'nin eline geçmesiyle sonuçlanacak köklü
dönüşümlerin başladığı 1984'te, Sovyetler Birliği'ni görünüşte
Çernenko, gerçekteyse bir yıl önce Yakovlev'le birlikte geriye
dönüşü amaçlayan bir çete kurmuş olan Gorbaçov yönetiyordu.
16
Bkz: Platon, "Devlet". Remzi y. çev: Sabahattin Eyüboğlu, M.Ali Cimcoz.
8. basım. Sf. 110
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
Gorbaçov, kendisi gibi geriye dönüş yanlılarını yönetimde önemli görevlere getirdikten sonra, ülkenin düzenini değiştirmek
üzere atağa kalktı. 1984 yılında Avrupa gezisine çıkarak K o
münist Partisi yöneticileriyle konuşmalar yapan Gorbaçov, bu
görüşmelerde SSCB'nin o güne dek izlediği çizgiye ters görüş
ler savununca büyük tartışmalara neden olmuş; 1984 Temmuz
ayında, Berlinguer'in gömü töreni için gittiği İtalya'da, ortakla
şa toplumcu düzeni kötüleyen konuşmasıyla dinleyenleri şaşır
tan Gorbaçov, Rusya'yı bireyci düzene döndüreceklerini bu ko
nuşmasıyla uluslararası kamuoyuna duyurmuştu.17 Beş ay sonra
eşi Raisa'yı da yanına alarak çağrılı olduğu İngiltere'ye giden
Gorbaçov, İngiltere'de yaptığı konuşmada ortaklaşa toplumcu
(sosyalist) üretimi bırakıp bireysel girişimci (kapitalist) üretime
geçerek Rusya'nın kapılarını yabancı yatırımcılara ardına dek
açacaklarını yineleyip, bu arada Afganistan'daki Sovyet birliklerini uygun koşullarla geri çekeceklerini de duyurunca, İngiltere Başbakanı Thatcher onu ayakta alkışlamış; bu köklü dönüşüme karşı Rusya'da bir direniş ya da ayaklanma olursa kendisini koruyacakları yönünde ona güvence vermişti. Gorbaçov'un
1984 Avrupa gezisi, onun uluslararası düzeyde tanınmasına
katkıda bulunmuş; Batılı devletler Rusya'nın ortaklaşa toplum
cu düzeni bırakıp bireyci sömürgen (kapitalist) düzene dönüş
yaptığını, başka bir deyişle Soğuk Savaş'ta yenilip beyaz bay
rak çektiğini somut olarak görmüşlerdi.'8 1984 Avrupa gezisin
den sonra Gorbaçov, Batı basınında New man in the Kremlin:
Kremlin'de yeni adam, olarak tanıtıldı, övüldü, kutlandı.19 Bi
reyci sömürgen (kapitalist) düzene geri dönüş atılımlarını baş
latmak üzere, Batı'dan güvence almış olarak ülkesine dönen
Gorbaçov, Aralık 1984'te bu kez tüm Rusya'ya seslenerek, dü
zenin değişeceğini yüksek sesle kendi yurttaşlarına duyurdu."
17
B k z : A l e k s a n d r Y a k o v l e v . a g e . sf. 127
l8
Bkz:age-sf. 65
19
B k z : a g e - sf. 4 8
20
B k z : a g e - sf. 4 6
59
UNITED STATES OF İRTİCA l945-1999
1917 Ekim Devrimi'nden sonra yeryüzünde ortaklaşa toplumcu
düzenin ilk örneği, anayurdu olarak tanınan Rusya'da, bireyci
sömürgen düzene geri dönüş işte böyle başlamış; yaklaşık 70
yıl boyunca izlenen Marxçı-Leninci yörünge terk edilerek, bi
reyci sömürgen düzene dönüş yoluna girilmişti. Böylece ABD.
Sovyetler Birliği'ne karşı yürüttüğü "Soğuk Savaş"ı Temmuz
1984'te kazanmış, kırk yıl boyunca yeryüzünün her yerinde, at
tığı her adımda karşısına dikilen Rusya'ya sonunda boyun eğdi
rip, tüm yeryüzünün olduğu gibi Ortadoğu'nun da tek egemeni
olmuştu.
Peki. ABD önderliğindeki Batı, Sovyetler Birliği'ni na
sıl dize getirdi? Bu sorunun yanıtı çok açıktır. Geçmişte Batılı
devletler çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu'nu nasıl yıktılarsa
öyle: Dinsel gericiliği ve bölücülüğü dışarıdan besleyip kışkır
tarak... Batı, Osmanlı'yı devirme çabasında kazandığı tüm be
ceriyi, deneyimleri Sovyetlere karşı kullanmış; Osmanlı'ya kar
şı başarılı olan tüm oyunlarını Sovyetler'e karşı da oynamış;
Osmanlı'dan sonra Sovyetler'i de dize getirmişti.
ABD önderliğindeki bireyci sömürgen Batı yayılmacı
lığı, bir yandan Kilise aracılığıyla Sovyetlerdeki Ortodoks Hı
ristiyan gericileri azdırıp onları düzene başkaldırmaya iterken,
öte yandan SSCB çatısı altında toplanan değişik ulusları ayrılık
yönünde kışkırtıyordu. Bir yandan Rusya'da yaşayan Yahudile
rin Rusya'da edindikleri tüm varsıllıkları, altınları yanlarına alarak İsrail'e ya da Amerika'ya gitme istemlerini kışkırtan
ABD, öte yandan Polonya'da koyu Katolik Lech Walesa ön
derliğindeki dinsel görünümlü ayrılıkçı eylemleri körüklüyor,
Rusya'da yaşayan Müslüman Türkleri de ayrılıkçılığa özendiri
yordu. 1917 Ekim Devrimi'nden sonra, varlığıyla diğer uluslara
bir seçenek sunup onları ortaklaşa toplumculuğa özendirerek
Batının uluslararası sömürüsünü kısıtlayıcı bir işlev gören Sov
yetler Birliği'ni, dinsel gericilikle bölücülüğü 40 yıl boyunca
dışarıdan kışkırtarak 1984'te yıkan ABD önderliğindeki Batı.
Sovyetleri alt ettiği 1984'ten sonra, bu kez. yeryüzünde yabancı
60
1984: RUSYA'DA G E R İ Y E DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
sömürüsünü dizginleyici ulusal bağımsızlık devriminin ilk ba
şarılı örneğini vermiş olan Türkiye Cumhuriyeti devletini karşı
sına almış, Sovyetleri yıpratıp yıkmakta kullandığı tüm yön
temleri, bu kez Türkiye üzerinde uygulamaya başlamış; "Türkiye
Cumhuriyeti devletini de tıpkı Sovyetler Birliği gibi dinsel ge
ricilikle, irticayla, bölücülükle yıpratmaya çalışmaktadır.
Ağustos 1984
Türkiye'de İrtica ve Bölücülük Silaha Sarılıyor
Temmuz 1984'te Rusya ABD karşısında havlu attıktan
çok değil bir ay sonra, Ağustos 1984'te. Türkiye'de ilk anda de
rinliğinin ayırdına varılamayan iki önemli olay gerçekleşti:
Birincisi; 1 Ağustos 1984'te. İslami Büyük Doğu Akın
cıları Cephesi adıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkıp tüm
Müslüman ülkeleri kapsayan dine dayalı bir devlet kurarak Os
manlı eyalet düzenini geri getirmeyi amaçlayan toplu tüfekli bir
örgüt kuruldu.21 Kısa adı İBDA-C olan bu tüfekli örgütün kuru
cuları 1984'ten önce de bu düşünceleri savunan kimselerdi kuş
kusuz: ancak düşüncelerini gerçekleştirmek amacıyla Türkiye
Cumhuriyeti devletine karşı topa tüfeğe sarılmak için nedense 1
Ağustos 1984 gününü, demek ki ABD'nin Rusya'ya boyun eğ
dirip yeryüzüne tek başına egemen olduğu günleri beklemişler
di.
Avrupa'da Almanya, İsviçre ve Hollanda gibi ülkelerde
yuvaları bulunan İBDA-C örgütü, tüm Müslüman ülkeleri kap
sayan dine dayalı Osmanlı örneği bir düzen kurmak uğruna sa
vaşıma atılmakla birlikte, örgütlenmesinde Tolehıldan gibi
21
Bkz: Cumhuriyet, 5.1.1999: İ B D A - C ' n i n kurucusu yakalandı: "1 Ağustos
1 9 8 4 ' t e İ B D A - C ' y i ( İ s l a m i B ü y ü k D o ğ u Akıncıları - C e p h e s i ' n i ) k u r a n v e
teokratik d ü z e n e ( d i n e ) dayalı '"Başyücelik D e v l e t i " n i k u r m a k için laikliğe
ve K e m a l i s t l e r e savaş açtıklarını s ö y l e y e n Salih M i r z a b e y o ğ l u (Salih İzzet
E r d i ş ) . . . N e c i p Fazıl K ı s a k ü r e k ' i n " İ s l a m i B ü y ü k D o ğ u " g ö r ü ş ü n ü t e m e l al
dıklarını belirtti."
61
UNITED STATES OF İRTİCA; 1945-1999
Kürtçe ve ultraforce22 gibi Amerikanca-İngilizce sözlerden oluşan tüfekli birimler bulunuyordu ve ne ilginçtir ki, Amerikan
kaynakları da o günden sonra tıpkı İBDA-C gibi Yakın Doğu
Federasyonu adı altında Osmanlı'ya benzer dine dayalı bir eyalet düzenini yeniden kurulmasını ve Türkiye'nin bilimgüder
yönetim ilkesini (laikliği) bırakıp bu federal düzende dingüder
İslamcı bir kimlikle yer almasını öğütlemeye başladılar.23 Yine
ne ilginçtir ki, Amerika'nın istediği Yakın Doğu Federasyonu
ile tüfekli irtica örgütü İBDA-C'nin Başyücelik Devleti adını
verdiği İslami Büyük Doğu, içerik olarak tıpatıp örtüşüyordu.
Az sonra belgelerini göstereceğimiz gibi, 1945'ten son
ra ABD güdümünde SSCB'ye karşı kullanılmak üzere kurulup
beslenen ve 1980'lere dek Türkiye'deki Sovyet yanlısı solcula
ra bıçaklı sopalı saldırılar yapmakla yetinen Türkiye'deki aşırı
dinci örgütlerin, bıçağı sopayı bırakıp topla tüfekle donanmala
rı, Sovyet birliklerinin Aralık 1979'da Afganistan'a girmesin
den sonra, ABD'nin Afganistan'daki Sovyet birliklerine karşı
savaşacak İslamcılara milyonlarca dolar vermesiyle başlamış
tı. 24 Sovyet birliklerinden kaçıp Pakistan'a sığınan 4350 aşırı
dinci Afganistanlı, 3-23 Ağustos 1982'de Türkiye'ye getirilip
yerleştirilmiş;" sonra da ABD, Afganistan'a gidip Sovyet ordu
suna kurşun sıkacak aşırı dincilere 1984 yılı içinde, 85 milyon
doları açık kaynaklardan, 250 milyon doları CIA'nın örtülü ödeneklerinden olmak üzere, toplam 335 milyon dolar (1999 e22
23
Bkz: Cumhuriyet. 2.1.1999. "İslami Kısas Kıtaları (İKK), Ülkücü Kısas
Kıtaları (ÜKK), Altunordu. İBDA-C8, Işık, İntikam, Ultra Force, Tolehıldan ve Ehli Sünnet gibi 9 ayrı cephesi bulunan İBDA-C örgütünün. Al
manya, Hollanda, İsviçre gibi ülkelerde bürolarının bulunduğu kaydedili
yor."
Bkz: Cengiz Özakıncı, "İletişim Çağında Aydın Kirlenmesi: Nomos ve Ay
dın", Bellek y. 1995. sf. 61: CIA eski Türkiye şefi Paul Henze'in 1992 ra
poru: "Türkiye'yi federalizm büyütecek!".. Ayrıca, bkz: Esquire dergisi.
Şubat 1994. "ABD'nin Yakındoğu Federasyonu haritası".
24
Bkz: BüyükLarousse, Cilt 1, Afganistan, sf. 122
25
Bkz: agy.
62
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
deriyle 116 trilyon 250 milyar lira) vermişti. İşte Türkiye'deki
aşırı dincilerin taşı, sopayı, bıçağı bırakıp top tüfek kuşanarak
yeşil urbalara bürünüp yeşil sancaklar açarak Afganistan'a
koşmalarına neden olan en önemli olay, ABD'nin, aşırı dinci
örgütlere CIA aracılığıyla dağıttığı bu yemyeşil dolarlar ol
muştu. CIA, gizli uygulamalar için ayrılan bütçesinin %80'ini
Afganistan'daki Sovyet birlikleriyle çarpışacak aşırı dinci İs
lamcılara dağıtmış; Hıristiyan ABD'nin paralı askerleri olarak
Türkiye'den Afganistan'a komünist avına koşan aşırı dinci İs
lamcılar26, 1984'te, (SSCB Dışişleri Komisyonu Başkanı Gorbaçov'un Avrupa gezisi sırasında Sovyet birliklerini Afganistan'dan çekeceklerini açıklamasından sonra) tüfeklerini bu
kez Soğuk Savaş boyunca Amerika'nın tüm isteklerine evet
demeyen; 1960 Menderes Yalpası28, 1962 Küba Bunalımı29,
26
B k z : C u m h u r i y e t g a z e t e s i , 2 6 . 1 0 . 1 9 9 8 : " O s a m a ' n ı n T ü r k l e r i : O s a m a bin
L a d e n ' i n 3 bin kişilik o r d u s u i ç i n d e T ü r k l e r i n d e b u l u n d u ğ u ileri s ü r ü l d ü .
O s a m a b i n L a d e n , S o v y e t l e r e karşı ç a r p ı ş m a k ü z e r e gittiği A f g a n i s t a n ' d a
M e k t e b - ü l T a l i m a t ' ı k u r a r a k d ü n y a n ı n d ö r t bir y a n ı n d a n savaşçı t o p l a d ı .
1 9 7 9 y ı l ı n d a A f g a n i s t a n ' a gittikten b i r k a ç a y s o n r a a r a l a r ı n d a T ü r k l e r i n d e
b u l u n d u ğ u b i n l e r c e savaşçıyı A f g a n i s t a n ' a ç a ğ ı r d ı . O n l a r a silah v e r d i . S o v
yet işgali ç o k t a n b i t m e s i n e karşın M ı s ı r l ı l a r , L ü b n a n l ı l a r v e T ü r k l e r d e n o l u
şan bu o r d u halen dağılmış değil."
27
B k z : R o b i n M i l n e r - G u l l a n d , N i k o l a y D e j e v s k i , " R u s y a v e S o v y e t l e r Birliği
T a r i h i " , İletişim y. çev: M e t i n Ç u l h a o ğ l u . 1. b a s ı m . İst. 1 9 9 3 . Sf. 181
28
B a ş b a k a n o l d u ğ u g ü n d e n başlayarak, A m e r i k a ' n ı n t ü m b u y r u k l a r ı n ı b ü y ü k
bir b a ğ l ı l ı k l a u y g u l a y a n A d n a n M e n d e r e s , son g ü n l e r i n d e A B D ' d e n b e k l e
diği y a r d ı m ı a l a m a y ı n c a 1 1 N i s a n 1 9 6 0 ' d a M o s k o v a ' y a g i d e c e ğ i n i d u y u r u p
K r u ş ç o v ' u d a T ü r k i y e ' y e ç a ğ ı r a r a k S S C B ile y a k ı n l a ş m a y a d a v r a n m ı ş , G a
zeteciler C e m i y e t i ' n d e " Ç i n ve Rusya, A B D ' y i geçecek. Zira A B D tüketimci, ötekiler yatırımcı. Yüzde 30 yatırım yapıyorlar." biçiminde konuşa
rak A B D ' y e karşı S o v y e t l e r ' e y a n a ş a n bir tavır g e l i ş t i r m e y e b a ş l a m ı ş , bu
n u n ü z e r i n e 8 M a y ı s 1960 g ü n l ü N e w Y o r k T i m e s ' d a " M e n d e r e s p o l i t i k a
sını d e ğ i ş t i r m e d i ğ i t a k d i r d e olayların nasıl g e l i ş e c e ğ i b i l i n m e z " b i ç i m i n d e
eleştiriler y a y ı m l a n m ı ş , 1 9 g ü n s o n r a d a M e n d e r e s 2 7 M a y ı s v u r g u n u ile
tutuklanıp y ö n e t i m d e n uzaklaştırılmış ve sonra da yargılanıp asılmıştır.
B k z : D o ğ a n A v c ı o ğ l u , " M i l l i K u r t u l u ş T a r i h i - 4 " T e k i n y. İst.
1994. sf.
1630, 1631
63
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
30
31
1964 Johnson Mektubu , 1968 Haşhaş Ekimi Yasağı ve 1974
32
Kıbrıs Çıkartması gibi olaylarda yaşandığı üzere, kimi durum
larda Amerika'ya ters düşmeyi göze alabilen ve dahası 1980
29
1962 yılı Eylül ayında Sovyet füzelerinin Küba'ya yerleştirilmesi sonucu.
ABD ile Sovyet Rusya arasında patlak veren bunalım, bir 3. Dünya Savaşı
çıkmasına neden olacak ölçüde büyümüştü. Rusya ile ABD arasındaki tar
tışmalar sırasında Küba'daki Rus füzelerine karşılık olarak ABD'nin Türki
ye'ye yerleştirdiği füzelerin sökülmesi istendi ve bu görüşmeler Küba'ya ve
Türkiye'ye danışılmaksızın yürütüldü. Sonuçta Rusya'nın Küba'ya yerleş
tirdiği füzelerle birlikte, ABD'nin Sovyet yayılmasına karşı koymak üzere
Türkiye'ye yerleştirdiği Jüpiter füzeleri de söküldü. Bu durum, Türkiye'de
NATO'ya ve ABD'nin koruyuculuğuna duyulan güveni sarstı. Türkiye.
Sovyetlere karşı ABD korunmasına güvenemeyeceğini bu bunalım sırasın
da anlayınca Avrupa Topluluğuna girme kararı aldı. Avrupa Topluluğu ile
Türkiye arasında 1964'te imzalanan Ankara Antlaşması. Küba Bunalımı sı
rasında Türkiye'nin ABD'den soğumasının bir sonucudur. Ayrıntılı bilgi için, bkz: İlhan Tekeli- Selim İlkin, "Türkiye ve Avrupa Topluluğu-1" Ümit
y. Ank. 1993. Cilt l, sf. 177, vd.
30
1964'te Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkarma girişimini önlemek üzere, ABD Baş
kanı Lyndon B. Johnson'ın Başbakan İnönü'ye gönderdiği 5 Haziran 1964
günlü mektup. Türkiye'yi tehdit ediyordu. Bunun üzerine İnönü. "Yeni bir
dünya kurulur ve Türkiye o dünyada yerini alır" diyerek. SSCB ile yakın
laşmaya yönelmiş. Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin'i bu görevle Mos
kova'ya göndermiştir. İnönü, Süleyman Demirel'in önayak olduğu bir oy
lamayla Başbakanlıktan düşürüldükten sonra kurulan yeni yönetim de
ABD'ye karşı SSCB'ye yakınlaşma çizgisini sürdürmüş. Başbakan Suat
Hayri Ürgüplü'nün ilk işi de Moskova'ya gidip SSCB yöneticileriyle gö
rüşmek olmuştur. Bkz: Doğan Avcıoğlu. age. sf. 1636, 1637.
31
1968'den sonra ABD Başkanı Nixon, Amerikan gençliğini uyuşturucu alış
kanlığından kurtarmak için haşhaş yetiştirici ülkelerde ekimin yasaklanma
sını ABD dış politikasının önemli amaçlarından biri olarak duyurmuş; Tür
kiye'ye haşhaş ekimini yasaklaması yolunda baskı yapmaya başlamış ve
Türkiye ABD'nin bu baskısına direnirken 12 Mart'ta ordu yönetime el uza
tınca ABD'nin isteğine bir süre uyulmuş, sonra yeniden haşhaş ekimlerine
başlanarak ABD'nin buyruğundan çıkılmıştır. Bkz: Doğan Avcıoğlu, age,
sf. 1640. Ayrıca, bkz: Aytunç Altındal, "Haşhaş ve Emperyalizm". Havass
y. 1.basım, Temmuz 1979.
32
Kıbrıs çıkartması, ABD'nin karşı çıktığı bir girişimdi. Öyle ki, ABD bu olaydan sonra Türkiye'ye savaş araç gereçleri satımını yasakladı. (Ambargo)
64
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
öncesi Sovyetlerle ilişkisi Batıyı ürkütücü boyutlara varmış
bulunan33 Türkiye Cumhuriyeti devletine doğrultmuşlardı.
Ağustos 1984'de Türkiye'de gerçekleşen ikinci önemli
olay; tüfekli irtica örgütü İBDA-C'nin kuruluşundan çok değil
on beş gün sonra, 15 ağustos 1984'te, bölücü örgüt PKK'nın
Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı ilk geniş çaplı bölücü kanlı
eylemi, Semdinli-Eruh Baskını'nı gerçekleştirmesi oldu.34 Kuş
kusuz PKK bu eylemden yıllar önce gerçekte Türkiye'yi değil
Türkiye 'deki Sovyetçi solu ırk ayrımıyla bölmek amacıyla ku
rulmuş ve tıpkı 1984 öncesinin ABD güdümündeki irtica ör
gütleri gibi Sovyetçi solculara karşı kullanılan, saldırılarının
çoğunu devlete değil Sovyetçi solculara yönelten bir örgüttü.
Ordu birliklerine, güvenlik güçlerine, öğretmenlere, yargıçlara
kurşun sıkıp illeri, ilçeleri basmak gibi doğrudan doğruya Tür
kiye Cumhuriyeti devletini yıkmaya yönelik eylemlere girişmek
için, tıpkı irtica örgütü İBDA-C gibi, bölücü örgüt PKK da Ağustos 1984'ü, demek ki ABD'nin Rusya'ya boyun eğdirip yer
33
yüzüne tek başına egemen olduğu günleri beklemişti. PKK'33
Bkz: Prof. Mahir Kaynak, "Olaylar ve Çözümlemeler", Çukurova y. 1. Ba
sım, Haziran 1995,sf. 69: "1980 öncesinde Türkiye hem sağı hem soluyla,
hem ekonomik açıdan, hem de fikir hayatı açısından bağımsızlığa doğru
gitmekteydi. Onun ötesinde de Sovyetler Bîrliği'yle iyi ilişkiler sürdürü
yorduk. Bu konuda Batı evvela büyük ölçüde: şikayet etti. Mesela başlıkları
şöyle sıralayabiliriz: "Türk-Sovyet ilişkileri artık onların NATO'da olup
olmadıklarını şüpheye düşürecek kadar ileri bir seviyeye gitti" şeklinde bir
takım şikayetleri vardı." Ayrıca, bkz: Aziz Nesin, "Nutuk Makinesi". Adam
y. Şubat 1992, sf. 145: "Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki politik iliş
kiler düzelmeye başlar başlamaz, Rusya'ya ilk koşup gidenler komünistler
değil, daha önce Amerika'yla Almanya'yla alış-veriş yapan Türk tüccarları,
işadamları olmuştur."(21 Mart 1965-Akşam g). "Dışbakanımız Moskova'da
Brejnev'le, Başbakanımız Ankara'da Sovyet Büyükelçisi Rijov'la votka
kadehlerini tokuşturuyor... Sosyalist Devrimi nin 47'nci yıldönümü kutlama
töreninde, İstanbul'daki Sovyet Başkonsolosluğumda olacaktınız da göre
cektiniz,.. tıklım tıklım." (age, sf. 141-143, 25 Kasım 1964- Akşam)
34
Bkz: İsmail Beşikçi, "Ortadoğu'da Devlet Terörü, Yurt y, 1990, sf. 103.
35
PKK'nın 15 Ağustos 1984'ten 29 Temmuz 1997'ye dek saldırdığı kamu
görevlilerinin sayısı şöyledir: 2 savcı, 1 yargıç, 3 kaymakam, 131 öğretmen,
65
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
nın Sovyetçi sol görüntüsünün bir şaşırtmaca olduğu, onun ger
çekte ABD önderliğindeki Batının çıkarları doğrultusunda çalı
şan ve Türkiye'deki Sovyetçi solun TİP'deki birliğini Kürt solu
/ Türk solu ayrımıyla bölüp güçsüzleştirmekle görevli bir örgüt
olduğu; Batı ülkelerince kollanıp beslendiği, artık yadsınması
olanaksız bir biçimde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, PKK'nın 15
Ağustos 1984'ten sonra Sovyetçi solculara değil artık doğru
dan doğruya Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelen bölücü
saldırılarını; ABD önderliğindeki Batının Türkiye Cumhuriyeti
devletine yönelttiği dolaylı yıkıcı saldırılar biçiminde değerlen
dirmek zorunludur. ABD, 1984'te başdüşmanı Sovyetleri altettikten sonra, Soğuk Savaş dönemi boyunca tüm buyruklarını ye
rine getirmeyen, özellikle 1960'tan sonra iplerini gevşetip bir
ölçüde de olsa başına buyruk davranmaya başlayan Türki
ye'yi karşısına almış, bu nedenle 1984'e dek Türkiye'de dev
lete karşı değil Sovyetçi solculara karşı kullanılan Amerikancı
İslamcılar ve bölücüler, 1984'ten sonra doğrudan doğruya Tür
kiye Cumhuriyeti devletine karşı kullanılmıştır. Tüfekli ayak
lanmayı savunan irtica örgütü İBDA-C, 1984'ten sonra artık
Sovyetçileri solcuları değil devleti yıkmayı amaçladığını ya
yınlarında şöyle açıklamıştır:
35 imam, 2 müftü, 1 öğretim görevlisi. 6 mühendis, 3 hemşire, 9 belediye
başkanı, 4 gardiyan, 89 muhtar, 1 doktor. 94 memur-işçi. Bu 367 saldırı
eyleminden 279'u ölüm 88'i yaralanmayla sonuçlanmıştır. PKK bundan
başka binlerce er-astsubay-subay öldürmüştür. Yine bu süre içerisinde ya
kalanan 23315 PKK'lıyla birlikte, toplam 20269 tüfek, 6202 tabanca,
3616574 mermi, 18193 el bombası. 1094 roketatar, 10531 roketatar mermi
si, 8498 mayın, 138 havan, 8893 havan mermisi, 48 uçaksavar, 210534 uçaksavar mermisi, 3294 dinamit lokumu, 864 dürbün ele geçirilmiştir.
PKK, ele geçirilen bu savaş araç gereçlerinin tümünü Batı ülkelerinden
sağlamış, çoğunu Yunanistan üzerinden bağış biçiminde edinmiştir. Bkz:
Cüneyt Özdemir, "'Eşref Bitlis Olayı: Komutanın Şüpheli Ölümü". İletişim
y. 1. basım. 1998, sf. 120-124
36
Bkz: Nazım Güvenç, "Küreselleşme ve Türkiye", BDS y. 1. Basım. İst.
1998. sf. 226-237.
66
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
Bizim vazifemiz,.. Türkiye Cumhuriyeti'ni yok
etmektir. Her ne surette olursa olsun yok etmek ve Sünni
İslam devletini kurmaktır.37
Bu gibi açıklamaların yayımlandığı İBDA-C yanlısı
Taraf dergisi, diğer irtica yayınları gibi Amerikan uydusu Suudi'lerce kurulan Al-Baraka bankasınca verilen ilanlarla besleni
yordu. Türkiye Cumhuriyeti'ni yok edeceğiz, bir Sünni İslam
devleti kuracağız diyen ve Türkiye Cumhuriyeti devletini tıpkı
bölücü PKK gibi işgalci olarak niteliyen38 bu derginin yönetim
yeri, İstanbul valiliğinin yüz metre ilerisindeydi ve yapının ön
yüzünde valilik penceresinden bakanların hemen görebilecekle
ri büyüklükte dev boyutlu bir İBDA yaftası sallanıyordu.
Gericilerle bölücülerin işbirliği: İBDA-C ve PKK
11 Haziran 1997 günü Genelkurmay Başkanlığı'nda bir
aydınlatma toplantısı (brifing) gerçekleştirildi. Bu toplantıda
yapılan açıklamaların bir bölümünde irtica örgütleriyle bölücü
örgüt PKK'nın uyum içinde çalıştıkları somut olaylarla örnek
leniyordu. Bütünü elinizdeki kitabın ekler bölümünde yer alan
bu Genelkurmay açıklamasında irtica örgütleriyle ile bölücüler
arasındaki ilişkiler şöyle vurgulandı:
• İrticai kesim, bölücü terör örgütünün ısrarla dile getirdiği
ateşkes, bölgesel özerklik, genel af, olağanüstü halin kal
dırılması gibi hassas konuları kendi medya organlarında
sık sık tartışmaya açmış, temsilcileri vasıtasıyla da bölücü
terör örgütü ve sözde sürgündeki Kürt Parlamentosu üye
leri ile doğrudan ilişkilere girmişlerdir.
37
B k z : T a r a f dergisi, 2-8 A r a l ı k 1994, 2 . D ö n e m , Sayı: 2 6 . A k t a r a n : E r g ü n
P o y r a z , " M N P ' d e n F P ' y e İ h a n e t i n B e l g e l e r i " , M K y . A n k . 1998, sf. 190.
38
B k z : E r g ü n Poyraz, age, sf. 193.
67
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
• Bölücü terör örgütünün Türkiye'ye yönelik emellerini
gerçekleştirmek için, kendilerine en yakın müttefik ola
rak radikal İslamcı grupları gördüğü ve Kuzey Irak'taki
kamplarda yapılan eğitimi, cihat hazırlıkları olarak lanse
ettiği tespit edilmiştir.
• İrticai kesimin yükselişi karşısında bölücü terör örgütünün
başı, MED-TV'de yaptığı açıklamada; ülkemizde irticai
faaliyetlerin artmasını, amaçlarının tahakkuku için
uygun bir fırsat olarak değerlendirmiş ve bu kesimle ilişkilerin daha da geliştirilmesi gerektiğini açıkça beyan
etmiştir.
• Terör örgütünün başı bu beyanı yaparken, irticai görüşe
sahip bazı siyasi parti yetkilileri de bölgede taban oluş
turmak maksadıyla; PKK terör örgütünün güdümünde
bulunan HADEP yetkilileri ile yoğun temaslarda bulun
muşlardır. Bu konu televizyonda yayımlanan bir açıkotu
rumda bizzat HADEP yöneticileri tarafından kamuoyuna
duyurulmuştur.
• Bu siyasi partinin irtica yanlısı Diyarbakır İl Başkanı,
bölücü örgüt başının kendi partisinden aday olabilece
ğini açıklıkla ifade etmiş ve bu görüş maalesef aynı parti
nin bazı parlamenterlerince de desteklenmiştir. Benzer olay, 1991 yerel seçimleri öncesinde de, HADEP'le iş
birliği yapılmak suretiyle sergilenmiştir.
• Örgüt (PKK) tarafından Lübnan'da gerçekleştirilen ikinci
konferansta alınan kararlar çerçevesinde; "İmamlar Bir
liği" oluşturulmuş, her caminin "Propaganda ve İsyan
Merkezi" haline getirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu kararlar
bazı camilerde bölücü ve irtica yanlısı bazı imamlar ta
rafından hayata geçirilmiştir.
• Terör örgütü, daha geniş kitlelere hitap edebilmek düşün
cesi ile, bu kez "Kürdistan İslam Hareketi" adlı örgütü
hayata geçirmiştir. 1993 yılı Temmuz ayında yapılan
Kürdistan İslam Hareketi Kongresi'nde; diğer din ve
gruplarla ilişkilerin geliştirilmesi, kadınların savaş içeri
sinde yer almaları, sözde Kürdistan'ın birleştirilmesi ve
eski Kürt medrese ve külliyelerinin tekrar canlandırılması
hususlarında bir dizi karar alınmıştır.
68
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
• Kuzey Irak'ta faaliyet gösteren ve şeriat düzenini Türki
ye'ye de ihraç etme gayreti içinde olan İran tarafından
desteklenen İslami Hareket Partisi lideri Şeyh Osman,
ülkemizde bilinen çevrelerden itibar görmüş ve hacca
gönderilmiştir.
• Kuzey Irak'ta irticai esaslara dayanan bir Kürt devleti
kurmayı amaçlayan Şeyh Osman'ın, Güneydoğu Ana
dolu bölgesinde de sempatizanları bulunmaktadır. Bu kişi
vasıtasıyla bölgede İslami Hareket canlandırılmaya çalı
şılmaktadır.
• Bölücü terör örgütünün yan kuruluşu olan Kürdistan
İslam Hareketi'nin hac organizasyonu yaparak hacca
personel göndermesi, irticai kesimin sempatisini kazan
mak için yapılan bir faaliyet olarak kıymetlendirilmiştir.
• Avrupa'daki bölücü örgüt büroları ile Avrupa Milli
Görüş Teşkilatı'nın, Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde
yapılan eylemleri birlikte organize ettikleri, yurtiçinde
de Milli Gençlik Vakfı ile HADEP'in Cumhuriyet re
jimine karşı ortak mücadele başlattıkları hakkında önemli tespitler yapılmıştır.
• 26 Nisan 1997 günü bölücü terör örgütü PKK'nın Alman
ya'nın Düsseldorf kentinde, Ermeni örgütlerinin Bonn'da
Türkiye Büyükelçiliği önünde yaptıkları gösterilerden üç
gün sonra irticai unsurların Köln'de uydu vasıtasıyla yap
tıkları rejim karşıtı propaganda yayınının aynı günlere
gelmesi, Batılı ülkelerde Türkiye'ye karşı Kürt kartın
dan sonra Ermeni ve irtica kartlarının da aynı anda
oynanmaya başlandığı şüphesini beraberinde getirmiştir.
• Türkiye'de etkinliği gittikçe azalan bölücü terör örgütü
nün yurtiçinde ve yurtdışında irticai unsurların geri
sinde ve desteğinde yer almaya başladığı ve ittifak oluşturma çalışmaları ile yeni bir çıkış yolu arama gayreti
içinde olduğu bugün belirginlik kazanmaktadır.39
39
B k z : C u m h u r i y e t g a z e t e s i . 1 1 . 6 . 1 9 9 7 , " Ş e y h l e r O r d u s u K u r u l d u " başlıklı
haber. Ayrıca, b k z : C u m h u r i y e t g a z e t e s i 12. 6. 1997. " G e n e l k u r m a y B a ş k a n l ı ğ ı ' n ı n m e d y a y a v e r d i ğ i irticai faaliyetler brifinginin t a m m e t n i n ya-
69
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Genelkurmay'ın kamuoyuna açıkladığı irtica ve bölü
cülüğün eylem birliği yeni bir olgu değildi; mürteciler ve bölü
cüler Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminin ilk yılla
rında da sürekli olarak birlik ve dayanışma içerisinde olmuşlar
dı. Peki, 1 Ağustos 1984'te Müslüman ülkeleri Türkiye önder
liğinde bir araya toplayıp dinci federal bir düzen kurmak ama
cıyla kanlı eylemi benimseyen İBDA-C örgütüyle, 15 Ağustos
1984'te Ortadoğu'da soy ayrımına dayalı bir federasyon kur
mak amacıyla devlete yönelik kanlı baskın eylemlerine başla
yan PKK adlı bölücü örgüt, birbirlerini nasıl değerlendiriyordu?
Ankara DGM Başsavcılığı'nın soruşturması, Ağustos
1984'te kurulan tüfekli irtica örgütü İBDA-C ile Ağustos
1984'te kanlı baskın eylemlerine başlayan PKK arasında bir
yakınlık, bir amaç birliği bulunduğunu saptadı. Başsavcı Nuh
Mete Yüksel, RP-MGV-İBDA/C-AMGT-PKK ilişkilerini ir
delerken, bir takım eski RP yöneticilerince kayırdan, kollanan
kanlı dingüder İBDA/C örgütünün, tekotağlı (üniter) bilimgüder (laik) cumhuriyet düzenini yıkmak için, kanlı soygüder bö
lücü örgüt PKK'yı kendisine yandaş olarak gördüğünü, yayın
larında PKK Başkanı Abdullah Öcalan'ı terörist olarak nitelendirmeyip gerilla komutanı diye övdüğünü ortaya çıkardı. Anka
ra DGM Başsavcılığı'nın saptadığına göre; 12 Eylül'den sonra
MSP'nin yerini RP, Akıncılar örgütünün yerini İBDA/C, Milli
Türk Talebe Birliği'nin yerini MGV almıştı.40 Gerçekten de,
Amerikan İslamcısı Necip Fazıl Kısakürek çizgisini izleyen
y ı m l ı y o r u z " sf. 10, 1 1 . Ayrıca, b k z : " İ l t i c a y a K a r ş ı G e n e l k u r m a y B e l g e l e
r i " , H a z : H i k m e t Ç i ç e k , K a y n a k y. K a s ı m 1997, sf. 32
40
B k z : C u m h u r i y e t gazetesi, 2 5 . 1 1 . 1 9 9 8 , s f 4 .
Erbakan Tutuklanabilir, baş
lıklı h a b e r d e n . Ayrıca, b k z : C u m h u r i y e t , 2 . 1 . 1 9 9 9 : " B i r l e ş i k İslam D e v l e t i
f i k r i d o ğ r u l t u s u n d a çalışan v e 1 9 8 0 ' d e k a p a t ı l a n " A k ı n c ı G ü ç " i ç e r i s i n d e
yer alanlarca 1985 yılında kurulan İ B D A - C , Türkiye'deki anayasal düzeni
silah z o r u y l a d e ğ i ş t i r e r e k y e r i n e t ü m O r t a d o ğ u ü l k e l e r i n i içine alan federe
bir d e v l e t k u r m a y ı a m a ç l ı y o r . (...) İ B D A - C ö r g ü t ü n ü n c a m i b o m b a l a m a ,
k a l a b a l ı k g r u p l a r ı g ü v e n l i k g ü ç l e r i y l e ç a t ı ş m a y a z o r l a m a gibi p r o v o k a t i f
eylemleri vardır."
70
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
kanlı ayaklanmacı irtica örgütü İBDA-C'nin yayınlarında, kanlı
bölücü örgüt PKK'ya övgüler düzülüyor; PKK ile çatışmalarda
Türk ordusunun askerleri ölmüşse bunu şenliklerle kutlayıp
PKK üyeleri ölmüşse açık açık yas tutuyorlardı:
İBDA-C'liler, Türkiye Cumhuriyeti için; işgalci, din
siz, parya devlet nitelemelerinde bulunuyor, dergilerinde
PKK ve DHKP-C için; aynı uğurda, aynı düşmana karşı sa
vaştığımız gerilla kardeşlerimiz şeklinde hitap ediyorlardı.
PKK'nın şehit ettiği her Türk askerinin, her Türk emniyet
görevlisinin ardından sevinip bayram ettiklerini, baklava zi
yafeti verdiklerini, dergilerinde açık açık sergiliyorlardı.
Ölen her PKK'lı için yas tuttuklarını açıklarken, PKK'nın
yaralılarına geçmiş olsun dileklerinde bulunmayı bir zevk,
41
bir görev kabul ediyorlardı.
Necip Fazılcı kanlı irtica örgütü İBDA-C'nin yayın
organları, PKK'lılardan kendilerine gelen övgü dolu mektupları
da yayımlıyorlardı. Örneğin, PKK'lı Mehmet İstek'in İBDAC'ye gönderdiği mektup şöyleydi:
Değerli dostlar,
Derginizin bir sayısı elime geçti, okudum ve çok be
ğendim. Özellikle İslam devriminin devrimci-radikal yanı
nı,., tutmanız,.. Kürt ve Kürdistan tanımlarını doğru ele al
manız derginizi takdir etmeme neden oldu... Çalışmaları
nızda başarılar diliyorum.42
15 Ağustos 1984'te devlete yönelik kanlı baskın ey
lemlerine başlayan bölücü PKK örgütü ile 1 Ağustos 1984'te
devlete yönelik kanlı saldırılara başlayan irtica örgütü İBDA-C,
Türk ordusunun Güneydoğuda görev yapan birliklerine yaylım
ateşi açmakta birbirleriyle yarışıyorlar ve İBDA-C yanlısı bir
41
Bkz: Ergün Poyraz, age, sf. 193.
42
Bkz: Taraf dergisi, akt: Ergün Poyraz, age, sf. 194.
71
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Taraf dergisi İBDA-C üyelerinin askeri birliklere yönelik sal
dırılarını, yaşasın PKK tipi eylemlerimiz diyerek büyük bir övünçle duyuruyordu.
Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmak amacıyla 1 Ağustos 1984'te kurulan silahlı irtica örgütü İBDA-C'yi savunan
Taraf dergisi ile 15 Ağustos 1984'te Türkiye Cumhuriyeti dev
letini yıkmaya yönelik baskın eylemlerine başlayan silahlı bö
lücü örgüt PKK'yı savunan Özgür Ülke dergisi, yayınlarında
birbirlerinden övgüyle söz ediyorlardı. Bölücü PKK yanlısı Öz
gür Ülke dergisi, irtica örgütü İBDA-C ile düşün ve eylem bir
liği içerisinde olduklarını vurgulayarak şöyle diyordu:
Said-i Nursi'nin Özgür Kürdistan rüyası İBDA-C'nin
eliyle gerçekleşecektir. Said-i Kürdi (Kemalistlerin tabiriyle
Said-i Nursi) Kürt ve İslam tarihinde yetişen dahi bir ulemadır.(...) Zindandan çıktıktan sonra Kürdistan'ın kurtuluşu
için ilim, irfan, plan ve proje yollan arar.(...) Said-i Kürdi,
kafasında özgür Kürdistan ve Birleşik İslam Alemi projesini
tasarlarken: "İslam aleminin kalbinde (Türkiye'de) müs
takil (ayrı) bir Kürdistan'ın kurulması ile İslam Alemi o
merkez etrafında dönerek bir araya gelecek ve Büyük
Federatif İslam Devleti kurulacaktır" demiştir. Evet,
Said-i Kürdi'nin yaklaşık bir asır önce tasarladığı bu değerli
plan ve hayati işler bugün gerçekleşiyor. Gerçekten Said-i
Kürdi'nin hayali ve gayesi olan İslam Alemi'nin kalbini
teşkil eden, birleşik ve özgür bir Kürdistan'ın temeli atılma
ya başlamıştır ve bu gayeye yönelik özgürlük mücadelesi
başarıyla ilerliyor. Kürt halkı, samimiyetle bağlı olduğu
Asr-ı Saadet anlayışıyla, devrimci ve zulme karşı direnişçi
ruhu ile İslamiyetin hakiki mecrasına döndürülmüş bulunu
yor. (...) Sanırız ki büyük Kürt alimi Said-i Kürdi'nin aziz
ruhu, tüm Kürdistan şehitlerinin aziz ruhları gibi, durum
karşısında mesrur ve memnun olmaktadır.44
43
Bkz: Taraf dergisi, 1 Şubat 1993, sayı: 24, aktaran: Ergün Poyraz, age. sf.
194.
44
Bkz: Özgür Ülke'den aktaran: İrfan Poyraz, age, sf. 472-473.
72
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
PKK yanlısı Özgür Ülke dergisi, Said-i Nursi diye anı
lan bölücü mürteci Said-i Kürdi'nin Türkiye'den kopartılmış
ayrı bir Kürt-İslam devleti düşlediğini, mürteci İBDA-C örgü
tünün de işte bunu gerçekleştirmeye çalıştığını, dolayısıyla bö
lücü PKK'nın mürteci İBDA-C ile aynı doğrultuda çalışmakta
olduğunu duyurduktan sonra; İBDA-C yanlısı Taraf dergisi
PKK yanlısı Özgür Ülke'nin bu yazısını olduğu gibi basıp onaylayarak, altına şu açıklamayı ekliyordu:
Yiğit Kürt halkı 70 yıldır faaliyet gösteren Deccal
Rejimi'ne karşı varını yoğunu ortaya koyarak mücadele ediyor. Bu uğurda (İBDA-C'nin kuramcı önderi Salih
Mirzabeyoğlu'nun dedesi) İzzet Beyleri, (İBDA-C'nin ku
ramcı önderi Salih Mirzabeyoğlu'nun büyük babası) Hacı
Musaları, Şeyh Saidleri, Seyyid Rızaları, Said-i Nursileri
şehit verdi. Ve bugün Said-i Nursi'nin rüyası (ayrı bir Kürt
devleti ile Birleşik bir İslam Alemi) uğrunda şehitler vere
rek, kan ve can vererek yılmadan mücadele ediyor. Birleşik
İslam Devleti için Kürdistan'ı kurmaya kararlı, inatçı, inançlı. Düğüm burada, yıllardır söylediğimizde: Müslüman
Kürt halkının mücadelesi, Anadolu Merkezli Bağımsız
Birleşik İslam Devleti'nin yapı taşıdır. Kumandan Mirzabeyoğiu dedi ki: "Gayet açık olarak söylüyorum, bugün
İBDA, Said-i Nursi hazretlerinin rüyasını gördüğü bir
(ayrı Kürt devleti ile Birleşik İslam Devleti'ni) temsil
planındadır ve bu mana da İBDA'nın kadrosudur." Bu
söz 1986'da söylenmiştir. Ve zaman döne döne bu sözün
gerçekleşeceği iklimi bulmuştur. O halde, İslam Devleti için
Müslüman Kürt halkına tam destek!...45
İkisi de Sovyetler Birliği'nin ABD'ye boyun eğdiği
1984'te Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmak üzere kanlı ey
lemlere başlayan irtica örgütü İBDA-C ile bölücü örgüt PKK'
nın nasıl bir düşün ve eylem birliği içerisinde olduğu, yayınla45
Bkz: Taraf dergisinden aktaran: İrfan Poyraz, age. sf 474.
73
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
rıyla ortada bir gerçektir. Bu iki örgütün aynı yılın aynı ayında
(Ağustos 1984) Türkiye Cumhuriyeti devletine savaş açmış ol
maları, ikisinin de aynı güçlerden buyruk aldıklarını düşün
dürtmesi bakımından ilginçtir. Necip Fazılcı İBDA-C örgütü
nün kuramcısı şair-romancı Salih Mirzabeyoğlu, yayımladığı
kitaplarda kendi özgeçmişine ilişkin bilgiler verirken, Kürt kö
keni üzerinde durarak 4 6 şöyle diyordu:
Mutki Aşireti Reisi Hacı Musa Bey, onun oğlu İzzet
Bey, onun oğlu Hacı Muammer Bey, onun oğlu Salih
Mirzabeyoğlu...47(...) Bizim aile, babaannem, babam ve ha
lam, Muş'tan Konya'ya mecburi iskanla sürgün geliyorlar...
Şanlı Hamidiye Paşası Hayderanlı aşiret reisi Kör Hüseyin
Paşa'nın kızı ve namlı İzzet Bey'in hanımı Latife Hanım,
yani babaannem, biri bir, diğeri üç yaşındaki iki çocuğu ve
sürgüne yollanan diğer yakınları ile Konya'da...48 (...) Ak
lımda hep amcamın oğlu Remzi Yalçın'ı Muş'tan çağırtıp
görüşmek vardı.... İBDA hareketinin Şark cephesini tahkim
49
etmek emeliyle... (...) Kürtler, İBDA'ya beni ziyarete gel
mişler... Onları benim odaya alıyorum... Bir tepsi içinde tu
lumba tatlısı var.50 (...) Birşey yazarken, "Kürtler geliyor!"
diyorlar... ellerinde bana sorulmak üzere hazırladıkları ilmi
birkaç sualin bulunduğu kağıt... Mektupta benim için, "gelip
başımıza bir Haydar olaydı!" deniyor... Yani aşiretin başına
geçmem kastediliyor... Ben mahalli mühimliklere değil,
misyonumun gerektirdiği şartlara göre yaşamak isterim!..51
47
48
49
50
51
Bkz: Cumhuriyet, 2.1.1999: "İstanbul'da önceki gün 11 adamı ile birlikte
yakalanan şeriatçı terör örgütü İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi
(İBDA-C) lideri "Kumandan" kod adlı Salih İzzet Erdiş'in (48) babası Şerif
Muammer Erdiş'in de Dersim isyanına katıldığı, bu nedenle zorunlu olarak
Konya'da ikamet ettiği belirlendi."
Bkz: Salih Mirzabeyoğlu, Tilki Günlüğü, İBDA y. Ekim 1991, sf. 101.
Bkz: Salih Mirzabeyoğlu, age, sf. 383
Bkz: Salih Mirzabeyoğlu, age, sf. 131
Bkz: Salih Mirzabeyoğlu, age, sf. 164
Bkz: Salih Mirzabeyoğlu, age, sf. 229
74
1984: RUSYA'DA GERİYE DÖNÜŞ VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
(...) Benim "Mutki Aşireti" ile ilgili, eline geçen kitaplardan
dikkatimi çekecek olanları göndermesini istediğim Konya
İBDA kitabevi sahibi,.. ricamı emir telakki ederek kitapları
bana ulaştırıyor.52 (...) Benden Devlet Başkanlığı bekleniyor
gibi hissediyorum kendimi!.. 53
İslami Büyük Doğu adını verdikleri Müslüman ülkeleri
kapsayan dine dayalı Osmanlı eyalet düzenini Başyücelik Dev
leti adı altında yeniden kurmayı amaçlayan İBDA-C'nin, Kürt
kökenli olduğunu açıklayan kuramcısı şair-romancı Mirzabeyoğlu, kimi yazılarında ABD ve Avrupa ülkelerine nasıl baktığı
nı da şöyle sergiliyor:
Batılı ülkelerden birinde, kamyonuma sandık sandık
erzak yüklüyor ve yurda doğru yola çıkıyorum...54 (...) Ame
rikan mektebinde mesudum. Çocuklar arasında bir efe...55
Tüfekli dingüder İBDA-C'nin önderi şair-romancı Mirzabeyoğlu, yazılarında Necip Fazıl Kısakürek'in ardılı olduğu
nu vurguluyor. Gerek şiirleriyle, gerek romanlarıyla gerçekten
de Necip Fazıl Kısakürek çizgisinde yapıtlar veren Mirzabeyoğlu'nun İslami Büyük Doğu düşüncesi, gerçekte tüm irtica ör
gütlerinin ulaşmak istedikleri ortak bir erekti ve o, bu düşünceyi
de üstadım dediği Necip Fazıl'dan aldığını söylüyordu. Gelge
lelim Mirzabeyoğlu'nun Başyücelik Devleti56 adlı kitabında Anayasa'sını açıkladığı İslami Büyük Doğu nun da, 1945'ten gü
nümüze Türkiye'de şu ya da bu ölçüde etkili olmuş irtica ör
gütlerinin ortak ereği olan Türkiye önderliğinde Dünya İslam
Birliği düşüncesinin de gerçek kuramcısı, Müslüman Necip Fa-
52
B k z : S a l i h M i r z a b e y o ğ l u , age, sf. 131
53
B k z : S a l i h M i r z a b e y o ğ l u , a g e , sf. 4 1 4
54
B k z : S a l i h M i r z a b e y o ğ l u , a g e , sf. 12
55
B k z : Salih M i r z a b e y o ğ l u , age, sf. 55
56
B k z : Salih M i r z a b e y o ğ l u , " B a ş y ü c e l i k D e v l e t i " , İ B D A y . Ş u b a t 1 9 9 5 .
75
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
zıl Kısakürek ya da bir başka yerli mürteci değil, Hıristiyan Amerika'ydı.
76
İKİNCİ BÖLÜM
1945-1984
SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE
TÜRKİY E'DE İRTİCA VE ABD
ABD: "In god we trust"
Amerikan parasının üzerinde "In god we trust": biz
Tanrı'ya inanırız, güveniriz, tümcesi yazılıdır. ABD'nin böyle
bir tümceyi parasının üzerine yazmış olması, Amerikan toplu
munun tinsel biçimlenmesinde paranın ve dinin etkisini
dışavurması bakımından önemli olduğu gibi, onun yeryüzünde
dinsel gericiliğin, irticanın ve yobazlığın başı olduğunu göster
mesi bakımından da önemlidir. Öyle ki, hangi ülke dara düşüp
Amerika'dan para isteyecek olsa, Amerika o ülkeye "valla billa,
biz de in god we trust" dedirtmeksizin tek dolar dahi verme
mektedir. Amerika'nın para alış verişini din koşuluna bağlayan
tutumunun ilk çarpıcı örneği 2. Dünya Savaşı sırasında Alman
yayılmacılığına karşı Sovyet-Amerikan yakınlaşmasında gö
rülmüştür. Hitler Almanyası, Avrupa'ya savaşla boyun eğdirip
egemen olduktan sonra, ABD'nin de özendirmesiyle SSCB'ne
saldırmıştır. ABD, iti ite kırdırıp üste çıkmak için yayılmacı bir
güç olarak ortaya çıkan Almanya ile güçlenmesinden kaygı
duyduğu Sovyetleri birbiriyle savaştırıp ikisini de çaptan dü
şürmeye çalışmıştır. Almanya'nın saldırısına uğrayan SSCB,
1941 yılında Amerika'ya başvurarak yardım istemiştir. ABD
Başkanı Roosevelt, savaşın gidişine bakmış. Almanya'nın Rus
ya'yı ele geçirmek üzere olduğunu görmüş; Rusya'yı yutan bir
Almanya'nın dizginlenmesi olanaksız bir dev olarak ayağa di-
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
kileceği ve Rusya'yı ele geçirdikten sonra Amerika'ya da saldı
racağı belli olunca, Almanya'yı durdurması için SSCB'ne yar
dım etmek gereğini onaylamış; yardımın birinci bölümünü ve
rirken hiç bir koşul öne sürmeyen Amerika, yardımın ikinci
bölümünü verirken tek koşula bağlamıştır: Din!..
Roosevelt, Sovyetler'e yardımın ikinci dilimini verirken
Stalin'e: Amerikan halkı Sovyetler Birliği'ni dinsiz, tanrıtanı
maz komünist bir devlet olarak tanıyor; bizim size verdiğimiz
yardımın ilk dilimine Amerikan kamuoyu dinsizlere, tanrıtanı
maz komünistlere yardım etmemeliyiz diyerek karşı çıktı; size
yardım etmeyi sürdürebilmemiz için Amerikan kamuoyunu
Sovyetler Birliği dine dönüyor diyerek inandırabilmemiz gere
kiyor; eğer SSCB Amerikan yardımının sürmesini istiyorsa, di
ne karşı tavrını yumuşatmalı, kapattığı Kilise'yi açmalı, Patriklik'i yeniden çalıştırmalı, Rusya'nın tüm duvarlarında yazılı
bulunan "Din afyondur" sözünü kaldırmalı ve bütün bunların
Amerikan basını aracılığıyla Amerikan kamuoyuna duyurulma
sı gerekmektedir: demiştir. Duvarlarına "Din afyondur" yazan
Stalin yönetimindeki SSCB, parasınının üstüne "Biz Tanrı'ya
inanırız" yazan Roosevelt yönetimindeki ABD'nin yardım için
öne sürdüğü bu "dine dönüş" koşulunu kabul etmek zorunda
kalmış; Alman saldırısını savuşturabilmek için çok gereksindi
ği Amerikan yardımını alabilmek uğruna, kapatılmış bulunan
Kilise'yi açıp kaldırılmış bulunan Patrikliği çalıştırmaya ve du
varlardaki "din afyondur" yazılarını sildirmeye başlamış; ancak
bu somut uygulamaları gördükten ve basın-yayın aracılığıyla
Amerikan halkına duyurduktan sonradır ki Amerika, SSCB'ne
yardımı sürdürmüştür.
Averell Harriman ve Lord Baeverbrok'un 26 Eylül
1941'den 1 Ekim 1941'e kadar, yardım münasebetiyle Sta
lin'le yaptıkları görüşme sırasında, Stalin, her türlü malze
me bakımından geniş ölçüde yardım edilmesi ricasında bu
lunuyordu... Harriman, görüşme sırasında Roosevelt tarafın78
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
dan not ettirilen bazı hususları Stalin'e bildirmişti. Bu arada
Amerikan basınının Sovyet hükümetinin dine karşı takındığı
tavra şiddetle hücum ettiği haber verilmiş ve Sovyet hükü
meti dine karşı yürüttüğü politikayı mülayimleştirmediği
taktirde, Amerikan halkının hoşnutsuzluğunun yardım işinin
devamına engel olacağı ihtar edilmişti. Bunun üzerine Stalin, dinsizlik propagandası yapan Tanrısız Bezbozhnik adlı
derginin yayınını hemen durdurdu. "Din bir millet için af
yondur" cümlelerini memleketin her köşesine iri harflerle
işlemiş bir hükümetin, birden bire yüz geri edip bu teklifi
kabul etmesi; Rusya'daki Hıristiyan Amerikalılar adına Baş
kan Roosvelt'i sevindirmişti.
Moskova kapılarına dayanan Alman ordularını Ameri
kan yardımlarıyla püskürten SSCB, Almanları kovalıyoruz di
yerek Avrupa'nın yarısını ele geçirmiş; Almanya'nın devleşme
sini önlemek için Sovyetler'e yardım eden Amerika, Avru
pa'nın yarısını yutan Sovyetlerin devleşmesini önleyememiştir.
Savaşın belli bir anından sonra Almanya'ya karşı birlik olan
SSCB ve Amerika, savaş biter bitmez, her biri dünyada kendi
düzenini yerleştirmeye ve dünyanın tümüne tek başına egemen
olmaya çalışan, birinin yayılması ötekinin gerilemesine, birinin
yaşaması ötekinin ölmesine bağlı olan, çıkarları bu kertede ta
ban tabana zıt iki dev güç olarak, karşı karşıya gelmişlerdir.
1945 yılında birbirine saldırmayı göze alamayacak denli güçleri
birbirine denk olan bu iki dev arasında, dünya halklarını sıcak
savaş dışı yollarla kendi güdümleri altına sokmaya dayalı, adına
"Soğuk Savaş" denilen bir yıpratma savaşı başlamıştır.
Türkiye Sovyetler'e karşı ABD'den yardım istiyor
1945 yılında Sovyetler Birliği Türkiye'den üs ve toprak
isteyince, tıpkı 1941'de Sovyetler Alman saldırısına karşı
1
Bkz: William C. Bullitt, "Asıl Büyük Dünya"', çev: Halit Çakır, Nebioğlu y.
İst. 1947. Sf. 23, 24.
79
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ABD'den yardım istediği gibi, Türkiye de, Sovyet yayılmasına
karşı ABD'den yardım istemiştir. Amerika nasıl 1941'de kendi
sinden yardım isteyen Sovyetler'e: "Kapattığın kiliseleri aç
mazsan, patrikliği çalıştırmazsan, din afyondur sözünü ülke du
varlarından silmezsen, sana tek kuruş dahi vermem" demiş ve
ancak bu dinsel koşulları yerine getirdiğini somut olarak gör
dükten sonradır ki Sovyetler'e yardımı sürdürmüşse; tıpkı bu
nun gibi, kendisine yardım için başvuran İsmet İnönü yöneti
mindeki Türkiye'ye de: "Komünizmin ve Sovyet yayılmasının
en büyük düşmanı dindir. Atatürkçülüğü, ulusçuluğu, bilimgüder (laik) yönetim biçimini, devletçiliği bırakıp, dingüder bir
yönetime dönüşmezseniz, size yardım edemeyiz" demiştir.
1945: İrticanın Kuramcısı ABD
"SSCB komünisttir, dinsizlikle yayılır; komünizmin
topluma yayılmasını önleyecek biricik inanç dindir; yığınları
dine yönelteceğiz ki komünist olmasınlar" diyen ABD,
1945'ten sonra Sovyet yayılmasından çekinen Batı Avrupa ül
kelerine ve Türkiye'ye "dine sımsıkı sarılın" buyruğunu vermiş;
SSCB'nin komşusu olan Türkiye'ye de; "Sizin SSCB toprakla
rında yaşayan milyonlarca soydaşınız ve dindaşınız var; bilimgüderliği (laikliği) bırakıp dingüderliğe sarılarak soy ve din kardeşliğiyle onları kendi önderliğiniz altında toplayıp SSCB'ye
karşı ayaklandırarak, ABD'nin koruması altında, tıpkı atalarını
zın kurduğu Osmanlı İmparatorluğu gibi yeniden çok büyük bir
devlet olabilirsiniz; Osmanlı İmparatorluğu'nun pırıltılı döne
mini diriltebilirsiniz" öğüdünü vermiştir. Hıristiyan ABD'nin
bilimgüder (laik) Türkiye'yi dingüderliğe kışkırtan ve tüm
Müslüman ülkelerin başına geçmeye çağıran bu öğüdü, ilk kez
Cemal Kutay'ın çıkardığı Millet dergisinin 31 Ocak 1946 günlü
1.sayısında bir CIA görevlisinin kaleminden şöyle duyurul
muştur:
80
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
Türkiye (SSCB'den) bir taarruza uğrarsa,
İslam alemi ne yapacaktır?!...
(Bu yazının muharriri, Türkiye'yi yakından bilen
bir yabancıdır. Tercümesini koyduğumuz yazıyı, kendi
memleketinin gazetelerinden birisi için hazırlamıştır. Or
taya koyduğu fikir ve tez tamamen kendisine ait olarak,
fakat zaman zaman ve daha çok Türkiye dışında bahis
mevzuu edilen bir meseleyi açıklaması bakımından entere
san bularak sütunlarımıza alıyoruz.):
"Türkiye'yi ve dolayısıyla İslam alemini yakından
alakalandıran son Rus istekleri dünyada muharrik ve mües
sir akisler husule getirmiştir. Çok zaman tekrarlanan
"cihad" sözü acaba hakiki bir tehlikeyi ifade edecek mahi
yette midir? (...) Rusya, İslamlığın dünya üzerinde ne kadar
muazzam bir kuvvet ve kudret olduğunu ve onu dikkate al
manın ne kadar mühim olduğunu takdir etmese gerekir.
Müslümanların yalnız Türkiye ve İran'da bulunduklarını
zannedenler, Hint Okyanusu'nda, Malezya denizlerinde ve
Türkistan'dan Belçika Kongosu'na kadar, kısaca dünyanın
her tarafında üç yüz milyon Müslüman her an dikkate hazır
bulunduğunu bilmelidir. Kelime-i Şahadet'in duyulduğu
Rus ve Çin Türkistanı, Hindistan, Efganistan, Bülucistan, İran, Arabistan, Suriye, Mısır, Yugoslavya, Arnavutluk ve
hatırımıza gelmeyen başka birçok yerler vardır. Dünyanın
her bucağına yayılmış olan böyle bir kuvvetin nelere kadir
olabileceğini tahmin ve takdir etmek akıllıca bir hareket olur zannındayız.(...) Din, İslam aleminde herşeye hakim ve
herşeyin üstünde bir varlıktır. İslam hayatının Türk dava
sına ne kadar bağlı olduğunu görmemek kabil değildir.
Dünyanın her tarafına yayılmış olan İslam aleminin, inkı
lapçı ve modern İslamlığı temsil eden Türkiyesiz bir
mana ifade edemeyeceği açık bir hakikattir. Farzımahal olarak İslam milletleri, vaktile İtalya ile Almanya'nın yap
tıkları gibi bir birlik teşkil etmeğe muvaffak olsalar, bu
nun sebep ve amillerini Türkiye'den başka bir yerde a-
81
UNITED STATES OF İRTİCA. 1945-1999
ramamalıdır. (...) Bekledikleri şey yalnız Türkiye'nin yar
dımıdır."2
İşte, Türkiye'de 1923'ten 1945'e dek devletçe kovuştu
rulup göz açtırılmayan dinsel gericiliğin, irticanın, 1945-1946
yıllarında birden bire devlet gözetiminde palazlanmaya baş
laması, C1A Ortadoğu uzmanlarının Türkiye'yi 1945-1946'da
SSCB'ye karşı bir Dünya İslam Birliği kurmaya yönlendiren bu
tasarımıyla bağlantılı, tümüyle ABD'den kaynaklanmış, tü
müyle ABD'nce kışkırtılmış bir olaydır.
24.12.1945: Papa, "Panislamist" ABD'yi kutsuyor
Papa XII. Pius, 1945 yılı Noel konuşmasında, Müslü
manları Türkiye önderliğinde Dünya İslam Birliği kurmaya kış
kırtan ABD'yi Tanrı'nın yeryüzündeki tek işgüderi sayarak
şöyle kutsuyordu:
Amerikan milleti parlak hamleler yapmak için yara
tılmıştır. Tanrı, mustarip insanlığın kaderini Amerikalılara
emanet etmiştir.3
Papa XII. Pius, bu kutlama konuşmasını yaparken Ame
rikalıların Türkiye önderliğinde bir Dünya İslam Birliği kurmak
istediğini biliyordu ve bu konuşmasıyla ABD'nin bu Panisla
mist çabalarını da Hıristiyanlık adına onaylamış oluyordu. Na
sıl 1914'lerde Enver Paşa Hıristiyan Almanya'nın isteğiyle ve
buyruğuyla "Cihad-ı Ekber" (En Büyük Din Savaşı) ilan edip
Hıristiyan Almanya'nın güdümünde bir Dünya Türk-İslam Bir
liği kurmaya iteklendiyse, 1945'te bu kez de Hıristiyan ABD'-
2
Bkz: Millet Mecmuası, 31 Ocak 1946, sf. 12
3
Bkz: W.C. Bullitt, "Asıl Büyük Dünya", Nebioğlu y. Sf. 126
82
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
nin buyruğuyla ve Hıristiyan Papa'nın onayıyla bir Dünya İs
lam Birliği kurmaya, Panislamizm yapmaya itekleniyordu.
Hıristiyan buyruğuyla İslam Birliği!..
Dinimi koruyan bari Müslüman olsa!..
1946: Necip Fazıl, Büyük Doğu, irtica ve ABD
Türkiye'de 1945'den sonraki dinsel gericilik akımının
tüm kollarının bir ölçüde kendisinden beslendiği Necip Fazıl
Kısakürek, Büyük Doğu dergisini 1943'te yayımlamaya başla
mıştı. Ancak bu dergi yayıma başladığı 1943'den 1946'ya dek
gerici yaygaralar koparmayan, Oktay Akbal, Suphi Nuri İleri,
Hüseyin Cahit Yalçın gibi çok sayıda ilerici, solcu yazarın ya
zılarına yer veren bir düşün dergisiydi. Bir CIA Ortadoğu uz
manının Türkiye'yi Müslüman ülkelerin önderliğine çağıran
yazısı 31. Ocak 1946 günlü Millet dergisinde yayımlanır ya
yımlanmaz, Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'su da anında ABD'nin
bu isteğini savunan dingüder bir dergi olup çıkmış; ilerici, solcu
yazarları bir çırpıda dışlayarak, bilimgüderliği (laikliği) kötüleyen, Atatürk'ü ve Türk Çağdaşlaşma Devrimleri'ni karalayan,
Türkiye'deki Müslümanları Hıristiyan ABD'nin buyruğuyla,
Hıristiyan ABD'nin güdümünde, Papa'nın da onayladığı bir
Dünya İslam Birliği kurmaya çağıran gerici çığırtkan bir dergi
olup çıkmıştır. İslamcı dergilere ilişkin incelemesinde, Hanefi
Altaş bu durumu şöyle saptıyor:
1943-1946 arasında (Necip Fazıl'ın çıkardığı-)
"Büyük Doğu", sanat-kültür-edebiyat ağırlıklı bir dergi görüntüsündedir ve dönemin bir çok tanınmış yazarına yer
vermiştir. Ancak 1946'dan başlayarak, bu dergi bütünüyle
Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı bir çizgiyle ortaya çıkmakta
dır. Bu sağ cepheleşmenin temelindeki dergilerde yer alan
veya görüşleri savunulan kadro ve kişiler, günümüze kadar
etkili olmuş kimselerdir. Necip Fazıl, bugün sağdaki bir çok
83
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ideolojik grup ve parti tarafından benimsenmektedir. Osman
Yüksel Serdengeçti de böyledir. 4
1945-1946'da,
Türkiye S S C B ' y e karşı A B D y a n ı n d a
y e r alınca, yalnızca d i n g ü d e r dergilerin sayısında bir patlama,
y a y ı n l a r ı n d a bir hırçınlık değil, biricik amaçları salt A B D ' n i n
d i n g ü d e r buyruklarını T ü r k i y e ' y e benimsetici kitaplar yayım
lamak olan yayınevlerinin sayısında da bir p a t l a m a görülmüş
tür. Ö r n e ğ i n 1943 yılında kurulan N e b i o ğ l u Yayınevi 5 , sanki
T ü r k i y e ' d e k i A m e r i k a n elçiliğinden yönetiliyormuş gibi, çoğu
A m e r i k a n devlet görevlilerince yazılan ve tüm ülkeleri Sovyetler'e karşı dine sarılmaya çağıran " S o ğ u k S a v a ş " kitapları ya
y ı m l a m ı ş ; ne ilginçtir ki, A B D yanlısı S S C B karşıtı " S o ğ u k Sa
v a ş " kitaplarıyla ünlü Nebioğlu yayınevi, çok anlamlı bir bi
çimde,
"Soğuk
Savaş"ın
SSCB'nin
yenilgisiyle
sona
erdiği
1 9 8 4 ' t e kapanmıştır. S S C B ' n e karşı, parasının üzerine In god
we trust: Biz Tanrı 'ya güveniriz, y a z a c a k denli dingüderliğe sa
rılan A B D , 1945'ten sonra gerek D o ğ u ' d a M ü s l ü m a n l a r arasın
da, gerek B a t ı ' d a Hıristiyanlar arasında, bilimgüderliğin (la
ikliğin) baş d ü ş m a n ı ; irticanın, dinsel gericiliğin, dingüderliğin
uluslararası körükleyicisi, kışkırtıcısı ve tüm mürtecilerin, yo
bazların, papazların, imamların, şeyhlerin besleyicisi olmuştur.
Türkiye'de
1 9 4 5 ' e dek devletçe sindirilmiş d u r u m d a bulunan
dinsel gericiliğin, irticanın baş azdırıcısı A m e r i k a ' d ı r . 1945'ten
4
B k z : Hanefi Altaş, " D ü n d e n B u g ü n e A t a t ü r k v e C u m h u r i y e t K a r ş ı t l ı ğ ı n a
5
N e b i o ğ l u y a y ı n e v i n i n 1 9 4 7 ' d e A m e r i k a ' n ı n eski M o s k o v a B ü y ü k e l ç i s i W . C .
D a y a l ı S a ğ C e p h e l e ş m e " , Yeni H a y a t dergisi, O c a k 1998, Sayı 3 9 , sf. 3.4.
B u l l i t t ' t e n ç e v i r d i ğ i Asıl B ü y ü k D ü n y a adlı kitapta, y a y ı n e v i n i n ö n s ö z ü ş u
b i ç i m d e d i r : " D ü n y a m ı z bir istila, bir t a h a k k ü m arifesindedir. İ k i n c i D ü n y a
Savaşının başında Hitler diktatörlüğünün yöneldiği bu gaye savaş s o n u n a
d o ğ r u efendi d e ğ i ş t i r m i ş ; S o v y e t R u s y a ' y a geçmiştir... S t a l i n . K o m ü n i z m
a d ı n a d ü n y a y ı f e t h e t m e s e v d a s ı n d a d ı r . . . D e m o k r a t d ü n y a milletleri. S o v y e t
R u s y a dost düşüncelerle yola gelmediği takdirde, onu kuvvet kullanarak
d e m o k r a s i kervanına sokacaktır." Yayınevi bu önsözle A B D yandaşı yayın
çizgisini açıklamıştır.
84
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
bugüne T ü r k i y e ' d e M ü s l ü m a n l a r ı bilimgüderliğe (laikliğe) kar
şı kışkırtan gericilerin t ü m ü , güçlerini A m e r i k a ' d a n almış, sırt
larını A m e r i k a ' y a dayamış; T ü r k i y e C u m h u r i y e t i devleti içinde
güçlü bir kanat oluşturan Amerikan işbirlikçilerince k o r u n m u ş ,
kollanmış ve yüreklendirilmişlerdir.
1946: Bir irtica kuramcısı; ABD Büyükelçisi Bullitt
1933-1936 yılları
arasında
M o s k o v a ' d a görev
yapan
Amerikan Büyükelçisi William C. Bullitt'in, 1 9 4 6 ' d a yayımla
nan ve tüm ülkeleri A B D önderliğinde S S C B ' y e karşı dingüderliğe çağıran Asıl Büyük Dünya adlı kitabı, d a h a m ü r e k k e b i ku
rumadan N e b i o ğ l u y a y ı n e v i n c e T ü r k ç e ' y e çevirtilip basılmış,
S S C B ' n e karşı dine sarılmayı tek yol olarak gösteren A B D gö
rüşü, bu kitapta yer alan şu gibi sözlerle T ü r k i y e ' d e yayılmıştır:
Manevi hayatımızı devlet adamlarından ziyade, bü
yük din adamlarının kılavuzluğuna borçluyuz... Düştüğü
müz manevi buhrandan çıkmamız, atom bombasının, dinin
ve siyaset adamlarının omuz omuza çalışmalarıyla müm
kün olabilir... Stalin'i durdurmakla iş bitmez. Tanrı'dan
başka efendi tanımayan biz Amerikalılar... Bu mücadele
de kullanılacak en meşru silah, manevi bir kuvvet olan
dindir... Musa, Buda, Konfıçyus, Muhammed, ayrı ayrı
yollardan bizi ışığa çıkardılar... Düşmanımız Komünizm
Tanrı'yı inkar esası üzerine kuruludur,. Din, komünist
diktatörlüğü yok edecek ilahi kudrete sahiptir... 6
Sovyetlere karşı geliştirilen bu siyasal dinci Amerikan
politikası, 1945-1946'da Sovyet yayılmasından çekinerek A m e
r i k a ' n ı n k o r u m a s ı n a sığınan tüm Avrupa ülkelerine dayatıldığı
gibi, S S C B ' n i n boğazlarda üs ve A r d a h a n ' d a toprak istemleri
6
B k z : W i l l i a m C . Bullitt, " A s ı l B ü y ü k D ü n y a " , N e b i o ğ l u y . 1947. ç e v : H a l i t
Ç a k ı r . Sf. 1 7 1 , 1 4 1 , 130, 8 2 .
85
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
karşısında ABD'ye yanaşan Türkiye'ye de dayatılmıştır.7 Öyle
ki, Türkiye'de ilkokullara din dersleri konulmasını dahi Ameri
ka istemiştir.
1947: İrticanın başı ABD dinci eğitim istiyor
1945'te Türkiye SSCB'ye karşı ABD'nin yanında yer
alınca, Türkiye'nin eğitiminden üretimine dek her konu Ameri
ka'nın istediği doğrultuda yönlendirilmeye başladı. ABD'nin
Türkiye'ye dayattığı 1947 Thornburg Raporu ve 1949 Barker
Raporu9, Türkiye Cumhuriyeti devletine nasıl bir eğitim ve üretim yolu izlemesi gerektiğini buyuruyordu ve Atatürk'ün kur
duğu CHP, Atatürk'ün çizgisini tümüyle dinamitleyip yürür
lükten kaldıran bu Amerikan buyruklarını uygulamaya koyu
10
yordu. Cemal Kutay, Ocak 1946'da devlet yardımı alarak ya
yımlamaya başladığı Millet dergisinin 2 Ocak 1947 günlü 48.
sayısında, Amerika'nın Türkiye'ye dayattığı dinci eğitimi öve
rek okuyucularına şöyle seslenmekteydi:
Açık Mektup
Bu Memleketin Bütün Ana-Babalarına İthaf!
Türk Gençliğinin Manevi İnşaası
Önümde Amerikan liselerinde daha dinamik ve pra
tik olmak iddiasıyla hazırlanmış ve büyük alakayı çekerek
senatoda taraftar bulmuş bir müfredat programı var...
Vicdan hürriyetine saygının ve insan haklarının vatanı olan
Amerika'da, ailelerle okul elele vererek yeni yetişenin ma
nevi cephesini inşa ediyorlar... Anneler, babalar!.. Vicdan
7
SSCB, 1945 yılında Türkiye'den Kars ve Ardahan ile Boğazlarda üs istemiş;
Türkiye bu isteklere karşı koyabilmek için ABD'ye yönelmiştir.
8
Bkz: Nazım Güvenç, age, sf.'227.
9
Bkz: Nazım Güvenç, age, sf. 236.
10
Bkz: Mehmet Turgut, "Döne Döne Düşünmek", Boğaziçi y. İst 1993. sf.507
86
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
hesaplaşması döneminiz gelmiştir. Yavrularınıza ebedi ve
tek Allah fikrini telkin ediniz... Allahsız bir nesil yetiştir
meyiniz! Gençliği Allahsız ve dinsiz yetişmekten kurtar
malıyız!.. - Kutay "
Cemal Kutay, Amerika'nın Soğuk Savaş çizgisi doğ
rultusunda yayımladığı bu açık mektubuyla, Atatürk döneminde
gençliğin Allahsız, dinsiz yetiştirildiğini öne sürerek, Türki
ye'de bundan böyle dine yönelmiş kuşaklar yetiştirme işine
başlanmasını savunuyor; ABD'de yapıldığı gibi Türkiye'de de
ilkokullara din dersi konulması düşüncesini tartışmaya açıyor
du. ABD'nin Sovyetler'e düşman kuşaklar yetiştirmek amacıyla
okullara din dersleri konulması isteği, yalnızca Türkiye'ye de
ğil, Batı Avrupa ülkelerine de dayatılmıştı. Fransa devleti,
ABD'nin buyruğuyla okullara zorunlu din dersi koymaya kalkı
şınca milletvekilleri ikiye bölünmüş, din dersi konulsun diyen
Amerikancı Fransız milletvekilleri ile din dersi konulmasına
karşıyız diyen bilimgüder (laik)'ler arasında büyük tartışmalar
patlak vermişti.12 Sonunda ABD'nin dediği olmuş; Fransa'da ve
diğer Batı Avrupa ülkelerinde okullara zorunlu din dersleri ko
nulmuştu. Türkiye'deki Amerikancı dingüder mürteciler, ABD
baskısıyla Avrupa'da okullara zorunlu din dersleri konulmasını
alkışlıyor ve Türkiye'nin de tıpkı Fransa, İtalya, Almanya, İn
giltere gibi, ABD'nin buyruğunu yerine getirerek ilkokullara
zorunlu din dersi koymasını istiyorlardı. Nasıl Stalin 1941'de
Alman saldırısına karşı yardım alabilmek için, Amerika'nın
"dine dönüş" koşulunu, kiliseyi açarak, patrikliği çalıştırarak,
11
12
Bkz: Cemal Kutay, "Türkçe İbadet-2", Aksoy y. Haziran 1998. sf. 333
Bkz: Sebilürreşad dergisi. Mayıs 1948, Sayı: 2: "Anadolu Ajansının
Paristen bildirdiğine göre, okullarda dini tedrisat yüzünden Fransız kabine
sinde ihtilaf çıkmıştır. Başbakanın desteklediği Halkçı Cumhuriyet Partisi
bu meselenin bazı bölgelerde mahalli makamlarca halledilmesini istemiştir.
Sosyalist Bakanlar da bu hususta mutabık olduklarını söylemişlerse de, ba
zıları hükümet okullarında dini tedrisatın tamamen yasaklanmasını talep
etmişlerdir. Komünistler bu bakanları desteklemişlerdir."
87
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
duvarlarından "din afyondur" sözünü silerek -göstermelik de
olsa- yerine getirmiş ve Amerikan yardımını ancak böyle alabilmişse, İnönü yönetimindeki Türkiye de, aynen böyle, Ameri
kan yardımı alabilmek için Amerika'nın dine dönüş koşulunu
yerine getirmiş olmak üzere, Şubat 1947'de okullarda din dersi
okutulması, son sınıflara seçmeli din dersi konulması, İmamHatip meslek okulları açılması ve Yüksek İlahiyat Fakültesi ku
rulması yönünde yasalar çıkartmış ve ancak Şubat 1947'de bu
yasaları çıkartıp Amerika'nın "dine dönüş" koşuluna uyduğunu
somut olarak gösterdikten sonradır ki, hemen üç ay içinde, 22
Mayıs 1947'de, ABD Kongresi, Senatosu ve Temsilciler Mecli
si, Türkiye'nin yardım başvurusunu onaylamıştır. Amerikan
yardımı Türkiye'yi ulusçu bilimgüder bir devlet olmaktan çı
kartıp dingüder bir devlete dönüştürme önkoşuluna bağlı oldu
ğu için, 1948 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı, ilkokullarda okutulmak üzere Müslüman Çocuğunun Kitabı adıyla bir ders
kitabı yayımlamış ve böylece Amerikan yardımlarının sürmesi
sağlanmıştı.13 Türkiye'nin dingüder bir Osmanlı devletinden
ulusçu bir devlete dönüşmesinin belgesi olan Lozan Antlaşma
sı'na karşı çıkmış ve onaylamamış olan Amerika, Sovyet ya
yılmasına karşı yardım isteyen Türkiye'yi Atatürk'ün ulusçu
çizgisinden kopartmak için, yönetimi Atatürk'ün kurduğu
CHP'den alıp, din devletine dönüştürecek başka bir partiye
vermek amacıyla çok partili düzene geçilmesini istiyordu. De
mokrat Parti Türkiye'yi ABD'nin istediği gibi bir din devletine
dönüştürmek üzere kurulmuştu. Ancak CHP, yönetimden düş
memek için ABD'nin din devleti isteğini biz yerine getirirsek
Amerika Menderes'in Demokrat Partisine gerek duymaz, Ame
rika'nın her dediğini yaparsak yönetimde kalırız, düşüncesiyle
davranıyordu. CHP'li Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın ya
kalanan bir solcuya: "Yahu size de ne oluyor? Bu memlekete
13
Bkz: Sebilürreşad dergisi. Mayıs 1948. Sayı: 1. Sf: 12.
88
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
14
komünizmi getirmek gerekiyorsa onu da biz getiririz" demesi
ne benzer bir yaklaşımla, CHP'nin 1948'deki Milli Eğitim Ba
kanı da: "Bu memlekette dinci bir yönetim kurulacaksa, onu da
başka bir parti değil biz yaparız" diyordu. Kimse çıkıp; "Biz
1923'ten 1945'e dek tam 22 yıl boyunca Sovyetlere karşı kendi
düzenimizi ve toprağımızı kimseden yardım almaksızın tek ba
şımıza, salt Atatürk'ün bilimgüder (laik) yönetim anlayışına
dayanarak koruyabildik. Öyleyse niçin şimdi sanki Atatürkçü
bilimgüderlik Türkiye'yi Sovyet yayılmasına karşı koymaya
yetmiyormuş gibi Hıristiyan ABD'nin buyruğuyla Atatürkçülü
ğü bırakıp dingüderliğe yönelelim?" diye sormuyordu. Kimse
çıkıp; "Dinci bir yönetimin ülkeyi Sovyet yayılmacılığından ko
ruyacak bir yanı yoktur; çünkü Sovyetler yayılmak için gerekti
ğinde Müslümanlığı da kullanmaktadır. Daha 1920'lerde topla
dıkları Doğu Halkları Kurultayı'nda Müslümanlığın sosya
lizmle uyumluluğunu savunmuş ve Türkiye'yi o yıllarda kur
durdukları İslamcı-Sosyalist Yeşil Ordu15 ile ellerine geçirmeye
çalışmışlardı. Sovyet yayılmasının ancak dine sarılmakla önle
neceğini söyleyen Amerikalılar, saçmalıyor..." demiyordu.
Kimse çıkıp; "Amerika Sovyetlere düşman olduğu denli Ata
türkçü ulusçuluğa da düşmandır. Bu düşmanlığı Lozan Antlaş
masını onaylamayarak göstermiştir. Amerika'nın bize dinciliği
öğütlemesi, gerçekte Sovyet yayılmasından korumak için değil,
14
Bkz: Büyük Larousse, Tandoğan (Nevzat) maddesi.
15
Kurtuluş Savaşı yıllarında Çerkes Ethem'in önderliğinde kurulan Yeşil Or
du'nun Nizamnamesinde şunlar yazılıydı: "Madde 13- Yeşilordu, İslamiyetin bütün toplumsal kurallarına dayanarak, asr-ı saadetin ortak içterliğini
geri getirmeye ve Batıdan gelen kendini beğenmiş tutkuları Asya'dan atma
ya çalışmakla, yolunu Hak yolu, Allah yolu bilir, (...) Madde 19- Yeşilordu,
Kızıl Devrim ordularının içten bir kardeşlikle sonsuza dek bağlısı ve yanda
şıdır. (...) Madde 21- Yeşilordu Türkiye'de gizli bir genel merkez ile yöne
tilir. Genel merkez, bütün Yeşilordu örgütünü kurmuş ülkelerle ilişkili ol
duğu gibi, Moskova ve Kızılordu merkezi ile de ilişkilidir." Bkz: Dr. Fethi
Tevetoğlu, "Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar", TTK y. Ank. 1988,
sf, 229-230.
89
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
tersine bizi Atatürkçü bilimgüder ulusçuluktan uzaklaştırıp
kendisine yem yapmak içindir" demiyordu. CHP, ABD'ye bo
yun eğmişti ve CHP'nin tek başına yönettiği bilimgüder (laik)
Türkiye Cumhuriyeti devleti, bundan böyle Hıristiyan Ameri
ka'nın buyruklarını uygulayarak dingüderliğe yönelecekti.
1950'de Menderes'in Amerikancı Demokrat Partisi seçimi ka
zandı ve yönetimi CHP'den devraldı. Ancak, 1945-1950 arası
uygulamalarıyla ortadadır ki, seçimleri CHP de kazanmış ol
saydı, Türkiye'yi Amerikan isterleri doğrultusunda dincileştirmek yolunda Menderes'in DP'sinden geri kalmayacaktı. Çünkü
Menderes'in DP'si kurulmadan önce İnönü'nün CHP'si Türki
ye'yi bir Amerikan uydusuna dönüştürmüş bulunuyordu. Orhan
Veli, 15 Nisan 1950 günlü Yaprak dergisinde olanları şöyle
anlatıyordu:
Seçimler bitti. Demokrat Parti, Halk Partisi'ni kor
kunç bir bozguna uğrattı. Oysa ki Halk Partisi, halkı kaza
nacağını umarak, fikirleriyle prensiplerinden son zamanlar
da ne fedakarlıklar etmişti. Bütün yayınlarına göz yumulan
din dergileri, okullara konan din dersleri, yeniden açılan İlahiyat Fakülteleri, imam-hatip kursları, türbeler, şahsi ser
mayeye sağlanan imtiyazlar, her türlü irticaa tanınan hak
lar... Hiçbiri, hiçbiri kâr etmedi. Zavallı Halk Partisi.16
16
A k t a r a n , Ç e t i n Y e t k i n . " O r h a n Veli, İ s m e t İ n ö n ü v e İ r t i c a " , C u m h u r i y e t ga
zetesi, 1 8 . 2 . 1 9 9 7 : " G e r ç e k t e n d e İ s m e t İ n ö n ü , 1947 y ı l ı n d a o k u l l a r d a d i n
d e r s l e r i o k u t u l m a s ı n ı s a ğ l a m a k a m a c ı ile ö n c e bir parti k o m i s y o n u k u r durtmuş, arkasından da konu C H P Meclis G r u b u ' n d a görüşülmüş, sonra da
yasalaştırılmıştır. Partinin yayın organı Ulus gazetesinde 16 Şubat 1 9 4 7 ' d e
y e r a l a n şu h a b e r o g ü n l e r i n h a v a s ı n a ilişkin bir kanı u y a n d ı r a b i l e c e k n i t e
likte: " O k u l l a r d a din dersleri o k u t u l m a s ı
ve dini m e s l e k o k u l l a r ı a ç ı l m a s ı i-
şini i n c e l e m e k ü z e r e seçilen p a r t i k o m i s y o n u t o p l a n t ı l a r ı n a b a ş l a m ı ş t ı r .
K o m i s y o n u n başkanlığına B. Tahsin Banguoğlu, katipliğine de B. Sedat
Pek seçilmişlerdir: Cumartesi ve Pazar toplantı yapan komisyon şu kanun
ları ele a l m ı ş t ı r : 1) O k u l l a r ı n s o n sınıflarına ihtiyari o l a r a k din dersleri k o
nulması, 2) İmam-hatip ve vaiz yetiştirmek üzere orta dereceli meslek o-
90
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
1950 yılında, Türk okullarında, Amerikan Ford Vakfı
yetkili ve uzmanlarınca oluşturulan bir eğitim dizgesi uygula
maya konularak, Türkiye'de Hıristiyan ABD'nin buyruğuyla,
bilimgüder (laik) eğitim geriye itilip, dingüder eğitim başlatıl
17
dı. Türklere ulusçu eğitim yerine İslamcı eğitim verilmesini
buyuran Hıristiyan Amerika, Türkiye'de din işlerini devlet işle
rinden ayıran bilimgüder, laik bir yönetim bulunmasına da açıkça karşı çıkıyordu. ABD'ye göre Türkler din-devlet ayırımı
nı bir an önce bırakmalı, Müslüman bir din devletine dönüşerek
diğer Müslüman ülkelerin başına geçip ABD'nin SSCB'ye kar
şı kullanacağı türden bir Dünya İslam Birliği kurmalıydılar.
ABD, Hitlerin Panislamist Turancılığını devralıyor
1900'lerde Avrupa, sonu I. Dünya Savaşı'na varacak
bir gerginlik içerisinde bocalarken, Osmanlı İmparatorluğu Av
18
rupa devletlerinin bir yarı-sömürgesi durumundaydı. 1800'lerde daha çok İngiltere ve Fransa'nın yağma alanı olan İmpa
ratorluk, 1900'lerde ağırlıklı olarak Almanya'nın güdümüne
girmişti. İngilizleri, Fransızları ve Rusları, Türklerin ve Müs
lümanların yaşadığı topraklardan kovup yalnızca kendi sömürü
sü altına sokmak isteyen Almanya, bir süre önce Osmanlı ay
19
dınları arasında kendiliğinden tomurcuklanmış bulunan
kulları açılması, 3) Yüksek din adamları yetiştirmek üzere üniversiteleri
mizde İslam İlahiyat Fakültesi açılması." Ne ki bununla da yetinilmeyerek
1926'da 677 sayılı yasa ile kapatılan tekke ve zaviyelerin yeniden ziyarete
açılmasını öngören yasa 1 Mart 1950'de TBMM'den geçirilecektir.
(TBMM Tutanak Dergisi, C. XXV / 1 , s. 177)
17
Bkz: Doğan Ergun, "Türk Bireyi Kuramına Giriş: Türk Kültürünün Ola
nakları", Gerçek y. 1. Basım, Ocak 1991. sf. 92, 93
18
Bkz: A.D. Noviçev, "Osmanlı İmparatorluğu'nun Yarı-Sömürgeleşmesi",
çev: Nabi Dinçer, Onury. 1. Basım, Ank. 1979.
19
Bkz: Mümtaz'er Türköne, "Siyasi ideoloji olarak İslamcılığın doğuşu", İle
tişim y. 2. Basım, İst. 1994.
91
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Panislamist, Pantürkist, Turancı eğilimleri körükleyerek; Os
manlı devletini Alman çıkarları doğrultusunda yayılmacılığa
kışkırtıyordu:
On yüzyıldır iki ulusun (Almanların ve Türklerin) bir
tek ortak düşmanı olmuştur: Slavlar (Ruslar) (...)İkisinin de
kendisini Moskova imparatorluğunun tehdidinden koruması
gerekir. Rus devi ayakta durduğu sürece Almancılık, ülke
nin coğrafi konumu ve etnik ve coğrafi yapısı nedeniyle ya
lıtılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Aynı şekilde Pantürkçü
düşünceler de Moskova canavarı ezilene kadar geliştirilip
gerçekleştirilemez, çünkü Türkçülük hareketinin geri almak
istediği Sibirya, Kafkasya, Kırım, Afganistan vb. gibi böl
geler, dolaylı ya da dolaysız Rus yönetimi altındadır.21
Almanya, Müslümanları kendi yayılmacı-sömürgen
(emperyalist) çıkarları doğrultusunda kullanmayı Kayzer Wilhelm'den bu yana deneyegelmişti. Kayzer Wilhelm, Selahattin
Eyyubi'nin türbesine gidip "Dünyanın tüm ezilen Müslüman
halkları, Almanya'yı en yakın dostunuz sayın!" diye söylevler
çekmiş, Anadolu'da; "Wilhelm Mekke'ye gidip gizlice hacı
olmuş, Alman halkı toptan İslam'a dönmüş" biçiminde söylen
tiler yayılarak Müslümanlar arasında Alman yandaşlığının ilk
tohumları atılmıştı. 2 2 Daha sonra Hıristiyan Almanya ]. Dünya
Savaşı'nda Müslümanları kendi buyruğu altında savaştırabil-
20
Bkz: Şevket Süreyya Aydemir, "Suyu Arayan A d a m " , Remzi y. 7. basım.
İst. 1 9 7 9 . Sf. 1 5 2 : " T u r a n k o n u s u n u ele alan bir k i t a p , bir T ü r k ismi a l t ı n d a
İ s t a n b u l ' l u bir M u s e v i v a t a n d a ş ı m ı z t a r a f ı n d a n y a z ı l m ı ş t ı . K i t a b ı n i s m i : T u
ran. Yazan: Tekin A l p adını kullanan Levi K o h e n ' d i . "
21
Bkz: Jacob M. Landau, " T e k i n a l p : Bir T ü r k yurtseveri (1883-1961)", çev:
B u r h a n Parmaksızoğlu, İlhan Pınar, O y a Engin, Natali M e d i n a , İletişim y.
1. B a s ı m . İst. 1996. Sf. 2 0 4 - 2 0 4 .
22
B k z : B u r h a n O ğ u z ; " Y ü z y ı l l a r b o y u n c a A l m a n G e r ç e ğ i v e T ü r k l e r " , İst.
1983.
92
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
mek için 10 Kasım 1914'te yapılan bir gizli anlaşma ile Os
manlı'ya 5 milyon altın vermiş ve Müslümanların Halifesi Os
manlı, Hıristiyan Almanya'dan aldığı bu 5 milyon altın karşılı
ğında yeryüzündeki tüm Müslümanları Hıristiyan Almanya'nın
komutası altında savaşa sürmek için "Cihad-ı Ekber" (Büyük
Cihad: Büyük inanç savaşı) ilan etmişti." Gelgeldim Almancı
Enver Paşa'nın Orta Asya Türk illerini Rus egemenliğinden çı
karıp Osmanlı bayrağı altında birleştirerek Alman güdümüne
sokma çabaları başarısızlığa uğramış ve Osmanlı İmparatorluğu
Almanya ile birlikte 1. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmıştı.
Almanların Müslüman Türkleri İslam bayrağı altında birleştirip
Ruslara saldırtarak yeryüzüne egemen olma düşleri 1. Dünya
Savaşı'nda Enver Paşa bozgunuyla suya düşmüş, ancak bu tasa
rı 2. Dünya Savaşı öncesinde Rusya'ya saldırmayı kuran Hitler
Önderliğindeki Nazi Partisi'nce yeniden diriltilmişti. Türki
ye'yi kendi çıkarları doğrultusunda savaşa sürmek isteyen
Hitler Almanyası, Hitler'in sünnetli bir Müslüman olduğu söy
lentisini Türkiye'ye yaymış, Müslümanları Hitler'in güdümüne
sokmaya çabalıyordu. Türkiye Rus egemenliğinde yaşayan
Müslüman Türkleri din ve soy birliği çevresinde kendi önderli
ği altında toplayarak Almanların vereceği top, tüfek, uçak ve
tanklarla Rusya'ya güneyden saldıracak olursa, Hitler Rus
ya'nın işini kolayca bitirecek ve Urallar'dan Atlantik'e dek ge
niş topraklar üzerinde Almanya'nın borusu ötecekti. Alman23
B k z : O s m a n l ı ile A l m a n y a a r a s ı n d a 10 K a s ı m 1 9 1 4 ' t e i m z a l a n a n gizli a n
laşma m e t n i . Cumhuriyet, 12.8.1996: " B e l g e k o n u s u n d a görüşünü aldığı
mız Bülent Tanör, şu değerlendirmeyi yaptı: "Aynı tarihlerde Almanya,
O s m a n l ı ' y a C i h a d - ı E k b e r ( E n B ü y ü k C i h a d ) lan e t t i r m i ş t i . B u C i h a d - ı
E k b e r o k a d a r A l m a n işiydi ki, bazı A v r u p a l ı t a r i h ç i l e r " M a d e i n G e r m a n y
C i h a d " ( A l m a n işi C i h a d ) d i y e b a h s e d e r l e r . D e m e k ki, A l m a n e m p e r y a l i z m i
Osmanlı'yı Cihan Savaşı'na sokma çabasında hem paraya h e m dine, m a n e
viyata o y n a m ı ş g ö r ü l m e k t e d i r . C u m h u r i y e t ' t e a ç ı k l a n a n b e l g e l e r i n b e n d e
ilk u y a n d ı r d ı ğ ı ç a ğ r ı ş ı m b u o l m u ş t u r " d e d i .
24
Bkz: Şevket Süreyya Aydemir, " S u y u Arayan A d a m " , Remzi y. 7. basım,
İst. 1 9 7 9 .
93
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ya'nın 1. Dünya Savaşı sırasında gerçekleştiremediği bu tasarı
yı 2. Dünya Savaşı'na doğru bu kez Hitler uygulamak istiyordu.
1934 yılında Münih'te Hitler'in buyruğuyla bir Anti-Siyonistler
ve Anti-Komünistler toplantısı düzenlenmiş, bu gizli toplantıya
Türkiye'den Cevat Rıfat Atilhan çağrılmıştı.
Nazi ajanı mürteciler ABD'nin buyruğuna giriyor
Naziler yenildikten sonra Nazi ajanlığını bırakıp Ame
rikan İslamcılığına yatay geçiş yapan mürteci Sebilürreşat der
gisinin yüzbaşılıktan emekli kuramcısı Cevat Rifat Atilhan, Na
zilerin örgütlediği bu gizli toplantıya 1934'te nasıl katıldığını
şöyle anlatıyor:
1933 senesinde dünyanın her köşe bucağındaki temiz
ve sağduyulu insanlar (Nazi ajanları-eb) büyük bir harp fe
laketinin yaklaşmakta olduğunu ve bunun siyonizmle, ko
münizmin nihai hedeflerinin gerçekleşmesi beklenilen bir
fırsat olduğunu görüyor, hissediyorlardı.(...) İşte dünya mü
tefekkirleri bu tehlikeleri yakından gördükleri içindir ki, uzun asırların lakaydi ve sükunetinden sonra, ilk defa 1934
senesi Mart ayının 4. gününe kadar devam etmek üzere
"Dünya Siyonist, Komünist ve Mason düşmanları" (Al
mancı Hitlerciler-eb) bir kongre toplayarak,.. gereken te
şebbüsleri yapmaya karar verdiler...
4 Mart 1934'te, Münih'te Königshof otelinin muhte
şem salonlarında, Avrupa, Asya, Amerika ve hatta Afri
ka'dan gelmiş yirmi küsur milletin murahhaslarıyla yapılan
bu büyük ve tarihi toplantıya, ittifakla beni reis seçmelerinin
heyecan ve zevkini hala (Haziran 1948) muhafaza etmekteyim.25
25
Bkz: Sebilürreşat dergisi, Cilt 1, Sayı: 4, Haziran 1948.
94
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
Orta Asya'da Sovyet yönetimi altında bulunan Müslü
man Türkleri Türkiye önderliğinde birleştirip güneyden saldır
tarak Rusya'yı yenmek ve sonunda Türkleri de Rusları da Al
man Nazi İmparatorluğu'nun kölesine dönüştürmek düşüncesi,
1940'lı yıllarda Türkiye'deki Cevat Rifat Atilhan gibi Alman uşaklarınca Türkçü-İslamcı bir örtü altında savunuluyordu. Ku
düs Müftüsü Hacı Emin E!-Hüseyin'le kişisel arkadaşlık kur
muş olan Hitler, bu müftünün; "Hitler'in doğum günü ile
Hazreti Muhammed'in doğum günleri aynı güne tesadüf et
mektedir. Hitler sünnetlidir, Müslümandır" gibi sözlerini dünya
Müslümanları arasında yayarak yandaş topluyordu.26 Alman
ya'nın güdümünde Türkiye önderliğinde bir Dünya Islam-Türk
Birliği örgütleyip Sovyetlere saldırtmak için çok çalışan Hitler,
bunu gerçekleştiremeden, belki de gerçekleştiremediği için ye
nilmişti. ABD, başlangıçta Sovyetlere karşı uygun bulduğu bu
Nazi güdümlü İslam Birliği tasarısına, Sovyetler yenilecek olursa Nazilerin ABD'nin karşısına Sovyetlerden çok daha bü
yük bir güç olarak dikileceği gerçeğini görür görmez karşı çık
mış, o andan sonra Nazilere karşı Sovyetlere yardım ederek
Almanya'nın yenilmesi için çalışmış ve sonunda Almanya ye
nilmiş; gelgelelim bu kez de Sovyetler Avrupa'nın yarısını yu
tarak ABD'nin karşısına eskisinden daha güçlü bir dev olarak
dikilince, Almanya'yı yenmek için Sovyetlerle birlikte çalışmış
olan ABD, Almanya yenildikten bu kez kendisi Sovyetlere kar
şı Nazilerin Panislamist İslam kozunu benimseyip uygulamaya
başlamıştır. Nasıl 1945'e dek Nazi Almanyası Türkiye önderli
ğinde bir Dünya Türk-İslam Birliği örgütleyip Sovyetlere saldırtmaya çabalamışsa, 1945'ten sonra da bu kez Amerika tıpkı
geçmişte Nazilerin yaptıkları gibi ABD güdümünde Türkiye ön
derliğinde bir Dünya Türk-İslam Birliği örgütleyip, tıpkı Nazi
lerin yapmayı düşündükleri gibi bu birliği Sovyetlere saldırtmak için çabalamaya başlamıştır. 1945'ten önce Alman ajanı
olarak Alman çıkarları doğrultusunda böyle bir birlik örgütle26
Bkz: M. Şahap Tan, Bugün'ün Dervişi, Garanti y. İst. 1970. Sf. 109
95
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
mek için çırpınmış olan Cevat Rifat Atilhan gibi mürteciler,
1945'ten sonra çıkardıkları Sebilürreşat gibi dergilerle aynı
Türk-İslam Birliği'ni bu kez Amerika'nın buyruğuyla, Ameri
kan çıkarları doğrultusunda kurmak için, Adnan Menderes'in
bu görevle donanmış Demokrat Partisi'ne yardım etmeye baş
lamışlardır. Geçmişte Müslümanları Hitler'in buyruğunda sava
şa sürmek için çalışmış olan eski Nazi ajanı emekli yüzbaşı
Cevat Rifat Atilhan, 1948 yılında yayımlanmaya başlanan
Sebilürreşat adlı dergide Amerikan güdümünde Türkiye önder
liğinde Sovyetlere karşı bir Dünya Türk İslam Birliği örgüt
lenmesi düşüncesini kamuoyuna benimsetmeye ve Menderes'in
Demokrat Partisi'ne bu doğrultuda yandaşlar kazandırmaya ça
lışmıştır. Menderes'in Demokrat Partisi seçimleri kazandıktan
sonra eski Nazi ajanı Cevat Rifat Atilhan'in çığırtkanlığını
yaptığı ezanı Türkçe 'den Arapça 'ya döndürme işini hemen ger
çekleştirmiş, ancak ABD'nin istediği Türkiye önderliğinde
Dünya İslam Birliği'ni ABD'nin beklediği çabuklukta gerçekleştiremeyince, bu CIA tasarısını gerçekleştirmek üzere bu kez
Cevat Rifat Atilhan 1951 yılında İslam Demokrat Partisi adıyla
bir parti kurmuştur.27
1951: ABD güdümlü İslam Demokrat Partisi
Ahmet Emin Yalman, Turkey in My Time adlı kitabında
yüzbaşılıktan emekli eski Nazi casusu Atilhan'ın kurduğu
Panislamist parti için şunları söylüyor:
27
Bkz: Ergün Poyraz, age, sf. 24: "Dini siyasete açıkça alet etmek isteyen ilk
parti, 27 Ağustos 1951 'de İDP (İslam Demokrat Partisi) adıyla, kurucular adına Cevat Rifat Atilhan'ın savcılığa verdiği dilekçe ile kuruluyor, ancak
İDP, kurulduktan altı ay sonra açılan bir dava sonrası, Cemiyetler Kanu
nu'nun 33. maddesine göre 20 Ekim 1952'de İstanbul 2. Sulh Ceza Mah
kemesi'nin kararıyla kapatılıyordu."
96
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
İslam Demokrat Partisi: Bu grup Kudüs Müftüsü Haj
Amin el-Husseini ile yakın işbirliği yapan ve Nazi Ajanı olan Cevat Rifat Atilhan adında emekli bir yüzbaşı tarafından
28
sevk ve idare edilmekteydi.
Menderes'in Demokrat Partisi, ABD'nin buyurduğu
doğrultuda Türkiye'yi adım adım bilimgüder (laik) ulusçu yö
netimden kopartıp dingüder İslamcı bir devlete dönüştürmek için elinden geleni ardına koymuyordu. Ezanı Türkçe'den Arap
ça'ya döndürdükten sonra, ülkede yasaklanmış bulunan tari
katları besleyip diriltmeye ve Atatürk ilkelerini karalamaya ko
yulan bu parti, Türkiye'yi din devletine dönüştürme işini
ABD'nin beklediği çabuklukta gerçekleştirememişti. Eski Nazi
yeni ABD ajanı emekli yüzbaşı Cevat Rifat Atilhan'ın kurduğu
Amerikancı Panislamist irtica partisi, Menderes'in Demokrat
Partisi'nin adının başına bir İslam sözcüğü ekleyerek İslam
Demokrat Partisi adıyla ortaya çıkmıştı. Amerika Menderes'e
din devletine dönüş buyruğunu çabucak yerine getiremeyecek
olursa, bu işi kurdurduğu yeni partiyi yönetime getirerek ger
çekleştireceğini, eğer yönetimi bu partiye kaptırmak istemiyor
sa Türkiye'yi din devletine dönüştürmek için elini çabuk tutma
sı gerektiğini böylece göstermiş oldu. Menderes yönetimi, var
lığı ve güçlenmesi Demokrat Parti'yi ABD açısından gereksiz
kılacak olan İslam Demokrat Partisi'ni "bu memlekette gavur
buyruğuyla Panislamizm yapmak gerekiyorsa onu da biz yapa
rız" diyerek kapattı ve bir daha ABD'nin gözünden düşmemek
için Türkiye'yi ABD isterleri doğrultusunda din devletine dö
nüştürme çabalarını hızlandırdı.
28
Bkz: Ahmet Emin Yalman, "'Turkey In My Time", sf. 250-251'den aktaran.
Ergün Poyraz, age, sf. 25.
97
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
1956: ABD Dışişleri Bakanı Dulles din devleti istiyor
Avrupa'da savaş başladığı sırada (1938) Kiliseler Fe
deral Konseyi'nde görevli olan John Foster Dulles, Kasım
1952'de ABD Başkanı Eisenhower'ın Dışişleri Bakanı olup Ocak 1953'te göreve başlayınca, SSCB'yi güneyden kuşatacak
örgütler kurmak üzere, Ortadoğu ülkelerine bir inceleme gezi
sine çıkmış; SSCB'ye karşı oluşturulacak dinci bir bağlaşımın
önderi olarak Türkiye'yi seçmişti. Yıllar sonra Brezinski tara
fından "Yeşil kuşak" adı altında yeniden ortaya atılacak olan
J.F. Dulles'ın görüşü Menderes yönetimince benimsenince, 24
Şubat 1954'te Türkiye ile Irak, Dulles'ın çabalarıyla SSCB'ye
karşı Bağdat Paktı'nı kurmuşlardı. ABD Dışişleri Bakanı J. F.
Dulles, geçmişte Kiliseler Konseyi 'nde görev yapmış dini bütün
bir Hıristiyan olarak, SSCB'nin din ile durdurulacağını, din ile
yıkılacağını savunuyordu. Müslümanlar Müslümanlığa sarılıp
bir Dünya İslam Birliği kurmalıydılar ki, dinsiz SSCB'ye karşı
din bayrağı altında birleşebilsinler. Dulles'a göre Müslüman
ülkeleri birleştirme işini yapabilecek tek devlet Türkiye'ydi.
Gelgelelim Türkiye Atatürk'ün bilimgüder (laik) yönetim anla
yışını bırakmaksızın Müslüman ülkeler arasında Hıristiyan
ABD'nin istediği türden bir İslam Birliği örgütleyemezdi. ABD
Dışişleri Bakanı Dulles'ın Türkiye'yi dingüderliğe itekleyen
demeçleri, namazlarını Kabe'ye değil Beyaz Saray'a dönerek
kılacak denli Amerika'ya tapan gerici basında büyük tantana
larla aktarılıyordu. 1947'de yayımlanmaya başlayan dinsel ge
rici Serdengeçti dergisi, Mart 1956'da yayımlanan 21. sayısın
da, "Yıllardan Sonra" başlığı altında, ABD Dışişleri Bakanı
Dulles'ın Türkiye'yi bilimgüder laik yönetim ilkesini terkedip
din devleti kurmaya çağıran şu demecini yayımlıyordu:
98
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
Amerika Hariciye Vekili F. Dulles'ın Beyanatı
"Din ve siyaset birbirinden ayrılmaz. Dünya me
selelerini halletmek hususunda seçeceğimiz yol, dini gö
rüştür. Ümit ediyoruz ki Sovyet liderleri iş işten geçmeden
Allah fikrine bağlılığın vatanperverliğin beşeri haysiyet ve
vakarın daima kalplerde yaşayacağına inansınlar."29
ABD Dışişleri Bakanı Dulles'ın 1956'da verdiği "din
ve siyaset birbirinden ayrılmaz. Dünya işlerini çözümlemekte
seçeceğimiz yol dini görüştür" demeci, yönetime geleli altı yıl
olmasına karşın ABD'nin istediği din devletine dönüşü daha
gerçekleştirememiş olan Menderes'in Demokrat Partisi'ne bir
uyarıydı. Amerika'nın Dışişleri Bakanı düzeyinde yaptığı bu uyarı Menderes yönetimince bir buyruk olarak algılanmış ve
Menderes'in buyruğuyla partide Anayasa'dan laik yönetim il
kesi atılarak yerine din devleti ilkesi konulması için çalışmalar
başlatılmıştı. Türkiye ABD'nin isteğiyle laik yönetimi bıraka
cak, ABD'nin isteğiyle din devletine dönüşecek, ABD'nin iste
ğiyle Dünya İslam Birliği kuracak ve ABD'nin isteğiyle başına
geçeceği bu Dünya İslam Birliği'ni Sovyetleri yıkma yönünde
çalıştıracaktı. İsmet Bozdağ olanları şöyle anlatır:
İçlerinde Konya Milletvekili Fahri Ağaoğlu'nun da
bulunduğu bir grup, Anayasa'nın (laik yönetim biçimini
vurgulayan) 14'üncü maddesini değiştirerek, devleti laiklik
ilkesinin dışına çıkartmak istiyorlardı. (...) 1957 Seçimleri
sonrası Konya Milletvekili Fahri Ağaoğlu'nun yeni bir Anayasa taslağı hazırladığını ve bu taslakta (Laiklik maddesi
nin kaldırılarak, yerine) "Türkiye Cumhuriyeti devletinin
dini İslamdır" maddesinin bulunduğunu işitmiştik. (...)
Bağdat Paktı'nın bir toplantısı için (Menderes'le birlikte)
Bağdat'a gitmiştik. Menderes:
29
Bkz: Serdengeçti dergisi. Mart 1956. Sayı: 21
99
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
-"... Biz buraya niye geldik?.. Amerika'nın ve İngil
tere'nin arkaladığı bir bölge yapısının müzakeresinde
bulunmaya.. İslam zemini üzerinde bir anlaşma yapmak
ve bütün Ortadoğu Müslümanlarını bir araya getirmek
niçin mümkün olmasın? Türkiye buna öncülük yapabilir
mi? Konuyu Ankara'ya dönüşte yeniden ele alalım.. Hatırlat
bana..."
(...) Menderes'in bu konuda Mazlum Kayalar'ı gö
revlendirdiğini öğrendim. (...) (Menderes şöyle demişti:)
- "Aynı dine bağlı, aynı kültürü paylaşan milletler ve
ülkeler arasında niçin uzun ömürlü anlaşmalar yapamayalım?.. Sizden bu konu üzerinde çalışmanızı ve belki birkaç
proje üretemenizi rica ederim. Bu çalışmaların şimdilik
gizli kalması gerektiğini anlayacağınızdan eminim."30
27 Mayıs 1960:
Ordu, ABD güdümlü irticayı bastırıyor
Görüldüğü üzere, ABD Dışişleri Dulles 1956'da Türki
ye'ye "dinle siyaset birbirinden ayrılmaz, din yolunu izleyin"
buyruğunu verince, Başbakan Menderes ve Demokrat Parti
milletvekilleri kollan sıvayıp ABD'nin buyruğunu yerine ge
tirmeye kalkışıyorlar. Ancak gizlice!.. Çünkü, Anayasa'dan la
iklik ilkesini çıkartıp Türkiye'yi din devletine dönüşmeye kalk
tıkları an ülkede kan gövdeyi götürebilirdi. Nitekim ülkenin Amerikan buyruğuyla irticaya sürüklendiğini, Amerikan buyruklarıyla Atatürkçü ulusçu bilimgüder yönetim anlayışından uzaklaştırılıp adım adım Osmanlı gibi dingüder bir devlete dö
nüştürüldüğünü ve Menderes'in orduya, subaylara çengel ata
rak onları bu gerici gidişe karşı çıkamaz duruma getirmeye ça
lıştığını gören Türk Silahlı Kuvvetleri, 27 Mayıs 1960'da yö
netime el koyarak, Türkiye'nin ABD buyruğuyla din devletine
dönüştürülmesini önlemiş, irticayı bir süre için sindirerek, ül30
Bkz: İsmet Bozdağ, "Değişim Şafağı", Emre y. Eylül 1993. Sf. 110-120
100
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
kede Atatürk'ün ulusçu, usçu, bilimgüder yönetim anlayışını
yeniden kurmuştur.
Buraya dek gösterdiğimiz belgelerle ortada bir gerçektir
ki; ABD 1945'ten başlayarak Türkiye'yi din devletine dönüştü
rüp Müslüman ülkelerin başına geçirerek Sovyetlere saldırtmak
tasarısını bir an dahi elinden bırakmamıştır. Türkiye'de 1945'ten sonraki irticanın babası, yol göstericisi, "üstadı" Amerika
olduğu gibi, Türkiye'de 1945'ten sonra Atatürkçülüğün, laikli
ğin, bilimgüder, usçu, ulusçu yönetim biçiminin baş düşmanı da
yine Hıristiyan Amerika olmuştur. Türkiye'yi din devletine dö
nüştürerek İslam ülkelerinin önderi yapmak düşüncesi 1945
ABD damgalı bir düşüncedir ve o günden bu güne Türkiye'de
bu düşünceyi güden herkes, bilerek ya da bilmeyerek Hıristiyan
Amerika'nın uşağı durumuna düşmektedir.
İrticayı körükleyen ABD
Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin başı
Türkiye'deki irtica örgütlerinin, Müslümanları YahudiHıristiyan Birliği'nin başı ABD'nin kuklasına dönüştürdükleri,
Müslümanları Hıristiyanların Yahudilerin buyruğuna koştukları
gerçeği, kendisi de bir İslamcı olan Atasoy Müftüoğlu'nca
şöyle doğrulanmıştır:
Cumhuriyet sonrası İslamî akımları değerlendiren
Atasoy Müftüoğlu, bir İslamcı olarak, bunların hepsinin
"Sağcı ve Amerikancı olması koşuluyla tüm iktidar sa
hipleriyle uzlaşabildiği" saptamasını yapmıştır.
Müftüoğlu; "Türkiye'deki İslami eğilimler, Türki
ye'nin içerisinde bulunduğu tüm paktları samimiyetle
onaylayabilmişlerdir. Türkiye'deki gövdeleşmiş gele
nekçi eğilimler (İslamcı akımlar-) solcu kafirlere karşı
101
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
sağcı kafirlerin yanında yer almayı bir ibadet haline ge
31
tirmişlerdir" diyor.
Gerçekten de irtica örgütleri Müslümanları "solcu kafirler"e karşı "sağcı kafirler"in uşağı olarak kullanmışlardır ve
yalnızca Cumhuriyetten sonra değil, Osmanlı döneminde de bu
hep böyle olmuştur. Müslümanlığı çarpıtarak, Müslümanların
din duygularıyla oynayarak, onları görünüşte Siyonizm'e, Ya
hudilere, Hıristiyanlara karşı savaşa çağıran irtica örgütleri,
gerçekte karşıymış gibi göründükleri Yahudilerin ve Hıristi
yanların maşasıdırlar. İrticanın hilali kazınınca altından istavroz
çıkmakta ve Yahudi yıldızı parlamaktadır. Türkiye'de 1945'ten
sonraki irticanın yerli öncülerinden Necip Fazıl'ın İslami Büyük
Doğu 'sunun da, gerçek adı Said-i Kürdi olan Said-i Nursi'nin
Nurculuğunun da, onun Fethullah Gülen, vb. gibi izdaşlarının
da, Necmettin Erbakan'ın MNP-MSP-RP-FP çizgisinin de, Ay
dınlar Ocağı'nın savunduğu Türk-İslam Sentezi'nin de gerçek
kuramcısı, yukarıda belgelerini sergilediğimiz üzere, YahudiHıristiyan Birliğinin başı olan ABD'dir. Kendilerini "Batı kar
şıtı Müslümanlar" diye gösterip, bilimgüder laikleri "Yahudile
rin ve Hıristiyan Batı'nın uşakları" diye suçlayan irticacıların
tümü, Ocak 1946'da Cemal Kutay'ın Millet dergisinde yayım
lanan Hıristiyan ABD tasarısını uygulamayı iş edinmiş, Dünya
Yahudi-Hıristiyan Birliği'nce maşa olarak kullanılmış kimse
lerdir. Çünkü Türkiye'yi bilimgüder (laik) yönetimden koparıp
dingüder bir İslam Devleti olmaya ve Dünya İslam Birliği kur
maya kışkırtan ABD, kendisini Dünya Yahudi-Hıristiyan Birli
ği'nin Başı olarak tanımlamaktadır. Son dönem ABD Başkanla
rından George Bush, 1992 yılında verdiği bir demeçte, ABD'yi
Dünya Yahudi-Hıristiyan Birliği 'nin tek kalıtçısı ve önderi ola
rak nitelerken şöyle diyordu:
31
Bkz: İkibine Doğru, 11 Mart 1990, K. Deniz Öğüt ve Selami İnce, "Bütün
Yönleriyle İslamcı Örgütler"
102
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
George Bush: "Biz Allah'a İnanıyoruz"
ABD Başkanı George Bush: "Biz dini inançlara
sahip bir partiyiz. Ülkemizi Yahudi-Hıristiyan Birli
ği'nin tek mirasçısı ve lideri olarak ayakta tutmaya ka
rarlıyız. Biz Allah'a inanıyoruz ve biz okullarda ibade
32
tin geri getirilmesine önem veriyoruz" dedi.
İşte Türkiye'de irticayı kışkırtan, körükleyen ABD bu
dur: Dünya Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin başı!..
Türkiye'de 1945'ten bu yana Müslümanları örgütleyip
yönetimi ele geçirerek bilimgüder (laik) düzeni yıkıp, yerine bir
din devleti kurarak Dünya İslam Birliği oluşturmaya çalışan
tüm mürteciler, gerçekte Dünya Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin
başı ABD'nin kendilerine verdiği buyrukları yerine getirmek için çabalamaktadırlar. Bu gerçek, Müslümanlar açısından çok
acıdır; ancak ne yapalım ki gerçek budur. Necmettin Erbakan'ın
1960 sonlarında kurduğu Milli Nizam Partisi de ABD'nin Tür
kiye'den din devletine dönüş beklentisini yerine getirmeyi amaçlayan, Soğuk Savaş döneminin NATO istekleri doğrultu
sunda kurulmuş bir örgüttü. ABD güdümlü NATO'nun besle
mesi olarak kurulan irtica örgütlerinin Müslüman söylemlerine
kanan Müslümanlar bu acı gerçeği bilmiyor olabilirler, ancak
irtica örgütlerinin yöneticileri, kendi işverenlerinin YahudiHıristiyan Birliği'nin başı ABD olduğunu çok iyi bilmektedir
ler. Onların Siyonizm'e, Yahudiliğe, Hıristiyanlığa ve Batı'ya
karşı savurdukları tüm ağız dolusu sövgüler, yalnızca kendileri
nin Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin uşağı oldukları gerçeğini bili
siz Müslümanlardan gizleyebilmek için başvurdukları bir al
datmacadır. Müslümanlığını bir gösteriş aracı olarak kullanan
ve Türkiye'nin İslam ülkelerinin önderi olması gerektiğini sa
vunan Nakşibendi çorbacısı Turgut Özal'ın, "Amerika, Dünya
Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin sürdürücüsü ve önderidir" diyen
32
B k z : T ü r k i y e gazetesi, 2 4 . 0 8 . 1992, D ı ş H a b e r l e r Servisi.
103
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ABD Başkanı George Bush ile nasıl canciğer kuzu sarması ol
duğu, nasıl ona kardeşim diye seslendiği anımsanırsa; Müslüman-Türk mürtecilerinin, Dünya Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin
kuklası oldukları gerçeği, daha kolay kavranacaktır.
12 Eylül 1980:
ABD'nin "Yeşil Kuşak" Darbesi
ve Türkiye'de irticanın yükselişi
Sovyetler Birliği'nin Aralık 1979'da Afganistan'a ordu
birlikleri göndererek yönetime kendi yandaşlarını oturtması,
ABD ile SSCB arasındaki Soğuk Savaş'ı doruğa tırmandıran
bir olaydı. İki dev güç, son kozlarını var güçleriyle oynarken
Amerika yandaşı Türkiye'de gerçekleşen 12 Eylül 1980 vurgu
nu, özünde, Türkiye Cumhuriyeti devletini Atatürkçü görüne
rek Atatürk çizgisinden kopartıp, ABD Ortadoğu uzmanlarının
1945'lerde ortaya attığı Türk-İslam Sentezi çizgisine oturtmak
amacıyla girişilmiş, ABD onaylı bir karşı devrim, bir irtica ey
lemiydi:
ABD, İslam'ı Soğuk Savaş yıllarında kendi çıkarları
için kullanmıştır. RAND firmasının askeri stratejistlerinden
Albert Wohlstetter'in oluşturduğu stratejiye göre Pakistan,
Türkiye ile İslam kuşağının Körfez ve Çin'le bütünleşmesi
sağlanmalıdır. Wohlstetter'a göre bir istikrarsızlık unsuru
olan İslamiyet, Türkiye gibi müttefik ülkelerde kontrol altı
na alınmalı, düşman ülkelerde -Sovyetler Birliği gibi- teşvik
edilmelidir.'3 RAND için hazırlanan doktrin, daha sonra
ABD'nin resmi doktrini haline gelmiştir. ABD Başkanların
dan Jimmy Carter'ın ulusal güvenlik işleri danışmanı
Zbigniew Brezinski: "Müslümanlığın komünizme kalkan
oluşturduğunu" söylüyordu. Rusya'yı Yeşil Kuşak'la çev33
Bkz: Ufuk Güldemir, Çevik Kuvvet'in Gölgesinde Türkiye: 1980-1984, İs
tanbul. Tekin y. 1987., sf. 67.
104
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
relemek fikri de ABD kökenlidir. Türkiye'nin 12 Eylül
1980 askeri darbesinden sonra Çin, Pakistan, Kuveyt, Birle
şik Arap Emirlikleri, Mısır, Tunus ve Suudi Arabistan'la
ilişkilerir sıklaştırılması, bazı nedenler yanında, bu çerçeve
de gündeme gelmiştir. 34
Amaçlarından en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti devle
tini Atatürk'ün bilimgüder (laik) çizgisinden ayırıp, Sovyetler'e
karşı Amerika'nın dayattığı dingüder "Yeşil Kuşak" çizgisine
oturtarak, Türkiye'de Sovyet yandaşlığının yayılmasını din yo
luyla önlemek ve Sovyet yayılmasına karşı bir din kalkanı oluşturmak olan 12 Eylül yönetimi, ne denli bir yandan Erba
kan'ın MSP'sini kapatıp yargılıyor ve Atatürkçülük söylevleri
çekiyorsa da, öte yandan Erbakan'ın MNP'den bu yana savun
duğu birtakım dinci atılımları gerçekleştirmeye çalışıyordu. Bir
yandan Erbakan'ı "Niçin İslam Ortak Pazarı istiyorsunuz, niçin
okullarda zorunlu din dersi istiyorsunuz, niçin yasaların din ku
rallarına uydurulmasını istiyorsunuz; bütün bunlar 163. madde
ye aykırıdır" diye yargılayan 12 Eylül yönetimi, öte yandan
kendi elleriyle okullara zorunlu din dersi koyuyor, Başbakan
Bülent Ulusu'yu İslam Konferansı'na gönderiyor, orada Türki
ye öncülüğünde bir İslam Ortak Pazarı kurulmasını savunuyor
ve Türkiye'de yasaların şeriata uydurulacağına ilişkin bir an
35
laşmayı imzalıyordu. 12 Eylül yönetimi MSP'yi kapatmış yö
neticilerini yargılıyordu evet, gelgelelim MSP'lilerin yargılama
günleri hep Cuma'ya denk getiriliyor ve MSP'liler Mamak'taki
askeri birliğin camisinde topluca Cuma namazı kılabiliyorlardı.
Mamak'taki tümen camisinin imamı, ülkeyi şeriat düzenine
döndürmekle suçlanan MSP yöneticilerine şöyle vaaz veriyor
du:
34
Bkz: Haluk Geray, "Yeni Dünya Düzeni Senaryoları ve Türkiye", Cumhuri
yet gazetesi, 20.2.1995.
35
Bkz: Ergün Poyraz, "MNP'den FP'ye İhanetin Belgeleri". MK y. 1998. sf.
74. 75.
105
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Bir müminin birinci vazifesi, şeriat-ı garrayı
Muhammediyyeyi ihya etmek, diriltmektir. Eğer o şeriat yü
rürlükten kaldırılmışsa, onu yürürlüğe koymak için cihad
etmektir. Kur'an nizamını tekrar yürürlüğe koymak için fii
len mücedele etmek zorundayız. Bunu hapis ya da idam
korkusuyla yapmaktan kaçanlar, Allah katında büyük ceza
ya çarptırılacaklardır/6
İşte 12 Eylül yönetimi bir yandan MSP'lileri şeriatçı
diye yargılayan, öte yandan tümen camilerinde şeriat vaazları
çektiren böyle bir yönetimdi. 12 Eylülcüler MSP'lilere şunu
demek istiyorlardı: "Yahu size ne oluyor!? Bu memlekete gavur
buyruğuyla şeriat getirmek gerekirse onu da biz yaparız!" Sov
yetler'e karşı Yeşil Kuşak tasarımı gereğince Amerika'nın Tür
kiye'yi din devletine dönüştürmesi ve İslam ülkelerinin önderi
yapması gerekiyordu ve Amerika 12 Eylül yönetiminden bu
doğrultuda çalışmalar bekliyordu. Taha Parla, 12 Eylül'ü irde
leyen yazılarında, Amerika'nın Türkiye'den din devleti beklen
tisini şöyle değerlendirmektedir:
Laiklik ve Türk-İslam-Nato Sentezi
(...) Türkiye, 12 Eylül 1980'den sonra laiklik konu
sunda 1920'lerin gerisine düşmüştür. (...) (12 Eylül önce
sinde-) MHP'nin devletçi dinciliğiyle MSP'nin daha kök
tenci dinciliği, seçmenden sırasıyla yüzde 7 ve yüzde 9'dan
fazla oy alamamıştır. Kısacası 1980'lere gelinirken din,
sosyolojik bir olgu olarak ciddi bir yükseliş grafiği çiz
mekte değildi. (...) Dinin siyasetteki yeri,.. bir toplumsal
ahlak sistemi ve ideolojik manipülasyon aracı olarak büyü
tülmüş ve meşrulaştırılmıştır. .. Sonuçta her türden dinsel
görüş ve grup, bu meşruiyet şemsiyesinin altında hareket
lenme olanağı bulmuştur. .. Bu plan Türkiye'ye de özgü
değildir. Amerikan sosyal bilimlerinde üretilen "yeniden
36
Bkz: Ergün Poyraz, age, sf. 74.
106
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
gelenekselleşme" tezleri, daha doğrusu "yeniden gele
nekselleştirme" ideolojisi, ABD güdümündeki Batı em
peryalizminin nüfuz bölgesindeki Üçüncü Dünya ülkele
rinde yürütülen politikaların rehberi olmuştur. .. Din
kutusunun içi Asya'da İslamiyet'le, Latin Amerika'da
Hıristiyanlıkla doldurulmaktadır. Bu bakımdan "Türkİslam Sentezi", .. Soğuk Savaş'ın örtük sürekliliği çerçeve
sinde Türkiye'deki demokratik ve sol gelişmeleri durdur
mak üzere tasarlanmış bir "Türk-İslam-NATO Sentezi"dir. Buradaki din, NATO'nun denetimindeki devletin
denetimi altındaki dindir... Devletçi-dinci kadrolar büyük
sayılar halinde, imam-hatipli polis şefleri, kaymakamlar,
valiler olarak, devlet yönetiminde Silahlı Kuvvetlere ortak
olmaya hazırlanmaktadır...37
12 Eylül'den sonra kamu yaşamında birçok önemli
değişiklik meydana geldi. Bunlardan biri de din-devlet iliş
kisi konusunda 60 yıldır sürmekte olan bir kültür savaşının
ve siyasi mücadelenin taraflarının ve bunların güç konumla
rının değişmesidir. 1980-1986 yönetimleri klasik Kemalist
laiklik ilkesini hiç değilse kısmen ve fiilen terketmişler; dini
devletin gözetiminde tekrar kamu yaşamının, hatta siyasi
yaşamın sınırları içine almışlardır. (...) 12 Eylül'den sonra
meydana geldiğini düşündüğüm değişiklik, yönetimlerin ve
bürokrasinin klasik Kemalist laik çizgiyi bırakarak, Türkİslam Sentezi adı altında (vurgu Türk'te) oluşmaya başla
yan dinci bir milliyetçiliğe (vurgu milliyetçilikte) razı ge
lişleridir. (...)1980'lere kadar neredeyse bir "alt kültür"
statüsünde kalan dinin, ortodoks devletçi türü, artık
"resmi ideoloji" ... olmak yoluna girmiş bulunuyor. (...)
Devlet kontrolünde dinci milliyetçilik, 1980'ler Türkiyesi'ne özgü birşey de değil.(...) (Soğuk Savaş boyunca,
SSCB'ye karşı ABD yandaşı olan) Üçüncü Dünya ülkele
rinde "vesayetçi demokrasilerle modernleşme" tezleri ve
politikalarının tutmadığı görülünce, geliştirilen "bürok
ratik otoriter yönetimlerle yeniden gelenekselleşme"
37
Bkz: Taha Parla, "Türkiye'nin Siyasal Rejimi, 1980-1989", İletişim y. 3.
basım. Sf. 217-221.
107
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
tezleri ve politikalarıyla uyum, belki de irtibat içinde. İkinci sınıf Amerikan Akademisyenlerince "sosyal bilim
sel" dayanak kazandırılan bu tezler, ABD'li ve yerli uy
gulamacılar tarafından yalnızca sola değil, genel olarak
demokrasiye karşı kullanılan devlet politikalarına dö
nüştürülüyor. 38
12 Eylül yönetimi, A m e r i k a ' n ı n T ü r k i y e ' y e
1945'ten
başlayarak; "bilimgüderliği (laikliği) bırakın, d i n g ü d e r İslamcı
bir devlet olun, diğer M ü s l ü m a n ülkelerin önderliğini yaparak
Sovyetlere karşı bir Dünya İslam Birliği kurun, Sovyetler Birliğ i ' n d e k i M ü s l ü m a n Türklere de el atın, onları Sovyet yöneti
minden kurtarın, Osmanlı gibi yayılın..." gibi öğütlerini ger
çekleştirmeyi ülkü edinen "Türk-İslam Sentezi"ni benimsemiş
askeri bir y ö n e t i m d i . 1982 Anayasası bu Amerikancı-İslamcı akımın ü r ü n ü y d ü ve 12 E y l ü l ' d e n sonra Türk-İslam Sentezi yan
daşlarınca yayımlanan Türkiye gazetesi, A B D ' n i n T ü r k i y e ' d e n
din devleti beklentisini k a m u o y u n a yayın yoluyla benimsetmeyi
kendisine görev edinmişti:
12 Mayıs (1986) da 270 000 tirajla bir yayın hamlesi
yaptığını ilan eden Türkiye gazetesinin başyazısı. Gazetenin
10 yayın prensibinden 6.cısı şöyle:
Lider ülke idealini benimsemek: Türk devletleri tari
hin hemen her devrinde bulunduğu bölgenin liderliğini
yapmıştır. Osmanlı devletinin kuruluşu da, imparatorluk ha
line geçişi de, o günkü dünyanın mecbur kıldığı şartlardan
doğmuştur. Bugün de devletimize yakışan lider olmaktır.
Biz bugünden yarına varolan bir millet değil, milletlerin
peşinden gittiği liderlik tecrübesi olan dualı bir mille39
tiz.
38
Bkz: Taha Parla, age, sf. 200-204
39
Bkz: Taha Parla. age. sf. 204-205
108
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
Sanki yerli bir düşünceymiş gibi sunulan bu görüşler,
daha önce aktardığımız gibi, 1. Dünya Savaşı'nda Almanların
Enver Paşa aracılığıyla gerçekleştirmeye çalıştığı, daha sonra
Hitler'ce gerçekleştirilmeye çalışılan, ABD ile Sovyetler ara
sında Soğuk Savaş patlak verince ABD tarafından benimsenen
Hıristiyan güdümlü Panislamizm'den başka bir şey değildi ve
bir CIA görevlisinin 31 Ocak 1946 günlü Millet dergisinde ya
yımlanan görüşlerinin kırk yıl sonra yinelenmesinden oluşuyor
du. ABD 1945'ten başlayarak Türkiye'yi din devletine dönüş
türmek amacını hiç terketmemiş, 1947'de ABD'li diplomat
William C. Bullitt, 1956'da ABD Dişişleri Bakanı J.F. Dulles
aracılığıyla yinelemiş ve 1970'li yılların sonuna doğru Zbignew
Brezinski, vb. gibi ABD'li danışmanlar aracılığıyla "Yeşil ku
şak" adı altında tazelemişti. 1945 yılından bu yana Türkiye'nin
Amerikan güdümünde Dünya İslam Birliği kurmak üzere kolla
rı sıvamasına en çok dua edenler de ABD güdümlü Vatikan Pa
paları olmuştu. 12 Eylül yönetiminin ABD damgalı, Vatikan onaylı Türk-İslam Sentezi'ni benimsediği gerçeğini, bu akımın
sözcüleri de doğruluyor ve Aydınlar Ocağı Başkanı, Nokta der
gisinin 22 Şubat 1987 günlü sayısında şöyle diyordu:
Evet, Türk-İslam Terkibi tezimizin 1980 sonrasında
Devlet katında bir kabul ve itibar gördüğü doğrudur.
Çünkü bu aklın ve ilimin ortaya koyduğu bir vakıadır. Nite
kim Atatürk Yüksek Kurulu'nun Türk-İslam Sentezi'ni
benimsemesi, bizim için sevindirici olmuştur. Niye böyle
oluyor? Sağa sola bakıyorlar, başka çıkış yolu bulamayınca
bu fikre geliyorlar.40
Aydınlar Ocağı Başkanı, 25 Ocak 1986 günlü İkibine
Doğru dergisine verdiği demeçte, 12 Eylül vurguncularının Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin başı Amerika'nın 1945'te ortaya at40
Bkz: Prof. Dr. Bozkurt Güvenç. Gençay Şaylan, Prof. Dr. İlhan Tekeli.
Prof. Dr. Şerafettin Turan. "Türk-İslam Sentezi", Sarmal y. 2. basım. Eylül
1994. sf. 35
109
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
tığı Türk-İslam Sentezi kuramıyla bağlantısını bir kez daha doğ
ruluyordu:
Atatürk Yüksek Kurulu, 20 Haziran 1986 günü
Cumhurbaşkanı Evren başkanlığında toplanarak, Türkİslam Sentezi'ni temel alan bir kültUrün bütün millete
kabul ettirilmesine yönelik bir raporu benimsemiştir.41
12 Eylül yönetiminin, orduda çoğunlukta olan Atatürk
çü subayları karşılarına almamak için bol bol Atatürkçü söy
levler çekerek sinsice yürüttükleri ABD damgalı siyasal dinci
"Türk-İslam Sentezi" ve "Yeşil Kuşak" uygulamaları, gerçek
Atatürkçü subayların bir karşı darbesine yol açmamak için Anayasa'daki laiklik sözünün kaldırılmasına dek vardırılmamış,
1982 Anayasası'nda laiklik sözü içi boşaltılarak kullanılmıştı.
16 Haziran 1983:
12 Eylül yönetimi imam-vali, imam bürokrat istiyor
12 Eylül yönetimi, üçüncü yılında, Amerikancı Türk İs
lamcılığını, eşdeyişle "Türk-İslam Sentezi" çizgisini devlete egemen kılmak ve Türkiye'yi Amerika'nın istediği gibi ılımlı
İslamcı bir yönetime oturtmak üzere, imam-hatip öğrencilerine
kapalı bulanan Siyasal Bilimler gibi devlet yöneticisi yetiren eğitim kurumlarının kapısını imamlara açacak düzenlemelere
yöneldi. Uğur Mumcu'nun öldürülmeden iki gün önce 22 Ocak
1993'te yayımlanan yazısı, 12 Eylül yönetiminin gerçek yüzünü
ortaya koyan bu olayı işlemekteydi:
1973 yılında çıkarılan Milli Eğitim Temel Yasası'nın
31. maddesi, liseleri bitirenlerin ancak yetiştirildikleri
yönde yüksek öğrenim yapacakları ilkesini getirmişti. Bu
madde ne zaman değiştirildi biliyor musunuz? Atatürkçülük
41
B k z : a g e . sf. 3 5
110
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
adına yasa düzeninin getirildiği 12 Eylül döneminde. Bu
madde 16 Haziran 1983 günü değiştirilerek, maddedeki ye
tiştirildikleri yönde yüksek öğrenim yapma koşulu kaldı
rıldı. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Milli Güvenlik
Konseyi, sabah akşam "Atatürk, Atatürk" diye diye Ata
türk'ün Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nu rafa kaldırarak
imam-hatiplere yüksek öğrenim kapılarını açtılar.
1945'ten bu yana palazlandırılan Amerikancı İslamcılı
ğın, Amerikancı irticanın, bir adım sonra yönetimi tümden ele
geçirip, Atatürkçü bilimgüder laik görüntüyü de kaldırarak, ile
ride Türkiye'yi bütünüyle dingüder bir devlete dönüştürebil
mesine olanak sağlamayı görev edinen 12 Eylül'cüler, Ameri
ka'nın kendilerine yüklediği bu görevi yerine getirmek üzere,
yönetimi bir yandan Kürt kanı taşıdığını söyleyerek bölücülere
sevimli görünen, öte yandan namazlarını büyük gösterişlerle
kılarak irticacı kesimin beğenisini toplamaya çalışan, iki elini
başının üzerinde birleştirerek eğilimleri kişiliğimde birleştiriyorum diyen Amerikancı İslamcı Turgut Özal'a bırakarak, kışlala
rına çekildiler. Özal, 12 Eylül yönetiminin Atatürkçü görünerek
-çünkü başka türlü görünemezlerdi- açtıkları irtica kapısından
geçip, onların bir karşı eyleme yol açmamak için kullandıkları
Atatürkçü görünümü de atarak, Anayasa'dan Atatürkçülüğü çı
kartıp ülkeyi ABD'nin istediği ılımlı İslamcı yönetime ve Ame
rikan güdümlü Panislamizme götürmekle görevliydi. Nakşiben
di tekkesinde çorba içerek büyümüş ve bu çizgide olanların yu
valandıkları Aydınlar Ocağı'ndan yetişmiş bir Türk-İslam Sen
tezi savunucusu olan Turgut Özal, Mart 1984 seçimlerinden
güçlenerek çıkınca, onun iki eliyle simgeleyip başının üzerinde
birleştirdiği Amerikancı bölücülük ve Amerikancı irtica, basınyayında en sık kullanılan sözcükler oldu.42 1984'ten sonra Tür-
42
T u r g u t Ö z a l , C u m h u r b a ş k a n l ı ğ ı d ö n e m i n d e bir a r a y e n i d e n bir parti k u r u p
m e c l i s e g i r m e k i s t e d i ğ i n d e n s ö z e t m i ş v e 2 7 . 9 . 1 9 9 2 ' d e " N a k ş i l e r . Süley
m a n c ı l a r v e K ü r t l e r i k u c a k l a y a n bir parti kuracağını"' söylemiştir. T u r g u t
111
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
kiye'de bilim-güder (laik) yönetim biçimini karalayarak,
ABD'nin istediği din-güder İslam devletini savunan gazete,
dergi, kitap, radyo ve televizyon yayınlarının sayısında büyük
bir patlama görüldü.43 Biricik işleri din devletini savunan ya
yınlar basmak olan yüzlerce yayınevi kuruldu. Din devleti ve
Osmanlı özlemi aşılayan binlerce kitap basıldı; yığınların din
duygularını sömürerek onları din devleti kurmaya özendiren
binlerce gazete ve dergi yayın yaşamına girdi.45 Sanki bir yer
lerden komut almışlar gibi, 1984 yerel seçimlerinden sonra din
devletini amaçlayan yüzlerce dernek ve örgüt kuruldu. Yalnızca
yasal olarak kurulan din sömürücü parti değil, yasadışı silahlı
irtica örgütleri ve tarikatlar dahi birer radyo ve televizyon ka
nalı kurdular. Öyle ki, kimi sayısal saptamalara göre, bugün
Türkiye'de bilimgüder (laik) demokratik cumhuriyet düzenini
kötüleyerek yığınlara din devleti özlemi aşılayan 5854 eğitim
kurumu, 124 radyo, 41 televizyon, 5200 yerel gazete ve dergi,
4500 vakıf, 40 vali, 89 vali yardımcısı ve 300 kaymakam işba
şındadır ve devlet yönetiminde görev alan atanmış kişilerin
azımsanmayacak bir yüzdesi irtica örgütlerinin üyesidir.
Ö z a l ' ı n 1 9 8 3 s e ç i m l e r i n d e k i çizgisi d e b u y d u . B k z : Erbil T u ş a l p . " B i r d ö
n e m i n g ü n a h l a r ı " . Milliyet. 2 2 . 2 . 1 9 9 9 .
43
Bkz:
M i l l i y e t gazetesi,
1 7 . 5 . 1 9 9 0 . " D i n i kitap s a t ı ş ı n d a p a t l a m a " . Gül
A t a s a v u n ' u n h a b e r i : "'Dini içerikli k i t a p satışları y ü z d e 5 0 arttı, t o p l u m s a l
içerikliler ise aynı o r a n d a azaldı... Yayıncılar, dini y a y ı n l a r ı n ç o k s a t m a s ı
t o p l u m u n bir din t o p l u m u n a y ö n e l m e k t e o l d u ğ u n u gösterir, bir a n ö n c e
önlemler alınmalı, dediler."
44
Bkz: Z a m a n gazetesi. 4.11.1991. "Basın-yayın ve M ü s l ü m a n l a r " . Hekimo ğ l u İ s m a i l ' i n k ö ş e yazısı: " Ş i m d i islami basın y a y ı n d a n s ö z e d i l e b i l i r . 170
k a d a r k i t a p ç ı dini y a y ı n y a p m a k t a d ı r . K i t a p işinde o l d u k ç a ileriyiz."
45
S a b a h G a z e t e s i , 1 6 . 2 . 1 9 9 8 : T ü r k i y e ' d e u l u s a l , b ö l g e s e l y a d a yerel süreli
y a y ı n l a r ı n s a y ı s ı n d a s o n 10 y ı l d a b ü y ü k artış g ö r ü l d ü . H a l e n y a y ı n ı n ı sür
d ü r e n 13 bin 5 0 0 g a z e t e , dergi ve b ü l t e n d e n 12 b i n i n i n s o n on yılda yayın
h a y a t ı n a girdiği b e l i r l e n d i . (...) 1 9 8 7 ' d e t o p l a m 1200 o l a n süreli y a y ı n sayı
sı. 1 9 9 7 ' d e 13 4 0 0 ' e y ü k s e l d i .
112
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
1984:
Soğuk Savaş biterken Türkiyede irtica ve bölücülük
1984 Ağustos'unda PKK Şemdinli-Eruh baskınını ger
çekleştirdiğinde. ABD Savunma Bakanlığı bu bölgede 1975'te
başlayan "Kürt Ayaklanmasına Destek Programı"nı yürütmek
teydi.46 1984 yılına dek ABD. Sovyet yandaşı bir çizgi izleyen
Irak'ı "teröre arka çıkan ülkeler" arasında görüyordu ve Irak'la
resmi diplomatik ilişkisi kesikti. 1984 yılında Sovyetler kapita
lizme dönüşü başlatıp egemenliği ABD'ye bırakır bırakmaz,
ABD Ortadoğu'da Sovyetlerden boşalan yeri doldurmaya ko
yuldu ve Irak'ı çabucak terörü destekleyen ülkeler listesinden
çıkartıp, 1980-1984 yılları arasında Irak'ta gayrı resmi olarak
görev yapan Kürt uzmanı William L. Eagleton'u resmi diplo
mat olarak görevlendirdi. Tam da PKK'lıların Kuzey Irak'ta
yuvalanmaya başladıkları 1980-1984 yılları arasında, gayrıresmi görevli olarak Irak'ta bulunan ve bu süre içerisinde
PKK'nın yuvalandığı Kuzey Irak'ta Kürtlerle ilişki kurup gizli
ce Türkiye'ye geçerek Güneydoğu'yu dolaşan Amerikalı Kürt
uzmanı William L. Eagleton, bu çalışmalarından kuşkulananla
ra: "Kürt halı ve kilimleri hakkında bir kitap yazıyorum, Kürt
dili üzerine bir inceleme hazırlıyorum" diyordu. Gazeteci Turan
Yavuz, Eagleton konusunda bu bilgileri aktardıktan sonra şöyle
diyor:
46
B k z : Erbil T u ş a l p , " B i r D ö n e m i n G ü n a h l a r ı " . Milliyet, 2 2 . 2 . 1 9 9 9 : İ r a n g a t e
Olayı'nın
soruşturulması
sırasında General
K o m i s y o n u ' n a verdiği y e m i n l i ifadede
Secord,
(24.11.1985);
Kongre
Soruşturma
A B D S a v u n m a Ba-
k a n l ı ğ ı ' n ı n y ü r ü t t ü ğ ü " K ü r t A y a k l a n m a s ı n a D e s t e k P r o g r a m ı ' n d a g ö r e v al
dığını s ö y l e d i . Ayrıca, bkz: T u r a n Y a v u z . " A B D ' n i n K ü r t K a r t ı " . Milliyet
y. 1. bs. N i s a n 1 9 9 3 . sf. 100: ' A l b a y R i c h a r d S e c o r d , s o r u ş t u r m a k o m i t e s i
ö n ü n d e yaptığı k o n u ş m a d a , k e n d i s i n i n K ü r t l e r l e ilgili b a z ı gizli ç a l ı ş m a l a r
i ç i n d e b u l u n d u ğ u n u belirtmişti. Bu, b a s ı n d a g e n e l d e İ r a n g a t e o l a y ı n d a bir
Kürt u n s u r u n u n bulunduğu şeklinde algılanmıştı. Halbuki S e c o r d ' u n o gün
K ü r t l e r l e ilgili s ö y l e d i k l e r i
1 9 7 5 y ı l ı n d a k i -16 m i l y o n dolarlık- gizli yar
d ı m l a ilgiliydi."
113
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Amerikalı yetkilinin (Eagleton) (1980-1984 yılları arasında Irak'taki) Kürt bölgelerinden Türkiye'ye (Güneydoğu'ya) da gizlice geçtiği ve orada da temaslar yaptığı bi
liniyor. (...) T984 yılında Regan yönetimi. Irak ile diploma
tik ilişkilerini yeniden canlandırmaya karar verdi. Was
hington, o güne kadar terörü destekleyen ülkeler sıralama
sında bulunan Irak'ı bu listeden çıkardı ve diplomatik iliş
kileri yeniden başlattı. Aynı sırada PKK terörü Irak'taki
Barzani kamplarından Türkiye'ye yönelik kanlı kampanya
sını başlatmıştı. (15 Ağustos 1984, Şemdinli-Eruh baskını-)
(...) Bu dönemde Washington, (Kuzey Irak'ta ve Türki
ye'nin Güneydoğusunda etkinlik gösteren) "Kürt kilimleri
uzmanı" yetkilisini (Eagleton'u) Suriye'nin başkenti Şam'a
büyükelçi olarak atıyor. 21 Eylül 1984 tarihinde yemin ede
rek göreve başlayan Büyükelçi William Eagleton, Şam'
da bu sefer PKK ile temaslarını geliştiriyor.47
Düşünelim: 1984 yılında Sovyetler ABD'ye boyun eğip
dünya egemenliği yarışından çekilmiş, Afganistan'daki birlikle
rini geri çekeceğini açıklamış, dolayısıyla Ortadoğu'dan ve
Kürtlerden elini eteğini çekmişken; Sovyetler'e yandaş görü
nümlü, Marxçı-Leninci yaftalı bir örgüt çıkıyor (PKK) ve böl
gede o gün için Sovyetlerin elini çektiği, yalnızca ABD'nin is
temi olan Kürt ayaklanmasını gerçekleştirmek üzere, ayrılıkçı
silahlı baskın eylemlerine başlıyor... Böyle bir örgütün Sovyet
yandaşı sosyalist görünümünün yalnızca bir süs olduğu ve bu
süsün o örgütün gerçek işverenlerini gizlemek için kullanıldığı
çok açıktır. Tıpkı, irticacı örgütlerin de Yahudi-Hıristiyan Ba
tı'nın tetikçileri oldukları gerçeğini gizlemek üzere Müslüman
lığı kullandıkları gibi... PKK'nın önderi yakalanmış ve Sovyetçi
görünümün bir süs olduğu, bölücülerin gerçekte Sovyetlerin
değil Batının maşası oldukları gerçeği yadsınamaz kanıtlarıyla
47
B k z : T u r a n Y a v u z . " A B D ' n i n K ü r t K a r t ı " . Milliyet y. 1. b a s ı m . 1st 1 9 9 3 , sf.
101.
114
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
ortaya gözler önüne serilmiştir. Öyleyse şimdi şu soruyu sor
mak gerekiyor: Niçin dost görünen Batı, PKK gibi yıkıcı ve
bölücü bir örgütü ağır silahlarla, toplarla, Stinger füzeleriyle
donatıp Türkiye'nin üzerine saldırtmıştır? PKK'yı besleyip si
lahlandırarak üzerimize saldırtan Batılı ülkelerdir, bu kesin; pe
ki irtica örgütlerini hangi güçler beslemekte, hangi güçler Tür
kiye'yi ortaçağ karanlığına sürükleyecek yobazları ülkenin yö
netimine getirmeye çalışmaktadır? Bu sorunun yanıtı da açıktır:
Yine ABD, yine Batı...
Bölücü PKK ve Amerikan İslamcısı Necip Fazıl
Birinci bölümde gösterdiğimiz gibi, silahlı bölücü örgüt
PKK ve silahlı irtica örgütü İBDA-C'nin, on beş gün arayla ay
nı günlerde, Ağustos 1984'te silaha sarılmış olmaktan başka, il
ginç bir ortak yönleri daha vardır: İkisinin de kurucularının Amerikan İslamcısı Necip Fazıl Kısakürek'in izdaşları arasından
çıkmış olması. PKK'nın başı Abdullah Öcalan, bunu kendi ağ
zıyla şöyle anlatmıştır:
Necip Fazıl Kısakürek'in konferanslarına gittim.
Komünizmle Mücadele Derneği'nin düzenlediği Refik Kor49
kut'un konferanslarına gittim.
48
P K K k u r u c u s u v e ö n d e r i Ö c a l a n , y a k a l a n d ı k t a n s o n r a ö r g ü t ü n e A v r u p a ül
k e l e r i n i n y a r d ı m ettiğini,
Yunanistan'ın
k e n d i l e r i n e 2 0 0 0 0 R u s yapıs ı
K a l a ş n i k o v tüfe k v e 3 0 A m e r i k a n yapısı S t i n g e r füzesi v e r d i ğ i n i , d i ğ e r Av
r u p a ü l k e l e r i n i n d e y a r d ı m l a r ı n ı g ö r d ü k l e r i n i a ç ı k l a m ı ş ve: " A v r u p a bizi
T ü r k i y e ' y e karşı k u l l a n d ı v e s o n r a d a y ü z ü s t ü bıraktı. İkiyüzlü A v r u p a ' y ı
k ı n ı y o r u m . " demiştir. Ö c a l a n ' ı n açıklamasında A B D ilişkilerinden hiç söz
e t m e y i p y a l n ı z c a A v r u p a ü l k e l e r i n e y ü k l e n m e s i , ilginçtir.
Bkz:
Milliyet.
2.3.1999.
49
B k z : D o ğ u P e r i n ç e k , " A b d u l l a h Ö c a l a n ' l a G ö r ü ş m e " . K a y n a k y . sf. 1 8 , ay
rıca b k z : M. Ali B i r a n d . " A p o ve P K K " . M i l l i y e t y. sf. 7 9 . , ayrıca, b k z : Uğ u r M u m c u , " K ü r t D o s y a s ı " , T e k i n y. 12. bs. sf. 2 1 .
115
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Bölücü örgüt başı Öcalan'ın izdaşı olduğu Necip Fazıl
Kısakürek ve Komünizmle Mücadele Dernekleri, Türkiye'de
Amerikancı İslamcılar yetiştirmekle ünlüdür. Uğur Mumcu'nun
saptadığı üzere, Öcalan, Ankara Tapu Kadastro Lisesi'ni 19681969 ders yılında iyi dereceyle bitirerek 30 Temmuz günü dip
lomasını almıştı; lisedeki öğrencilik yıllarında Maltepe camiin
de namazlara gider, anti-komünist yazarların konferanslarına
katılırdı ve milliyetçi-muhafazakar bir öğrenciydi.50 Başka bir
deyişle bölücü örgüt PKK'nın başı Öcalan, tıpkı irtica örgütü
İBDA-C'nin başı Salih Mirzabeyoğlu gibi, bir Necip Fazılcı,
bir Türk-İslam Sentezcisi, bir Amerikancı İslamcıydı. Öcalan,
PKK'yı kurmadan çok değil altı ay önce, Ömerli Köyü, cilt 29,
sayfa 37'de yer alan aile kayıtlarına göre 24 Mayıs 1978'de
51
Kesire Öcalan'la imam nikahıyla evlenmişti. İmam nikahı'yla
evlendikten 6 ay sonra da -Kasım 1978'de- PKK'yı kurdu.
Başlangıçta din karşıtı bir görünüm sergilemediği için, Güneydoğu'daki kimi imamlar bile PKK'ya katıldılar.52
PKK örgütünün kendi kendisini Sovyetçi MarksistLeninist olarak nitelendirmesi, onun ABD'nin başını çektiği
Batı yayılmacılığının işbirlikçisi olduğu gerçeğini gizlemek için
kullandığı bir örtüden başka bir nen değildi.53 Bu örgütün A50
Bkz: Uğur Mumcu, "Kürt Dosyası", Tekin y. 12. bs. sf. 16
51
Bkz: Reşat Uzun. "Hala Türk Vatandaşı". Milliyet. 18.2.1999.
52
Bkz: Arslan Tekin, "Sona Giden Yol". Türkiye, 19.2.1999. Ayrıca, bkz:
"Girdap- PKK'da Yaşanmayan Yıllar". Birleşik Dağıtım, 1998
53
PKK Sovyetçi solcu görünmesine karşın, yaptığı ilk iş Türkiye'de solun iç
ten bölünmesi olmuştur. TİP çatısı altında birleşmiş bulunan sol, ilk kez
Kürtlerin ayrı devlet kurması konusu ortaya atılarak bölünmüş; sol birlik
"Türk solu" / "Kürt solu" diye ikiye ayrılmış ve PKK. Kürt kökenli solcula
rı sol birlikten ayırıp ayrı örgütlenmeye yönelterek o yıllarda Türkiye'de
TİP'de birleşmiş bulunan Sovyetçi solu, soya dayalı ayrıma uğratıp güçsüzleştiren bir işlev görmüştür. PKK'nın bu "hizmet"i, onun yandaş görün
düğü SSCB'ye değil, tersine yalnızca ABD'nin başını çektiği Batı yayılma
cılığının işine yaramıştır. "Sovyetçi sol" maskeli PKK'nın daha kuruluşun
da ABD önderliğindeki Batı'nın "hizmet"çisi olduğu apaçıktır. Bu konuda
116
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
ğustos 1984'te gerçekleştirdiği Şemdinli-Eruh baskınında, Amerikancı Başbakan Turgut Özal'ın takındığı umursamaz ve
kayırıcı tutum, bir yanıyla Amerika'nın bu örgüte kayırıcı yak
54
laşımının bir yansımasıdır.
Amerikancı Turgut Özal, gerek
Başbakanlığı döneminde, gerekse Cumhurbaşkanlığı yıllarında,
hem irticacıların hem bölücülerin isteklerini doğru bulduğu yö
nünde demeçler vermekten çekinmemiştir. Bir Amerikancı ola
rak onun irticayı ve bölücülüğü okşayan bu demeçlerine ABD'
55
nin de arka çıktığını, onayladığını, olumladığını biliyoruz.
1991 yılında Özal'ın bu tutumunu kendi yandaşları dahi şöyle
değerlendirmekteydi:
Türk-İslam Sentezi'nin üç ünlü ismi, adlarının açık
lanmaması koşuluyla ANAP'taki mücadele için şu değer
lendirmeleri yaptılar: "Özal, Kürt Reformu dediği şeyi Amerika ve İngiltere'nin telkini ile gündeme getirdi... Özal
141-142-163'le birlikte, Türkiye'de sol kesime, dışarıda ise
Batı'ya şirin gözükmek için kapsamlı bir reform paketi aç
mak istiyor. Bunun içinde Türkiye'yi ABD gibi eyaletlere
ayırmak da var. Bütün bunlar aslında bir sivil ihtilaldir...
ABD, Sovyetler'in güneye sarkmasını önlemek için Pakistan-Afganistan-İran ve Türkiye hattında kendisine ya
kın bir Yeşil Kuşak oluşturmak istiyordu. Ancak Sovyetler'de çözülme başlayınca, ABD'nin Yeşil Kuşak'a ihti
yacı kalmadı... ABD ve İngiltere'nin Ortadoğu'da yeni
bir düzen kurmak için ilk girişimleri yaptıkları bu dö-
54
55
ayrıntılı bilgi için, bkz: Mehmet Bedri Gültekin, "Kürt Sorunu", Kaynak y.
Temmuz 1993.
PKK'nın bu eylemi gerçekleştirdiğinde Turgut Özal Başbakandı ve Marma
ris'te tatil yapmaktaydı. Onun umursamaz tutumu eleştiri konusu edilince;
"Baldırı çıplak eşkiya için devletin seferber olduğu izlenimini yaratmak is
temediğini" söylemiştir.
Bkz: Erbil Tuşalp, "Bir Dönemin Günahları", Milliyet. 22.2.1999
117
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
nemde Türkiye'nin istikrarını bozacak adımlar ülkemizin
yararına değildir.56
Bölücü PKK ve irtica örgütü İBDA-C'nin 1984'ten
sonra kan dökerek gerçekleştirmek istedikleri eyalet düzenini,
Erbakan'ın MNP-MSP-RP-FP çizgisiyle DEP ve HADEP gibi
partiler oy yoluyla, Turgut Özal ise Amerika ve İngiltere'nin
telkiniyle ve bir sivil ihtilal yoluyla gerçekleştirmeye çalışmak
taydı. Tümünün işverenleri aynıydı. ABD ve onun önderliğin
deki Batı...
Harp Akademileri Komutanlığı yapmış emekli Orgene
ral Kemal Yavuz, PKK'nın başı Abdullah Öcalan'ın ABD'nin
katkılarıyla ele geçirilmesinden sonra şöyle demiştir:
Apo kartı, ABD'nin senelerce kullandığı ve işe ya
ramaz hale gelince terkettiği bir karttır. Bunun nedeni de en
büyük askerin bizim asker olmasıdır. (...) ABD, kendine
bağımlı Kürt devleti oluşumundan vazgeçmeyecektir.
57
Ancak Türkiye buna izin vermeyecektir.
Evet, bölücü PKK'nın başı A. Öcalan, Amerikancı İs
lamcı Necip Fazıl Kısakürek'in izdaşlığından, Amerikancı bö
lücülüğe geçip, Sovyetçi Sosyalist bir görünüm altında ABD
önderliğindeki bireyci sömürgen Batı yayılmacılığına "hizmet"
vermiş; yakalandıktan sonra ilk sözü şu olmuştur:
Kur'an hakkı için, benim anam da Türk'tür; bana
bir görev verilirse ben Türkiye'ye çok hizmet edecağım.58
56
57
58
Bkz: Milliyet gazetesi, 20.2.1991. Rafet Ballı: "Muhafazakarları tasfiye Amerikan planı". Ayrıca, bkz: Ahmet Taşgetiren, Zaman gazetesi, 6.3.1992.
Bkz: Milliyet, 17.2.1999.
Bkz: 15.2.1999, gazeteler.
118
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
Bölücü Öcalan, sözlerine "Kur'an hakkı için" diye baş
lıyor; tıpkı irtica önderleri gibi... Tutuklu bulunduğu İmralı'da
kardeşleriyle yaptığı görüşmede, köyünde kendisi için cami gibi
bir yer yapılmasını istiyor; tıpkı irtica önderleri gibi...
Apo, köyüne cami gibi ev istedi
Bölücübaşı Abdullah Öcalan ile tutuklu bulunduğu
İmralı Adasında görüşen Fatma Öcalan, Apo'nun köyünde
cami şeklinde ev yapılmasını istediğini söyledi... Özgür Po
litika Gazetesi'nin haberine göre, Öcalan: "Köyüme cami
şeklinde bana ev yapın. Misafirlerim sürekli gelsinler, orada
otursunlar" dedi. 3 9
Köyünde kendisi için tekke gibi bir cami yapılmasını
isteyen toplu-tüfekli kanlı bölücü örgüt PKK'nın kurucusu
Öcalan, Necip Fazıl Kısakürek çizgisinden yetişmiş olduğu gi
bi, kimi üyeleri PKK ile içli dışlı olan DEP'in kapatılmasından
sonra kurulan HADEP'in yöneticilerinden Hatip Dicle de ken
disinin gençliğinde bir İslamcı olduğunu açıklamıştır. Gerek
soygüder ayrılıkçı örgütlerin çoğu yöneticileri, gerek İBDA-C
ve Hizbul-lah benzeri tüfekli irtica örgütlerinin çoğu önderleri,
gerekse MNP-MSP-RP-FP gibi oy yolunu deneyen dingüder
örgütlerin simge kişisi Erbakan ve diğerleri, hep Soğuk Savaş
döneminin Amerikan İslamcısı Necip Fazıl Kısakürek gibilerin
izdaşların-dandır. 60 İrticanın da bölücülüğün de Türkiye'de
kurmayı amaçladıkları düzen, ABD önderliğindeki Batı yayıl-
59
60
B k z : H ü r r i y e t gazetesi, 2 6 . 4 . 1 9 9 9 .
B k z : E r g ü n P o y r a z , " M N P ' d e n F P ' y e İ h a n e t i n B e l g e l e r i " . M K y . sf. 3 1 :
" E r b a k a n , N a k ş i b e n d i Ş e y h i M . Z a h i d K o t k u ' d a n icazet a l d ı k t a n s o n r a
N e c i p F a z ı l ' ı n d e s t e ğ i n i d e a l ı y o r d u . (...) K o n y a ' d a y a p ı l a n m i t i n g e N e c i p
Fazıl v e M u s t a f a Y a z g a n ' l a birlikte k a t ı l ı y o r d u . N e c i p Fazıl b u r a d a yaptığı
k o n u ş m a s ı n d a , E r b a k a n ' ı g ö s t e r e r e k : " T ü r k i n s a n ı n ı n y ü z yıllardır b ü y ü k
bir kurtarıcı b e k l e d i ğ i n i , b u k u r t a r ı c ı n ı n artık K o n y a ' d a o l d u ğ u n u " söylü
yordu."
119
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
macılığının özellikle SSCB'yi alt ettikleri 1984'ten sonra yer
yüzüne vermek istedikleri çeki-düzenle ve Amerikancı Turgut
Özal'ın o yıllarda dile getirdiği emperyal vizyon'la tıpatıp
örtüşmektedir. 1984'te Başbakan olan Amerikancı Turgut
Özal'ın, irticay-la da bölücülükle de ülküdaş olduğunu gösterir
pek çok sözünden biri şöyledir:
Biz imparatorluk bakiyesiyiz. Osmanlı çok iyi iş
yapmış. Açık söyleyeyim. Türkiye Cumhuriyeti'nden iyi
iş yapmış. Bu insanları bir arada tutmuş. Osmanlı bu işi na
sıl yapmış. Muhakkak incelememiz lazım.61
Amerikancı Turgut Özal'ın dingüder Osmanlı eyalet
yönetimini kutsayan ve dolayısıyla irticayı ve bölücülüğü mutlu
eden bu gibi sözleri, gerçekte Amerika'nın 1945'ten bu yana
Türkiye'ye dayattığı ve bir türlü tümüyle yerine getirilemeyen
istekleri dile getirmektedir. Bu istekler 1984'ten sonra Graham
Fuller, Paul Henze, Samuel Huntington, Heilburnn ve Lind gibi
CIA kurmaylarınca yüksek sesle yinelenmeye başlamış ve böl
gede Amerika'nın buyruğunda Osmanlı İmparatorluğu'na ben
zer bir yönetimin kurulmasının Amerikan çıkarlarına uygun ol
duğu pek çok kez vurgulanmıştır. Özal da ete kemiğe bürünmüş
bir Voice of America (Amerika'nın Sesi radyosu) ve ete kemi
ğe bürünmüş bir Radio Liberty (Amerika'nın Sovyetleri yık
makta kullandığı bozguncu radyo kanalı) olduğu için, kendisine
ısmarlanan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin de tıpkı Osmanlı ve
Sovyetler gibi dağılmasıyla sonuçlanması kaçınılmaz olan bu
İslamcı Amerikan Osmanlıcılığını savunuyordu.62 1984'te si61
B k z : M u z a f e r İ l h a n E r d o s t , " B i z e , H e p i m i z e , Hafifçe G ü l ü m s ü y o r l a r " ,
Cumhuriyet, 23.2.1999
62
B k z : M i l l i y e t g a z e t e s i . Ş a h i n Alpay, 9 . 9 . 1 9 9 6 : S a m u e l H u n t i n g t o n ' u n y e n i
t e z i : T ü r k i y e İ s l a m ' ı n lideri o l m a l ı . İslam d ü n y a s ı n d a d ü z e n e i h t i y a ç var...
İslam d ü n y a s ı n d a liderlik rolü o y n a y a b i l e c e k ü l k e l e r var. A n c a k T ü r k i y e ,
e k o n o m i k g e l i ş m e seviyesi, stratejik k o n u m u , k e n d i n e g ü v e n e n b ü r o k r a s i s i ,
120
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
lahlı eylemi benimseyen İBDA-C ve Hizbullah gibi örgütlerin
cihad yoluyla İslami Büyük Doğu, vb. gibi adlar altında ger
çekleştirmek istedikleri Osmanlı Eyalet Düzeni; Batı emperya
lizminin başını çeken Amerika'nın verdiği adla Yakındoğu Fe
derasyonu'ndan başka bir şey değildi ve bu Amerikan Patentli
düzen bölücü örgüt PKK'nın da evet diyeceği bir düzendi. Amerika, mültecileri de bölücüleri de sonu Türkiye Cumhuriyeti
devletinin dağılmasına varacak bir ülküyle donatmıştı. Sonunda
gazetelere yansıdı ki, Amerikancı İslamcı Necip Fazıl'ın öğrencilerince kurulan İBDA-C, Hizbullah vb. gibi silahlı irtica ör
gütleriyle Necip Fazıl'ın diğer bir öğrencisince kurulan silahlı
bölücü örgüt PKK, Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmak üzere
eylem birliği yapıyorlar:
Terör örgütlerinin Türkiye'ye yönelik eylemlerinde
işbirliği yaptıkları bir kez daha ortaya çıktı. Türkiye Cum
huriyeti'nin "ortak düşman" ilan eden terör örgütleri, İB
DA-C, PKK ve TİKKO, Bayrampaşa Cezaevi'nde eylem
birliği için protokol imzaladı. Emniyet güçlerinin ele geçir
diği ve sorumluları hakkında soruşturma açtığı protokol
şöyle:
"Türkiye Cumhuriyeti bize karşı topyekün bir saldı
rıya geçti. Biz de Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı saldırıya
geçeceğiz. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bizim düşmanımız
dır, bu ortak düşmanımızdır. O halde, biz de ortak mücadele
vereceğiz. Onun için de saldıracağız."
Terör örgütlerinin imzaladığı bu kanlı protokolün ar
dından, eylemlerin hızlandırıldığı, saldırıları İBDA-C'nin
Kürt İntikam Tugayı isimli kolunun PKK adına gerçek
leştirdiği bildirildi.
ordusu, Batı ve İslam karışımı kültürü ile İslam alemine önderlik bakımın
dan eşsiz bir yere sahip. Tarihte Osmanlılar bunu yapmadı mı? Eğer Türki
ye bir Batılı ülke olma ısrarından biraz vazgeçerse. İslam'a model olur."
Ayrıca, bkz: Cengiz Özakıncı. "İletişim Çağında Aydın Kirlenmesi: Nomos
ve Aydın", Bellek y. 1st 1995. Büyüyerek küçülmenin askerleri.
121
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
(...) İnternet haber gruplarına 3 Şubat 1999'da bıra
kılan bir mesajda ise İBDA-C ve PKK'nın paralel bir
zamanlamayla eyleme geçecekleri, ayrıca İBDA-C ve
DHKP-C'nin de ortak eylem protokolü imzalayacakları du
yurulmuştu.63
Hizbullah'ta PKK mühürlü notlar
Emniyet PKK'yla ortak eylem hazırlığında oldu
ğu saptanan yasadışı Hizbullah örgütünün "İlimciler" ka
nadına büyük darbe indirdi. Doğu ve Güneydoğu'da şeriat
esaslarına dayalı bir Kürt Devleti kurmayı hedefleyen
örgütün ilkokullarda bile faaliyette bulunduğu ortaya çıka
rıldı.(...) Hizbullah örgütüne ait bir evde yapılan aramalar
da, PKK'nın sözde siyasi kanadı ERNK'ya ait mühürlü
notlar bulundu.64
Kapatılan irtica örgütü Refah Partisi de bölücülükle iş
birliği arayışları içerisindeydi:
Bir grup RP'li Kürt Milletvekili,
Çekiç Güç'e destek nedenini açıkladı:
"Kuzey Irak'ta Kürt Devleti İstiyoruz"
RP'li Haşim Haşimi; "Kuzey Irak'ta kurulacak Kürt
devleti, Türkiye'de bütünlüğü, barışı sağlayacak ve güven
liğin teminatı olacaktır... 10-15 Doğu ve Güneydoğulu mil
letvekili olarak 10-15 günde bir toplanıyoruz." dedi. Kuzey
Irak'ta bir Kürt Devleti'nin kurulmasının kaçınılmaz oldu
ğunu söyleyen bu RP'li milletvekillerine göre, Çekiç Güç
bu devletin alt yapısını hazırlıyor. Haşimi'nin şu sözleri son
63
Bkz: Milliyet gazetesi, 18.3.1999. İhsan Yılmaz, "Kanlı Terör P r o t o k o l ü "
64
B k z : M i l l i y e t g a z e t e s i , 1.4.1996. Hanifı Yasak, D i y a r b a k ı r .
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
derece anlamlı: RP'nin büyümesinde Kürtlerin çok büyük
payı var. Dolayısıyla beklentileri var. Hakları var..65
İrtica yuvası Refah Partisi'nin aynı zamanda bir bölücü
yuvası olduğu ve bölgede Amerika önderliğindeki Batı yayıl
macılığının ittire kaktıra zorla gerçekleştirmek istediği Kürt
Devleti'ni kurmak için çalıştığı ortadadır. Amerika, bölgede bir
Kürt devletinin alt yapısını oluşturmak için çalışan Çekiç
Güç'ün görev süresinin uzatılmasını sağladığı için Refah Parti
si'ne teşekkür etmiştir:
Washington'dan Hoca'ya Teşekkür
ABD yönetimi Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatıl
ması konusunda Erbakan Hükümeti'ne teşekkür etti...
RP'nin bu konuda (Kürt devletinin alt yapısını oluşturan
Çekiç Güç'ün bölgede kalmasını sağlayarak, Amerika ile)
çok iyi işbirliği yaptığını belirten Nicholas Burns, RP'nin
hem söyleminden hem girişimlerinden memnun olduklarını
ifade etti. Türkiye'yle ilişkilerimizin devamı açısından laik
liğin sürmesi gereken bir şey olduğunu daha önce söyle
diğimizi hiç sanmıyorum, dedi.66
Amerika bölgede Kürt devleti kurulması için çalışan
RP'ye teşekkür ettiği gibi, aynı doğrultuda çalışan İBDA-C ve
Hizbullah, vb. gibi irtica örgütlerine de teşekkür borçludur.
Hepsi Amerika'nın başını çektiği Batı yayılmacılığının isterleri
doğrultusunda tıkır tıkır işlemekte; Amerika'nın gösterdiği ül
küleri Müslümanlara Tanrı'nın buyruğu imiş gibi yutturmakta
dırlar.
Biz biliyoruz ki, İrtica ve bölücülük, Osmanlı dönemin
de bile dayanışma içerisindeydiler. 31 Mart (13 Nisan 1908)
65
B k z : Y e n i Y ü z y ı l , 2 2 . 7 . 1 9 9 6 . Ali B a y r a m o ğ l u .
66
Bkz: Milliyet gazetesi, 31.7.1996. Yasemin Çongar.
123
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
gerici ayaklanmasında da irticayla bölücülük iç içe, el ele ol
muş, eylem birliği yapmıştır.
Cumhuriyet döneminde, gerek irtica örgütleri gerekse
bölücü örgütler tek konuda uzlaşıyor: ABD'nin başını çektiği
Batı yayılmacılığının tekotağlı (üniter) Türkiye Cumhuriyeti
devletine dayattığı çokotağlı (federal) yönetim biçimini ya
dingüderlikle (irtica) ya dölgüderlikle (bölücülük) ya da ikisini
birlikte kullanarak gerçekleştirmek... Türkiye Cumhuriyeti'nin
tekotağlı (üniter) bilimgüder (laik) yapısı, irticanın da bölücü
lüğün de ortak düşmanı. Çünkü onlar kardeş. Onlar tek yumurta
ikizleri.
İrtica ve bölücülük: Batı'nın yıpratıcı kozları
Alman Ortadoğu uzmanı Kurt Ziemke, 1930'da ya
yımlanan Die Neue Turkei adlı kitabında, şöyle diyordu:
İngilizler Musul'da hedeflerine ulaşmak için bir
yandan Türkiye'deki ayrılıkçı hareketlere destek verirken,
diğer yandan da Kemalist akımın yayılmasını engelleyecek
önlemlere başvurmuşlardır...Yapılması gereken, Kemalist
Cumhuriyet'in hem din düşmanı, hem de Kürt düşmanı ol
67
duğu temasını gündeme getirip işlemektir.
Türkiye'de Cumhuriyet yönetiminin "din düşmanı" ol
duğuna inanan irticacılar ile "Kürt düşmanı" olduğuna inanan
bölücüler, kuşkusuz Cumhuriyetin kurulmasından bu yana hep
vardı. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş belgesi niteli
ğindeki Lozan Antlaşması'nı onaylamayan ABD ile bu antlaş
mayı istemeye istemeye onaylayan Avrupa devletleri, içte var
bulunan bu iki düşmanlığı, irticayı ve bölücülüğü, dışarıdan
67
B k z : A h m e t T a n e r Kışlalı, C u m h u r i y e t g a z e t e s i , 9 . 1 2 . 1 9 9 8 . " A l m a n y a ' n ı n
Ç i r k i n Y ü z ü " başlıklı k ö ş e y a z ı s ı n d a n .
124
1945-1984: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ABD VE İRTİCA
kışkırtarak, körükleyerek, bağımsızlığını pekiştirmeye çabala
yan Türkiye Cumhuriyeti devletini içten yıpratmaya çalışıyor
lardı. Batı'nın 1923'ten 1945'e dek Türkiye Cumhuriyeti dev
letini içten yıkmaya yönelik bu çabaları, SSCB'nin ABD'ye
karşıt bir dev güç olarak ortaya çıktığı 1945'lerden sonra yön
değiştirmiş; 1945'ten sonra Avrupa'nın yarısını yutan SSCB
gibi büyük bir düşmanla karşı karşıya kalan ABD önderliğinde
ki Batı, Türkiye Cumhuriyeti devletini irtica ve bölücülükle iç
ten yıkma çabalarını erteleyip, SSCB'yi yıkana dek Türkiye'yi
geçici olarak kendi yanlarına çekerek, o dönem için başdüşman
olarak gördükleri SSCB'ye karşı kullanmayı yeğlemişlerdir. Bu
doğrultuda, 1945'ten başlayarak, irticayla bölücülüğü Türkiye
Cumhuriyeti devletinin üzerine saldırtmak yerine, en yetkin ör
neği 16 Şubat 1969 günlü Kanlı Pazar 68 olayında görüldüğü
üzere, Türkiye'deki Sovyet yandaşlarının üzerine saldırtmışlardır. Öyle ki, bu durum SSCB'nin Batı'ya boyun eğdiği 1984'e
dek 40 yıl böyle sürmüştür. 1984'te, ABD Sovyetlere boyun eğ
dirdikten sonra, artık Türkiye Cumhuriyeti devletini SSCB'ye
karşı kullanmak diye bir sorunu kalmayan Batı, Türkiye'de
1945'ten sonra Sovyetçi solculara karşı besleyip kullandığı irti
cacıları ve bölücüleri, Sovyetleri dize getirdiği 1984'ten başla
yarak, bu kez doğrudan doğruya Türkiye Cumhuriyeti devletine
karşı eylemlere sokmaya başlamıştır.69 Çünkü 1984'te Gorba68
B k z : E r g u n P o y r a z , age, sf. 2 8 : " 1 6 Ş u b a t 1969 t a r i h i n d e A m e r i k a n 6. Fil o ' y u p r o t e s t o için E m p e r y a l i z m e Karşı M u s t a f a K e m a l Y ü r ü y ü ş ü d ü z e n l e
n i y o r ; y a p ı l a c a k m i t i n g ö n c e s i r a d i k a l dinci g r u p l a r ı n y a y ı n o r g a n l a r ı n d a b u
m i t i n g e karşı c i h a d çağrısı y a p ı l ı y o r ; m i t i n g g ü n ü e l l e r i n d e s o p a l a r v e si
lahlarla solculara saldıran
dinci
göstericiler Turan
Erdoğan
ve
Turgut
A y t a ç ' ı n ö l ü m ü n e , iki y ü z d e n fazla i n s a n ı m ı z ı n y a r a l a n m a s ı n a n e d e n olu
y o r v e b u olay T ü r k i y e t a r i h i n d e y e r i n i K a n l ı P a z a r o l a r a k a l ı y o r d u . " 1 6
Ş u b a t 1969 g ü n ü 6 . F i l o y a karşı B a y e z ı t ' t a n T a k s i m ' e y ü r ü y e n solcular,
A m e r i k a ' y ı s a v u n a n m ü r t e c i başı M e h m e t Ş e v k e t E y g i ' n i n k ı ş k ı r t m a s ı y l a
gözleri dönen mürteciler sürüsünün saldırısına uğradılar.
69
H a r p A k a d e m i l e r i K o m u t a n l ı ğ ı y a p m ı ş emekli O r g e n e r a l K e m a l Y a v u z ' u n ;
" A p o kartı, A B D ' n i n s e n e l e r c e k u l l a n d ı ğ ı v e işe y a r a m a z h a l e g e l i n c e
terkettiği bir karttır. (...) A B D , k e n d i n e b a ğ ı m l ı K ü r t devleti o l u ş u m u n d a n
125
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
çov'un İngiltere parlamentosunda Thatcher tarafından ayakta
alkışlanan konuşmasından sonra Sovyetler Birliği'nin dünya egemenlik yarışından çekildiğini gören ABD önderliğindeki Ba
tı, Türkiye'yi o andan başlayarak çıkarlarına ters düşen ülkeler
arasında görmeye başlamış, 40 yıl boyunca Sovyetler Birliği'ni
yıkmak için kullandığı tüm oyunları, bu kez karşısına aldığı
Türkiye üzerinde oynamaya başlamıştır. Batının 1984'ten sonra
Türkiye'yi tıpkı Sovyetler Birliği gibi yıkılması gereken bir
devlet olarak gördüğü, ABD yandaşı Başbakanlardan Tansu
Çiller'in ünlü 5 Nisan düzenlemelerini yaptıktan sonra: "Yeryü
zündeki en son sosyalist devleti (Türkiye Cumhuriyeti devleti
70
ni) de yıktık!" biçimindeki demecine yansımıştır. ABD yan
daşı Tansu Çiller'in Türkiye Cumhuriyeti devletini Sovyetler
Birliği yıkıldıktan sonra yeryüzünde kalmış en son sosyalist
devlet olarak görüp, kendi devletini yıkmakla övünmesi, Sov
yetlere boyun eğdirdiği 1984'ten sonra Batı'nın Türkiye'ye tıp
kı SSCB gibi yıkılması gereken bir devlet olarak bakmaya baş
ladığını ele veren bir olaydır. Türkiye'de devleti silahlı eylemle
yıkmayı amaçlayan ilk silahlı irtica örgütünün Ağustos 1984'te
kurulması ve devlete karşı ilk silahlı bölücü baskın eyleminin
de yine Ağustos 1984'te gerçekleşmesi, bu bağlamda anlamlı
dır. 40 yıl süren "Soğuk Savaş"ta Sovyetleri irtica ve bölücülü
ğü kışkırtarak deviren ABD önderliğindeki Batı, Türkiye'yi de
15 yıldır irtica ve bölücülükle yıpratmaktadır.
vazgeçmeyecektir. Ancak Türkiye buna izin vermeyecektir." sözleri bu ba
kımdan önemlidir. Milliyet, 17.2.1999.
70
Bkz: Prof.Dr. Alpaslan Işıklı, "Cumhuriyetin Sosyal Politikası Üzerine",
Aydınlanma 1923 dergisi, Yıl:3, Sayı: 22, Sf. 10
126
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1984-1989
Y ENİ DÜNY A DÜZENİ'NİN
OLUŞUM SÜRECİNDE
ABD-AVRUPA BİRLİĞİ ÇATIŞMASI
VE TÜRKİY E'DE İRTİCA
Soğuk Savaş Dönemin'nde ABD-Avrupa ilişkileri
1984'te Sovyetlerin ABD karşısında egemenlik yarışın
dan çekilmesiyle ABD bir anda yeryüzünün tek buyurganı ola
rak kaldı. Ancak, ABD'nin 1945'lerde Sovyetlere karşı örgüt
lemeye koyulduğu Avrupa Birliği, Sovyetler yıkılınca işlevsiz
kalıp dağılacağına, tek devlet olma yolunda dev adımlarla iler
lemeye ve ABD'nin karşısına yeni bir dev güç olarak dikilmeye
başladı. Gerçekte Avrupa ülkeleri Sovyetlere karşı Soğuk Savaş
yıllarında bile ABD'nin her buyruğunu yerine getirmemiş, nasıl
Türkiye 1960'tan sonra ABD'ye ters gelen, onu öfkelendiren
pek çok işler yapmış; Türkiye'de ağır sanayi kurulmasına karşı
çıkan ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin yatırım yapmadıkları bu
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
alanlarda onları kızdırmak pahasına Sovyetler'den borç alarak
İskenderun demir-çelik, Seydişehir alüminyum, İzmir rafinerisi
gibi fabrikalar kurmuşsak Sovyetler'e karşı ABD'nin önayak
olmasıyla birleşme sürecine giren Batı Avrupa ülkeleri de özellikle Fransa 'da Charles de Gaulle 'ün yönetimde bulunduğu
l958'den başlayarak- ABD'den olabildiğince bağımsız ve kimi
durumlarda ABD'ye karşıt bir tutum takınmaya başlamışlardı.
1960-1970
Fransa ABD'yi Avrupa'dan kovmak istiyor
ABD. Batı Avrupa ülkelerini Sovyetlere karşı kendi
önderliğinde ve Atlantic Partnership: Atlantik Ortaklığı adı al
tında örgütlemek istiyordu; Batı Avrupa ülkeleriyse ABD 'yi
dışlayarak Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (OEEC) adı al
tında, birleşmekten yanaydılar. 1962 yılında Fransa ABD'yi ve
İngiltere'yi dışlayan, Fransız-Alman dayanışmasıyla örgütlene1
Bkz: Doğan Avcıoğlu. Milli Kurtuluş Tarihi. Tekin y. İst. 1994. c4. sf 1639
2
Bkz: Doğan Avcıoğlu. "Türkiye'nin Düzeni". 2. Kitap. Tekin y. İst. 1995. sf.
1087-1088. Ayrıca, bkz: Mahir Kaynak. "Olaylar ve Çözümlemeler". Çu
kurova y. 1995. sf. 56: "Adalet Partisi'nin Batı'nın hoşuna gitmeyen yönle
ri vardı. Birincisi. Türk-Rus ilişkileri... Sovyetler Birliği. Türkiye'ye o dö
nemde 3 milyar 300 milyon dolar kredi verdi. İkincisi. Türkiye kendi top
raklarında Sovyetlere karşı saldırı silahları bulunmasını istemiyordu... Üçüncüsü. Türkiye Sovyetlerin Ortadoğu'daki kıta nakillerine kolaylık göste
riyordu. Dördüncüsü, Türk ekonomisi ithal ikameciydi ve bağımsız hale
geliyordu. İşte bütün bunlar 1980 olayını (Amerikancı 12 Eylül darbesini-)
tezgahladı." (...) "1977'lerde Türkiye Sovyetlerle bir anlaşma imzalamış.
Savaşman, ekonomik kimi yeni ilişkileri içerdiği söylenen anlaşmanın met
nini Kaynak'tan istemişti." Ayrıca, bkz: Nazım Güvenç, age. sf. 235: Sü
leyman Demirel: "Mevcut kalkınma planımızı 300-350 milyon dolarla fi
nanse eden Türkiye'ye Yardım Konsorsiyumu ve diğer batılı kaynaklar
Türkiye'nin bu (ağır sanayi) projeleriyle ilgilenmediklerini bildirdiler. Bu
tesisler için bir milyar dolar gerekliydi. ABD ve Batı (Avrupa ülkeleri)
vermedi. Bunun üzerine bu projelerle ilgilenip ilgilenmediklerini Sovyetle
re sorduk (...) Sonunda Sovyet kredisiyle bu projeleri icra ettik." diyordu.
128
1984-1989: ABD-AVRUPA BİRLİĞİ ÇATIŞMASI VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
cek bir Avrupa Birliği kuramı geliştirmiş; Almanya Fransa'nın
bu tasarısına önce evet dediyse de ABD'nin baskısı üzerine
caymıştı. Bunun üzerine ABD'yle arası açılan Fransa, ABD'ye
inat SSCB ile ilişkiye geçmiş ve 1966'da NATO'nun askeri ka
nadından çekilmişti.
De Gaulle, Avrupa için bir temel ikilem ortaya ko
yuyordu. Bu ikilem, oluşan birliğin Avrupalı Avrupa mı olacağı yoksa Atlantik Avrupası mı (ABD'nin yönettiği bir
Avrupa mı) olacağıydı... O, ABD ve Sovyetler arasında üçüncü bir güç oluşturacak Avrupalı bir Avrupa'nın oluş
masını istiyordu. Avrupa'nın ABD'den bağımsız bir çizgi
de yeni bir güç haline getirilmesi siyasi düzeyde bir destek
bulmasa da, bu ülkelerin kamuoyları için çekici, pırıltılı bir
politika formülasyonuydu. Sömürgelerini kaybetmiş, dünya
politikasında belirleyiciliği azalmış bu ulusların, törpülen
miş ulusal gururlarını yeniden canlandırabilecek bir yol öneriliyordu. ABD'nin hegemonyası altındaki Avrupa'nın
gerilemeye mahkum olacağı söyleniyordu. 1966 sonrasın
da Avrupa'da bu yönde birçok kitap yayımlandı."
1965'ten sonra Batı Avrupa devletlerinde görülen bu
Amerikan karşıtı esintiler, 1959'dan bu yana Türkiye Cumhuri
yeti devletinde de görülmüş, özellikle 1962 Küba Bunalımı ve
1964 İnönü-Johnson Sürtüşmesi'nden bu yana Türkiye Cumhu
riyeti devleti tıpkı Batı Avrupa ülkeleri gibi bir yandan ABD'ye
karşı Sovyetlerle yakın ilişkiler kurmaya yönelmiş ve bir yan
dan da ABD'ye ve Sovyetlere karşı üçüncü bir güç olmaya doğ
ru giden Avrupa'yla ilişkilerini geliştirmeye çalışıyordu. Gerek
Avrupa'nın gerekse Türkiye'nin kendisine eskisi denli bağlı
olmadığını gören ABD, 60'lı yılların sonlarına doğru Avru
pa'da ve Türkiye'de artık tavsamaya başlayan Sovyet karşıtlı-
3
B k z : İ l h a n T e k e l i - S e l i m İlkin, " T ü r k i y e v e A v r u p a T o p l u l u ğ u " , Ü m i t y . A n k .
1 9 9 3 . C i l t 1, sf. 6 6 .
129
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ğını yeniden bilemek ve söz dinletirliğini korumak kaygısına
düşmüştü.
1965-1970
ABD-Avrupa Çatışması ve MNP'nin doğuşu
İşte Türkiye'de ordunun yönetime el koyduğu 27 Mayıs
1960'tan sonra sinmiş durumda bulunan irtica yılanının, sak
landığı delikten başını çıkarıp havayı şöyle bir koklaması;
Mehmet Şevket Eygi'nin Yeni İstiklal, Bugün, Babıali'de Sa
bah gibi günlük gazeteler çıkartarak Amerikan yandaşı Sovyet
ve Avrupa karşıtı bir dinci yayın bombardımanına başlaması;
ardından gericibaşı Necmettin Erbakan'ın girişimiyle irtica ör
gütü Milli Nizam Partisi'nin kurulması; Avrupa'nın ABD ve
Sovyetlere karşı üçüncü bir güç olmak üzere atağa kalktığı, Av
rupa ile Amerika'nın arasının açılmaya başladığı, Batı Avrupa
ülkelerinde ve Türkiye Cumhuriyeti devletinde ABD'nin ya
saklarını dinlemeyerek Sovyetlerle alış-verişe girme eğilimleri
nin arttığı ve Türkiye'nin bir yandan Sovyetlere yaklaşırken bir
yandan üçüncü bir güç olmaya çalışan Avrupa Birliği'ne gir
meye davrandığı 1960'lı yılların ikinci yarısında gerçekleşmiştir.4
4
Bkz: İlhan Tekeli-Selim İlkirV'Türkiye ve Avrupa Topluluğu". Ümit y. Ank.
1993, c II, sf. 12-15: " Hazırlık döneminin başladığı 1 Aralık 1964'-ten,
Türkiye'nin geçiş döneminin başlatılması için 16 Mayıs 1967'de yaptığı
başvuruya değin gelişmeler: (...) De Gaulle, ABD etkisinde bir Avrupa ye
rine, Urallar'a kadar uzanan bir Avrupa'yı savunmaya başlıyordu. (...) Bu
dönem Türk dış politikası açısından çok hareketli yıllar olmuştur. Kamuoyu
ve TBMM'nin, Küba Krizi sonrasında Türkiye'den çekilen ABD füzeleri
nin Türkiye'nin güvenlik sisteminde bir boşluk yaratıp yaratmayacağını
tartıştığı bir ortamda Kıbrıs'ta yaşanan kanlı olaylar dış politika ile ilgili se
çeneklerin yeniden tartışılmasına neden olmuştur. (...) Başbakan İnönü içte
kamuoyunun baskısıyla jet uçaklarını Kıbrıs'a göndermiş ama etkili ola
mamıştı. Bütün bu olaylar zinciri içinde NATO ortaklarından özellikle İn
giltere ve ABD'nin tutumları, kamuoyunda büyük tepkilere neden oldu. (...)
Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahelesi, ABD başkam Johnson'un İnönü'ye gön-
130
1984-1989: ABD-AVRUPA BİRLİĞİ ÇATIŞMASI VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
Türkiye'nin ABD'yle bağlarını gevşeterek Sovyetlere
ve Avrupa'ya yaklaşma yolları araması, ABD'yi 1945'ten bu
yana kendi güdümüne aldığı dincileri eskiden olduğu gibi yal
nızca Sovyetlere karşı değil, üçüncü bir güç olmaya davranan
Avrupa Birliği'ne karşı kullanmaya yöneltmiş ve 27 Mayıs
1960'ta ordu tarafından sindirilmiş bulunan tüm Amerikancı
İslamcılar, Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğu'yla Anka
ra Antlaşması'nı imzaladığı 1 Aralık 1964'ten sonra, Türkiye'yi
ABD çıkarları doğrultusunda hem Sovyetlerden hem de Avru
pa'dan uzaklaştırmak üzere çalışmaya başlamışlardır.
Amerikancı irtica Avrupa ve Rusya'ya karşı
Amerikancı İslamcı Necip Fazıl Kısakürek ve diğer Amerikan beslemesi Nurcu, Nakşi, vb. gibi tarikat önderleri,
Türkiye ve AET arasında Ankara Antlaşması'nın imzalanma
sından sonra ABD'nin istekleri doğrultusunda Avrupa Topluluderdiği Türkiye'nin müdahelesi halinde 6. Filonun bunu engelleyeceği ve
Sovyetlerin saldırı halinde NATO'nun Türkiye'yi korumayacağını bildiren
mektubuyla engelleniyordu.(...) Bu arayış çerçevesinde Türkiye SSCB ve
Üçüncü Dünya Ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme çabasına girmiştir. (...)
Türkiye'nin Kıbrıs olaylarında ABD ile ilişkilerinde karşılaştığı şok, 19641967 arasında Türkiye ile SSCB arasındaki ilişkilerin yakınlaşmasını getir
di. 5 Ocak 1965'te SSCB Devlet Başkanı Podgorni başkanlığında bir par
lamento heyetinin Türkiye'yi ziyareti, 17 Mayıs 1965'te SSCB Dışişleri
Bakanı Gromiko'nun Türkiye'ye gelişi, bu konuda atılan önemli adımlar
oldu. İnönü'nün ayrılmasından sonra başbakan olan Ürgüplü'nün 9 Ağustos'taki Moskova, 9 Aralık 1966 da Kosigin'in Ankara ziyaretleriyle bu ilişkiler gelişti. SSCB Kıbrıs için federasyon tezini kabul etti. İthal ikamesiyle sanayileşmek isteyen Türkiye demir-çelik, alüminyum gibi ağır sanayi
projelerine batıdan sağlayamadığı desteği SSCB'den sağladı. (...) 3 Kasım
1965'te kurulan Demirel Hükümeti,. Avrupa Ekonomik Topluluğu'na tam
üyelik için önceki hükümetlerden daha kararlı bir tutum sergilemiştir. Nite
kim Demirel 16 Mayıs 1967'de Brüksel'de toplanan 5. Ortaklık Konseyi'ne
katılarak Türkiye'nin anlaşmanın ikinci dönemine geçmek istediğini açık
lamıştır."
131
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ğu'na da en az Sovyetler ölçüsünde karşı çıkmışlar ve bir çok
toplantılar düzenleyerek Müslümanları ABD'nin istediği gibi
Avrupa Topluluğu'na karşı güdümlemeye koyulmuşlardır. İşte
adı Arapça'da dinin yıldızı anlamına gelen Necmettin Erbakan,
Avrupa-ABD çelişkisinin ortaya çıktığı ve ABD'nin Türkiye'yi
Avrupa Topluluğu'ndan uzak tutmaya yöneldiği böyle bir dö
nemde yıldızlaşmış, Necip Fazıl gibi Amerikancı İslamcıların
onayı ile ABD'nin mültecilerden yeni beklentilerini karşılamak
üzere SSCB ve AET karşıtı bir çizgide Milli Nizam Partisi'ni
örgütlemeye başlamıştır. ABD'nin buyruğu olan SSCB ve AET
karşıtlığını Müslüman postuna bürünüp Tanrı'nın buyruğu ola
rak yutturan Necmettin Erbakan'ın Amerikancı irtica örgütü
5
Milli Nizam Partisi , komünizme de siyonizme de karşıyız diye
ortaya çıkmış ve siyonizmin odağı olarak Avrupa Topluluğu'nu
göstermiştir.
Erbakan'ın MNP'si Amerikancı
Bu partinin Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Müslü
manları ABD isterleri doğrultusunda Sovyetlerden ve Avrupa
Topluluğu'ndan uzaklaştırmaya yönelik toplantılarında yüzde
yüz Amerikan damgası taşıyan şu görüşler savunuluyordu:
163. madde kaldırılarak Müslümanlara mutlaka din
hürriyeti (Türkiye Cumhuriyeti devletini din devletine dö
nüştürme özgürlüğü) verilmelidir. (...) Bütün Batılı ülkeler
de din siyasete hakimdir. Hatta İsrail'de din devletin de üs
tündedir. Dinle devlet ayrı şeydir, birleşmez; boş laftır, uy
durmadır. Gerçek değildir. Dinle devlet aynıdır. Beraber yü
rür. Ayrılmalarına imkan yoktur. Hilafetin gelmesinin bir
çok büyük faydaları olabilir. Siyasi faydaları da...6
5
İlk kuruluş toplantısı Ankara'da Büyük Sinema'da 8 / 2 / 1970 günü yapılan
Milli Nizam Partisi, Genel Merkezi Ankara olmak üzere 26 Ocak 1970 tari
hinde kurulmuştur.
6
Bkz: Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, 1972, 9. sayı. sf. 6-14
132
1984-1989: ABD-AVRUPA BİRLİĞİ ÇATIŞMASI VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
Erbakan'ın kurduğu Milli Nizam Partisi'nin çeşitli
toplantılarında dile getirilen bu görüşler. 1945'ten bu yana Amerika'nın bir takım CIA görevlileri, W.C. Bullitt gibi diplo
matları ve J.F. Dulles gibi Dışişleri Bakanları aracılığıyla Tür
kiye'ye dayattığı Dünya İslam Birliği kurarak başına geçin
buyruğunun MNP'ce benimsendiğini gösteriyordu. MNP'liler
toplantılarında şöyle sesleniyorlardı kalabalıklara:
Müslüman memleketler kendi aralarında bir Ortak
Pazar yapmalıdır. MNP'nin yolu Suudi Arabistan yolu. Hi
caz yoludur.
Türkiye'de irticanın 1945'ten sonraki baş kışkırtıcısı
olan ABD'nin istediği de -önceki bölümde belgelerini aktardı
ğımız gibi- buydu. Yolumuz Suudi Arabistan yoludur, diyen
MNP'nin başı Erbakan, Suudi Arabistan'ın ABD'ye bağımlı bir
yarı-sömürge olduğunu. Suudi Arabistan'ın yolundan gideceğiz
diyen bir Müslümanın bu yoldan gitmekle olsa olsa ABD'nin uşağı olacağını biliyordu. Erbakan, bir MNP toplantısında şöyle
diyordu:
Lozan Antlaşması. Müslümanlığın ortadan kaldırıl
8
ması için bir oyundur.
Erbakan. Lozan Antlaşması"nı Müslümanların gözün
den düşürmek için bu antlaşmanın Müslümanlığa karşıt olduğu
yalanını söylüyordu. Gerçekteyse Lozan Antlaşması'nın en inatçı düşmanı Amerikaydı ve ABD yıllarca bu antlaşmaya imza
koymamıştı. Erbakan'ın MNP'si Amerika'nın karşı olduğu her
şeye karşıydı, ancak bunu ABD öyle istediği için karşıyız biçi
minde değil. Müslümanlık öyle gerektirdiği için karşıyız biçi
minde duyuruyordu. Erbakan'ın MNP'sinin Türkiye'nin Avru-
7
Bkz: A n a y a s a M a h k e m e s i K a r a r l a r D e r g i s i . 1972. 9. sayı. sf. 6-14
8
Bkz: A n a y a s a M a h k e m e s i K a r a r l a r D e r g i s i . 1972. 9. savı. sf. 6-14
133
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
pa Topluluğu'yla ilişki kurmasına yönelik düşmanlığı da yine o
dönemin ABD'nin istekleri gereğiydi, ancak o bunu da Müslü
manlığın gereği olarak yutturuyordu:
Ortak Pazar (Avrupa Ekonomik Topluluğu: AET) II.
Dünya Harbi'nden sonra yıkılan Avrupa'nın yeniden dün
ya hakimiyeti kurma projesidir.(...) Ortak Pazara girmek,
İslam aleminin başı olan Türkiye'yi Hıristiyan pazarında
eritmektir...9
1970'te MNP çatısı altında toplanan mürteciler, Ameri
ka'nın uşağı olduklarını yalnızca bu çizgileriyle değil, 1969 yı
lında eylemli olarak da göstermişlerdi. İstanbul'a gelen Ameri
kan 6. Filosuna karşı gösteri yapan solculara saldırıp iki kişinin
ölümüne ve iki yüz kişinin yaralanmasına neden olan eli kanlı
Amerikan İslamcıları Erbakan'ın MNP'sinde toplanmışlardı.
ABD-Avrupa çelişkisinin tırmandığı 1965'ten sonra Türki
ye'deki Amerikancı İslamcılarca örgütlenmeye başlayan MNP'nin Avrupa düşmanlığı, onun daha o yıllarda Amerikan uydusu
olduğunun diğer bir göstergesiydi.
ABD-Avrupa-Rusya üçgeninde Türkiye ve irtica
1970'li yıllarda Avrupa'da Sovyetler ve ABD'nin dışın
da üçüncü bir güç olmak düşüncesi yayılmış, öyle ki, Amerikan
yapımı sinema filmlerinin Avrupa Topluluğu ülkelerinde iz
lenmesine dahi karşı çıkılmaktaydı. Batı Avrupa ülkeleri,
ABD'nin sömürü alanına giren pek çok ülkeye çengel atmışlar
dı. 1973 Arap-İsrail Savaşı'nda ABD'ye karşıt bir tutum takına
rak Arapları destekleyen Avrupa Topluluğu, Sovyetlere karşı
ABD'nin yanında olmakla birlikte, diğer konularda ABD ile
çatışır durumdaydı. Öyle ki, ABD Dışişleri Bakanı Kissinger,
23 nisan 1974'te yaptığı bir basın toplantısında, Avrupa'nın
9
B k z : A n a y a s a M a h k e m e s i K a r a r l a r D e r g i s i , 1972, 9. sayı. sf. 6-14
134
1984-1989: ABD-AVRUPA BİRLİĞİ ÇATIŞMASI VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
saldırgan bir bağımsızlık edindiğini; 1945'ten sonra Sovyetlere
karşı ABD'nin çabalarıyla kurulmuş, ABD'nin girişimleriyle
örgütlenmiş ve varlığını ABD'ye borçlu olan Avrupa Topluluğu'nun, ABD'ye karşı düşmanca bir tutum izlemeye başladığı
nı; AET'nin ABD ürünlerinin Avrupa'da satılmasını önlemek
üzere korumacılık yaptığını söylemiş ve Avrupa Topluluğu'nu
uluslararası konularda ABD'ye danışmadan tutum belirlemek
ve ABD'ye bir takım dayatmalarda bulunmakla suçlamıştı.
ABD, Avrupa Topluluğu'na ateş püskürüyordu: Besle kargayı
oysun gözünü!..
1985: Avrupa Devleti doğuyor
Sovyetler 1984'te Batı'ya boyun eğerek egemenlik ya
rışından çekildikten sonra, Avrupa Topluluğu 1985'te tek dev
let olmak yönünde bir karar almış ve Şubat 1986'da üye ülkeler
arasında Tek Avrupa Yasası imzalanmıştı. Bu yasaya göre üye
ülkeler arasındaki sınırlar kalkacak ve tek bayraklı bir tek dev
let: Avrupa Devleti kurulacaktı. 1984'te SSCB'yi deviren
ABD'nin karşısına, temelini 1945'te kendi elleriyle attığı bir
dev dikiliyordu: Avrupa Birliği.
Avrupa Birliği'ni oluşturan ulusların din ve soy birliği
ne dayalı türdeşliğini bozmak ve onu kendi içinde din ve soy
bakımından çelişkili bir yapıya büründürerek etkisizleştirmek
isteyen Amerika, yayılmasına ve güçlenmesine karşı olduğu
Avrupa Birliği'nin tek devlet olup ayağa dikilmesini önleyeme
diğini anlayınca, onlara Türkiye'yi de aranıza alın demeye
başladı. Türkiye'yi ABD'nin stratejik işbirlikçisi (uydusu) ol
maya sürüklemekle görevli Turgut Özal, 1987 yılında ABD'nin
buyruğuyla Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınması için başvu
ruda bulundu." Bir türlü din devletine dönüşüp ABD'nin iste10
11
B k z : İ l h a n T e k e l i - S e l i m İlkin, age, sf. 7 8 .
B k z : T u r g u t Ö z a l , " T u r k e y I n E u r o p e and E u r o p e I n T u r k e y " , p u b l i s h e d b y
K. R u s t e m & B r o t h e r . R e v i s e d E n g l i s h e d i t i o n , 1 9 9 1 .
135
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
diği Dünya İslam Birliği'ni gerçekleştiremeyen Türkiye, hem
Amerika'nın stratejik işbirlikçisi (uydusu), eşdeyişle ABD'nin
tüm buyruklarını tartışmaksızın uygulayan bir ülke olacak, hem
de ABD'den bağımsız bir kimlikle ortaya çıkan Avrupa Birli
ği'nde alınan kararları veto etme yetkesi bulunan bir üye ola
cak; böylece ABD, Avrupa Birliği içinde kendi çıkarlarını kol
layan İngiltere'nin yanı sıra Türkiye gibi ikinci bir truva atı da
ha sokarak birliği içinden denetleyecekti. ABD'den bağımsız
karar almayı ilke edinen Avrupa Birliği, İngiltere'yi dışlamakta
başarılı olamadıysa da, ABD'nin stratejik işbirlikçisi Turgut
Özal'ın bu başvurusunu geri çevirecek bir çok gerekçe bulabili
yordu.
1989
Avrupa Rusya yakınlaşması
1989'da Avrupa Konseyi'nde konuşan Gorbaçov, Urallardan Atlas Okyanusu 'na dek bütün ülkeleri birbirine bağla
yacak bir "Ortak Avrupa Evi" oluşturulması yolunda çağında
bulundu. Avrupa Birliği'nin Urallar'dan Atlas Okyanusu'na
dek yayılması düşüncesi Gorbaçov'un buluşu değildi. 2. Dünya
Savaşı'nın sonlarına doğru toplanan Müttefik Ülkeler Eğitim
Bakanları Konferansı'nda Kitap Komitesi'nin Tarih Komisyo
nu The European Inheritance: Avrupa Mirası adıyla bir kitap
oluşturmuş, kitabın Önsöz ve Sonsöz bölümlerinde Sir Ernest
Baker, Güneyli Avrupa Anlayışı ile Batı'dan Doğu'ya uzanan
Kuzeyli Avrupa Anlayışı arasında bir ayrım yapmış ve İrlan
da 'nın Batı kıyısından (Atlas Okyanusu 'ndan) Urallara dek u12
zanan bir Avrupa tasarımından sözetmişti. Gorbaçov'un
1989'da Avrupa Konseyi'ne önerdiği şey, Sir Ernest Baker'in
1954 yılında ortaya attığı ve daha sonra De Gaulle'nin 1960'lı
12
Bkz: Philip Schlesinger, "'Medya, Devlet ve Ulus", çev: Mehmet Küçük.
Ayrıntı y. 1. Basım: İst. 1994. Sf. 240.
136
1984-1989: ABD-AVRUPA BİRLİĞİ ÇATIŞMASI VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
yıllarda ABD etkisinden kurtulmak üzere geliştirdiği13 Urallar 'dan Atlas Okyanusu 'na uzanan Avrupa tasarımıydı.
1989
ABD, Avrupa-Rusya yakınlaşmasına karşı
Gorba-çov 1989'da Doğu Avrupa ülkeleriyle Rus
ya'daki Türk ülkelerini kapsayan ve tüm eski SSCB toprakları
nı içeren bir Avrupa tasarısına katılacaklarını açıklayınca, Av
rupa Topluluğu ile Rusya arasında bu doğrultuda görünüşte ekonomik özde siyasal nitelikli bir antlaşma imzalanmış ve Kale
Avrupası Modeli'nden söz edilmeye başlanmıştı. Avrupa'da olup bitenler ve Avrupa-Rusya yakınlaşması ABD'de büyük
kaygılara yol açtı. ABD ve Japonya, Avrupa pazarlarının ken
dilerine kapanmasından korkuyorlardı. Nitekim, Avrupa Top
luluğu, 1988'de sığır üretimde hormon kullanılmasını yasakla
yan ve böylece ABD 'den yapılan dışalımı engelleyen bir karar
almış; ABD de buna karşılık olarak 1 Ocak 1989'da yürürlüğe
14
koymak üzere bir takım misilleme kararları almıştı.
1989'a gelindiğinde, Avrupa Birliği ile ABD arasındaki
ilişkiler böylesi bir çatışma ortamına sıçramıştı. Avrupa'nın es
ki Sovyetler Birliği'nin yerini alabilecek yeni bir dev güç ola
rak ABD'nin karşısına dikilmesi, ABD'yi Soğuk Savaş yılları
boyunca Sovyetlere karşı kullandığı tüm yıpratma taktiklerini
Avrupa Birliği'ne karşı kullanmaya yöneltmişti. 1989'da Avru
pa Birliği'yle ilişkileri oldukça gerginleşen ve bu birliğin gücü
nü kırmak üzere önlemler düşünen ABD, 1945'ten bu yana ger
çekleştirmeye çalıştığı Sovyetlere karşı Türkiye önderliğinde
Dünya İslam Birliği kuramında 1965'te bir değişiklik yaparak,
Erbakan'ın MNP'si aracılığıyla etkili kılmaya çalıştığı Sovyet
lere ve Avrupa Birliği'ne karşı Türkiye önderliğinde Dünya
13
14
B k z : İlhan T e k e l i - S e l i m İlkin, age. c 2. sf. 12.
Bkz: İlhan T e k e l i - S e l i m İlkin. age. sf. 114. 115.
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
İslam Birliği örgütlemeye yönelmiş; bu parti 12 Mart 1971'de
kapatılınca Başkanı Erbakan -nasıl olabiliyorsa(!?)- tutuklanmaksızın elini kolunu sallayarak İsviçre'ye gitmiş; sonra
General Muhsin Batur, Erbakan'ı İsviçre'den getirerek kapatı
lan partisini yeniden ve bu kez MSP adıyla kurmasını sağlamış;
Erbakan'ın MSP'si 12 Eylül 1980'e dek bu Amerikancı çizgide
çalışmış; 12 Eylül yönetimi Erbakan'ın MSP'sini kapatıp Ame
rika'nın bu partiden beklediği Sovyetlere ve Avrupa Birliği'ne
karşı Amerikan güdümünde İslam Birliği buyruğunu bu kez
devlet eliyle kendileri gerçekleştirmeye çalışmış; daha sonra
Amerikancı İslam Birliği düşünü gerçekleştirme görevi 1983'te
Turgut Özal'ın üzerinde kalmış; ancak Amerika'nın istediği
Türkiye önderliğinde Avrupa 'ya ve Sovyetlere karşı İslam Bir
liği düşü bir türlü gerçekleştirilememişti.
1990
ABD, Türkiye'nin AB'a girmesini istemiyor
Tansu Çiller, ABD'nin Türkiye'den 1990'daki beklen
tilerini şöyle açıklıyordu:
Amerika,.. Türkiye'ye Ortadoğu'da askeri bir rol
biçmişti. Amerika, bu rol çerçevesinde Türkiye'nin Av
rupa Birliği'ne girmesini istemiyordu.15
Evet, arada bir Avrupa Birliği'ne sert çıkıp Türkiye'yi
de aranıza alın diye bağıran ABD, gerçekte Türkiye'nin Avru
pa Birliği'ne girmesini istemiyordu ve Türkiye'ye Ortadoğu'da
askeri bir rol biçmişti. ABD'nin 1945-1965 arası yalnızca Rus
ya'ya, komünistlere karşı, 1965'ten sonra ise hem Avrupa'ya
hem de Rusya'ya karşı gerçekleştirmeye çalıştığı Türkiye'nin
başını çekeceği Dünya İslam Birliği kuramı, Avrupa-Rusya ilişkileri 1989'da Urallar'dan Atlas Okyanusu'na dek uzanan
15
Bkz: Aktüel dergisi, 21.12.1995, "Gümrük Birliği", özel ek. Sf. 12.
138
1984-1989: ABD-AVRUPA BİRLİĞİ ÇATIŞMASI VE TÜRKİYE'DE İRTİCA
bir Ortak Avrupa Evi tasarımına yönelince yeniden ivedilik ka
zanmıştı. ABD'nin güdümünde Türkiye'nin başını çekeceği İs
lam Birliği iki yönlü görev yapacak, bir yandan eski Sovyetler
Birliği'nde komünistler bir biçimde yeniden yönetime gelecek
olurlarsa onlara karşı kullanılacak, öte yandan ABD'nin çıkar
larına aykırı biçimde güçlenen Avrupa Birliği'nin, Müslüman
ların ve Türklerin yaşadığı topraklardan beslenmesini önlemek
üzere kullanılacaktı. ABD, kendisini dışlayıp bağımsız bir çizgi
izleyerek üçüncü bir güç olmak isteyen Avrupa Birliği'nin özellikle de petrol bulunan ülkelere el atmasını önlemek için çır
pınıyordu. Örneğin, Suudi Arabistan kralı Faysal, 1973 Arapİsrail Savaşı'nda İsrail'i kollayan Amerika'dan soğuyup, bu sa
vaşta İsrail'e karşı Araplara yandaş bir çizgi izleyen Fransa'ya
16
yaklaştığında, öldürülmüştü. ABD güdümünde Türkiye önder
liğinde bir Dünya İslam Birliği kurulacak olursa, Amerika Or
tadoğu'daki Müslüman ülkelerle Asya'daki Müslüman Türk
Cumhuriyetlerinin tüm yeraltı ve yerüstü varsıllıklarını kendi
avucunun içinde tutabilecek; öyle ki Avrupa Birliği ve Rusya
bu yörelerde Amerikan çıkarlarına aykırı bir biçimde özgürce at
oynatamaz olacaktı. Bunu sağlamanın biricik yolu Türkiye'nin
ivedilikle bir din devletine dönüşüp Ortadoğu ve Asya'daki
Müslüman ülkelerin başına geçerek, ABD güdümünde bir İslam
Birliği kurmasıydı. ABD'nin 1945'ten bu yana Sovyetler'e kar
şı geliştirdiği ve DP aracılığıyla gerçekleştirmeye çalıştığı bu
düş, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra uygulama alanından çe
kilmiş; 1965'ten sonra Sovyet karşıtlığına Avrupa karşıtlığı da
eklenerek bu kez MNP aracılığıyla gerçekleştirilmeye çalışıl
mış; 1974 Kıbrıs Çıkartması yüzünden patlak veren Türk-ABD
çatışması ortamında hepten uygulanamaz olmuş; 12 Eylül
1980'de "Yeşil Kuşak" adıyla darbeciler eliyle uygulama alanı
na konulmuş; 1984'te Sovyetler beyaz bayrak çekince ikircikli
bir durum ortaya çıkmış; ancak 1989'larda Avrupa Rusya ile
yakınlaşıp Urallardan Atlantiğe yayılmak isteyen Avrupa Birli16
B k z : Prof. M a h i r K a y n a k , " O l a y l a r ve Ç ö z ü m l e m e l e r " , a g e , sf. 134.
139
UNITED STATES OK İRTİCA: 1945-1999
ği tasarımı ortaya atılınca. Türkiye önderliğinde ABD güdü
münde İslam Birliği tasarısı yeniden el üstünde tutulur olmuştu.
ABD güdümlü Panislamizm
Graham Fuller. Samuel Huntington, Paul Henze, Mor
ton Abramowitz, vb. gibi CIA uzmanları bu amaçla Türkiye'ye
doluşup doğrudan Türk basınına demeçler vererek Türkiye'nin
bir an önce ulusçu bilimgüder Atatürkçü çizgiyi tümüyle terk edip dingüder İslamcı bir yönetime geçerek İslam ülkelerinin ba
şına geçmesini öğütlüyor; Amerikan arpalıklarından beslenen
çok sayıda köşeyazarı ve televizyon yayıncısı (ABD'nin ken
dilerine taktığı adla: Kamu Diplomatları) da ABD çıkarları
doğrultusunda dinsel gericilerle ağız birliği ederek, Türkiye'yi
bilimgüder (laik) yönetimden uzaklaştırmak için laikliğe ver
yansın ediyorlardı. Dağılacak SSCB'den ayrılacak Türk kökenli
Müslüman toplumlar, yeraltı ve yerüstü varsıllıkları bakımın
dan göz kamaştırıcı kaynakların bulunduğu geniş topraklar üze
rinde yaşıyorlardı. 1989'da, yakın gelecekte Sovyet güdümün
den çıkacakları anlaşılan Rusya"daki Müslüman-Türk toplumla
rı, Urallar'dan Atlantik'e Büyük Avrupa tasarımında Rusya'yla
anlaşacak bir Avrupa Birliği'nin güdümüne değil, ABD'nin gü
dümüne girmeliydiler ve bu yönde en küçük bir gecikme Avru
pa Birliği'nin ve Rusya'nın işine yarayacağından, ABD'nin yitirilecek tek anı dahi yoktu. Doğu Avrupa'daki eski Sovyet uy
duları Gorbaçov'un 1989'da Avrupa Birliği'ne sunduğu "Ortak
Avrupa Evi" tasarısı uyarınca nasıl Avrupa Birliği'nin güdü
müne gireceklerse, Asya'daki Sovyet uydusu Müslüman Türk
ler de Sovyetler dağılınca Türkiye aracılığıyla Amerika'nın sö
mürü alanına girmeliydiler. Gelgelelim, Türkiye'yi bilimgüder
(laik) çizgiden tümüyle kopartıp bütünüyle dingüder İslamcı bir
devlete dönüştürmedikçe ne Ortadoğu'daki Arap-İslam ülkele
rinin ne de Asya'daki Türk-İslam ülkelerinin başına geçirmek
140
1984-1989: ABD-AVRUPA BİRLİĞİ ÇATIŞMASI VE TÜRKİYEDE İRTİCA
olanaklıydı.17 Türkiye'nin, Atatürkçü-usçu-ulusçu-bilimgüder
bir devlet kimliğini elinden bırakmaksızın da dağılan Sovyet
lerden ayrılan Türk toplumlarına yol göstericilik yapması ola
naklıydı; ancak bu seçenek ABD'nin işine gelmeyen bir du
rumdu; çünkü bilimgüder (laik), usçu, ulusçu, ulusal bağımsız
lıkçı Atatürkçü çizgi, uluslararası sömürüye karşıt bir öz taşıdı
ğından, uluslararası sömürücülüğün başını çeken ABD, Rus
ya'dan ayrılacak Türklerin bu çizgide birleşmesine de, diğer
İslam ülkelerinin bu çizgiyi benimsemesine de kökten karşıydı
ve bu yüzden, Türkiye'yi de ulusal bağımsızlıkçı yönü olmayan
dingüder bir çizgiye çekip, tüm Müslümanları ve Türkleri kendi
sömürü çıkarları doğrultusunda gütmek istiyordu. Suudi Ara
bistan'daki Amerikan şirketi ARAMCO, 1989 yılı sonunda
ABD'nin buyruğuyla Rusya'daki Türk toplumlarını Arap yazı
sını benimsemeye ve dinsel devletler kurmaya yönlendiren ça
lışmalar başlatmış, en büyük yatırımcısı bir Yahudi ailesi olan
bu Amerikan-Arap şirketi yayınlarında Rusya'daki Türkleri
"Türk" olarak değil "homo İslamicus" olarak adlandırmayı uy
gun bulmuştu.18 Komünizme karşı olduğu gibi ulusçuluğu da
kendi sömürüsüne engel olarak gören Amerika, Ortadoğu'daki
ve yeryüzündeki tüm Müslümanları din birliği çatısı altında ör
gütleyip gütmekten başka bir şey düşünmüyordu. Nasıl geç
mişte Soğuk Savaş yılları boyunca Sovyetlere karşı din birliği
çizgisini izlediyse, 1989'da Rusya'nın önerisiyle Urallardan
Atlantiğe dek yayılmaya yeltenen Avrupa Birliği'ne karşı da yi
ne Dünya İslam Birliği çizgisini izleyecekti: Siz Urallardan
Atlatiğe Ortak Avrupa Evi kuracaksınız öyle mi? Ben Adriya
tik'ten Çin Denizi'ne dek bir Türk-İslam Birliği örgütleyeyim
de görün!.. İşte ABD'nin Avrupa Birliği-Rusya yakınlaşmasın
dan doğan Urallardan Atlantiğe Ortak Avrupa Evi tasarımına
17
Bkz: K. Deniz Öğüt, İkibin'e Doğru dergisi, 13 Ocak 1991: "TürkDevleti
Rahatsız: Dış Türklere Suudi Çengeli"
18
Bkz: Aramco World, Ocak 1990'den aktaran, K. Deniz Öğüt. agd.
141
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
karşı oynayacağı koz buydu. Bu doğrultuda Türkiye'de bilimgüder ulusçu (laik) yönetimi koruyan ve din devleti kurulması
na yönelik eylemleri önleyen yasalar bir an önce kaldırılmalı,
bunun için de kamuoyunu laikliği korumak doğrultusunda uyarabilecek ve böylelikle ABD tasarısının gerçekleşmesini geciktirebilecek tüm ağızlar kapanmalı, korkutulmak, susturulmalıydı. Bölgede görev yapmış eski CIA yöneticileri işte böyle bir
ortamda Türkiye'ye üşüşüp Türk basınına demeçler vererek;
Türkiye'nin bir an önce Atatürkçülükten tümüyle uzaklaşıp bir
din devletine dönmesi gerektiğini, Atatürk'ün Türkiye'yi ya
yılmacılıktan alıkoyan yurtta sulh cihanda sulh ilkesinin bir an
önce bırakılması gerektiğini, Türkiye'nin laik yönetimi bırakıp
bir din devletine dönüşerek Müslüman ülkelerin başına geçip
onları kendi önderliği altında birleştirmesi gerektiğini, vs. du
yurmaya başladılar. Amerika'nın stratejik işbirlikçisi Turgut
Özal, 1989 yılında işte böyle bir ortamda Türk Ceza Yasası'nın
din devleti kurmaya yönelik eylemleri önleyen 163. maddesini
kaldırmak üzere partisini eyleme geçiriyordu.
142
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
1989-1995
ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA
HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
Eski Sovyetler Birliği'nin dağılmaya başladığı 1989'dan sonra, Türkiye'deki Amerikancı çevreler, Türkiye'nin Av
rupa Topluluğu 'na girme amacını terk ederek, İslam dünyasıyla
bütünleşmesi gerektiğini haykırmaya başladılar. Amerikan
damgalı "Türk-İslam Sentezi'nin savunucularından Aydınlar
Ocağı Başkanı Prof. Nevzat Yalçıntaş şöyle diyordu:
Artık Avrupa Topluluğu kapılarında dolaşmayı
bırakmak lazım. Ancak başında ve içinde bulunduğumuz
İslam ülkeleri çerçevesinde bazı bütünleşme modellerine
bakmalıyız. Bu bütünleşme İslam ülkeleriyle olmalıdır.
Türkiye'nin kendisinin de kurucusu olduğu İslam Konferan
sı içinde. İktisadi ve Ticari İşbirliği Komitesi (İSEDAK)
çerçevesinde ekonomik işbirliğini ileri noktalara (siyasi iş
birliği noktasına-) götürmek imkanı vardır.1
Çatırdayan Sovyetler Birliği'nde ayrı devletler biçi
minde ortaya çıkacak Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan gibi
Türk kökenli toplumların, Avrupa'ya yaklaşan Gorbaçov'un
Urallardan Atlas Okyanusu'na Ortak Avrupa Evi önerisiyle
1
Bkz: İkibin'e Doğru, 13 Ocak 1991. " D ı ş Türklere Suudi Çengeli", K. Deniz
Öğüt.
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Rusya ile birlikte davranarak Avrupa'ya yönelmesinden kaygı
duyan ABD, Türk kökenli devletlerin.bilimgüder (laik) ulusçu
bir Türkiye önderliğinde ulusçu çizgide bir Dünya Türk Birliği
oluşturmasına da karşıydı. ABD, Türkiye'yi ulusçu bilimgüder
çizgiden koparıp dinci bir çizgiye oturtarak, Rusya'dan ayrıla
cak yeni Türk devletlerini de dinci çizgiye çekip tümünü Müs
lüman Arap ülkelerinin de yer alacağı bir İslam Birliği içinde
örgütleyip Avrupa'dan ve Rusya'dan kopararak kendi güdümü
ne sokmak istiyordu. Amerikan damgalı Türk-İslam Sentezi sa
vunucuları, ABD'nin bu buyruklarını yerine getirmek için çalı
şıyordu. İleride 35 emekli subayla birlikte törenle Refah Parti
sine girecek olan emekli General Sami Karamısır şöyle diyor
du:
Dünyadaki güç odakları bir Türk Bloku'nun orta
ya çıkmasına izin vermez. Bu nedenle Türk-İslam Sentezi
üzerinde durmak lazım. İran-Afganistan-Pakistan Bloku'na yönelmek lazım.2
Amerikan damgalı Türk-İslam Sentezi'nin ünlü savu
nucularından Şaban Karataş da bu düşüncedeydi. Ancak
Karataş, Amerikan güdümünde Avrupa ve Rusya'ya karşı ku
rulacak İslam Birliği'nde Türkiye'nin önder olmasını dahi ge
rekli bulmuyor, açık açık Türk Birliği 'ne hayır, İslam Birliği 'ne
evet diye haykırırken, Türkiye'yi Arabistan'ın buyruğuna sok
maktan da çekinmiyordu. Karataşın Türk-İslam Sentezi adıyla
savunduğu düşüngünün Türklükle en küçük bir ilgisi bulunma
dığını ele veren demeci şöyleydi:
Suudi Arabistan Rusya'daki Türklere yardım ediyor
sa, varsın etsin. Bu bizi memnun eder. Dünyaya İslamın
hakim olması gibi bir dava varsa ve Suudi Arabistan da oradaki petrolden kazandığı paralarla bunu gözüne kestirebiliyorsa, iyi bir şey. Hıristiyan dünyasında Papalığın üst2
Bkz: İkibin'e Doğru, ags.
144
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
lendiği birleştiricilik görevini, İslam dünyasında Suudi
Arabistan yapıyor. Türklerin bu önderlik (Suudi önder
liği-) altında İslam dünyasıyla bütünleşmesinde yadırga
nacak bir şey yok. Türk birliğine hayır, İslam birliğine evet!..3
1989'un son aylarında yayılmaya başlayan bu görüşle
rin hiç biri bağımsızca üretilmiş özgür düşünceler değildi. Sov
yetler'in dağılma sürecine girmesiyle yeniden biçimlenmeye
başlayan dünyada, Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'ndan uzak
laşmasını ve İslam ülkeleriyle birlik olmasını kendi çıkarlarına
uygun bulan Amerika, bunu Türkiye'deki yerli sözcüleri aracı
lığıyla sanki Türkiye'nin çıkarına uygunmuş gibi yayıyordu.
ABD, Laikliğe ve Atatürkçülüğe karşı
Nurculuktan ve Nakşibendilikten yana
1989'dan sonra CIA eski Türkiye İstasyon Şefi Paul
Henze gibi ABD görevlileri, Amerikan çıkarlarının Atatürkçü
lükle ve laiklikle bağdaşmadığını, Nakşibendilikle ve Nurcu
lukla bağdaştığını açıklayınca, Türkiye'deki Amerikan işbirlik
çileri arasında Nakşibendilik ve Nurculuk yayılmaya başladı:
ABD'nin, Sovyetler'in dağılmasından sonra oluştur
duğu senaryolarda, Rusya ve bağımsızlıklarını kazanan
yeni cumhuriyetlerde İslamın kullanılması da bulun
maktadır. Paul Henze, Türkiye ile ilgili yazdığı raporda
şöyle demektedir:
"Eski Sovyetler'de püriten Vahabi doktrinler, kir
lenmeye ve materyalizme karşı panzehir olarak yaygınlaştı.
Bunların Soğuk Savaş sonrasındaki demokratik düzenler
de nasıl bir tavır alacakları henüz belli değil. (...) Said-i
Nursi'nin öğrencileri olan Nurcular, bilim, modern bilgi ve
ciddi modern eğitimin, geleneksel olarak İslam'da bulundu3
B k z : İ k i b i n ' e D o ğ r u , ags. A y r ı c a , b k z : M i l l i y e t gazetesi, 7 E y l ü l 1 9 9 0 .
145
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ğunu savunuyorlar. Türk aydınlarının Nakşibendiler konu
sundaki kaygıları yapaydır. Türkiye'nin doğusunda ve ka
sabalarında yaygın olan Nakşibendiler, eski Sovyetler'de ve İslam dünyasında oldukça güçlüdürler. Gerici
değillerdir. Nakşibendiler, eski Sovyetler'deki bağımsız
Türki cumhuriyetlerde ortaya çıkan girişimci sınıflar için doğal bir bağlantı noktası işlevini görmektedirler."
Görüldüğü gibi güçlü bir Rusya ABD'nin işine gel
mezken, Nakşibendi tarikatının piyasa ekonomisinin iş
leyişinde üstlenebileceği roller ABD'nin işine gelmekte
dir. (...) Rusya ve yeni cumhuriyetlere ilişkin kurulan senar
yolarda, dinin bir yer aldığı belli. Bu değişim, Türkiye'nin
yıllarca baktığı Batı'dan farklı bir dünyaya da yüzünü dön
mesi olarak ortaya çıkıyor. Henze, Türkiye'nin Batı'yı veya
Doğu'yu seçmek gibi bir ikilem içinde olmadığına inan
maktadır:
"Avrupa'nın Türkiye'yi bütünün bir parçası olarak
görmesi ve Türkiye'nin Ortadoğu ve Orta Asya'daki ilişkilerini maksimize etmesi kendi çıkarınadır. Bu,
ABD'nin de çıkarınadır... Türkiye dünyayı etkileyebilir,
sadece kendi mahallesini değil, daha uzak bölgeleri de et
kileyebilir."
Bu sözlerle Henze'nin Atatürkçülük ve din konusun
daki saptamalarının arka planını, Türkiye'nin Ortadoğu,
Orta Asya ve yakın çevresindeki ülkeler üzerinde etkili
olmasının oluşturduğu anlaşılmaktadır. Yüzünü Doğu'ya
da dönmüş bir Türkiye'nin, Avrupa ve ABD'nin çıkarı
na olduğu da belirtilmektedir. Henze'nin görüşleriyle, Özal
ve onu izleyen siyasi hareketlerin, "aktif dış politika" ola
rak özetlenen yaklaşımı arasındaki paralelliğe dikkat çekil
melidir. Bunun gerçekleşmesi için de laiklikten ödünler
verilmesinin savunulduğu satır aralarından anlaşılmaktadır.4
4
Bkz: Haluk Geray, "Yeni Dünya Senaryoları Ve Türkiye", Cumhuriyet ga
zetesi, 20.2.1995.
146
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
1945'ten bu yana Türkiye'yi din devletine dönüştürmek
için çabalayan ABD, 1989'da Türkiye'nin İslam Birliği'ne yö
nelmesini bir kez daha kendi çıkarları için uygun buluyordu.
Gelgelelim İslam ülkeleri Türkiye'yi ulusçu-bilimgüder (laik)
bir devlet olarak gördükleri sürece onu aralarında görmek iste
meyecekleri gibi, başlarında görmek de istemezlerdi. Türki
ye'nin İslam Birliği'nin içinde ya da başında olabilmesi, önce
likle bilimgüder ulusçuluğu bırakıp dingüder bir İslam devletine
dönüşmesiyle olanaklıydı. Öyleyse yapılması gereken, Türki
ye'yi laiklikten kopartıp bir an önce din devletine dönüştür
mekti.
1990: İrtica aydınları öldürmeye başlıyor
Dünya Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin başı Amerika'nın
Avrupa-Rusya yakınlaşmasından doğan Urallardan Atlantiğe
Ortak Avrupa Evi tasarımını engellemek üzere, kendi güdü
münde ve Rusya'daki Türk kökenli toplumları da içerecek bir
Dünya İslam Birliği oluşturmak için bir kez daha atağa kalktığı
1989'da, Amerika'nın stratejik işbirlikçisi Nakşibendi çorbacısı
Turgut Özal, Amerikan isterleri doğrultusunda Türk Ceza Ya
sası'nın Türkiye'de din devleti kurulmasını suç sayan 163.
maddesini kaldırmaya davrandı. Ancak kimi aydınlar toplanan
Demokrasi Kurultayı'nda 163. maddenin kaldırılmasına karşı
sert bir tavır geliştirdiler.5 Bu kurultayda 163. maddenin kaldı
rılmasına en çok karşı çıkan Muammer Aksoy, ardından Sadun
Aren ve Aziz Nesin olmuştu. 163. maddenin kaldırılmasına kar
şı sesini en çok yükseltmiş olan Prof. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 günü öldürüldü ve bu eylemi, adı daha önce hiç du
yulmamış İslamcı yaftalı bir örgüt üstlendi. Ardından 7 Mart
1990'da Çetin Emeç, 4 Eylül 1990'da Turan Dursun ve 4 Ekim
1990'da Bahriye Üçok öldürüldüler. 1990 yılında Avrupa Top5
B k z : A z i z N e s i n , " S o r a S o r a C e n n e t B u l u n u r " , A d a m y . 2 . B a s ı m , 1 9 9 1 . Sf.
6 3 , vd.
147
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
luluğu ve Rusya'ya karşı Türkiye Cumhuriyeti'nin bir din dev
letine dönüştürülerek İslam Birliği'ne sokulması çabalarının iç
yüzünü açığa vurabilecek tüm bilinçli aydınlara gözdağı veril
miş oldu böylece. 6 Amerikancı mürteciler, bu öldürme eylemle
rini "laikler laikleri öldürüp suçu İslamcılara atmak istiyor" di
ye yorumladılar. Örneğin Amerikancı Nurcu Fethullah Gülen
çizgisinde yayın yapan Zaman gazetesinde Taha Kıvanç takma
adıyla köşeyazıları yayımlayan Amerikan İslamcısı Fehmi Ko
ru, şöyle diyordu:
Türkiye'de ne zaman (laik) sisteme yönelik bir deği
şiklik çabası içine girilirse, beni çok rahatsız eden gelişme
ler görülür... Ya önemli biri öldürülür, ya bir kitle olayı olur, ya da sistemin dengeleri altüst hale gelir... Son birkaç
yıl içinde meydana gelen siyasi cinayet damgası vurulmuş
ne kadar olay varsa, hemen hepsi Türk Ceza Kanu
nu'nun 163. maddesinin kaldırılması, başörtü yasağına
son verilmesi gibi çalışmalar sırasında işlendi.
Prof. Muammer Aksoy, 1990 Ocak ayında, Anka
ra'da evine girerken öldürüldü; o gün Meclis, başörtüsü
zulmüne son verecek yasa metnini geçirmeye hazırlanıyor
du.
Doç. Bahriye Üçok'un elinde patlayan bomba,
(başörtüsü konusunda-) ilk girişimi akamete (kesintiye) uğ
ramış olan Meclis'in ikinci hazırlığının tam ortasına düştü.
Meclis'in "Üniversitelerde kılık kıyafet (=çarşaf,
türban, sakal, tespih, takke, potur, sarık-) serbesttir" diyece
ği zaman veya (din devleti kurulması çabalarını suç sayan)
163. maddeyi kaldıracağı sırada siyasi cinayet işlenmesi çok
manidar (anlamlı) gelmiştir bana... Katil (veya katiller) san
ki gazete okuyarak hareket ediyorlar... Meclis (laik düzeni
yıkıp din devletine geçiş yönünde-) köklü değişiklik yapa
cak konuları (Türkiye'yi din devletine götürecek konuları-)
görüşmeye başlıyor... Bazı (laik-) gazeteler, onların bazı
(laik-) yazarları, (sonu din devletine varacak-) değişiklik
6
B k z : C e n g i z Ö z a k ı n c ı , " N o m o s ve A y d ı n " , B e l l e k y. 1 9 9 5 . Sf. 61
148
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
taleplerine şiddetle karşı çıkıyorlar... Tam bu sırada, karşı
çıkanların (laiklerin) seslerini daha fazla duyuracak bir or
tamı doğuran (karşı çıkan laiklerden en gür seslisini öldü
ren-) bir siyasi cinayet işleniyor... Başörtüsü konusu Mecli
se geldiğinde de böyle oldu, 163. maddenin kaldırılacağı
söylentisi çıktığında da... 163 sonunda ancak bir oldu
bittiyle kaldırılabildi; Turgut Özal sessizce Meclis'e getirip
7
bir gecede kaldırdı 163. maddeyi..
Fehmi Koru, laik aydınların öldürülmesini, laiklerin
seslerini daha çok çıkartarak din devletine karşı bir tepki oluş
turmak isteyen laiklerin işi olarak gösteredursun, daha sonra bu
öldürmelerden çoğunun eylemcileri yakalanmış ve bunların dış
güçlerle bağlantılı İslamcı örgütlere üye oldukları açığa çık
mıştı.8 Öldürenler, Türkiye'yi din devletine dönüştürmek iste
yenlerdi ve amaçları laik yönetimin savunucularını susturmak,
sindirmek ve Türkiye'yi din devletine dönüştürecek yasa deği
şikliklerini hiç bir toplumsal direnişle karşılaşmaksızın kolayca
gerçekleştirebilmekti. Laiklik yandaşı ünlü aydınlar ölümle
susturulduktan ve böylece diğerleri de sindirildikten sonra, ala
nı boş bulan Amerikancı mürteciler Avrupa Topluiuğu'na ver
yansın edip Türkiye'nin önderliğinde bir Dünya İslam Birliği,
7
Bkz: Zaman gazetesi, 22.5.1994. Taha Kıvanç (=Fehmi Koru)
8
Bkz: Milliyet gazetesi, 24.3.1996: "İslami hareket Örgütü lideri İrfan Çağrı
cı, gazeteci yazar Çetin Emeç'in öldürülmesinden 10 000 $ aldığını söyle
di." Ayrıca, bkz: Milliyet gazetesi, 4.2.1996: Turan Dursun'u da İran bağ
lantılı İslami Hareket Örgütü öldürdü. Ayrıca, bkz: Milliyet gazetesi,
8.6.1994: Aşırı dinci İslami Hareket Ordusu üyelerinin kullandığı hücre evinde, bombalı paketle öldürülen Doç. Dr. Bahriye Üçok suikastının eylem
planları bulunduğu bidirildi. Teröristlerin kendilerini gizlemek için DevSol imzalı mektuplar kullandıkları saptandı... Ayrıca, bkz: Cumhuriyet ga
zetesi, 3.6.1995: İBDA-C'nin yayın organı Akıncı Yolu dergisi, 1.6.1995
tarihli sayısında Onat Kutlar'a bombayı İBDA-C'nin attığını yazdı. Ayrıca,
bkz: Milliyet gazetesi, 10.10.1995: Oktay Akbal: Bahriye Üçok'u anarken.
Bahriye Üçok, SHP parti meclisine 3.10.1990 günü sunduğu irtica karşıtı
rapordan üç gün sonra, 6.10.1990 günü öldürüldü.
149
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
İslam Ortak Pazarı, İslam NATO'su, İslam Birleşmiş Milletleri,
vs. kurulmasını savundular Allah 'ın emri diye.. Oysa, kendisini
Başkan George Bush'un ağzından Dünya Yahudi-Hıristiyan
Birliği'nin kalıtçısı ve önderi olarak tanımlayan ABD'nin
1945'ten bu yana gerçekleştirmek için çırpındığı, dönem dönem
kesintiye uğrayıp tavsayan, soğudukça ısıtılıp ısıtılıp önümüze
konulan bir tasarının yinelenmesinden başka bir şey değildi
bütün bunlar. ABD, kendi güdümü altında Türkiye önderliğinde
bir İslam Birliği'ni 1945'ten 1984'e dek Sovyetlere karşı ge
rekli görmüş, 1989'dan sonra ise Avrupa Topluluğu ve Rus
ya'ya karşı gerekli görüyordu, hepsi bu...
Avrupa Topluluğu'nun Almanya, Fransa gibi güçlü ül
keleri, ABD'nin kendilerine karşı el attığı İslam Birliği kozunu
onun elinden alıp ona karşı kullanmakta yeteneksiz değillerdi.
Gerek İngiltere gerek Almanya gerekse Fransa, ABD'den çok
daha önce Müslümanları kullanmak konusunda uluslararası de
neyim kazanmış ülkelerdi. Müslümanları kendi çıkarları doğ
rultusunda örgütleyip kendi askerleri olarak savaşlara gönder
mek konusunda uzman olan İngiltere, Avrupa Topluluğu içeri
sinde Amerika'nın Truva atı olarak yer alıyordu ve İslamcılığı
ABD'nin çıkarlarına aykırı biçimde kullanması söz konusu de
ğildi. Prens Charles arada bir Londra'daki Muhammed Park
camisine gidip başında namaz takkesiyle dolaşıyor ve fotoğraf
lar çektirip Müslüman olduğu yolunda yayınlar yaptırıyordu.9
Mısır'a giden Prens Charles orada müftülerle görüşüyor ve pla
ketler alıyordu.10 Nakşi Şeyhi Nazım Kıbrısi: "Prens Charles
İslam dinini seçmiş bir mümindir, sünnet olmuştur, tarikatımıza
bağlıdır, dinimizi seçmesinden sonra Hüseyin Charles adını al9
Bkz: Türkiye gazetesi, 21.3.1996, "Takkeli prens camiyi ziyaret etti",
"Prense müslüman takkesi": İngiltere veliahd prensi Charles'ın Müslüman
ve İslami kuruluşlara ilgisi devam ediyor. Charles, Londra'da yapımı de
vam eden ve yaklaşık 8 milyon sterline mal olması beklenen camiyi ziyaret
ederek, Müslüman takkesi giyinip şal örtündü."
10
Bkz: Türkiye gazetesi, 13.3.1995: "Prens Charles'a El-Ezher'den plaket"
150
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA. HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
mıştır. Kraliyet ailesindeki tüm erkekler Müslümandır ve sün
netlidir. Zaten İngiliz Kraliyet ailesi, Peygamber Efendimiz Hz.
Muhammed'in (s.a.v) 40. göbekten torunlarıdır" diye demeçler
yayımlıyor ve daha sonra İngiliz İstihbaratı bu yayınları Güney
Asya ve Batı Afrika'daki Müslümanlar arasında dağıtıyordu."
İngiltere'nin Prens Charles'ı gelecekte İslamların Halifesi ilan
etmeye hazırlandığı bilinen bir konuydu. Ancak İngiltere'nin elindeki İslam kozu ABD'ye karşı değil, ABD'nin güdümündeydi. Oysa Almanya ve Fransa, İslam kozunu ABD'nin elinden alıp ABD'ye karşı kullanabilecek ülkelerdi. 1973 Arap-İsrail Sa
vaşı sırasında Araplardan yana tavır alarak Müslümanların be
ğenisini kazanan Almanya, Fransa gibi kimi Avrupa Topluluğu
ülkeleri, kendi topraklarında çok sayıda Müslüman göçmeni ba
rındırmakta ve siyasal İslamcı örgütleri kendi çıkarları doğrul
tusunda kullanmak üzere beslemekteydiler. Tıpkı, 1965 Merde
Sovyetler Birliği İslam kozunu ABD'nin elinden almak için bir
İslam Sosyalizmi kuramı geliştirerek kendisine bağlı İslamcılar
yaratmaya kalktığı ve bunda gerçekten başarılı olduğu gibi, Av
rupa Topluluğu da İslam kartını ABD'nin elinden alıp kendileri
oynamak üzere bir Euro-İslam12 kuramı ortaya atıp, eğer bir
11
Bkz: Hürriyet gazetesi. 4.1.1996: Yıldırım Çavlı: "İngiliz İstihbaratının ma
aşa bağladığı bir Nakşibendi Şeyhi. Bu adama dikkat edin. Bu haberler tüm
İslam ülkelerinin basınında övünç ve gururla yer almaktadır. Geçen yıl bir
çok Arap televizyonunda birinci sırayı almıştır. Hedef bellidir. Cahil Müs
lüman kesimlerde İngiliz Kraliyet ailesine karşı gizli bir sevgi ve saygı uyandırılmakta, istikbalde İngiliz Kralı olacak Charles için gerekli psikolojik
platform hazırlanmaktadır. Bu ince propaganda yöntemleri için milyonlarca
sterlin harcanmaktadır."
12
Bkz: Cumhuriyet, 29.12.1998. Ahmet Arpad: Alman basınında, "Tayyip
Erdoğan karizmatik bir şahsiyettir'", "Türkiye'ye İslam gelecektir",
"Türkiye'de din özgürlüğü yoktur; Müslümanlara zulüm yapılmaktadır",
"Din toplumda hak ettiği yeri artık bulmalıdır", "Başörtüsü yasağı karşısın
da Anadolu kadını kendini alçaltılmış ve yarı çıplak bırakılmış hissetmeli
dir", gibi yazılar çıkıyor. Çoktandır kimi kafalarda bekleyen bir plan yeni- .
den canlandırıldı: Müslüman çocuklara din dersini Alman fakültelerinde
Alman yetkili makamlarının onaylayacağı bir program çerçevesinde yetişti151
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
İslam Birliği kurulacaksa bu ABD'nin değil Avrupa Topluluğu'nun güdümünde olmalıdır, biçiminde düşündüler13 ve Soğuk
Savaş yıllannda Sovyetlere karşı ABD'yle birlikte NATO gü
dümünde Avrupa topraklarında besledikleri aşırı dinci örgütle
ri 14 "Euro-İslam Sentezi" doğrultusunda korumaya, beslemeye,
yönlendirmeye koyuldular. Elini çabuk tutmazsa İslam kozunu
Avrupa'ya kaptırabileceği kaygısına kapılan ABD, Türkiye'yi
bir an önce laiklikten tümüyle koparıp İslamcı bir devlete dö
nüştürerek kendi güdümünde bir İslam Birliği kurma çabasına
hız verdi. Zülfü Livaneli, Amerika'nın Türkiye'yi din devletine
dönüştürüp Avrupa'ya karşı kullanmak üzere atağa kalktığı ve
buna karşı sesini yükselten aydınların öldürüldüğü 1990 yılın
da, 4 Şubat günlü köşeyazısında şöyle diyordu:
Bugünlerde haberleri izlemeye yetişemiyoruz. Bizi
birinci dereceden ilgilendiren iç ve dış gelişmeler birbiri ar
dınca patlıyor ve daha bir olayın yorumunu yapamadan
kendimizi yeni bir oluşumun içinde buluyoruz. ... Hep bir
likte, bir yere doğru sürükleniyoruz. Böyle günlerde sü
rüklenme duygusu iyice artıyor içimizde. Birileri bize
birşeyler yapıyor. Bizi bilmediğimiz bir yöne doğru sürük
lüyorlar. ... Türkiye'de İslamcı mücadele yükseliyor... Av
rupa Topluluğu bize "umut yok" diyor... İmam hatipli öğ
rencilerin sayısı liselilere denkleniyor: 340 bin... Türkiye'de
silah almak serbest bırakılıyor... Atatürkçü bilim adamı Murilecek öğretmenler vermelidir. Bu düşünce giden Kohl gibi gelen Schröder'in de özlediği "Euro-İslam Sentezi'nin önemli bir parçasıdır."
13
Bkz: Nilüfer Kuyaş, Milliyet gazetesi, 29.1.1996. "İstanbul'a gelen Daniel
Cohn-Bendit'den İslamcılara demokrasi dersi: Avrupalı bir İslam'a ihtiya
cımız var. Bu İslam'ın Avrupalı bir İslam olması gerekiyor... Avrupalı bir
İslam bulmak bence ana tartışma konusu,... Almanya'da herkes için din
dersleri vardır. Müslümanlık da okullarda okutulmalı. Ama Almanya'da eğitilmiş kişiler tarafından okutulmalı. Türkiye'den öğretmen göndermek olamaz... Birbirimizi aldatmayalım, Avrupalı bir İslam'a ihtiyacımız var."
14
Bkz: Orhan Gökdemir, "Devletin Din Operasyonu: Öteki İslam", Sorun y.
2. Basım. 1998.
152
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
ammer Aksoy kurşunlanıyor.. Delors, "Avrupa topluluğu
bir Hıristiyan Örgütüdür" diyor... Türkiye'deki iç di
namikler laik yaşamı tehdit eden bir oluşumu ortaya çı
karırken, dış dinamikler Türkçülük konusunu gündeme
getiriyor. "Bize dünyada yeni bir kader çiziliyor" diye
kaygılar duyuyoruz. ... Türkiye'yi galiba Ortadoğu'ya
gönderiyorlar.. Yüzyıllardır süren kültürel ikilemimiz
böyle mi noktalanacak? Dünyanın yeniden biçimlenme
sinde bize bu rol mü verildi acaba? Bütün bu olup bitenler
böyle bir global planın parçaları mı? .. Bize bir şeyler ya
pıyorlar. Kim, neden, nasıl... bilemiyoruz. İşin kötüsü, bizi
yönetenler de bilemiyor.15
Evet, 1989'dan sonra birileri, yani ABD; Türkiye'yi ivediiikle bir yerlere, yani din devletine dönüştürüp İslam ülke
lerinin başına geçirmeye çalışıyordu; bu yüzden laikliği savu
nacak en yetkin ağızlar kurşunlanarak kapatılıyor ve böylece
diğerlerine susun yoksa sizi de öldürürüz denmiş oluyordu ve
bizi yönetenler Türkiye'nin kimlerce nereye sürüklendiğini çok
çok iyi biliyorlardı. Örneğin 1990 yılı sonunda, Genelkurmay
Başkanı Necip Torumtay, Türkiye'nin ABD güdümünde Ata
türkçü laik çizgiden kopartılarak dingüder Osmanlı İmparator
luğu'na dönüştürülmeye çalışıldığını ve bu uğurda komşu ül
kelerin topraklarını ele geçirmeye kışkırtıldığını görüyor ve bu
nedenle görevinden istifa ederek ayrılıyordu.16 Avrupa Toplu
luğu da "Biz bir Hıristiyan örgütüyüz, siz ise Müslümansınız"
diyerek dışladığı Türkiye'nin, ABD güdümünde bir İslam dev
letine dönüştürülerek kendilerine karşıt bir İslam Birliği oluş
turmakta kullanılacağını çok iyi bilmekteydi. 1992 yılı Ağustos
ayında Danimarka'da Aalborg Üniversitesi'nde yapılan ulusla
rarası bir toplantıda, Prof. Johan Galtung, bu gerçeğin altını çi
zerek şöyle diyordu:
15
16
B k z : Zülfü L i v a n e l i , " O r t a Z e k a l ı l a r C e n n e t i " , T e l o s y . 4 . basım.Sf. 3 6 .
Bkz. T o r u m t a y ' ı n Anıları.
153
UNITED STATES OF İRTİCA: I945-1999
İleride İslam ülkelerinin başına geçmeyi planla
yan Türkiye, Avrupa Topluluğu'na hem ticari hem de
askeri bir rakip olacaktır.
Türkiye, ABD güdümünde İslam ülkelerinin başına
geçmek ve Avrupa Toplııluğu'nun karşısına dikilmek üzere Atatürk'ün ulusçu bilimgüder çizgisinden uzaklaştırılarak adım
adım din devletine dönüştürülüyordu. Amerika'nın stratejik iş
birlikçisi Turgut Özal, Türk ordusu Atatürk'ün ulusçu laik çiz
gisinden kopartılıp din devleti öğretisini benimsemedikçe Tür
kiye'yi ipleri ABD'nin elinde olacak yeni bir Osmanlı İmpara
torluğu'na dönüştürmenin olanaksızlığını Torumtay Olayında
görmüş ve imam hatip öğrenimi görenlerin Harp Okullarına alınmasını sağlamak için kollan sıvamıştı.
1993: İmamlar orduda subay olacak
Amerika'nın stratejik işbirlikçisi Nakşibendi çorbacısı
Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı altında, TBMM Milli Eğitim
Komisyonu, Ocak 1993'te imam okulunu bitirenlerin Harp Okullarına girmelerine engel olan yasayı değiştirdi. Uğur Mum
cu, 22 Ocak 1993 günü Cumhuriyet'te çıkan "İmam-Subay"
başlıklı köşeyazısında buna sert bir karşılık verdi ve bu yazısın
dan iki gün sonra arabasına konulan bir C-4 patlayıcısıyla par
çalanarak susturuldu. Ancak Uğur Mumcu'nun bu yazısından
sonra olay artık kamuoyuna yansımış olduğu için, TBMM Milli
Eğitim Komisyonu imamları subay yapacak bu kararını geri al
18
dı. Amerika'nın Türkiye'yi İslam Birliği'nin başında Avrupa
ve Rusya'ya karşı kullanma tutkusu gecikme kaldırmaz bir ive
dilik taşıyordu; ancak, Uğur Mumcu'nun bir köşeyazısıyla imamları subay yapma oyununun suya düşebildiğini gören
17
Bkz: Aytunç Altındal, -'Laiklik'". Anahtar y. 2 basım 1994. sf. 253.
18
Bkz: Oktay Akbal Milliyet Gazetesi, 26. 2. 1995. "Ruhuna el-Fatiha laik
lik!" başlıklı köşe yazısından.
154
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA. HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
ABD, Türkiye'nin Uganda olmadığını, Türkiye'de etkin bir
kamuoyu bulunduğunu ve bu kamuoyunun usuna yatmayan dö
nüşümleri yukarıdan verilecek buyruklarla gerçekleştirmenin
kolay olmadığını bir kez daha anlamıştı. Demek ki kamuoyunu
ABD tasarısına çekebilmek için daha güçlü yayınlar yapılma
lıydı. Amerikan yandaşı Nurculardan Fethullah Gülen adlı kişi
yi kamuoyunun gözünde Atatürk denli yücelten Küçük Dünyam
adlı yaşam öyküsü Milliyet gazetesince basılıp yayıldı ve Uğur
Mumcu'nun öldürülmesinden yaklaşık 20 gün sonra, 13 Şubat
1993'te, yine Milliyet gazetesinde bu kez ABD'nin İslam Birli
ği tasarısını kamuya benimsetmeye yönelik bir yazı dizisi ya
yımlanmaya başladı. Aytunç Altındal, yedi gün süren İslam ve
Avrupa Kültürü başlıklı bu yazı dizisinde, o gün için Avrupa
topraklarında 13 milyon Müslümanın yaşadığını, Müslümanlı
ğın kendisine gerçek bir rakip olacağını bilen Avrupa'nın, başta
Türkiye'deki İslamiyet ve laiklik olmak üzere tüm Avrupa'daki
İslamiyeti denetim altında tutmakta olduğunu belirterek, şöyle
diyordu:
Oxford Analitica'nın 1990'da yayımladığı kişiye özel bir rapora göre: (...) Müslümanlar,., kendilerine lider bir
ülke bulabilirlerse, geleceğin dünya ve Avrupa siyasetin
de önemli görevler oynamaya hazırdırlar... Bizim de ko
nuşmacı Olarak hazır bulunduğumuz uluslararası bir toplan
tıda, Aalburg Üniversitesi'nde yapılan açılış konuşmasında
Prof. Johan Galtung, ileride İslam ülkelerinin başına
geçmeyi planlayan Türkiye'nin, Avrupa Topluluğu'nun
hem askeri hem de ticari rakibi olacağını vurgulamıştı.
(1992-Danimarka-Ağustos) (...) Umarız (bütün bunlar)
Türkiye'yi büyük Devlet yapmak isteyenlere bir uyarı
olur, atıp tutmakla, vatan-millet-Sakarya nutukları savur
19
makla büyük devlet olunmaz!..
19
Bkz: Aytunç Altındal, age, sf. 253, 256.
155
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Aytunç Altındal'ın 1993'te dile getirdiği; Türkiye
Müslüman ülkelerin başına geçerse askeri ve ticari olarak Av
rupa'nın rakibi olacaktır savı, bir CIA uzmanının 1946'da Ce
mal Kutay'ın dergisinde yayımlanan şu saptamalarıyla ilginç
bir benzerlik gösteriyordu:
İslam hayatının Türk davasına ne kadar bağlı ol
duğunu görmemek kabil değildir. Dünyanın her tarafına
yayılmış olan İslam aleminin, inkılapçı ve modern İslam
lığı temsil eden Türkiyesiz bir mana ifade edemeyeceği
açık bir hakikattir. Farzımahal olarak İslam milletleri,
vaktile İtalya ile Almanya'nın yaptıkları gibi bir birlik
teşkil etmeğe muvaffak olsalar, bunun sebep ve amille
rini Türkiye'den başka bir yerde aramamalıdır. (...)
20
Bekledikleri şey yalnız Türkiye'nin yardımıdır.
1945'te CIA uzmanları Türkiye Müslüman ülkelerin
başına geçsin Sovyetlerin karşısına dikilsin diyorlardı; 1989'dan sonraysa Türkiye Müslüman ülkelerin başına geçsin Avru
pa'nın ve Rusya'nın karşısına dikilsin demeye başladılar. Çün
kü Amerika 1945'te İslam ülkelerini Türkiye'nin önderliğinde
birleştirip Sovyetlerin karşısına dikmek istiyordu; 1989'dan
sonraysa İslam ülkelerini Türkiye'nin önderliğinde birleştirip
bu kez Rusya'yla yakınlaşan Avrupa Topluluğu'nun karşısına
dikmek istedi. Özcesi, Amerika kime karşı olursa, Türkiye İs
lam ülkelerinin başına geçip onun karşısına dikilmeliydi.
Sivas'ta 37 aydının irticacı saldırganlar eliyle diri diri yakıl
dıkları ve ortalıkta darbe söylentilerinin dolaştığı 1993 yılında,
Günaydın gazetesi el değiştirmiş ve Yeni Günaydın adı altında,
ABD'nin Türkiye'yi din devleti olmaya sürükleyip İslam kar
tıyla oynamasını sanki Türkiye'nin yararınaymış gibi gösteren
yayınlara başlamıştı. Aytunç Altındal bu gazetede yayımlanan
20
B k z : Millet M e c m u a s ı , 31 O c a k 1946, sf. 12
156
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
köşeyazılarında, ABD'nin Türkiye'yi Ortadoğu'da başoyuncu
olarak görevlendirdiğini açıklıyordu:
("Fuck the Jews. Üç milyon Yahudi için 800 milyon
Müslüman'ı kaybediyoruz" diyen ABD Dışbakanı) Baker'ın
ünlü Müslümanlara açılma siyaseti belki Bush-Baker yö
netimine bir seçim kaybettirdi ama ABD dış politikasına
damgasını vuran yeni bir perspektif kazandırdı... Clinton
yönetimi, Bush döneminden devraldığı bakış açısıyla,..
İslam alemi içinde Türkiye'ye yeni bir rol vermeye ha
zırlanıyor. Türkiye, ABD'nin geleneksel iki müttefiği Mısır
ile İsrail'in üstüne çıkarak öncelikli müttefik statüsüne
doğru gidiyor.21
Rusya ile yakınlaşan Avrupa Topluluğu'na karşı Türki
ye önderliğinde İslam Birliği kartını oynayan ABD'nin, Avrupa
Topluluğu'na üyelik başvurusu geri çevrilen Türkiye'yi başo
yuncu olarak görmesi, 1969'dan bu yana ABD'nin isterleri doğ
rultusunda Avrupa Topluluğu'na karşı düşmanca bir tutum ser
gilemiş olan MNP-MSP çizgisinin uzantısı Refah Partisi'nin
değerini -özellikle de Amerika'nın stratejik işbirlikçisi Turgut
Özal'ın Nisan 1993 'te ölümünden sonra- ABD'nin gözünde bir
kat daha artıran bir durumdu. 1993'te Avrupa'ya karşı ABD'
nin Türk-İslam kartını savunmak üzere yayına başlayan Yeni
Günaydın gazetesi, ABD'nin istediği gibi Avrupa karşıtı bir
İslamcı söylem kullanan Refah Partisi'ni övücü yayınlar yap
maktan geri kalmıyordu.
Kasım 1993: Avrupa-Rusya yakınlaşmasına karşı
RP-ABD uzlaşması
Ne denli Türkiye 1945'ten sonra Amerikanın buyrukla
rını Tanrı buyruğu gibi belleyen irtica örgütleriyle kaynıyorsa
21
Bkz: Aytunç Altındal, age, sf. 125-127. Yeni Günaydın, 26.10.1993
157
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
da, bunların tümü parti biçiminde örgütlenmemi şti. Fethullah
çılar gibi Amerikancı topluluklar yasal bir parti olarak örgüt
lenmiş olmadıkları için seçimler yoluyla ülkenin yönetimine
gelmeleri olanaksızdı. Ülkede seçim yoluyla yönetime gelebile
cek ve Türkiye'yi tıpkı ABD'nin istediği gibi laiklikten koparıp
din devletine dönüştürerek İslam Birliği kurmaya yöneltebile
cek tek yasal örgüt tüm Amerikancı tarikatların oy verme dö
nemlerinde buluştukları yer olan Refah Partisi'ydi. Refah Par
tili Ahmet Akgül, tarikatlar konusunda şöyle diyordu:
Nurculuğun, Süleymancılığın, Nakşiliğin, Kadirili
ğin, Hanefiliğin, Şafiiliğin bulunması İslam için bölücülük
değildir... Bunların her biri değişik sahalarda değişik boş
lukları dolduran, hizmet veren, hizmet eden teşkilatlardır...
Nakşibendi olan Süleymancı olamaz. Nurcu olan Kadiri olamaz. Ama Nakşibendi olan Refah Partili olur. Nurcu
olan Refah Partili olur. Süleymancı olan Refah Partili
olur. Diğer bütün tarikatçılar Refah Partili olur ve ol
22
mak zorundadır.
Türkiye'nin bir an önce Avrupa-Rusya karşıtı ABD
yandaşı dinci bir yönetime kavuşabilmesi, Avrupa karşıtı söy
lem kullanan ve parti biçiminde örgütlenmemiş bulunan tüm ta
rikatların seçimlerde oy verdikleri Refah Partisi'nin çok sağlam
biçimde ABD güdümüne girerek ülkenin yönetimini eline ge
çirmesiyle gerçekleşebilirdi. Bu yolda ilk adım olarak Ameri
kan devletinin koruması altında Amerikan çıkarları doğrultu
sunda çalışmalar yapan ve bu nedenle Almanya tarafından ya
saklanmış bulunan Amerikan Scientology Tarikatı ile Refah
Partisi'nin Almanya'daki uzantısı Milli Görüş Teşkilatı arasın
da bir ortaklık anlaşması imzalandı.23 Böylece ABD'nin strate22
23
Bkz: Ergün Poyraz, age, sf. 475, 476
Bkz: Hürriyet gazetesi, 2.11.1997: "Scientology ile RP'nin Almanya'daki
uzantısı Milli Görüş'ün, BAVG adlı bir ortak yatırım şirketi kurdukları or
taya çıktı. Başbakan Kohl'un yasağına rağmen Almanya'da faaliyetini sür-
158
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA. HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
jik işbirlikçisi Turgut Özal'ın Nisan 1993'te ölümünden sonra,
Refah Partisi Almanya'daki uzantıları aracılığıyla 1993 yılında
Avrupa'ya karşı Beyaz Saray güdümlü bir Amerikan tarikatıyla
işbirliğine giriyordu. Amerika stratejik işbirlikçisi Özal'ı yitir
dikten sonra ABD-Refah Partisi ilişkilerinde gerçekleşen ikinci
önemli olay, Amerikancı olarak bilinen 10'u istihbaratçı 35 emekli subayın, 27 Mart 1994 yerel seçimlerine üç ay kala, Ka
24
sım 1993'te topluca ve törenle Refah Partisine girmesiydi.
Refah Partisi, Amerika'nın "yeşik kuşak" kuramının savunu
cuları olan bu emekli subayları topluca ve törenle üye ettikten
sonra, Ankara il yönetim kurulu üyeliği, Başkanlık divanı üye
liği, Eğitim Kurulu Başkanlığı, Ege Bölgesi Sorumluluğu, vb.
gibi, parti yönetim basamaklarında önemli konumlara yerleşti
rerek, Amerika ile işbirliğini perçinliyordu.25 1993 yılı son ay
larında ABD, bir yandan emekli Amerikancı subaylarla Refah
Partisi'ni içinden güderken, öte yandan o anda Türkiye'yi yö
netmekte olan atanmış ve seçilmişler eliyle, Türkiye'yi gele
cekte İslam Birliği'nin önderi yapabilmek için gerekli yasal de
ğişiklikleri, gerçekleştirmeye çalışıyordu.
d ü r e n S c i e n t o l o g y , 1 9 9 3 ' t e irtibata g e ç t i ğ i Milli G ö r ü ş ' l e o r t a k y a t ı r ı m l a r a
girişti. D e r S p i e g e l dergisi, k o n u y l a ilgili h a b e r i n d e t a r i k a t ü y e l e r i n i n M G T
üyelerine eğitim verdiklerini yazdı. Dergiye göre, Scientology yöneticile
rinden Rosy Mundl,
1 9 9 3 ' t e Milli G ö r ü ş ' l e i r t i b a t a g e ç e r e k M ü s l ü m a n l a r
v e S c i e n t o l o g y tarikatı ü y e l e r i n i n , t e p k i g ö r d ü k l e r i A l m a n y a ' y a karşı o r t a k
m ü c a d e l e e t m e s i n i istedi v e 1 9 9 4 ' t e J o i n t - V e n t u r e o r t a k l ı k a n l a ş m a s ı yapıl
dı...
Alman
hükümeti,
Almanya'da 30 000 müridi
S c i e n t o l o g y t a r i k a t ı n a karşı
dava açmış
bulunuyor.
ü n l ü m ü r i d l e r i g a z e t e l e r e t a m sayfa ilan v e r e r e k
bulunan
Tarikatın
Church
of
Amerikalı
Başbakan Helmut Kohl'u
k ı n a m ı ş l a r v e t a r i k a t ü y e l e r i n e u y g u l a n a n baskıyı N a z i l e r i n Y a h u d i soykı
r ı m ı n a b e n z e t m i ş l e r d i , bir ç o k ü n l ü n ü n i m z a k o y d u ğ u i l a n l a r A m e r i k a n y ö
netiminin de görüşünü temsil ediyordu. A B D yönetimi B o n n ' u sertçe eleş
tirmişti."
24
B k z : A y d ı n l ı k dergisi, 1 0 . 1 0 . 1 9 9 3 . A y r ı c a , b k z : O r h a n G ö k d e m i r , " D e v l e
tin D i n O p e r a s y o n u : Ö t e k i İ s l a m " , S o r u n y. 2. B a s ı m , E y l ü l 1998, sf. 9 7 .
25
B k z : E r g ü n P o y r a z , a g e , sf. 5 4 3 :
159
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Kasım 1993: I. Din Şurası Hilafete giden yolu açıyor
1 Kasım 1993'te Amerikan yurttaşı olduğu, Amerika'ya
bağlılık andı içtiği söylenen Tansu Çiller'in Başbakanlığı dö
neminde toplanan Din Şurası, beş gün içinde Türkiye'yi ABD'
nin istediği gibi Hilafet yönetimine götürecek nitelikle karar
larla sonuçlandı. Yeni Günaydın gazetesinde Aytunç Altındal,
bu kararları alkışlarla kutlayarak şöyle duyuruyordu:
Sonda söyleyeceğimi başta söylemekte yarar görüyo
rum: "I. Din Şurası, Türkiye'nin önderliğinde ve Cum
huriyet esasları çerçevesinde İslam alemi için hilafete
giden yolu açacaktır." (...)!. Din Şurası, İslam aleminde
Hilafet'e giden ana caddenin taşlarını döşemektedir.26
I. Din Şurası, Türkiye'yi ABD'nin istediği gibi bir hila
fet yönetimine götürecek taşlan döşerken, Genelkurmay Başka
nı Doğan Güreş de bunu bir kutlamayla olumluyordu:
Genelkurmay Başkanlığı I. Din Şurası'nı kutlayarak,
27
Diyanet İşleri Başkanlığı'nı bu girişiminden ötürü kutladı.
Yeni Günaydın gazetesi, Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne
karşı Amerika güdümünde bir Türk-İslam Birliği kurmaya yö
neltmek için elinden geleni yapıyor ve bu gazetenin basında adı
"Genelkurmay'ın gayrı-resmi sözcüsü" olarak anılan köşeyazarı
Aytunç Altındal, Nisan 1994'te Türkiye Cumhuriyeti devletinin
bir an önce laikliği terk edip Hilafet yönetimine geçmesi için
çağrılar yayımlıyordu:
Acilen Hilafet Müessesesi kurmak gereklidir. Tür
kiye bu konuda öncülük etmelidir!..28
26
B k z : A y t u n ç A l t ı n d a l , age, sf. 1 6 1 - 1 6 3 , Y e n i G ü n a y d ı n , 9 . 1 1 . 1 9 9 3
27
B k z : A y t u n ç A l t ı n d a l , age, sf. .146, Y e n i G ü n a y d ı n , 2 7 . 1 1 . 1 9 9 3
160
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
Amerikancılar ve Refahçılar elbirliğiyle "Çabuk ol,
sallanma!" diyorlardı Türkiye'ye; "çabuk laikliği terket, Hali
feliği dirilt, Müslüman ülkelerin başı ol ve Avrupa Birliği'nin
karşısına Amerikan uşağı olarak dikil!.." Bu çabalar basında
şöyle yankılanıyordu:
Türkiye'de acilen Hilafet Yönetimi'nin egemen
olmasını savunan Aytunç Altındal, Türkiye'nin bütün İs
lam Ülkeleri için "Hilafet Yönetiminin egemen olduğu
bir merkez" haline getirilmesi gerektiğini dile getirdi.29
Evet, "acilen" diyorlardı. Demek ki, bir aceleleri var
dı. Sonu Hilafet'e varacak türden kararlar alan Din Şurası'nı
kutlayan Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in görev süresi
dolmak üzereydi. Bu işin bir an önce bitirilmesi gerekiyordu.
Çünkü ABD Başkanı Clinton, İslam dünyasında Halifeliğin bir
anca kurulması gerektiğini buyuruyordu.
ABD İslam'da Hilafetin yeniden kurulmasını istiyor
Amerikan yönetimi Refah Partisi'nin yerel seçimlerden
güçlü çıktığı 1994'te, genel seçimlerden de güçlü çıkacağı orta
dayken ardarda demeçler vererek İslam'ın yeryüzündeki koru
yucusu ABD imiş gibi bir görüntü oluşturmaya çabalıyordu.
Clinton, Endonezya'da bir camiye gittikten sonra İslam'da Hi
lafet düzeninin yeniden kurulmasını savunarak şöyle diyordu:
Batı dünyası ile İslam arasında bir barış ve diyalog
kurulmasına engel olan şey bir kanal eksikliğidir. İslam
dünyasının bir başı (Halifesi) yok. Hıristiyanlığın Papalık
gibi bir kuruluşu var. İslam dünyasının bu eksikliği, aklına
28
B k z : N a k ş i b e n d i T a r i k a t ı d o ğ r u l t u s u n d a y a y ı n y a p a n İslam M e c m u a s ı , N i
san 1 9 9 4 , sf. 18
29
Bkz: C u m h u r i y e t gazetesi, 10 N i s a n 1994
161
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
esen her teşkilatın kendini İslam dininin temsilcisi, lideri olarak ortaya atmasına yol açıyor. İslam dininin gerçek bir
lideri (Halifesi) olsa, onu Beyaz saraya çağırır diyalog
başlatırdık.30
İşte bir takım yazarların Türkiye'de bir an önce Hilafe
tin kurulması gerektiği yolundaki yazılarının kökeni, ABD'nin
bu isteğine dayanıyordu. Türkiye bir an önce, acilen, çabucak
Hilafete geçsin, diyorlardı. Çünkü böyle buyurmuştu bir önceki
Başkan George Bush'un deyimiyle Dünya Yahudi-Hıristiyan
Birliği'nin kalıtçısı ve önderi olan ABD'nin Bush'tan sonraki
Başkanı Bill Clinton...
1994:
Kissinger Türkiye'de tekke açıyor
İrtica, orduya çengel atıyor
1994'te Amerikancı Yeni Günaydın gazetesinin basında
"Genelkurmay'ın gayrı-resmi sözcüsü" olarak ünlenen Hilafetçi
yazarı Aytunç Altındal: Yaklaşık 60 yıldır laiklikle yatıp laik
likle kalkıyoruz. Ama hiç düşündük mü eloğlu (Avrupa ülkeleri) laik mi değil mi? " derken,' Genelkurmay Başkanı Doğan Gü
reş de o günlerde tıpkı Aytunç Altındal gibi konuşarak: Bizden
laik olmamızı isteyen Batılılar önce kendileri laik olsunlar, bi
çiminde "laik olmayabileceğimizi" anıştıran demeçler veriyor
du. Besbelli ki Avrupa'ya karşı bir çıkıştı bu, çünkü o günlerde
ABD'nin Türkiye'den laik olmasını istediği filan yoktu; tersine
ABD, Graham Fuller, Paul Henze, vb. gibi eski CIA görevlileri
aracılığıyla Türkiye'nin laiklikten ayrılıp İslam Ülkelerinin ba
şına geçmesini öğütlüyor ve ABD Başkanı Clinton bile İs
lam'da Halifeliğin kurulmasını isteyen demeçler veriyordu. İşte
bugünlerde ABD eski Dışbakanlarından Henry Kissinger Tür30
Bkz: Türkiye gazetesi. 31. 12. 1994. Clinton: Müslümanlara leke süreme
yiz". "Clinton'dan İslam Alemine zeytin dalı".
31
Bkz: Aytunç Altındal. age. sf. 177. Yeni Günaydın. 23. 4. 1994
162
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA. HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
k i y e ' y e gelip Özbekler T e k k e s i ' n i n açılışını yapmış ve 27 Mart
1994 yerel seçimlerinden kazançlı çıkan irtica yuvası Refah
P a r t i s i n i n ilk işi de Başkanları N e c m e t t i n E r b a k a n ' ı Ameri
ka'ya gönderip yönetimleri süresince A B D çıkarlarına dokun
mayacakları k o n u s u n d a güvence v e r m e k o l m u ş t u . 3 2 Bu arada
A B D Başkanı Clinton İslam'ı öven d e m e ç l e r vermeyi sürdürü
yor ve gazeteler " A B D İslamla barışıyor" gibi başlıklar atıyor
du. 3 3 B a t ı ' n ı n T ü r k i y e ' d e dinci bir yönetim istemeyeceğini dü
şünenler, bu dayanaksız önyargılarını sarsan gelişmeler karşı
sında şaşkın durumdaydılar. N u r Batur, bir köşe yazısında du
rumu şöyle irdeliyordu:
Son günlerde Ankara'da birçok büyükelçinin tartıştı
ğı esas soru şu: Eğer Türkiye'de RP iktidara gelirse, Batı
bundan rahatsız olur mu? Böyle bir gelişme gerçekten
AB ve ABD'nin menfaatlerine büyük zarar verir mi?..
Bu soruya ismi bizde saklı olan bir büyükelçinin yanıtı, yeni
ve son derece enteresan bir senaryoyu gündeme getiriyor:
1970'ler ya da 1980'lerdeki gibi Avrupa'nın Sovyet teh
didi karşısında Türkiye'ye ihtiyacı olmadığı ortadadır.
Şimdi Avrupa bir Türkiye tehdidi ile karşı karşıyadır.
Türkiye Avrupa Birliği'nin kapılarını zorluyor. Türkiye'de
İslami hareketin iktidara gelişi, Avrupa Birliği'ne Tür
kiye'ye kapılarını kapatma şansı verir. Amerika'ya gelin
ce, Suudi Arabistan gibi bir ülkeyle bile müttefik oldu-
32
Milliyet g a z e t e s i , 2 1 . 1 0 . 1 9 9 4 , T u r a n Y a v u z : " E r b a k a n ' ı n A B D m a k y a j ı " :
RP lideri W a s h i n g t o n ' d a p a r t i s i n i n Batı için "iyi bir o r t a k " o l a c a ğ ı n ı söyle
di... B i z d e n zarar g e l m e z mesajı verdi.
33
B k z : Yeni G ü n a y d ı n , 2 0 . 5 . 1 9 9 4 . " A B D ' d e n İ s l a m ' a d e s t e k . C l i n t o n ' u n da
n ı ş m a n ı : M ü s l ü m a n - H ı r i s t i y a n S a v a ş s e n a r y o l a r ı y a n l ı ş " d e d i . A y r ı c a , bkz:
Hürriyet gazetesi. 21.5.1994: " A B D İslamla barışıyor": " A m e r i k a n yöneti
m i m e ş r u y o l l a r l a iktidara g e l e c e k islami partilerle n o r m a l p o l i t i k d i p l o
m a t i k ilişkiler k u r m a kararı a l d ı . "
163
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ğunu unutmamak gerekir... Bu ilginç senaryo düşünmeye
değer değil mi?..34
Doğrusu Türkiye'nin dingüder bir devlete dönüşmesi
kimi açılardan Amerika'nın, kimi açılardan da Avrupa'nın işine
geliyordu ve Necmettin Erbakan'ın Refah Partisi, işte böyle
ortamda Batılıların gözbebeği olup çıkmıştı. ABD'nin tüm ül
kelerdeki İslamcıları kendi güdümüne alıp kendi çıkarları doğ
rultusunda kullanma çabası hiç bir sınır tanımıyordu. Örneğin
Afganistan'da kadınları kara çarşaflarla eve kapatan, kadınların
iş yaşamına atılmasını yasaklayan Taleban yönetimini ilk tanı
yan ABD olduğu gibi, 1990'ların başında Cezayir'de laikleri
dinsiz diye satırlarla doğramakta olan İslami Selamet Cephe
si'nin yükselişe geçmesi de ABD'nin bunlarla ilişki kurmasın
dan sonra başlıyordu. ABD, Fransa'nın sömürü alanında yer alan Cezayir'i kendi sömürü alanına sokmak için Fransa karşıtı
İslamcıları destekliyordu. Afrika'da, özellikle de Fransa'nın et
kin olduğu ülkelerde Fransız güdümüne karşı çıkan İslamcı ör
gütlerin tümü ABD'yi yanlarında buluyorlardı. ABD, Müslü
manların çoğunlukta olduğu ülkelerde Avrupa Topluluğu ülke
lerinin etkisini kırmak, buraları Avrupa'nın etki alanından çıka
rıp kendi sömürü alanına katmak için İslamcıları kullanıyordu.
Türkiye'de de durum böyleydi. Afganistan'da Taliban'ı, Ceza
yir'de İslami Selamet Cephesi'ni, Suudi Arabistan gibi monar
şiyle yönetilen din devletlerini yoldaş edinmekten utanmayan
ABD'nin Türkiye'de Refah Partisi'ni dışlaması için hiçbir ne
den yok, tersine Refah Partisi'yle işbirliği yapması için pek çok
neden vardı. Ancak, bilimgüder (laik) yönetim biçiminin koru
yucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dev adımlarla yöneti
me tırmanan dingüder irtica yuvası Refah Partisi'ne karşı darbe
yapma olasılığı, gericileri ve onların ABD'li koruyucularını dü
şündürüyor, orduyla bu irtica yuvasını uzlaştırmanın ve bu uz-
34
B k z : N u r B a t u r , M i l l i y e t gazetesi, 2 5 . 2 . 1 9 9 4 . R e f a h İktidarı B a t ı ' y ı s e v i n d i
rir m i ?
164
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA. HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
laşmayı topluma sevimli göstermenin yolları aranıyordu. En usa
uygun uzlaştırma, Kasım 1993'te içine 35 tane Amerikancı emekli subayın sokulduğu bu irtica yuvasının Türk kamuoyuna
Atatürkçü olarak gösterilmesi ve böylece bir Soğuk Savaş artı
ğı, bir Amerikan maşası olan bu irtica yuvasının Atatürkçü or
dunun kanatları altına sokulmasıydı. Türkiye'yi ılımlı İslamcı
bir yönetim biçimine geçmeye zorlayan ABD'yi çok mutlu ede
cek olan bu "hayırlı"(!) görevi de 1993'te bu amaçla satın alı
nan Yeni Günaydın gazetesi ve bu gazetenin Hilafetçi
köşeyazarı Aytunç Altındal üstlendi. Altındal'ın irtica yuvası
Refah Partisi'ni Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en beğendiği parti
olarak gösterdiği yazıları, Mayıs 1994'te Aktüel dergisine konu
oldu. Altındal, bu dergide yayımlanan söyleşisinde şöyle diyor
du:
Mustafa Kemal'de sembolleşen idealleri, bugün Re
fah savunuyor. Genelkurmay da bunun farkında.. Erbakan'
ın bir sözü var: Atatürk yaşasaydı Refahçı olurdu, diye. Bu
gün Kuva-yı Milliye ruhunu sürdürmeyi göze alan kim var?
Refah. Misak-ı Milli ülküsünü kim sürdürüyor? Refah.
Kuva-yı Milliye ruhunu ve Mustafa Kemal'de sembolleşen
idealleri bugün Türkiye'de Refah savunuyor. E, Genelkur
may da bunun farkında olmayacak adamlardan oluşmuyor!
(...) Bundan sonraki darbe hayırlı (Refahçı) olur!..35
O günden sonra dingüder mürtecibaşı Erbakan'ı bilimgüder aydınlanma önderi Atatürk'e benzetip onun ülkedeki bi
ricik Atatürkçü olduğu savunan pek çok yayın yapıldı. Erbakan
da ABD'nin verdiği; "Atatürkçü imiş gibi görününüz, kendinizi
topluma böyle tanıtınız, yoksa ordunun yönetim katmanlarında
ki önemli kimseler bizim isteğimizle sizin yanınızda yer alacak
olsalar bile, bunu ordunun alt katmanlarına benimsetemeyeceklerinden, onlar dahi bir darbeyle devrilirler; Atatürkçü görü
nünüz ki orduyu yanınıza alabilesiniz; orduyu Atatürkçü görü35
B k z : A k t ü e l dergisi, 2 6 M a y ı s 1 9 9 4 , " A s k e r l e r e y a k ı n o l a r a k b i l i n e n y a z a r
A y t u n ç A l t ı n d a l : R e f a h Partisi M u s t a f a K e m a l ' c i , diyor'"
165
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
nerek yanınıza alırsanız, 1945'ten bu yana Türkiye'ye verdiği
miz Dünya İslam Birliği'ni kurup başına geçin, buyruğunu ye
rine getirmeniz çok daha kolay ve çabuk olur" öğüdünü tutarak,
bol bol "Refah Partisi Atatürkçüdür" diye söylevler çekmeye
başlamıştı. Atatürkçülüğün, ulusçuluğun, bilimgüderliğin, laik
liğin düşmanı irtica yuvası Refah Partisi'ni ABD'nin buyrukla
rı doğrultusunda Atatürkçü imiş gibi gösterme görevini üstle
nenlerden Aytunç Altındal, Haziran 1994'te bu partinin konuğu
olarak Belçika'da bir törene katılıyor ve oradakilere topluca
Refah yemini ettiriyordu:
Refah Partisi'nin Avrupa örgütü konumundaki Milli
Görüş Teşkilatları'nın 10. kuruluş yıldönümü ve şenlikleri,
Belçika'nın Antwerp kentindeki 30 bin kişilik spor salo
nunda coşkulu bir biçimde kutlandı. (...) Erbakan ile birlikte
Belçika'ya gelen Şevket Kazan ve diğer yöneticiler, tek tek
son model lüks Mercedeslere alınarak konvoy halinde
Antwerp'e getirildiler. (...) Eski solcu, gazeteci ve yazar
Aytunç Altındal'ın salonu dolduran 30 bin kişiye Refah
Yemini ettirmesi ve oylarını Refah'a verecekleri yolunda
defalarca söz alması, ilginç karşılandı.36
Refah Partisi'ni kamuoyuna Atatürkçü olarak gösteren
bir başka yazar da Ruşen Çakır oldu. Kasım 1994'te Milliyet
gazetesinde yayımlanan "İslamcılar ve Atatürk" başlıklı yazı
dizisinde Ruşen Çakır, "Atatürk yaşasaydı Refahçı olur muy
du?" sorusunu ortaya atarak bunu şöyle yanıtlıyordu:
Erbakan: "Atatürk yaşasaydı mutlaka Refahçı olur
du" diyor. İktidara yaklaşma duygusu içindeki RP'nin genel
imaj değişikliği içinde Atatürk konusuna özel önem verdiği
kesin. Refahçılar, Atatürk'ün temel ilkelerinden olan "tam
36
B k z : C u m h u r i y e t gazetesi, 12 H a z i r a n 1994.
166
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
bağımsızlık ve öz kaynaklarla ulusal kalkınma ilkelerini"
37
savunuyorlar.
Gerçekte Türkiye'nin en keskin Atatürk düşmanı olan
bir partiyi kamuoyuna Atatürkçü bir parti olarak sunma çabası
na bir başka köşeyazarı, Fatih Çekirge de katılıyordu:
Refah Partililer, "Türk'ü Kürt'ü yok hepimiz
Müslümanız" diyor. İşte bu sözler, Kurtuluş Savaşı sırasın
da Mustafa Kemal'in kullandığı bağımsızlıkçı üsluptur. Evet, Refah Partisi, bir Mustafa Kemal söylemi tutturmuştur.38
Türkiye'yi ılımlı (= ABD karşıtı olmayan) İslamcı bir
yönetime sürükleyen Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin başı ABD,
Özal'ın Nisan 1993'te ölümünden sonra bu iş için elinde kalan
tek koz olan irtica yuvası Refah Partisi'ni Atatürkçü imiş gibi
göstererek Türk Silahlı Kuvvetleri'yle uzlaştırıp etkinliklerini
güvence altına almak ve 1945'ten bu yana kurduğu Türkiye ön
derliğinde Dünya İslam Birliği düşünü Refah Partisi aracılı
ğıyla gerçekleştirebilmek için, tüm kozlarını 1994'te var gü
cüyle oynadı. Erbakan, Amerika'dayken basına şöyle demeçler
veriyordu:
Erbakan: Ordu Refah'tan yana
Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin
Erbakan, partisinin iktidara gelmesi durumunda Türki
ye'de bir daha askeri darbe olmayacağını söyledi...
Erbakan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Refah'tan yana ol
duğunu belirtti. Ordu Refah Partisi'ni istiyor, dedi. Re
fah iktidara geldiğinde Batı, Türkiye'de sağlam bir partner,
37
Bkz: Milliyet gazetesi, 29.11.1994.
38
Bkz: Fatih Çekirge, Hürriyet gazetesi: "Ya Refah'ın Güneydoğu'su, ya da
Güneydoğu'nun Refah'ı"
167
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
bir ortak bulacaktır. Balkanlar ve Ortadoğu'da güçlü bir
Türkiye, bu bölgede barışın bekçisi olacaktır. İsrail'de
meydana gelen bombalı saldırıyı şiddetle kınıyoruz, dedi.39
Bir süredir Amerikancı yayınlarda Atatürkçü, Kuva-yı
Milliyeci, Misak-ı Millici olarak tanıtılan ve 35 Amerikancı emekli subayın törenle üye olduğu Refah Partisi'nin başkanı
Erbakan, Başkan Clinton'ın ağzından İslam'da Halifeliğin ku
rulmasını isteyen Amerika'ya gidip, oradan Türkiye'ye: "Ordu
bizden yana, ordu Refah Partisi'ni istiyor, biz yönetime gelirsek
bir daha Türkiye'de darbe olmayacaktır" diye sesleniyordu. Bu,
Refah Partisi yönetime gelmezse Türkiye 'de darbe olacaktır,
demekti. Erbakan'ın bu açıklamasından sonra, Refah Partili
Belediye Başkanlarından Şevki Yılmaz da ordunun kendilerin
den yana olduğunu ağzından tükürükler saçarak yüksek sesle
haykırıyordu:
Rize Belediye Başkanı RP'li Şevki Yılmaz:
"Ordunun kuvvet merkezinin olduğu yerde RP var...
Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri RP'nin emin ellerinde.
40
RP'de ordu-millet kaynaştı.
Bugüne dek Türkiye'de hiçbir parti yöneticisi, ordunun,
Genelkurmay'ın, Kuvvet Komutanlarının kendi partisini tut
tuklarına ilişkin böylesi kesin açıklamalarda bulunabilmiş de
ğildi. Basına böylesi demeçler verecek olanlar, orduyu kızdır
maktan ve söz konusu generallerin bir karşı açıklamayla kendi
lerini yalanlamalarından çekinirlerdi. Öyle ya, siz kalkıp basın
da "Ordu benim partimi tutuyor, Genelkurmay Başkanlığı be
nim partimi tutuyor, Genelkurmay'daki Deniz Kuvvetleri Ko
mutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanı
benim partimi tutuyorlar" diye demeçler yayımlatırsanız; bu ki39
40
B k z : M i l l i y e t gazetesi, 2 1 . 1 0 . 1 9 9 4 . T u r a n Yavuz, W a s h i n g t o n .
Bkz: Milliyet. 13.12.1994. Seher Önalan. Antalya.
168
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
şiler de kalkıp, "Bunlar yalandır, bizim hiç bir partiyi tuttuğu
muz yoktur" derlerse, en azından kamuoyunda yalancı durumu
na düşer, oy yitirirdiniz. Ancak mürtecibaşı Erbakan ve irtica
kurmayları, ABD Başkanı Bill Clinton'ın Hilafetin kurulmasını
istediği ve ABD güdümünde İslam Birliği örgütlenmesini sa
vunduğu bir ortamda, Türkiye'de Hilafeti ve İslam Birliği'ni
savunan Refah Partisi'nin yönetime gelmesini ordunun engel
lemeyeceğini, tersine isteyeceğini düşünüyorlardı. Refah partisi
üst düzey yöneticileri seçmenlerine şöyle sesleniyordu:
Ordu Refah Partisini bekliyor. (Genelkurmay Başka
nı) Doğan Güreş Paşa'nın umudu Refah Partisi...41
Ancak kağnı öyle yavaştı ki, tüm Amerikancılar var
güçleriyle ittirmelerine karşın 1994'ün sonuna gelindiğinde da
ha Amerika'nın istediği yere ulaşılamamış, Türkiye İslam ül
kelerinin önderi olacak yönetim biçimi değişikliğini gerçekleş
tirememişti. Hilafetçi Din Şurası'nı toplayan Amerikan yanlısı
Başbakan Tansu Çiller, Hilafetçi Din Şurası'nı kutlayan ve
"Bizden laik olmamızı isteyen Batılılar önce kendileri laik ol
sunlar" diyen Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in görev sü
resini uzatmak için elinden gelen herşeyi yaptı; öyle ki bu doğ
rultuda yaptığı gizli telefon görüşmeleri dahi basında yayım
landı. Ancak Doğan Güreş'in görev süresi uzatılamadı. İrtica,
1994 yılında direkten dönmüştü. Türkiye'nin 1994'te 12 Eylül'den daha karanlık bir irtica batağına yuvarlanmaktan nasıl
kıl payı kurtulabildiğini uzun uzun düşünmek gerekir.
41
Bkz: E r g ü n Poyraz, age, sf. 5 0 5
169
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
27 Mart 1995
Emekli olan Genelkurmay Başkanı D. G ü r e ş
Türkiye gazetesini, TGRT'yi, İhlas Holdingi övüyor
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, emekli olduktan
sonra ilk görüşmesini ABD güdümlü Türk-İslam Sentezi'nin
çığırtkanı olan gerici Türkiye gazetesiyle yaptı. Bu gazetenin
yazarı Selahattin Önkibar, emekliye ayrılan Genelkurmay Başkanı'yla görüşmesini şöyle aktarıyordu:
Önceki gün büroda çalışırken telefonum çaldı. Ara
yan Genelkurmay eski Başkanı Doğan Güreş Paşaydı:
-"TGRT'deki Alternatif Programınızı izledim. Çok
güzel bir konu seçmişsiniz, fevkalade faydalı bir programdı.
Tebrik ederim. Program boyunca notlar bile aldım."
Araya girdim: "Paşam hem o notlarınızı kamuoyuna
aktarmak, hem de günün aktüalitesini sormak için sizi rahat
sız edebilir miyim?"
Güreş: "Görüşme talebinde bulunan 21 gazeteci var
ama sen gel."
Telefonu kapadıktan sonra teybimizi alıp Paşa'nın
kaldığı mütevazi lojmana gidiyoruz. Ve iki saati aşan uzun
bir sohbet.(...)
-"Paşam, son olarak aldığınız maaşla bu pahalılıkta
geçinebiliyor musunuz?"
-"(Gülerek) Bir şey söylersem ayıp olur."
Sohbetimiz özetle bu şekilde nihayetleniyor. Doğan
Paşa bizi uğurlarken kulağımıza eğilip şunları söylüyor:
-"TGRT ve Türkiye Gazetesi'nin devletten ve
milletten yana yayınlarını takdirle izliyorum. Sayın
Enver Ören'i ve çalışanlarını kutluyorum. Enver Bey
hem binlerce insana iş ve aş sağlıyor hem de devletine ve
milletine omuz veriyor. Enver Ören gibilerin sayısı çoğalmalıdır." 4 2
42
B k z : T ü r k i y e G a z e t e s i , 2 7 . 3 . 1 9 9 5 . S e b a h a t t i n Ö n k i b a r : " G e n e l k u r m a y eski
Başkanı Doğan Güreş'ten Samimi Açıklamalar"
170
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
Anlaşılacağı üzere, Türkiye'yi ılımcı İslamcı yönetime
geçirmeye çalışan ABD'nin, irtica yuvası Refah Partisi ile Türk
Silahlı Kuvvetleri'ni uzlaştırmaya çalıştığı günlerde, Genel
kurmay Başkanlığı koltuğunda oturan Doğan Güreş, 1994 yı
lında Refah Partisi'nin Atatürkçü olduğu yolunda çığlıklar atan
Amerikancı-İslamcı Türkiye gazetesinin ve TGRT televizyonu
nun yayınlarını izlemekte ve alkışlamaktaymış. "Genelkurmay'
ın gayrı-resmi sözcüsü" olarak ünlenen Hilafetçi yazar Aytunç
Altındal'ın: "Genelkurmay, Refah'ın Atatürkçü olduğunun far
kındadır, bundan sonra bir darbe olursa, hayırlı olur!" dediği
günlerde, görev süresi uzatılmak istenen Genelkurmay Başkanı
Doğan Güreş, Amerikancı-İslamcı Türkiye gazetesinin bu yön
deki yayınlarını okuyor, bu gazetenin TGRT televizyonunda bu
gibi yayınları izliyor ve alkışlıyormuş..
1945'ten başlayarak ABD'nin kışkırtmasıyla tırmanan
irticanın Türkiye'yi 1994 yılında nasıl bir uçurumun eşiğine
getirdiğini düşünmek dahi tüyler ürperticidir.
1995'te emekliye ayrılan Genelkurmay Başkanı Doğan
Güreş'in "devletten milletten yana yayın yapıyor" dediği Tür
kiye gazetesi ve TGRT televizyonu, 1997'de İsmail Hakkı Karadayı'nın Genelkurmay başkanlığı döneminde kışlalarda oku
nup izlenmesi sakıncalı bulunan "İrticai Medya" kuruluşları arasında anılmıştır. Doğan Güreş'in alkışladığı Enver Ören'in
İhlas Holding'i de 1997'de İsmail Hakkı Karadayı'nın Genel
kurmay Başkanlığı döneminde, alış veriş edilmesi sakıncalı
bulunan "İrticai Faaliyetleri Destekleyen Sermaye Grupları" arasında yer almıştır:
Genelkurmay Başkanlığı
İrticai faaliyetleri destekleyen sermaye gruplarına
ilişkin iç yazışma metni
Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa'ya belirlenen
devlet düzenini, laik ve demokratik değerlerini hedef alan
171
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
irticai faaliyetler, bazı maksatlı çevreler tarafından fi
nanse edilmektedir.
En fazla birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz
bugünlerde, Türk ulusunu "inananlar ve inanmayanlar" gibi
suni kamplara ayırmak ve ülkeyi ortaçağ karanlığına sürük
lemenin mazur görülecek bir yanı bulunmamaktadır.
Demokrasiye gönülden bağlı Türk halkı ve diğer anayasal kurumlar gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin güvencesi
olan TSK, rejim karşıtı yuvalara finansal destek sağla
yan ticari kuruluşlara karşı, kendi bünyesinde demokratik
karşı tedbirler almayı kararlaştırmıştır.
Bu meyanda;
• İhlas Holding
• Yimpaş
• Asya Holding ve yan kuruluşları
• Kombassan Holding ve yan kuruluşları
• Ülker ve mamulleri
• Bel-Çar'lar (Özellikle Bel-Çar'a giden personel ikaz edilecek ve Bel-Çar'dan alışveriş yapılmayacaktır.)
• Bazı gazetelerin (Türkiye, Zaman, Vakit, Akit ve
benzerleri)
kampanyalarına
katılınmayacak,
mamulleri alınmayacak ve bu gazeteler okun
mayacaktır.
• MÜSİAD'a bağlı her türlü kuruluş ve pazarlama
kurumları
• Al-Baraka, Faysal Finans ve Türk - Arap Bankası
gibi bankalarla ilişki ve iletişim sağlanmayacak, her
türlü mali konuda ilişkiye aracı olarak kullanılmaya
caktır. Bu kuruluşlar silahlı kuvvetlerin ihaleleri
ne alınmayacaktır. Özellikle Kombassan ve MÜ
SİAD'a bağlı kuruluşlar savunma sanayi ihalelerine
sokulmayacaktır.43
4 3 B k z : İ l t i c a y a Karşı G e n e l k u r m a y Belgeleri , K a y n a k y . K a s ı m 1997. yay. h z :
H i k m e t Ç i ç e k . sf.72-92
172
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA. HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
ABD'nin Türkiye'yi Refah Partisi aracılığıyla 1945'ten
bu yana istediği ılımlı İslamcı yönetime geçirmek üzere olduğu
1994 yılında Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturmakta
olan ve görev süresi uzatılmak istenen Doğan Güreş'in millet
ten devletten yana yayın yapıyor diye övdüğü TGRT, o günler
de yayınlanan İz Bırakanlar dizisiyle Vahdettin'i ulusal kahra
man, Atatürk'ü ise "asi" ve suçlu olarak göstermekteydi.44 Do
ğan Güreş, yalnızca Atatürk ve laiklik karşıtı yayınlar yapan bu
"irticai medya" kuruluşlarını ve onların "irticai sermaye"sini
övmekle kalmamış, Atatürk'e suikast düzenleyenlerin onurlandırılmasını isteyen Hasan Mezarcı'nın meclise verdiği dilekçe
de imzası bulunan Abdülmelik Fırat'ı da "teselli" etmişti:
RP Milletvekili Hasan Mezarcı'nın Atatürk'e suikast
düzenleyenler hakkında Meclis araştırması istemesi ve suç
suz olanların itibarının iade edilmesine ilişkin önergesine
imza atanlar arasında bir DYP'li vardı. Erzurum Milletve
kili Abdülmelik Fırat.
... Fırat, geçen hafta Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Doğan Güreş'le bir buçuk saat başbaşa görüşmüş. Görüş
meden bana aktardığı diyalogun bir bölümü şöyle:
Fırat: "Paşam, Türkiye artık tarihiyle barışsın."
Güreş:"Evet çağ değişiyor, bazı değişikliklerin za
manı."
Fırat: Anadolu'da insanlar bin yıldır iç içe yaşıyor.
Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Rum, bu yüzyılın başında Ana
dolu'da iç içeydi.
Güreş: "Benim annem de Çeçen'di."
Fırat: "Ailem yıllarca zulüm gördü, üç kez sürüldü.
Tüm mallarına el konuldu. Ama ben artık barış istiyorum.
Güreş: "Bunca yaşadıklarınızdan sonra böyle hü
45
manist düşündüğünüz için sizi kutluyorum."
44
Bkz: Cumhuriyet, 25.7,1996.
45
Bkz. Cumhuriyet, 26 Şubat 1994, Mustafa Balbay.
173
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Şimdi şu olgular üzerinde bir kez daha düşünelim:
1989'da Avrupa-Rusya yakınlaşmasıyla gündeme gelen
Urallardan Atlas Okyanusu'na Ortak Avrupa Evi tasarımına
karşı olan ABD, Rusya'daki Müslüman Türklerle Ortado
ğu'daki Müslüman ülkeleri kendi denetimine almak üzere bir
İslam Birliği'nde toplama çabasına hız vermiş kendi güdümün
de bir İslam Hilafeti kurulmasını isterken, Türkiye'de ABD'nin
isterleri doğrultusunda Hilafete geçilmesi yönünde girişimler
başlatılmış, ceza yasasının din devleti kurulmasını önleyici 163.
maddesi kaldırılmış, Din Şurası'nda Hilafete geçiş yönünde ka
rarlar alınmış; Refah Partisi'nin yıldızı, hem ABD'nin stratejik
işbirlikçisi Turgut Özal'ın ölümünden sonra ABD'ye yeni bir
stratejik işbirlikçi gerektiği, hem RP'nin savunduğu görüşler
ABD'nin isterleriyle bağdaştığı, hem de RP'nin yönetime gel
mesi Türkiye'yi birlik dışında tutmak isteyen Avrupa ülkelerine
dışlama bahanesi vereceği için parlamış46; Turgut Özal'ın ölü
münden sonra ABD Türkiye'yi kendi çıkarları doğrultusunda
dincileştirmek üzere bu partiyi orduyla uzlaştırarak yönetime
getirmeyi uygun bulmuştur. Ekim 1994'te Amerika'ya giden
Refah Partisi Başkanı Erbakan, orada "Ordu Refah Partisi'nden
yana, ordu Refah Partisi'nin yönetime gelmesini istiyor. Refah
yönetime gelirse darbe olmaz" biçiminde demeçler verirken; bu
partinin Rize belediye Başkanı Şevki Yılmaz da Aralık 1994'te
"Ordunun kuvvet merkezinin olduğu yerde (Genelkurmay'da)
RP var, Kuvvet Komutanları da RP'yi tutuyor" diye demeçler
vermiş; basında "Genel-kurmay'ın gayrı-resmi sözcüsü" olarak
tanıtılan Aytunç Altındal 1994 yılında ABD Başkanı Clinton'ın
istediği doğrultuda Türkiye'nin ivedilikle Hilafete geçmesini
savunan yazılar yayımlayarak, ordunun RP'yi Atatürkçü olarak
gördüğünü, bir darbe olursa bunun Refah çizgisinde (Panisla-
46
M i l l i y e t g a z e t e s i , 5.7.1994, E r b a k a n : " T ü r k i y e ' d e v e d ü n y a d a ş i m d i R P ' n i n
bir a n ö n c e iktidara g e l m e s i k o n u ş u l m a k t a d ı r . F r a n s a C u m h u r b a ş k a n ı , Al
m a n v e İngiliz B a ş b a k a n l a r ı d a R P ' n i n iktidarıyla i l g i l e n m e k t e d i r l e r . Ö t e k i
partiler ne yaparlarsa yapsınlar bitmişlerdir."
174
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
mist, Hilafetçi) bir darbe olacağını belirtmiştir. Bütün bunlar
olurken Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda -emekli olduktan
sonra ilk işi ABD 'nin Panislamist, Hilafetçi istemleri doğrul
tusunda yayınlar yapan Türkiye gazetesini ve TGRT televizyo
nunu övmek olan- Doğan Güreş bulunuyordu ve Amerikancı
Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in görev sü
resini uzatmak istiyordu. Bu ortamda, Refah Partisi, oyla ol
mazsa kanla yönetime geleceklerine güveniyor ve bir askeri
darbeyle yönetimi ellerine geçirme olasılığının altını çiziyorlar
dı:
13 Nisan 1994:
Erbakan: Sert mi yumuşak mı, tatlı mı kanlı mı?
13 Nisan 1994 günlü RP Meclis Grup Toplantısı'nda
Erbakan RP'li Milletvekillerine şöyle sesleniyordu:
27 Mart (1994 Yerel Seçimlerinin) sonucundan son
ra, adil düzene (Refah Partisi yönetime) geçene kadar Tür
kiye'de huzur ve istikrar olmaz. Halk buna karar verdi. RP
iktidara gelecek, geçiş dönemi sert mi olacak yumuşak
mı, tatlı mı olacak kanlı mı?.. Türkiye'nin şu anda
(Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in görev süresi dol
mak üzereyken-) bir şeye karar vermesi lazım: Geçiş döne
mi yumuşak mı (oyla mı) olacak sert mi (darbeyle mi) olacak; tatlı mı (toplumun direnişiyle karşılaşmadan mı) ola
cak, kanlı mı (toplumun direnişini kanla bastırarak mı) ola
47
cak? 60 milyon buna karar verecek.
Erbakan'ın kanlı mı yoksa tatlı mı, sert mi yoksa yumu
şak mı biçimindeki darbeci söylemi tümüyle Amerikan gü
dümlüydü ve Amerika'nın dünya politikasını belirleyen güç odağı CFR üyesi Paul Warburg'un Amerikan senatörleri önünde
yaptığı konuşmanın yinelenmesi biçimindeydi. Warburg, dün41
Bkz: Milliyet gazetesi. 16.12.1995. " Ö n c e Erbakan söylemişti"
175
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
yadaki tüm ülke yönetimlerinin Amerikan güdümü altına alın
ması ve ABD'nin tek buyurgan olacağı bir dünya yönetimi ku
rulması amacını açıklarken şöyle konuşuyordu:
Hoş olsun ya da olmasın (ABD'nin tek buyurgan olacağı) bir dünya hükümetine sahip olacağız. Tek sorun, bu
nun fetih (kanlı askeri müdaheleler) yoluyla mı, yoksa
mutabakat (uzlaşma) yoluyla mı kurulacağını bilmek.48
Amerika'nın yeryüzünde tek başına egemenlik kurma araçlarından biri de Türkiye önderliğinde ABD güdümünde bir
İslam Birliği örgütlenmesiydi. Amerikan uşağı Suudi Arabistan
Kralı da Amerika'nın bastırmasıyla Amerikan güdümlü İslam
Birliği'nin Türkiye önderliğinde kurulmasını olumlamış, Kazablanka'daki İslam Konferansı Teşkilatı doruğunda şöyle de
mişti:
Yüzyıllardır Osmanlı İmparatorluğu'nda kardeşçe
yaşadık. Türkler kutsal topraklarımızı korudular. İslam ale
mini korudular. Şimdi biz İslam alemi, Türkiye'yi aynı ko
49
numda görüyoruz. Türklerden bunu bekliyoruz.
Amerika'nın yeryüzünde tek egemen olmasının kanlı
mı yoksa tatlı mı olacağının CFR üyelerince belirlenmeye çalı
şıldığı 1994'te, bu ABD tasarısının İslam ayağında, Türkiye
önderliğinde kurulacak bir İslam Birliği'nin ön koşulu olan din
devletinin Türkiye'de oy yoluyla olmazsa sert ve kanlı bir aske
ri darbeyle gerçekleştirilmesi de tartışılıyordu. İşte Erbakan'ın
din devletine geçişin kanlı mı tatlı mı olacağına yönelik söyle
mi, ABD'deki kanlı mı tatlı mı tartışmasının RP'ye yansıma
sından başka bir şey değildi.
48
Bkz: O r h a n Gökdemir, "Devletin Din Operasyonu: Öteki İslam", Sorun y,
49
B k z : T ü r k i y e g a z e t e s i . 1 5 Aralık 1999. ""İslam A l e m i K a r a r l ı "
2. b a s ı m . 1 9 9 8 . Sf. 143.
176
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
Şevki Yılmaz: Ya oyla ya kanla
Amerika Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşıp İslam Bir
liği'nin başına geçmesini ve bunun için Türkiye'nin din devle
tine dönüşmesini isterken. RP Rize Milletveki adayı ve eski
Belediye Başkanı Şevki Yılmaz da Amerikan güç odağı CFR'nin ağzıyla şöyle gürlüyordu:
İçyüzünü bildikleri halde Avrupa Birliği'ne girenle
rin imanlarını tazelemesi gerekiyor. Ya oyla ya kanla bu işi
mutlaka düzelteceğiz...50
Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden uzaklaşması gerçekte
Amerika'nın buyruğuyken, Amerika ile stratejik işbirliğine gi
ren irtica yuvası Refah Partisi, bunu Müslümanlara Tanrı'nın
buyruğu gibi yutturuyor ve yönetimi oy yoluyla olmazsa kanlı
bir darbeyle ele geçireceklerini açık açık söylüyorlardı.
Erbakan: Rap rap sesleriyle geliyoruz
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş döneminde Ameri
ka'yı ve orduyu kendi arkalarında bilen Refah Partisi yönetici
leri 1994-1995 arası Refahçı darbe düşüyle yatıyor, Refahçı
darbe düşüyle kalkıyorlardı. Erbakan, basına verdiği demeçler
de açık açık "Rap rap sesleriyle geleceğiz" demekten çekinmi
yor, bunun üzerine Musa Ağacık ile Erbakan arasında şöyle bir
konuşma geçiyordu:
-Rap Rap sesleriyle geleceğiz dediniz, Rap rap as
keri çağrıştırdığına göre acaba darbe yapmayı mı düşü
nüyorsunuz?
-Yok hayır, ben öyle şeyler kastederek söylemedim.51
50
B k z : M i l l i y e t g a z e t e s i , 1 6 . 1 2 . 1 9 9 5 . " Ş e v k i Y ı l m a z ' d a n sert t e h d i t "
177
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Melih Aşık, bütün bu gelişmeleri bir kaç sözcükle en
özlü biçimde şöyle özetliyordu:
Rep rep
İstanbul'da RP öne geçti
Rep rep
İmam-hatiplerde okuyan öğrenci sayısı, teknik lise kolej ve
Anadolu liselerini geçti
Rep rep
Anayasa mahkemesinin bütçesini indiren hükümet, Diyanet
bütçesini 8 trilyona çıkardı
Rep rep
Su sesi, ezan sesi, Tansu hanımın sesi
Rep rep
Suudi Arabistan RP'ye 5 bin kişilik hac kotası tanıdı
Rep rep
Suudiler ABD'nin izni ve desteği olmadan kılını oynat
maz
Rep rep
RP'yi demek ki Amerika da destekliyor
Rep rep
Alamanya zaten yıllardır RP'nin yan kuruluşlarına kucak açıyor
Rep rep
Laik Cumhuriyet'e karşı Hıristiyan-Şeriatçı dayanışma
sı mı kuruldu?
Rep rep
Allah sonumuzu hayretsin
Rep rep
Rap diye rap rap
zap diye zap zap
rep rep 32
51
52
Bkz: Milliyet gazetesi, 7.5.1995. Musa Ağacık: "Rap Rap sesleriyle gelece
ğiz"
Bkz: Milliyet gazetesi, 12.2.1994, Melih Aşık.
178
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
Melih Aşık'in Cem Karaca'nın askeri darbeleri iğnele
yen ünlü şarkısı "Rep rep"e yazdığı bu yeni sözler. Refah Parti
si'nin ABD'ce desteklendiğini ve Refahçıların bilimgüder
(laik) Türkiye Cumhuriyetine karşı Hıristiyanlarla işbirliği içe
risinde çalıştıklarını saptaması bakımından önemliydi.
Gerçekten de kendisini Yahudi-Hıristiyan Birliği'nin
Başı olarak tanımlayan ABD'nin kanatları altında, Amerikan
güdümünde gelişen irtica, 1995'te ordunun komuta kademele
rinde olağan görev devir teslimi gerçekleşene dek, Türkiye'yi
bir an önce din devletine döndürmek ve Hilafet düzenine ge
çirmek için "Rep rep"çilik de içinde olmak üzere her yolu de
nemiş, her kapıyı çalmıştı. 1995'te Genelkurmay Başkanı Do
ğan Güreş emekli olur ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta
kademelerinde olağan görev devir teslimi gerçekleşir gerçek
leşmez, eski CIA görevlisi Graham Fuller Türk basınına şöyle
bir açıklama yapıyordu:
Türk ordusu İslamcı darbeye izin vermez.5j
Eski CIA görevlisi Graham Fuller'in, ortada bir
"İslamcı darbe" arayışı olmasa "ordu İslamcı darbeye izin ver'mez" biçiminde demeçler vermesi düşünülemezdi ve sonunda,
Fuller'in Türkiye'deki karıştırıcı çabaları, İsmail Hakkı
Karadayı'nın Genelkurmay Başkanlığı döneminde yakın izle
meye alındı:
Askerin Fuller rahatsızlığı
Eski CIA şefinin dinci gericiler ve
PKK çevresiyle ilişkisi incelemeye alındı
İstihbarat birimleri, Türkiye'nin Atatürk'ün ortaya
koyduğu düşünce ve uygulamaları terk etmesi gerektiği, laik
demokratik yapı yerine şeriata dayalı bir yapılanmanın ya53
Bkz: Milliyet gazetesi. 18.4.1995, Y a s e m i n Ç o n g a r .
179
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
rarlı olacağı yönünde kamuoyu oluşturmaya çalışan Eski
CIA Ortadoğu ve Türkiye Masası Şefi Graham Fuller'in
faaliyetlerini incelemeye aldı. (...) Fuller'in bazı belediye
başkanlıklarınca il ve ilçelere davet edilmesi istihbarat bi
rimleri tarafından dikkatle izleniyor. İstihbarat birimleri,
Fuller'in 1989 yılından itibaren Türkiye aleyhindeki et
kinliklerinin bilindiğine, ancak son dönemlerde bunu artır
dığına dikkat çekerek, Türkiye'nin Sovyetler Birliği'nin yı
kılışından sonra jeopolitik ve jeostratejik yönden önemini
yitireceğini bekleyenlerin yanılgıya düştüğüne, Yeni Dünya
Düzeni'nde Türkiye'nin daha da artan bir öneme sahip ol
ması nedeniyle istikrarsızlığa sürüklenmesi için her türlü fa
54
aliyetle karşılaşabileceğine işaret edildi.
ABD'nin Eski CIA Ortadoğu ve Türkiye Masası Şefi
olan Graham Fuller'in 1989'dan itibaren Türkiye karşıtı etkin
likler içine girdiği saptanmış. ABD'nin 1989'dan başlayarak
Türkiye üzerinde ne gibi oyunlar oynadığını yukarıda gösterdik.
Amerika'nın Yeni Dünya Düzeni'nde Türkiye'yi kendi güdü
münde çalışacak bir Dünya İslam Birliği'nin içine sokup başına
geçirme tasarısı, Turgut Özal'ın ölümünden sonra Refah Partisi-Amerika ilişkilerinin Anayasasını oluşturmuş ve Refah Parti
si'nin 1973'te %11.8, 1977'de %8.6, 1987'de %7.2 olan oy oranı, 1989'da %9.8'e, 1991'de %11.9'a, 1994'de %19.1'e ve
55
1995'te %21.3'e yükselmiştir. Bu yükselişte, Refah'ın Türki
ye'den din devleti ve din birliği isteyen Amerika'nın Panisla
mist buyruklarını Özal öldükten sonra yerine getirebilecek tek
parti olmasının etkisi belirleyicidir.
1989-1995: İrtica ve Polis
Dinsel gericiliğin Amerikan güdümünde adım adım do
ruğa tırmandığı ve ABD'nin isterleri doğrultusunda Türkiye'nin
54
55
Bkz: Cumhuriyet gazetesi, 3.10.1998.
Bkz: Milliyet gazetesi, 20.12.1995: "RP ve MHP Oyları
180
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
din devletine dönüştürülerek Hilafeti kurmaya yönlendirildiği
1989-1995 arasında, Türkiye'de günlük gazetelerde laiklik kar
şıtı düşünceler yayan kimi Prof.'lar, Polis Akademilerinde ders
veriyor; Polis Akademisi öğretmeni Prof. Dr. Aydın Taneri la
ikliğe veryansın eden köşeyazıları yayımlayarak şöyle diyordu:
Birkaç yıl önce, bir sabah, her zaman ders verdi
ğim Polis Akademisi'ne derse gidiyordum. Anıtkabir'in ya
nında çoluk-çocuk toplanmış köpek katl-i âmını seyredi
yorlardı. Fenalaştım, çömeldim. İyiliksever bir zat, beni arabasına aldı, akademiye getirdi. Çok sevdiğim komiser öğ
rencilerim kalp krizi geçirdiğimi zannettiler, ambulans ça
ğırmak istediler.(...) Vahşetin sebebi, katl-i âm emrini ve
renlerin manevi bakımlardan teçhiz edilmemelerinden ileri
geliyor. Din nedir? İman nedir? Milliyet... İnsanlık...
Merhamet nedir? Bilmiyorlar...56
"Laiklik" lafı kaldırılmalıdır.
(...) Bu sütunlarda laiklik üzerinde çok durduk ve
dedik ki: Bu kavram Fransa'dan ithal edilen bir kavramdır.
(...) Bildiğimiz kadarıyle laiklik sadece Fransız anayasasın
da ve onlardan takliden bizde bulunmaktadır. Yani bizim
yaptığımız taklitçiliktir.(...) Bizim kanaatimize göre Anayasa'daki laiklik deyimi devletimizin de milletimizin de başı
na bela olmuştur. (...) "Laiklik lafı kaldırılmalıdır" tezimin
ne kadar isabetli olduğu Mahçupyan'dan da anlaşılıyor...57
(...) 1937'den beri Atatürk'ten fazla Atatürkçülerin
propaganda ettikleri laiklikten bu milletin çok çektiğini
vurgulamalıyız...58
56
Bkz:
Prof.
Dr.
Aydın
Taneri.
Türkiye gazetesi.
10.8.1994.
Aydınlıkta.
" K ö p e k katl-i â m ı " başlıklı k ö ş e yazısı.
57
B k z : Prof. D r . A y d ı n T a n e r i . T ü r k i y e g a z e t e s i .
19.10.1994. Aydınlıkta,
" L a i k l i k lafı k a l d ı r ı l m a l ı d ı r " başlıklı k ö ş e yazısı.
58
B k z : T ü r k i y e g a z e t e s i . 14. 6 . 1 9 9 5 . Prof. A y d ı n T a n e r i : " L a i k l e r laikliği
yargılıyor (2)''
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Laiklik siyahı geri tepiyor!
Laiklik, Latince asıllı Fransızca bir kelime olup
"din dışı" demektir.(...) Kaldı ki "din" ile "devlet" zıt değil
dir. (...) ABD'de 4 yıl önce Başkan Bush Kongreyi (senato
ve temsilciler meclisini) imama dua ettirerek açtırdı. Başkan
ve memurlar göreve başlarken İncil'e el basıp yemin eder
ler. İşte devlet hayatında din unsuru! En büyük askeri okul
olan West Point'in diploma töreninde papaz dua eder.(...)
Gelin şimdi bunları bizim laiklere anlatın. (...) Bizdeki laik
geçinenler yürekli olarak "ben İslam ve din düşmanıyım"
dememekte, Atatürkçülük kalkanı arkasında beyhude bir
mücadele havası estirmektedirler. (...) Din ve devlet bir
birlerine muhtaç kavramlardır. Zira muhteşem devlet
ahlak ve fazilet üzerine kuruludur. Bunu da dinî kaide
ler sağlar...59
Polis Akademisi öğretmenlerinden Prof. Aydın Taneri,
"Bizden laik olmamızı isteyen Batılılar önce kendileri laik ol
sunlar" diyen Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in emekli ol
duktan sonra övdüğü dinsel renkli Türkiye gazetesinde yayım
lanan bu gibi köşe yazılarında, özetle:
1. Laikliğin Fransa'dan taklit olarak alındığını,
2. Türk milletinin laiklikten çok çektiğini,
3. Laiklik lafının Anayasa'dan çıkartılması gerektiğini,
4. Laiklerin "islam ve din düşmanı" olduklarını,
5. Devlet Başkanlarının Meclisi imamlara dua ettirerek
açtırması gerektiğini,
6. Askeri okul öğrencilerinin diploma törenlerinde de
imamların dua etmeleri gerektiğini,
7. Din ve Devlet'in birbirine muhtaç olduklarını,
59
B k z : T ü r k i y e gazetesi. 7 . 1 0 . 1 9 9 4 . Prof. A y d ı n T a n e r i . " L a i k l i k silahı geri
tepiyor"
182
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA. HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
8. Devlet'in ancak dinî kaidelerin sağlayabileceği ahlak
ve fazilet üzerine kurulması halinde muhteşem olacağını öğret
mekteydi.
Kitap Gazetesi'nin Ekim 1994 sayısında bu laiklik kar
şıtı köşeyazılarından alıntılar verdiğimizde, Prof. Aydın Taneri'nin yanıtı şöyle olmuştu:
Bir dergide şahsımıza hücum edildi. Bu konuda
(laiklik konusunda-) yazdığımız yazılardan alıntılar yapıla
rak bir takım yakıştırmalar yapıldı. Şahsımıza hücum eden
yazar, fikirlerimizin tamamını almak yerine cümlelerden ke
sintiler yaparak hükme varmaktadır. Bu yazar şayet bilimsel
bir inceleme peşindeyse, fikirlerimizin tamamından alıntılar
60
yaparak madde madde cevaplandırması icap eder.
Yazılarından alıntılar verilmesini "şahsımıza hücum edildi" diyerek bir suçmuş gibi duyuran Polis Akademisi öğret
menlerinden Prof. Dr. Aydın Taneri'nin köşe yazılarında yay
dığı görüşlerin laiklik karşıtı nitelik taşıdığı apaçıktır.
İşte laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin
laik Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı laik Polis Akademisi'nde
okuyan çoğu komiserlerimiz, 12 Eylül'den sonra, okullarından
bu gibi laiklik karşıtı görüşlerle donatılmış olarak çıkıp görevle
rine başlamışlar ve görev yerlerine gittiklerinde laiklik karşıtı
görüşler yayan ve basında resmi kurumlara parasız dağıtıldığı
yolunda haberler yayımlanan Türkiye gazetesi gibi gazeteleri
her sabah masalarının üstünde bulmuşlardır. Bunun sonucunda
polisimiz laiklik karşıtları ve laiklik yandaşları arasında patlak
veren kimi toplumsal çatışmalarda ve olay değerlendirmelerin
de, Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican'ın önsözüyle ya
yımlanan 21. Yüzyılda Polis kitabında da saptandığı üzere, çoğu
60
B k z : Prof. D r . A y d ı n T a n e r i . 1 6 . 1 1 . 1 9 9 4 . T ü r k i y e g a z e t e s i , " D e m i r e l v e la
i k l i k " başlıklı k ö ş e yazısı.
183
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
61
kez yansız bir tutum sergileyemez olmuştur. Dahası İçişleri
Bakanlığı denetmenleri (müfettişleri) yaptıkları denetimlerde
kimi polislerin doğrudan irtica etkinliğinde bulunduğunu sap
62
tamıştır. Polis eğitiminde görev yapanların kimilerinin laiklik
karşıtı olduğuna ilişkin bir örneği Şükrü Karatepe Olayı'nda
görüyoruz. Refah Partili Kayseri Belediye Başkanı Şükrü
Karatepe, 10 Kasım 1996 günü Atatürk'ü anma töreninde yap
tığı konuşmada şöyle diyordu:
Müslümanlar! İnananlar! Bu rejime karşı hırsınızı,
kininizi, nefretinizi içinizden eksik etmeyin! (...) Laik deği
lim! Tek başıma da kalsam bu zulüm rejimi değişmeli diye
ceğim. Müslümanlar, hırsınızı, kininizi, nefretinizi içinizden
eksik etmeyin, Bu bizim boynumuzun borcudur. TC dikta
cumhuriyetidir.63
RP'li Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, bu
konuşmasından dolayı DGM'de yargılanırken, Polis Akademisi
öğretmenlerinden oluşan bir bilirkişi takımı Karatepe'nin top-
61
B k z : C u m h u r i y e t g a z e t e s i , 1 2 . 2 . 1 9 9 : " P o l i s i n k ö k e n i m u h a f a z a k a r " başlıklı
h a b e r : " ( . . . ) P o l i s A k a d e m i s i ö ğ r e t i m g ö r e v l i l e r i n d e n Ydr. D o ç . İ b r a h i m
C e r r a h ' ı n " S o s y a l Yapı v e P o l i s A l t - K ü l t ü r ü " başlıklı a r a ş t ı r m a s ı n d a (...)
bazı
saptamalar şöyle: "Polisler t o p l u m u n muhafazakar kesiminden
gel
m e k t e v e b u d a p o l i s u y g u l a m a l a r ı n a y a n s ı m a k t a d ı r . (...) Siyasi a n l a m d a
m u h a f a z a k a r v e sağ g ö r ü ş l ü o l m a v e d o l a y ı s ı y l a sağ g ö r ü ş l ü i n s a n l a r a , ö zellikle toplumsal olaylarda daha toleranslı davranmakla suçlanmaktadırlar.
Bu aslında kısmen doğrudur."
62
B k z : C u m h u r i y e t gazetesi, 1 2 . 2 . 1 9 9 : " S a k a r y a E m n i y e t i ' n e M ü f e t t i ş B a s k ı
n ı " h a b e r i : " S a k a r y a E m n i y e t M ü d ü r l ü ğ ü ' n e gelen müfettişler, adları irticai
faaliyetlere
karışan
memur
ve
amirleri
tespit
etmeye
başladılar;
biri
b a ş k o m i s e r üç p o l i s m e m u r u n u n irticai faaliyetlere karıştıkları ve bazı am i r l e r i n şeriatçı
k i t a p dağıttıkları
belirlendi.(...) E m n i y e t amiri
İbrahim
T o k u r ' u n (...)İstanbul D G M ' n c e y a s a k l a n a n B i z e Z u l m e d i y o r l a r adlı kitabı
p o l i s m e m u r l a r ı n a sattığı ö n e s ü r ü l d ü . "
63
B k z : M i l l i y e t gazetesi,
haberinden / Kayseri.
184
1 1 . 1 1 . 1 9 9 6 . C u m h u r i y e t ' e saldırı. D a v u t G ü l e ç ' i n
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA. HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
lumda laikliğe karşı kin, hırs ve nefret aşılayan bu sözlerini hu
kuka uygun bulan bir rapor vererek, onu aklamıştır:
RP'li Karatepe'yi Polis Akademili bilirkişi akladı.
Polis Akademisi Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı Baş
kanı Prof. Dr. Ali Şafak, üye Yrd.Doç. Dr. Vahit Bıçak, üye
öğretim üyesi Mesut Bedri Eryılmaz'dan oluşan bilirkişi
heyetinin hazırladığı raporda, Karatepe'nin siyasi eleştiri sı
nırında kaldığı ve hukuka aykırı davranışından söz edilme
sinin mümkün görülmediği belirtildi.(...) Polis Akademi
si'nin oybirliğiyle verdiği rapor DGMde rahatsızlık yarattı. 64
Şimdi, bir ülke düşünün ki, askeri okullarında laiklik
yanlısı bilimgüder bir eğitim verilirken, polis okullarında laiklik
karşıtı dingüder öğretmenler eğitim veriyor! Ordusu bilimgüder
laik; polisi dingüder, laikliğe karşıt bir ülke olabilir mi? Ya da
soruyu şöyle soralım: Bir ülkenin ordusu laik fakat polisi laikli
ğe karşıt ve din devleti özlemcilerine yandaş bir tutum izlerse, o
ülkenin dirliği ne olur, düzeni ne olur, güvenliği ne olur? 6 5
54
6S
Bkz: Hürriyet gazetesi, 16.3.1997. Oya A r m u t ç u ' n u n haberinden / A n k a r a
Bkz: C u m h u r i y e t gazetesi, 17.1.1999, Deniz Som, Vaziyet köşesi, Emniyet
g r u b u , başlıklı y a z ı : " E m n i y e t G e n e l M ü d ü r l ü ğ ü ' n ü n h i z m e t e özel gizlilik
d e r e c e s i n d e h a z ı r l a d ı ğ ı T e m m u z 1998 tarih v e 7 0 sayılı İ s t i h b a r a t B ü l t e n i ' n i n İrticai A k ı m l a r k ı s m ı n d a , k a m u o y u n d a F e t h u l l a h ç ı l a r a d ı y l a a n ı l a n
F e t h u l l a h G ü l e n G r u b u d e ğ e r l e n d i r i l i y o r . Strateji G r u b u ' n u n aylık dergisi
G ü n d e m ' d e y a y ı m l a n a n h a b e r e göre...
Emniyet'in raporunda Fethullah
G ü l e n G r u b u , d ö n e m i n B a ş b a k a n Y a r d ı m c ı s ı B ü l e n t E c e v i t ' i n iyi t a r i k a t l a r
g ö r ü ş ü d o ğ r u l t u s u n d a y o r u m l a n ı y o r v e t a k d i r ediliyor.(...) E m n i y e t ' e g ö r e ,
F e t h u l l a h G ü l e n ılımlı islami y o r u m l a r ı y l a dini d e ğ e r l e r i n siyasi h e d e f l e r e
alet e d i l m e m e s i n i t e l k i n e d i y o r v e T ü r k i y e ' d e e n g e n i ş t a b a n a s e s l e n i y o r ;
F e t h u l l a h G ü l e n ' e bağlı m ü r i d l e r T ü r k i y e C u m h u r i y e t i ' i n d ü n y a ç a p ı n d a ö n e m l i bir d e v l e t o l m a p o t a n s i y e l i n d e n h a r e k e t l e ö z e l l i k l e e ğ i t i m a l a n ı n d a
çalışıyor.(...) E m n i y e t ' i n a k l a d ı ğ ı F e t h u l l a h G ü l e n G r u b u ' n u n , r a p o r u n İrti
cai A k ı m l a r b ö l ü m ü n d e y e r a l m a s ı ise k e n d i i ç i n d e çelişki y a r a t ı y o r . Ö t e
y a n d a n A y d ı n l ı k d e r g i s i n i n k a p a k h a b e r i n d e İçişleri B a k a n l ı ğ ı ' n a s u n u l a n
185
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Bir iki yıl önce, gazetelerde, polis örgütünün uçaksa
var, tanksavar gibi ancak bir düzenli orduya karşı kullanılabile
cek türden ağır silahlarla donandığını; polis istihbaratının Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin gizli nitelikteki telefon görüşmelerini
dinlediğini; askeri istihbarat örgütüne polis ajanlarının sızdırıl
dığını (Kadir Sarmusak Olayı) 66 ve bunun ardından da polis ör
gütünün, tanksavar ve uçaksavar gibi silahları Türk Silahlı
Kuvvetleri'ne vermemek için direndiğini okuduk.
Tarikatlarla arası iyi olan ve basında takunyalı diye ni
telenen bir İçişleri Bakanı da 1989 yılında: "Korkmayın, artık
ordu darbe yapamaz; şu sayıda asker varsa, bunun karşısına şu
sayıda polis dikilir", demişti. Bunlar Kurtuluş Savaşı yıllarında
Çerkes Ethem'in kendi komutasındaki İslamcı Yeşil Orduyu
TBMM'nin Atatürk komutasındaki düzenli ordusunun buyru
67
ğuna vermemek için nasıl direndiğini anımsatan durumlardı.
Polis örgütü, ABD damgalı Türk-İslam Sentezi doğrultusunda
çalışan kimi seçilmiş ve atanmışların çabalarıyla, Amerika'nın
1989'dan sonra ivedilikle gerçekleştirmek istediği Türkiye'de
bir r a p o r a g ö r e , E m n i y e t G e n e l M ü d ü r l ü ğ ü ' n ü n F e t h u l l a h G ü l e n C e m a a t i
m e n s u p l a r ı n c a ele geçirildiği ö n e s ü r ü l ü y o r .
66
B k z : Y a l ç ı n D o ğ a n , 2 2 . 1 . 1 9 9 9 g ü n l ü M i l l i y e t ' t e y a y ı m l a n a n " D Y P ' d e iki
a d a y " başlıkl ı k ö ş e yazısı: " ( . . . ) D Y P ' n i n E s k i ş e h i r a d a y l a r ı a r a s ı n d a iki isim
var. İlgi ç e k i c i r a s l a n t ı , ikisi d e i s t i h b a r a t ç ı . Biri D e n i z K u v v e t l e r i K o m u tanlı'ğından b e l g e s ı z d ı r m a k l a y a r g ı l a n m ı ş o l a n E m n i y e t G e n e l M ü d ü r l ü ğ ü
İ s t i h b a r a t D a i r e B a ş k a n ı B ü l e n t O r a k o ğ l u , diğeri o n u n l a ç a l ı ş m ı ş , y i n e bir
istihbaratçı A d e m Demir.(..) S ö z ü m o n a " o r d u d a darbe havası var mı yok
m u " s o r u s u n a karşılık b u l m a k için.
i d d i a y a göre, " O r a k o ğ l u a s k e r l i ğ i n i
y a p m a k t a o l a n p o l i s m e m u r u S a r m u s a k ' ı D e n i z K u v v e t l e r i n d e n b e l g e sız
dırmakla"
görevlendiriyor.
Sarmusak
askeri
savcıya
önce
"belgeleri
O r a k o ğ l u ' n u n talimatıyla aldığını" söylüyor, ancak m a h k e m e d e bu sözünü
geri alıyor. D a h a s o n r a O r a k o ğ l u d a S a r m u s a k d a b e r a a t ediyor... E m n i y e t
İ s t i h b a r a t d a i r e s i e n son p o l i t i z e o l m a s ı g e r e k e n b i r i m l e r d e n b i r i . "
67
E m n i y e t M ü d ü r l ü ğ ü İstihbarat Daire Başkanı Bülent O r a k o ğ l u ' n u n da gö
rev y a p t ı ğ ı s ü r e i ç e r i s i n d e , p e k ç o k k e z : " A r t ı k askeri d a r b e o l m a z , ç ü n k ü
170 bin p o l i s v e 6 bin özel t i m v a r " d e d i ğ i , b a s ı n d a y e r almıştır. B k z : C u m
h u r i y e t g a z e t e s i , 2 . 7 . 1 9 9 7 . " T e l e f o n d i n l e m e ç e t e s i " başlıklı h a b e r d e n .
186
1989-1995: ABD GÜDÜMLÜ İRTİCA, HİLAFETÇİ DARBE PEŞİNDE
din devleti ve Amerikan güdümünde İslam Birliği tasarısı doğ
rultusunda güdümleniyor ve bu ABD tasarısına karşı çıkma ola
sılığı bulunan orduya dahi baş kaldıracak bir eğilime sürükleni
yordu. Ahmet Taner Kışlalı da bir köşe yazısında güvenlik
güçlerinin içinde bulunduğu durumu şöyle irdeliyordu:
Asker, Polis ve Naziler
Olayı Prof. Neşet Çağatay'dan dinlemiştim. Sayın
Çağatay, ilahiyat fakültesi dekanlığı yapmış bir bilim adamı.
Türkiye'de İslamı en iyi bilenlerden birisi. Aynı zamanda inançlı bir Kemalist. Bursa'da polislere verdiği bir konferan
sın sonunu dehşetle anımsıyor: Neredeyse beni dövecekler
di! Niçin? Laikliği ve laikliğin İslamla bağdaşabileceğini
savunduğu için! (...) Polisin içinde önemli oranda şeriatçı ve
ırkçı bulunuyor. Ama disiplin bulunmuyor! (...) Polisin gö
revi Cumhuriyet yasalarını korumak. Ama polisin içinde o
yasalara inanmayanlar var. Hatta o yasalara karşı olanlar
var. (...) Polis; kamu görevlisine, işçiye, hatta bağrı yanık analara karşı hoşgörüsüz olabiliyor. Ama yeşil bayrak açmış
şeriatçıya karşı hoşgörülü. Polis cumhuriyete karşı olanlara
hoşgörülü. Ama cumhuriyeti savunan basına karşı acımasız.
Elbette ki polisin tümü böyle değil. Ama içlerinde önemli
bir kesimi böyle.(...) "Askerden farklı polis" anlayışı, bir
anlamda DP geleneğinde vardı. MC'ler yozlaşmayı hızlan
dırdı. Şimdi RP'de olan -imam-hatip kökenli- bir ANAP'lı
İçişleri Bakanı zamanında ise bozulma doruğa ulaştı. O dö
nemin ürünü olan kaymakamlara bakın. Acaba kaçı kadın
eli sıkıyor? (...) Asker... Polis... Eğitim... Asker ile polis arasındaki en büyük fark, eğitim ve ondan daha önemlisi di
siplin farkıdır. Ama disiplin de eğitimin ürünüdür. Asker di
siplinlidir ve içinde cumhuriyet ilkelerine karşı olanlara yer
yoktur. Polis disiplinsizdir ve içinde cumhuriyete karşı
öğeler taşır.68
68
B k z : A h m e t T a n e r Kışlalı. C u m h u r i y e t gazetesi,
1.8.1997.
187
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Bütün bunlar, Humeyni Devrimi sırasında İran'da gü
venlik güçlerinin bir kesiminin diğer kesimine karşı nasıl silah
kullandığını, İran'da sokak aralarında askerlerle polislerin bir
birlerini nasıl yaylım ateşine tuttuğunu ve nasıl oluk gibi kanlar
aktığını anımsatması bakımından ürpertici durumlardır
Yer
yüzüne egemen olma ve egemenliğini sürdürme çabasındaki
ABD'nin Türkiye'yi 1945'ten bu yana din devletine dönüştür
meye çalışması, bu uğurda her yolu denemesi, tüm kişi ve ku
rumları bu doğrultuda güdümlemesi, Türkiye'yi işte böyle ka
ranlık bir uçurumun eşiğine getirmişti.
Sonuç olarak
1989'da eski Sovyetler'in dağılmaya başlamasından
sonra, Amerika'nın isterleri uyarınca inatla din devletine dö
nüştürülmek ve İslam Birliği'ne sokulmak istenen Türkiye'de,
toplumun tüm kesimleri ve güvenlik görevlileri şu ya da bu oranda Atatürk ilkelerinden kopuşa sürüklenmiş, mürteciler
ABD arkalarında olduğu sürece hiç bir gücün kendilerine engel
olamayacağını düşünerek ve 1993-1995 arası Genelkurmay'ı da
kendi yanlarında bilerek; oyla olmazsa askeri darbeyle yöneti
mi elimize geçiririz, bizim için her iki yol da açıktır, düşünce
siyle coşmuş, büyük bir özgüvenle yönetim basamaklarına tır
manmışlardır. Türkiye'yi ABD'nin buyruğuyla Ortadoğu'nun
Orta Çağ karanlığına sürükleyen bu çılgın gidiş, Genelkurmay
Başkanı Doğan Güreş'in görev süresi uzatılmayarak emekli ol
duğu ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademelerinde ola
ğan görev devir tesliminin gerçekleştiği 1995'e dek sürmüştür.
69
Bkz: C e n g i z Özakıncı, Kitap Gazetesi,1.3.1995. tran-Türkiye ve İslam Dev
r i m i ü z e r i n e N e v v a l Ç i z g e n ( S e v i n d i ) ile söyleşi.
188
BEŞİNCİ BOLUM
1995-1997
"28 ŞUBAT"IN OLUŞUM SÜRECİ VE
Y ENİ ULUSAL SAVUNMA ÇİZGİSİ
1995 MİT İrtica raporu
Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş'in görev süre
si uzatılmayıp 1995'te ordunun komuta kademeleri olağan devir
teslim yoluyla değiştikten sonra da Refah Partisi kurmayları
"Ordu Refah Partisi'nden yana!" demeyi sürdürürken yeni Ge
nelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı, ordunun
bilimgüder ulusçu çizgiyi korumakla yükümlü olduğunu üstüne
basa basa vurgulamaktaydı. 1995'te Genelkurmay Başkanı Do
ğan Güreş emekliye ayrıldıktan sonra MİT'in Cumhurbaşka
nı'na sunduğu rapor, 1990-1995 arası irticanın ne denli ürkütü
cü boyutlara tırmandığını sergiliyor ve bütünü elinizdeki kita
bın belgeler bölümünde bulunan bu raporda, şöyle deniliyordu:
Sayın Cumhurbaşkanım,
(...) Daha önce tekke, zaviye ve pansiyonlarda, ka
palı bir sistem içinde eğitim ve propaganda yapan İslamcı
unsurlar, artık sokağa dökülmüşler, özellikle son 5 yıl içinde (1990-1995) , siyasi, sosyal ve dini olaylara duyarlı
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
bir şekilde geniş kapsamlı organize eylemler gerçekleştir
meye yönelmişlerdir.
Bir cephesi Laik Cumhuriyet'e ve Atatürk'e karşıtlık
olan İslamcı (irticai) faaliyetlerin tehdidi son dönemde
boyutlanmıştır.(...)
Halihazırda modern ve yaygın teşkilat yapıları ile
faaliyet gösteren, eğitim ve taban genişletme çalışmala
rında çağdaş yöntem ve araçları, zaman zaman devlet
ten daha ileri ölçülerde kullanan İslamcı unsurlar amaçlarına ulaşmada belirli mesafeler katetmişler ve karakter
değiştirmişlerdir. Nitekim İslamcı kitle içinde, alışılmış,
mistik, mütedeyyin insan tipinin dışında, teknolojik ye
niliklere açık, kariyer sahibi kişiler mevcut olup, yöne
time geldikleri zaman uygulanacak ekonomik ve siyasi
bir model de hazırlanmıştır.
Diğer taraftan, taban genişletmeye dayalı uzun vadeli
geleneksel stratejiler dışında İslamcı çevrelerde, silahlı mü
cadeleye dayalı devrim fikrinin gündeme getirilmesi ve
evrensel boyutta Panislamizm çalışmaları, anılan unsur
lardaki değişikliklerdir.
(...)İslam ülkeleri ile ilişkiler bazında, Kuveyt ve
BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) de önem arzetmektedir.
Her iki ülke ile de ilişkiler Müslüman Kardeşler örgütü
mensupları aracılığıyla yürütülmektedir.
Bunların dışında, daha önce de belirtildiği gibi, İs
lam ülke ve grupları nezdinde, "İslam Birleşmiş Millet
leri, İslam Ekonomik Topluluğu, İslam Savunma Teşki
latı" kurulması gibi enternasyonel faaliyetlerin, Milli
Görüş'ün Panislamist hedefleri doğrultusunda yürütül
1
düğü, (...) gözlenmektedir.
1995 yılında Cumhurbaşkanına sunulan ve 1990-1995
arasını konu alan bu MİT Raporunun tek eksiği şuydu: Mürte
cilerin uğruna savaşım verdikleri ve yönetimi ellerine geçir1
Bkz: Aksiyon Dergisi. 25 Şubat-3 Mart 1995, "Noktasına, virgülüne do
k u n m a d a n , b ü t ü n açıklığıyla: M İ T ' i n s o n İrtica R a p o r u " başlıklı A h m e t
G ü n e r i n h a b e r i n d e n . sf. 2 2 - 2 8 .
190
1995-1997: "28 ŞUBATIN OLUŞUM SÜRECİ
diklerinde uygulamayı öngördükleri tüm düşünceler, onların
beynine gökten zembille inmemiş, 1945'ten bu yana ABD tara
fından sokulmuştu. Gerek Panislamizm, gerek Hilafet, gerek
İslam Birliği, gerek İslam NATO'su, gerek İslam Ortak Pazarı,
gerek İslam Birleşmiş Milletleri,.. bunların hepsi de ABD'nin
1945'ten bu yana Sovyetler'e karşı gerçekleştirmeye çalıştığı
1989'dan sonra ise Avrupa-Rusya yakınlaşmasından doğan Urallardan Atlantiğe Ortak Avrupa Evi tasarımını baltalamak amacıyla kendi güdümünde oluşturmayı amaçladığı şeylerdi.
Türkiye'de 1990-1995 arası gemi azıya alan irticanın gerçek
beyni Turgut Özal'lar, Erbakanlar, Fethullan Gülenler, vs. de
ğil, tüm mürtecilerin iplerini-elinde tutan Mürtecibaşı ABD'ydi.
İrtica, ardında ABD olduğu için azmış, şımarmış, özellikle
1993'ten sonra ABD destekli bir Refahçı darbeden bile söz edilir olmuştu. 1995'te Genelkurmay'daki görev devir teslimin
den sonra dahi Refahçılar ABD arkalarında olduğu sürece Ge
nelkurmay'ın da kendi arkalarında olacağına güvenerek, "Ordu
bizim arkamızda" diye bağırmayı sürdürüyorlardı.
Erbakan: RP iktidarına ordu sevinir
Adana'da Milliyet yazarlarıyla yaptığı kahvaltıda se
çim sonrası hedeflerini açıklayan Refah Partisi lideri şöyle
dedi:
(...) Cumhuriyeti biz kurduk, biz yücelteceğiz. İs
tiklal Savaşı'nı Sütçü İmam, Rıdvan Hoca başlatmıştır. RP,
İstiklal Savaşı'nda ortaya çıkan cevherin kendisidir. Cum
huriyeti yönetecek olan da bizleriz. (...) MGK Milli Görüşle
(= Refah Partisi'nin görüşüyle) çalışacak. (...) RP'nin ikti
dara gelmesinden Silahlı Kuvvetler rahatsız olmaz, tam
2
tersine, RP iktidarına en fazla ordu sevinecek.
Gelgelelim ABD güdümlü irtica yuvası Refah Parti
si'nin Başkanı Erbakan, bu sözlerinden çok değil iki ay sonra
2
Bkz: Milliyet gazetesi 17.12.1995.
191
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
15 Şubat 1996 günü, Org. İsmail Hakkı Karadayı komutasında
göreve başlayan Genelkurmay'ın Atatürk'ün bilimgüder ulusçu
çizgisinden ayrılmayacağını görüp ilk şokunu geçirdi.
Şubat 1996: Ordu irticaya karşı tavır alıyor
Jandarma Genel Komutanlığı, 15 Şubat 1996'da ya
yımladığı "Kışlalarda İbadet Genelgesi" ile irticanın orduyu ele
geçirme çabalarına karşı önlemler alıyordu:
Jandarma Genel Komutanlığı
Kışlalarda İbadet Genelgesi
15 Şubat 1996
HRK: 2052-10-96 / EĞT. Ş. (204) GİZLİ
• Mescitlere rütbeli personel ile sivil memur ve işçiler gi
remeyecek, bunlar dinimizin hoşgörüsüne sığınarak iba
detlerini evlerinde ve sivil kıyafetli olmak kaydıyla her
kese açık camilerde yapacaklar.
• Kışla içinde ve dışarıda yapılacak ibadetlerde mesai
saatlerine uygunluk esas alınacak.
• Kışla mescitlerinden ve camilerinde ezan okunmayacak,
bunun için askeri maksatla verilmiş ses yayın cihazları kul
lanılmayacak, ezan dışarıdaki camilerden dinlenecek ve
ya saate göre ibadete başlanacak.
• Cami ve mescitlerde sadece Diyanet İşleri Başkanlı
ğı'nca yayınlanmış Kur'an ve dergiler bulundurulacak.
Herhangi bir din grubu veya tarikatlara ait yayınlar,
halı ve seccade hediyeler kabul edilmeyecek.
• Mescit ve camilerde bulunan ve Diyanet İşleri Başkanlı
ğına mensup imamların resmi kıyafeti olan cübbe ve sarık
lar kullanılmayacak. Silahlı Kuvvetler Kıyafet Kararnamesi'nde belirtilen haki renkli imam latası ve sarık seferde gö
revlendirilecek rütbeli din görevlilerine mahsus olduğu
gözönüne alınarak, imamlık görevi yapan kişiler normal er
kıyafeti ile bu görevi yürütecekler.
192
1995-1997: "28 ŞUBAT"IN OLUŞUM SURECİ
• Cami ve mescitlerde duvarlarda manası bilinmeyen eski
Türkçe yazılar kaldırılacak. Rahle, tespih, takke gibi TSK
Kıyafet Kararnamesi'ne uygun olmayan malzeme kullanıl
mayacak.3
Jandarma Genel Komutanı
Orgeneral Teoman Koman
1993'ten sonra ordunun Refahçı bir darbe yapıp ken
dilerini yönetime getireceğini savunan mürteciler, bu genelge
basında yayımlandıktan sonra, 1995'teki komuta değişikliğiyle
güvendikleri dağlara karlar yağdığını görüp çok öfkelendiler.
Gelgelelim Mürtecibaşı Erbakan, biz Amerikayla işbirliği yapıyoruz, ordu da Amerika 'nın dostudur, öyleyse ordu bizden ya
nadır biçimindeki saplantısından bir türlü kurtulamıyor, bu ge
nelge basına yansıdıktan sonra dahi orduyu Refah Partili olarak
gösteren demeçler vermekten geri kalmıyordu:
Erbakan: Ordu Refah'ı istiyor
RP lideri Necmettin Erbakan, dün yaptığı açıklama
larda, Rantiyecilerin RP'nin yakın zamanda iktidar olaca
ğını anladıkları için orduyu kendilerine alet ettiklerini öne sürerek şöyle dedi: Milletimiz RP'yi en büyük parti yap
tıysa, "Ben Refah'ı istiyorum" diyorsa, kimsenin şüphesi
olmasın ki, ordumuz da aynı düşüncededir. Ordu da Refah'ı istiyordur. Ama görevi icabı bunu açıkça ilan ede
mez, konuşamaz. (...) Ordumuzu din düşmanlığının aleti
yapmak istiyorlar. Hayır. Hiçbir şeyi başaramadığınız gibi,
bunu da başaramayacaksınız. Çünkü bu ordu bizim ordu
muzdur...4
3
B k z : M i l l i y e t gazetesi, 2 7 M a r t 1 9 9 6 . " T a r t ı ş ı l a n g e n e l g e "
ayrıca bkz: Tür
kiye g a z e t e s i . 2 4 . 3 . 1 9 9 6 . " R P ' d e n s o r u : K ı ş l a d a n a m a z y a s a k m ı ? " başlıklı
Ş e n o l A t e ş ' i n haberi.
4
B k z : H ü r r i y e t gazetesi, 2 8 m a r t 1 9 9 6 .
193
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Oysa Jandarma Genel Komutanlığı'nın genelgesi o
denli açıktı ki, ortada böyle bir belge varken Erbakan'ın: Ordu
Refah partilidir ancak görevi gereği bunu açık açık duyuramıyor biçimindeki bu çirkin demeci bile, Doğan Güreş'in Genel
kurmay Başkanlığı döneminde "Ordu bizden yana, Genelkur
may'da Refah Partisi var, Kuvvet Komutanları Refah Partili,
Rap rap sesleriyle geliyoruz" diye çığlıklar atan Refah Partili
leri, Org. İsmail Hakka Karadayı başkanlığındaki Genelkur
may'ı dinsizlikle, kafirlikle suçlayan demeçler yağdırmaktan alıkoyamadı.
Ordu-RP kavgası
Askeri tesislerde ibadeti yasaklayan genelgeye gelen
sert eleştirilere ordudan sert yanıt verildi. Üst rütbeli bir
askeri yetkili: "Maskelerinin düşmesinden telaşa kapılan
şeriat özlemcilerininin, sahte dindarların ve çağdışı
kalmış gerici takımının Türk Silahlı Kuvvetlerini cephe
alarak onu yıpratmaya çalıştıklarını" söyledi.5
Genelkurmay'ın Silahlı Kuvvetlere yönelik "din
düşmanlığı" suçlaması üzerine verdiği muhtıra niteliğin
deki sert yanıt, RP'yi karıştırdı.6
Genel Başkan Erbakan, parti yöneticilerine asker
lerle ilgili konularda konuşma yasağı getirdi.7
1993-1995 arası Genelkurmay'la balayı yaşadığı gö
rüntüsünü veren ve oy yoluyla olmazsa darbe yoluyla yönetime
geleceğini açık açık söyleyen Refah Partisi, 1995'teki komuta
değişiminden sonra orduyu yanlarında ya da arkalarında değil
karşılarında görünce bu kez orduya saldırmaya başlamış, parti
ye üye olan Amerikan güdümlü "yeşil kuşak"çı emekli subaylar
5
Bkz: Yeni Yüzyıl gazetesi. 27.3.1996
6
Bkz: Hürriyet gazetesi. 28.3.1996
7
Bkz: Hürriyet gazetesi. 28.3.1996
194
1995-1997: "28 ŞUBAT"IN OLUŞUM SÜRECİ
aracılığıyla ordu üzerine kuşku serpici demeçler vermeye baş
lamıştı:
RP'nin generali: Ordu için şaibe var
Kamuoyunda "Refah'ın Generali" diye tanınan emekli Tuğgeneral Hasan Sağlam, ordu konusunda bir ta
kım şaibelerin olduğunu belirtti ve bunların ortadan kaldı
rılması lazım, dedi. Sağlam, "Ordunun Refah'ı istemedi
ği" iddiaları için, "Böyle bir şeyin olmasını doğru bulmu
yorum. Varsa eğer böyle bir şeyin olduğuna inanmak is
temiyorum. Ortada bir takım şaibeler var. Artık tek
partili Türkiye'de değiliz. Onun için herkes kendi hu
duduna çekilmelidir" diye konuştu. Kamuoyunda Refah'ın Generali olarak tanınan Sağlam, Türk Silahlı Kuv
vetleri'nde son olarak eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in
Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığı döneminde görev al
mıştı. Sağlam, o tarihte MGK Genel Sekreteri olan Haydar
Saltık'ın yardımcılığı görevinde bulunmuş ve 1981'de de
emekli olmuştu. Sağlam, 1991 seçimlerinde RP'nin Balı
kesir'den milletvekili adayı olmuş ancak seçilememişti.
Bu arada, RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, partisin
den milletvekili adayı olan Sağlam'dan Kur'an kursu aç
masını istedi. Erbakan, Türkiye yazarlar Birliği'nin Genel
kurulu'nda dün karşılaştığı İlim Yayma Cemiyeti Başkanı
Sağlam'a: Kız çocukları için de Kur'an Kursu açılması fev
kalade önemli bir hizmettir, dedi.8
Refahçılar Doğan Güreş'in Genelkurmay başkanlığı
döneminde "Rap rap sesleriyle geliyoruz" derken, Doğan Gü
reş emekli olduktan sonra "Ordu için şaibe var" demeye baş
lamışlardı. Çünkü 1995'te komutanların değiştiği Genelkurmay,
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Atatürkçü bilimgüder (laik) düze
nin bekçisi olduğunu açıkça vurguluyordu.
8
Bkz: Hürriyet gazetesi. 3.3.1996
195
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Temmuz 1996: ABD Erbakan'ı iktidara getiriyor
1995 seçimlerinden sonra kurulan ANAYOL hükümeti
yıkılınca, Temmuz 1996'da Erbakan'ın Başbakanlığı altında
Refahyol hükümeti kurulmuş ve bu olay dış basında şöyle yankılanmıştr.
Fransız İstihbaratına yakınlığıyla tanınan
El Vatan El Arabi dergisinin iddiası:
"Erbakan'ı İktidara ABD Getirdi"
Suudi Arabistan'ın desteğiyle Fransa'da yayımlanan
haftalık El Vatan El Arabi dergisi "Erbakancılık Humeyniciliğe karşı" başlıklı haberinde; "Erbakan, radikal İslama
karşı ılımlı bir şeriatçı cephe kurarak bölge çapında yeni bir
İslamcılık akımı yaratıyor. Bu amaçla ABD ile anlaşarak
bölgede stratejik oynuyor. Amerikan politikaları çerçeve
sinde İran, Sudan ve Suriye ile karşı karşıya gelebilir." yo
rumu yapıldı. Fransız resmi ve istihbarat kaynaklarına
yakınlıklarıyla bilinen Lübnanlı gazetecilerin çıkardığı El
Vatan El Arabi, 12 Temmuz 1996 tarihli nüshasının kapa
ğında kullandığı Erbakan'ın fotoğrafıyla birlikte "TürkiyeABD anlaşmasının gizli yanı: Amerikan onayıyla Halife
Erbakan" spotuna yer verdi. Fransız istihbarat raporla
rında 29 Mayıs 1996 tarihinde düzenlenen Fetih Şöleni'nin,
ABD-Refah işbirliği için dönüm noktası olduğu belirtildi.
Özellikle ABD ile Batılı ülke istihbarat örgütlerinin yoğun
katılımı ve ilgisine mazhar olan Fetih Şöleni'nde Erbakan
bölge çapında İslamcı bir lider olarak ön plana çıktı. Bu
proje kapsamında İslam Ortak Pazarı, İslam NATO'su ve
İslam Dinarı da bulunmaktadır. İstihbarat raporlarında
RP'nin sadece Osmanlı Halifeliği'ni değil, bölge çapında
yeni bir köktendinci enternasyonalini kurmayı amaçladığı
sıkça konuşuluyor... Amerikan patentli bu proje, İslamcı
lara karşı İslamcıların kullanılması demektir... Kimi çevrele
re göre ordu, Refah efsanesi bitsin diye Erbakan'ın iktidara
196
1995-1997. "28 ŞUBAT"IN OLUŞUM SURECİ
gelişine göz yumdu. Oysa bu doğru değildir. Uyanık, zeki
ve pragmatik Erbakan, öncelikle ABD ile anlaştı. Ameri
kan stratejisi çerçevesinde hareket edeceğine dair temi
natlar verdi. Bu yüzden Amerika'nın onayıyla halife oluverdi... RP lideri, ABD Dışişleri Bakanı Ortadoğu işle
rinden sorumlu yardımcısı Peter Tarnoff'la görüşmesinde,
PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Şam'dan çıkarılması için Suriye'ye baskı yapmasını istedi. Suriye ile PKK me
selesi çözülmediği takdirde. Erbakan'ın Suriyeli Müslü
man Kardeşler örgütünü bu ülkeye karşı kullanacağı
sanılıyor. Keza Erbakanlı Türkiye, İran ile de Azerbaycan
ve Orta Asya'da kapışabilir" 9
ClA'nın tüm kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmakla ünle
nen Fransız İstihbarat Örgütü, Amerikan-Refah işbirliğinin çer
çevesini böyle çiziyordu. Amerika, 1945'ten sonra Sovyetler"e
karşı örgütlemeye çalıştığı Türkiye önderliğinde İslam Birliği,
İslam NATO'su, İslam Birleşmiş Milletleri. İslam Ortak Pazarı,
İslam Dinarı ve Halifelik gibi kurumları. Avrupa-Rusya yakın
laşmasından doğan Urallardan Atlas Okyanusuna Ortak Avrupa
Evi çabalarını baltalamak üzere, 1989'dan 1993'e dek stratejik
işbirlikçisi Turgut Özal eliyle, onun ölümünden sonra da Refah
Partisi eliyle gerçekleştirmeye çalışıyordu. Türkiye'nin Ameri
ka'nın istediği gibi bir din devletine dönüşmesi, Türkiye'yi içi
ne almak istemeyen Avrupa Birliği'ne bir dışlama gerekçesi ya
ratacağı için Avrupa Birliği'nin de işine geliyordu. Gelgelelim
Avrupa Birliği, din devletine dönüşecek bir Türkiye'nin Ame
rika'nın güdümünde değil kendi güdümünde olmasını istiyordu.
Refah Partisi'ni ABD'nin güdümünden çıkarıp kendi güdümle
rine sokmak isteyen Avrupa ülkeleri, Erbakan Başbakan olunca
onu kendi yanlarına çekmek için çaba göstermeye başladılar:
9
Bkz; C u m h u r i y e t gazetesi. 2 6 . 7 . 1 9 9 6 .
197
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Ankara'ya Kinkel Desteği
Alman Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel, ABD'ye karşı
Başbakan Necmettin Erbakan'a destek vererek, Türki
ye'nin Batı'dan (Avrupa'dan) izole edilmesinin imkansız
olduğunu bildirdi. Almanya Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel,
Türkiye'nin İslam ülkeleriyle yakınlaşmasına müdahele
edilemeyeceğini ve Türkiye'nin bu nedenle izole edil
memesi gerektiğini bildirdi. Haftalık "Bild" gazetesinin so
rularını yanıtlayan ve Türkiye'nin İslam ülkeleriyle yeni
temaslarını değerlendiren Kinkel, ABD'nin İran ve Lib
ya'yla ticaret yapanlara yönelik yasaklarının kabul edilebilir
olmadığını kaydetti. Bu yüzden yakın müttefik ABD ile
Almanya arasında bir "ticaret savaşı" çıkması için bir
neden olmadığını belirten Kinkel, Türkiye'yle ilgili olarak
şu görüşleri bildirdi: "Başbakan Erbakan'ın İran ziyaretinde
imzalanan doğal gaz anlaşması fazla abartılmamalı. Çünkü
bu uzlaşma, Erbakan göreve başlamadan çok önce imzalan
dı. Ayrıca, Türkiye ve İran iki komşu ülkedir. Burada nor
mal diplomatik ilişkiler söz konusudur ve buna bizim
müdahele etmemiz söz konusu olamaz."
Klaus Kinkel, Türkiye'nin Avrupa'ya ait olduğu
nu göstermek için, Avrupalıların herşeyi yapması gerek
tiğini bildirdi ve "Türkiye, bizimle çok iyi dost bir ülkedir.
Demir Perde'nin yıkılmasından sonra, Avrupa ile İslam
Alemi ve Asya ülkeleri arasında önemli bir köprüdür.
Türkiye izole edilemez" dedi.
İslam ülkelerindeki gelişmeleri değerlendiren Kin
kel, dünya nüfusunun yüzde 23'ünün ve yaklaşık 1.2 milya
rının Müslüman olduğunu hatırlattı. İslam alemiyle dünya
nın geri kalan ülkeleri arasında bir uçurum meydana gelmesi
ya da bir kültür savaşı olmasını önlemek gerektiğine dikkat
çeken Kinkel, "İslam'ı iyi anlamak gerekir. Hatta Alman
ya'daki okullarda Müslümanlık üzerine ders verilmesinden
yanayım.(...)" şeklinde konuştu.10
10
B k z : M i l l i y e t gazetesi, 16.8.1996
198
1995-1997: "28 ŞUBATIN OLUŞUM SURECİ
Almanya Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel, "Türkiye,
Demir Perde'nin (1989'da) yıkılmasından sonra, Avrupa ile
İslam Alemi ve Asya ülkeleri arasında önemli bir köprüdür" di
yordu. Amerika ise: "Türkiye, Demir perde'nin (1989'da) yı
kılmasından sonra, Amerika ile İslam Alemi ve Asya ülkeleri arasında önemli bir köprüdür" görüşündeydi. Sovyetler Birli
ği'nin dağılmaya başladığı 1989'dan başlayarak, Avrupa Birliği
ülkeleri: Türkiye Ortadoğu ve Asya'daki İslam ve Türk ülkele
rinin başına geçsin ve tüm Müslüman Arap ve Türk ülkelerini
Avrupa'nın sömürü alanına soksun, biçiminde düşünürken; Amerika da: Türkiye Ortadoğu'daki ve Asya'daki İslam ve Türk
ülkelerinin başına geçsin ve tüm Müslüman Arap ve Türk ül
kelerini Amerika'nın sömürü alanında tutsun, biçiminde düşü
nüyordu. Almanya Başbakanı Kohl'un Refah Partisi Başkanı
Erbakan'a yaklaşımı bu çizginin bir ürünüydü:
Kohl'dan Erbakan'a: 'Size güveniyorum'
Almanya Başbakanı Helmut Kohl, dün meslektaşı
Necmettin Erbakan'a bir başarı mesajı gönderdi. "Ben Tür
kiye'nin NATO ve Avrupa Birliği'nin güvenilir bir üyesi
olarak kalması için kararlılıkla gerekli gayreti göstereceği
nizden eminim" diyen Kohl, mesajında Erbakan'ın Al
manya'da yüksek öğrenim yaptığı dönemdeki deneyim
lerine de değindi. Kohl, şöyle devam etti: "Her iki ülke
halkları arasındaki geleneksel ve dostane ilişkiler açısından
sizin kariyerinizin dikkati çeken bir özelliği bulunmaktadır.
Bu nedenle Türk-Alman ilişkilerinin daha da geliştiril
mesi, sizin şahsen önem vereceğiniz bir konu olacaktır."11
Kohl, "şahsen" sözcüğüyle Erbakan'a Leopard tanklarıyla ilgili bir buluşu nedeniyle Almanya'nın kendisine sürekli
ödemekte olduğu söylenen patent ücretlerini anımsatıyor olma
lıydı...
11
Bkz: Milliyet gazetesi, 10.7.1996.
199
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac da Erbakan'ın
Başbakanlığını kutlayarak, Türkiye'yi Avrupa Birliği yörünge
sinden ayırmayı düşünmediği sürece Erbakan'ı destekleyecek
lerini açıklamıştı. "
1989'dan sonra Türkiye'nin din devletine dönüşüp
Müslüman Türk ve Arap ülkelerinin başına geçmesi konusunda
hem Avrupa Birliği ülkeleri hem de Amerika görüş birliği içeri
sindeydi, Avrupa Birliği, Türkiye önderliğinde kurulacağı var
sayılan İslam Birliği'ni Amerika'ya karşı Avrupa çıkarları doğ
rultusunda kullanmayı düşünürken; Amerika ise oluşturmaya
çalıştığı bu birliği kendi çıkarları doğrultusunda Avrupa ve
Rusya'ya karşı kullanmayı amaçlıyordu. Amerika Avrupa Bir
liği ülkelerinden daha atik davranmış, önce stratejik işbirlikçisi
Turgut Özal eliyle, onun 1993'teki ölümünden sonra da sıkı iş
birliği kurduğu Refah Partisi eliyle, Avrupa ve Rusya'ya karşı
Amerikan güdümünde bir İslam Birliği oluşturmak yolunda ol
dukça ilerlemişti. Refah Partisi, Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti
oluşturmaya çalıştığı açığa çıktığı için bölgeden gitmesi savu
nulan Çekiç Güç'ün görev süresini uzatarak, Amerika ile stra
tejik işbirliğine girdiğini gizlenemez bir biçimde açığa vur
muştu. Amerika, Refah Partisi yönetiminden çok mutluydu.
Öyle ki dönemin ABD Dışişleri sözcüsü Nicholas Burns, Çekiç
Güç'ün görev süresinin uzatılması yönünde çalıştığı için Refah
Partisine teşekkür ediyor ve Türkiye ile ilişkilerinin sürmesi için laikliğin bir önkoşul olmadığını söyleyerek, Refah Partisi
yönetimi altında Türkiye'nin bir din devletine dönüştürülmesi
ne karşı çıkmayacaklarını gösteriyordu:
Bay patavatsız
Ankara'nın ABD Dışişleri Sözcüsü Nicholas Burns'le başı dertte. Bir süre önce, "ABD-Türkiye ilişkilerinin
devamı için laiklik şart değil" sözleriyle ortalığı karıştıran
12
Bkz: Milliyet gazetesi, 10.7.1996. "Chirac'tan Destek Sözü"
200
1995-1997- "28 ŞUBAT"IN OLUŞUM SURECİ
Burns, şimdi de "Çekiç Güç'ün uzatılması Erbakan'ın
zaferi" diyerek olay yarattı. "
1996"nın son aylarında Refah Partisi, ABD'yi arkasın
da buldukça iyice şımarıyor, düzenlediği çeşitli gösteriler, özel
geceler ve toplantılarda toplumu Atatürkçü bilimgüder (laik)
ulusçuluktan soğutucu çalışmalarını artırıyordu. RP'li Sincan
Belediyesi'nin gerçekleştirdiği Kudüs Gecesi'ne İran Başkon
solosu da çağrılı olarak katılıyor ve o gecede yer gök şeriat
devleti çığlıklarıyla inliyordu.
Ocak 1997: Sincan'dan tanklar geçiyor
Refah'ın bu olaylı Kudüs Gecesi'nden sonra İran Baş
konsolosu ülkesine sepetleniyor ve ordu birlikleri Sincan cad
delerinde tanklarıyla boy gösteriyordu. Refah-Ordu uzlaşmazlı
ğı bu boyutlara tırmanmasına karşın Erbakan durumu yapay
gündem yaratılıyor diye geçiştirmeye çalışıyor: "Biraz sonra
Genelkurmay Başkanı'mız (Karadayı) gelecek, onunla kucaklaşacağız. Böylece bir atom bombası patlatacağız" şeklinde konu
şuyordu. Yasa gereği olağan görüşmeler için Başbakanlığa ge
len Genelkurmay Başkanı'nı Başbakanlığın merdivenlerinde
karşılayan Erbakan, Orgeneral Karadayı'yı sarılıp öpemiyor ve
atom bombası elinde patlıyordu.14 ABD'yi arkasına alan Refah
Partisi'nin ülkeyi çılgınca din devletine ve Panislamizme sü
rüklemesi karşısında ordu giderek sertleşiyor, yerel birliklerde
ki komutanlar dahi bu çılgın gidişe karşı basına sert demeçler
vermeye başlıyordu. Refah Partisi'nin orduyla girdiği tartışma
ABD'de kaygıyla izleniyor ve ABD yetkilileri bu çekişmede
13
B k z : H ü r r i y e t g a z e t e s i . 2 . 8 . 1 9 9 6 . Ayrıca, bkz: Ali S i r m e n . " R e f a h v e
ABD".
Milliyet g a z e t e s i . 2 9 . 7 . 1 9 9 6 . Ayrıca, bkz: Işık k a n s u . C u m h u r i y e t
g a z e t e s i . 2 2 . 7 . 1 9 9 6 . A y r ı c a , b k z : T o k t a m ı ş Ateş. " L a i k l i k v e D e m o k r a s i " .
Cumhuriyet gazetesi. 2 5 . 7 . 1 9 9 6 .
14
Bkz: E r g ü n P o y r a z , a g e . sf. 5 0 6 .
201
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Refah Partisi'nin yönetimde kalması için ellerinden geleni ya
parak, orduyu Refah Partisi'ni güç kullanarak yönetimden uzaklaştırmaması için uyarıyordu. 28 Şubat kararlarından 16 gün
sonra ABD'de yayımlanan The Washington Post gazetesi, Sin
can olaylarıyla tırmanan Ordu-RP gerilimini şöyle yorumluyordu:
The Washington Post: Türkiye'de gerginlik
Türkiye'deki gerginlik genellikle laiklerle İslamcılar
arasındaki çekişme olarak yorumlanıyor. Ama böyle bir yo
rum Türkiye'deki çalkantıları açıklamak için yetersiz kalır.
Türkiye'nin asıl sorunu şudur: Oyların yalnızca yüzde
20'sine sahip olan Refah Partisi, Türk halkının çoğunun is
temediği bir İslamlaştırma programı uygulamaya çalışmak
tadır. Laik siyasi partiler kendi ufak çıkar hesaplarının
ulusal çıkarın önüne koyduklarından, İslamcıların kar
şısına çıkma görevi ordunun üzerine yüklendi. Ocak ayında Sincan Belediye Başkanı kışkırtıcı bir "Kudüs Gece
si" düzenleyince, 1960'tan beri üç kez müdahelede bulunan
Türk Silahlı Kuvvetleri, tankları Sincan'dan geçirdi. Böyle
ce Refah'a daha ileri gidemeyeceği bildirilmiş oldu. Daha
sonra askerlerin ağırlıklı olduğu Milli Güvenlik Kurulu, hü
kümete laikliğin korunması için bir program verdi. Dram
henüz bitmiş değil. Ancak şurası kesin: Yeni bir darbe
Türkiye'nin sorunlarını çözemez. Laikliği koruma ge
rekçesiyle yapılacak böyle bir darbe halkta destek bula
bilir, ama müdahele anti-demokratik olur. Çözüm ordu
ya daha fazla yetki vermekle değil politikacıların daha iyi
çalışmalarını istemekte yatıyor. Ama Türkiye'nin sorunları
sadece yeteneksiz politikacılar değil. Türkiye'nin dostları
nın da çok önemli rolleri var. Türkiye Avrupa Birliği'ne
kabul edilmelidir. Ülke ancak bu şekilde Avrupa'ya
bağlanır ve istikrara kavuşabilir. Avrupa, Türkiye'ye,
202
1995-1997: "28 ŞUBAT"IN OLUŞUM SURECİ
İslam haklarına saygı duyan bir İslam ülkesinin de bir
liğe katılabileceğini göstermelidir.15
Amerika, Türkiye'yi tek devlet oluşturup Rusya ile ya
kınlaşarak karşısına dikilmesinden korktuğu Avrupa Birliği'ne
karşı kullanmak için her yolu deniyor ve Avrupa'ya, her ikisi
de ABD'nin işine yarayacak iki seçenek sunarak şöyle sesleni
yordu: Ey Avrupalılar! Türkiye'yi Avrupa Birliği'nin dışında
tutarsanız ben onu İslam Birliği'nin başına geçirir ve sizin sö
mürü alanlarınızı kısıtlamakta kullanırım; böyle olmasını iste
miyorsanız, Türkiye'yi de kendi içinize alırsınız ki, bu durumda
da özlediğiniz ırk ve din birliğine dayalı tek devlet tasarımınız
suya düşmüş olur ve ben sizi Bosna ve Kosova Sorunu'nda ol
duğu gibi bağrınıza İslam-Türk tohumları ekerek içinizdeki ırk
ve din ayrılıklarını istediğim an kaşıyıp bölebilecek konumda
olurum ve bu yolla sizi kendi güdümümde tutarım; kırk katır
mı, kırk satır mı, seçin bakalım... Bir özdeyiş vardır: Tüm yollar
Roma'ya çıkar... ABD, Türkiye'de irticayı besleyerek, tek dev
let olmaya çalışan Avrupa'nın karşısına tüm yolların Washington'a çıkacağı iki seçenek koyuyordu. Türkiye'de "Kudüs Ge
cesi" düzenleyerek İslam'a yararlı olduklarını sananların çoğu,
gerçekte ABD'nin elinde Avrupa'ya karşı kullanılan birer pi
yon durumunda bulunduklarını büyük bir olasılıkla bilmiyor
lardı. ABD'nin laik bir Türkiye'ye değil, Avrupa Birliği'nin
karşısına dikilecek bir Osmanlı İmparatorluğu'na gereksinimi
vardı. Washington, Türkiye ve Avrupa'yı karşısına almış, tav
şana kaç tazıya tut diyordu. Bu gidişe dur diyebilecek biricik
güç Türk Ordusuydu ve ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bir
darbeyle yönetime el koyarak, Türkiye'nin ABD güdümünde
Osmanlılaştırılmasının 27 Mayıs 1960'ta olduğu gibi bir kez
daha önlenmesini istemiyor; ordu laikliği korumak üzere darbe
yapacak olursa, buna karşı çıkacağını The Washington Post aracılığıyla duyuruyordu. ABD, Türkiye'de Refah Partisi'ni yö15
Bkz: Cumhuriyet gazetesi, 18.3.1997
203
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
netime getirmiş ve bu yönetimin sürmesi için elinden geleni ya
pıyordu:
Eski CIA Ajanı Graham Fuller
"ABD, RP ile işbirliği yaptı"
ABD,.. iktidarı döneminde RP ile işbirliği yaptı.
Türkiye'de bazıları RP'yi iktidardan uzaklaştırmayı
düşünürken ABD buna açıkça karşı çıkmıştı.16
ABD, yönetime getirdiği Refah Partisi'ni yönetimde
tutmaya çalışıyordu; çünkü stratejik işbirlikçisi Turgut Özal'ın
öldüğü Nisan 1993'ten başlayarak, onun yedeği olan bölücü
mürteci Refah Partisi'ni devreye sokmuş; Özal'ın ölümünden
doğan işbirlikçi boşluğunu Soğuk Savaş beslemesi Refah Parti
si ile kapatmıştı. Refah Partisi, Amerikan isterlerini Türk ka
muoyuna Tanrı'nın buyruğu imiş gibi benimsetmeyi iş edinmiş,
Amerikan karşıtlığı yalnızca görünüşte olan, İslam Birliği, Hi
lafet, İslam Ortak Pazarı, İslam Ortak Parası, İslam NATO'su,
İslam Birleşmiş Milletleri gibi bütün ülküleri Soğuk Savaş dö
neminde CIA kurmaylarınca üretilmiş bir partiydi. Dönemin
ABD Dışişleri sözcüsü Nicholas Burns'ün Amerika-Refah iş
birliğinin Türkiye'deki laikliği yıpratacağı yönündeki eleştirile
re: ABD hiç bir dönemde Türkiye ile ilişkilerinin laikliğin sür
mesine bağlı olduğu yolunda tek söz söylememiştir, biçimindeki
yanıtı, ABD'nin Türkiye'deki irticanın başı olduğunu ortaya
koyan çok sayıda göstergeden yalnızca biri olmuştur.
ABD, 50 yılı aşkın bir süredir Türkiye'yi tıpkı Suudi Arabistan gibi kendi güdümünde olacak bir din devletine dön
dürmek için her yolu denemiş, her kapıyı çalmış, çok uğraşmış
tır. Türkiye'de laiklik ve ulusçuluk karşıtı dinci ve bölücü ör
gütler, arkalarında her dönemde ABD önderliğindeki Batı ya
yılmacılığının açık ya da örtülü desteğini bulmuşlardır.
16
Bkz: Cumhuriyet gazetesi. 28.9.1998. Barış Poster.
204
1995-1997: "28 ŞUBATIN OLUŞUM SURECİ
28 Şubat 1997:
MGK kararları ve Yeni Ulusal Savunma Çizgisi
The Washington Post'un 16 Mart 1997 günlü yazısında
da belirtildiği gibi, 28 Şubat 1997'den önce, ortada Türkiye'nin
büyük bir ivmeyle aşırı dinci yönetime kaymasını durdurabile
cek, bu gidişi önleyebilecek ya da tersine çevirebilecek güçte
sivil bir oluşum görülmüyor, Amerikan güdümlü irticaya karşı
caydırıcı nitelikte bir toplumsal direniş gerçekleşemiyordu. So
nunda, Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997 günlü top
lantısında, irticayı bölücülükle birlikte başdüşman olarak gören
subay üyeler, ülkenin ulusal savunma anlayışında değişiklik ya
ratan bu saptamayı tüm kurul üyelerine benimsetmeyi başardı
lar ve MGK'dan şöyle bir açıklama yapıldı:
28 Şubat 1997
Milli Güvenlik Kurulu Açıklaması17
1- Milli Güvenlik Kurulu, 28 Şubat 1997 günü,
Cumhurbaşkanı başkanlığında Başbakan, Genelkurmay
Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, Milli
Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Kuvvet Komutanları,
Jandarma Genel Komutanı ve Milli Güvenlik Kurulu Genel
Sekreteri'nin iştirakleri ile Çankaya Cumhurbaşkanlığı
Köşkü'nde aylık olağan toplantısını yapmıştır.
2- Kurul'un bu toplantısında bölücü terörle mücade
lede şimdiye kadar alınan tedbirler ve elde edilen sonuçların
genel bir değerlendirmesi yapılmış, bu mücadelenin devle
timizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne gönülden
inanmış, bu inancı sonsuza dek sürdürmeye azimli halkımı
zın, basınımızın, devletin bütün kurum ve kuruluşları ve
milli iradenin sembolü olan yüce parlamentonun destekle
riyle çok olumlu bir noktaya ulaştığı müşahede edilmiştir.
17
B k z : C u m h u r i y e t g a z e t e s i . 1 M a r t 1997
205
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Elde edilen sonuçların bundan sonra halkımızın hu
zur ve güvenliğine ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal ya
şamına olumlu olarak yansıması için bu konuda alınacak
tedbirlerin bir plan dahilinde süratle yürürlüğe konulması
gerektiği hususunda görüş birliğine varılmıştır.
Alınacak bu tedbirlerin güvenlik içinde gerçekleşti
rilebilmesi bakımından halen 9 ilde devam etmekte olan Olağanüstü Hal uygulamasının 30 Mart 1997 tarihinden itiba
ren 4 ay daha uzatılması uygun bulunmuş ve bu görüşün
Bakanlar Kurulu'na bildirilmesine karar verilmiştir.
3- Toplantıda Kıbrıs sorunu ve Yunanistan'la ilişki
lerle ilgili durum değerlendirmesi yapılmış, bu konuda Tür
kiye'nin ve KKTC'nin hak ve menfaatlerini korumayı amaçlayan siyasi ekonomik ve askeri tedbirler uygun buluna
rak Bakanlar Kurulu'na bildirilmesine karar verilmiştir.
4- Toplantıda bilhassa Anayasa ve Atatürk milliyet
çiliğine bağlı demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ola
rak belirlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı
çağdışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik re
jim aleyhtarı faaliyetler de gözden geçirilmiş:
• Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını, Atatürk ilke
ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş medeniyet
yolunda, demokratik sistem içerisinde ilerlemesi
ni teminat altına alan Anayasa ve Cumhuriyet
yasalarının uygulanmasından asla taviz veril
memesi gerektiği,
• Anayasa'nın tanımladığı Cumhuriyetin Demok
ratik, Laik ve Sosyal hukuk devleti ilkelerinin
sağlıklı bir şekilde düzenlenmesine imkan sağla
yacak güvenlik, huzur ve toplumsal barışın önem
ve öncelik taşıdığı,
• Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü
grupların laik ve anti-laik ayırımı ile demokra
tik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye
yeltendikleri,
• Türkiye'de laikliğin sadece rejimin değil, aynı
zamanda demokrasinin ve toplum huzurunun
da teminatı ve bir yaşam tarzı olduğu,
206
1995-1997: "28 ŞUBAT"IN OLUŞUM SÜRECİ
•
Devletin yapısal özünü oluşturan sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleri anlayışından vazgeçile
meyeceği, yasalarla belirlenmiş kuralların göz
ardı edilerek yapılan çağdışı uygulamaların da
hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayacağı,
• Türkiye'nin 1997 yılı içinde, AB'ne tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir he
def olarak sürdürdüğü böyle bir dönemde
resmi ve sivil kurum ve kuruluşların bu sürece
katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple;
demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak,
Türkiye'nin yurtdışındaki imajını ve itibarını
zedeleyecek her türlü spekülasyona son ver
mek gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik
demokratik, insan haklarına saygılı, sosyal bir
hukuk devleti olduğu yönündeki temel ilkelerinin
Anayasa'mızın ve Devletimizin teminatı altında
olduğu, rejimin; kendisine ve geleceğine
yönelik tartışmaların, içinde bulunduğumuz
ortamda Türkiye'ye yarardan çok zarar ver
diği,
•
Açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplu
mumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gergin
liklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendi
rilmiş; bu konuda alınacak ve alınması gereken
tedbirler uygun bulunarak bu tedbirlerin Bakanlar
Kurulu'na bildirilmesine karar verilmiştir.
Milli Güvenlik Kurulu'nun bu açıklamasında, irticaya
karşı önlemlerin niçin 1997'de ivdelik kazandığı konusu şöyle
belirtiliyordu: "Türkiye 'nin 1997 yılı içinde, Avrupa Birliği'ne
turn üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef
olarak sürdürdüğü böyle bir dönemde... demokrasimiz hakkın
da kuşkulara yol açacak, Türkiye nin yurtdışındaki imajını ve
itibarını zedeleyecek her türlü spekülasyona son vermek gerek
tiği... "
207
UNITED STATES OF İRTİCA. 1945-1999
Bu şu anlama geliyordu: Türkiye'nin Amerika'nın buy
ruğuyla bilimgüder, ulusçu, laik yönetimi terk edip, Ameri
ka'nın "ılımlı İslam" adıyla dayattığı gerici dingüder bir devlete
dönüşerek, Müslüman ülkelerin başına geçip Balkanlar, Orta
doğu ve Asya'da at koşturan Amerikan güdümlü bir Osmanlıcığa yönelmesini istemiyoruz.
Bu açıklama 1989'dan bu yana eylemlerini yoğunlaştı
rarak Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne karşı Osmanlılaştırmaya ça
lışan Amerikancı İslamcılarda bir soğuk duş etkisi yarattı. 28
Şubat 1997 kararlarıyla Türkiye, sonu tıpkı Osmanlı gibi par
çalanmaya varacak, yok olana dek her an savaş içinde olacağı,
her yıl onbinlerce gencini yabancı topraklarda yitireceği bir tu
zaktan kurtarmış, Amerika'nın kendisine giydirmek istediği bu
kara gömleği yırtıp atmıştı.
28 Şubat kararları açıklandığında RP'nin dış ilişkilerin
den sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Ab
dullah Gül, Amerika'daydı. Amerikan yönetimi, Türkiye'de
Refah Partisi'ni yönetimden indirecek bir darbeyi destekleme
yeceklerini açıkça duyururunca, Abdullah Gül de coşmuş ve
"Bu ülkede seçimle gelmiş bir hükümet vardır. Ve siyasi ka
18
rarları biz veririz!" diye gürlemişti. CIA Başkanlarıyla yüz
yüze görüşmeler yapan Abdullah Gül, Türkiye'ye dönünce
Milli Güvenlik Kurulu'nun şu kararlarıyla burun buruna geldi:
28 Şubat 1997 MGK Kararları
1. Anayasa'mızda Cumhuriyet'in temel nitelikleri arasında
yer alan ve yine Anayasa'nın 4. maddesi ile teminat altına
alınan laiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle ko
runmalı, bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayrım
gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada
yetersiz görülüyorsa düzenlemeler yapılmalıdır.
18
B k z : Y e n i Yüzyıl g a z e t e s i . 1. M a r t 1997. Aslı A y d ı n t a ş b a ş
208
1995-1997: "28 ŞUBAT"IN OLUŞUM SÜRECİ
2. Tarikatlarla bağlantılı özel yurt, vakıf ve okullar,
devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak
Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği Milli Eğitim Bakanlı
ğı'na devri sağlanmalıdır.
3. Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle Cumhu
riyet, Atatürk, vatan ve millet sevgisi, Türk milletini çağdaş
uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bi
linçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinden korunması:
a) 8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya ko
nulmalı;
b) Temel eğitimi almış çocukların, ailelerin isteğine bağlı
olarak, devam edebileceği Kur'an kurslarının Milli Eği
tim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet gös
termeleri için gerekli idari ve yasal düzenlemeler yapılma
lıdır.
4 Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına
sadık, aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü milli eği
tim kuruluşlarımız, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun özüne
uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.
5. Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çev
relere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi is
tismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bun
lar Diyanet İşleri Başkanlığı'nca incelenerek mahalli yöne
timler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek ger
çekleştirilmelidir.
6. Mevcudiyetleri 677 sayılı yasa ile men edilmiş tari
katların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faali
yetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve
sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.
7. İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askeri Şura ka
rarları ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nden (TSK) ilişkileri
kesilen personel konusu istismar edilerek TSK'yı dine
karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya grupları
nın silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları
kontrol altına alınmalıdır.
8. İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasadışı ör
gütlerle irtibatları nedeniyle TSK'dan ilişkileri kesilen per-
209
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
sonelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile
teşvik unsuruna imkan verilmemelidir.
9. TSK'ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için
mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu
kurum ve kuruluşların, özellikle üniversite ve diğer eğitim
kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuru
luşlarında da uygulanmalıdır.
10. Ülkemizi çağdışı bir rejimden ve din istismarının se
bep olabileceği muhtemel çatışmalardan korumak için İran İslam Cumhuriyeti'nin ülkemizdeki rejim aleyhtarı fa
aliyet, tutum ve davranışlarına mani olunmalı, bu maksatla
İran'a karşı komşuluk münasebetlerimizi ve ekonomik ilişkilerimizi bozmayacak, fakat yıkıcı ve zararlı faaliyetleri
ni önleyecek bir tedbirler paketi hazırlanmalı ve yürürlüğe
konmalıdır.
11. Aşırı dinci kesimin Türkiye'de mezhep ayrılıklarını
körüklemek suretiyle toplumda kutuplaşmalara neden
olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara
ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler, yasal ve
idari yollarla mutlaka önlenmelidir.
12. TC Anayasası, Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasası
ve bilhassa Belediyeler Yasası'na aykırı olarak sergilenen
olayların sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlem
ler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tek
rarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.
13. Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve
Türkiye'yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamala
ra mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahke
mesi kararları taviz verilmeden öncelikle ve özellikle kamu
kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.
14. Çeşitli nedenlerle verilen, kısa ve uzun namlulu silahlara
ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak
yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli,
özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendi
rilmelidir.
15. Kurban derilerinin, mali kaynak sağlamayı amaçlayan
ve denetimden uzak rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar
210
1995-1997: "28 ŞUBATIN OLUŞUM SURECİ
tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş
yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.
16. Özel üniforma giydirilmiş korumalar ve buna neden olan
sorumlular hakkında yasal işlemler ivedilikle sonuçlandı
rılmalı ve bu tür yasadışı uygulamaların ulaşabileceği vahim
boyutlar dikkate alınarak yasa ile öngörülmemiş bütün özel
korumalar kaldırılmalıdır.
17. Ülke sorunlarının çözümünü "Millet kavramı yerine
ümmet kavramı" bazında ele alarak sonuçlandırmayı
amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yak
laşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari
yollardan önlenmelidir.
18. Büyük kurtarıcı Atatürk'e karşı yapılan saygısızlık
lar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sa
yılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.
MGK'nın irticaya karşı bu kararı, Türkiye'yi Amerikan
güdümünde adım adım din devletine dönüştürmeyi amaçlayan
irtica yuvası Refah Partisi ve tarikatlarda büyük bir korku; top
lumun ilerici, bilimgüder, çağcıl düşünceli aydın kesimlerinde
ise büyük bir sevinç dalgası yaratmıştır. Amerikan güdümlü ir
tica yuvası Refah Partisi ve onunla işbirliği yapan kesimler;
Genelkurmay'a bir takım Alevi subayların yuvalanmış bulun
duğu ve 28 Şubat kararlarının Türkiye'de tıpkı Suriye gibi bir
düzen kurmak isteyen bu Alevi subayların başının altından çık
tığı söylentisini yayarak, ordunun içine mezhep ayrımcılığının
tohumlarını atmaktan çekinmeyecek ölçüde çamurlaşmışlardır.
28 Şubat kararlarında irtica ve İran
28 Şubat kararlarında Türkiye'de irticayı İran'ın kış
kırttığı saptaması bulunmakta; İran'dan başka ülkelerin adı anılmamaktadır. Kuşkusuz İran, ülkemizdeki irticayı dışarıdan
beslemiş; dahası Türkiye'deki bir takım öldürme olayları İran
bağlantılı irtica örgütlerince gerçekleştirilmiştir. Ancak şunu unutmamalıyız ki Türkiye'de irtica İran'da Humeyni Devrimi
211
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
yapılmadan çok önce örgütlenmeye başlamış ve buraya dek
belgeleriyle ortaya koyduğumuz üzere, başta ABD önderliğin
deki Batı'lı devletlerce beslenmiş, korunmuş ve kullanılmıştır.
Türkiye'de kovuşturmaya uğrayan çoğu irtica elebaşısının İran 'a ya da Suudi Arabistan 'a değil Batı ülkelerine kaçıp, irti
ca eylemlerini Batı ülkelerinde çok daha özgürce yürüttükleri
de belgeli, kanıtlı bir gerçektir.
Şah'ın son Genelkurmay Başkanı Abbas Karabagi
ve Humeyni Devrimi'nde ABD'nin etkisi
İran'da gerçekleşen Humeyni Devrimi dahi, ABD ön
derliğindeki Batı'nın yeşil ışığıyla gerçekleşmiş bir olaydır. Bu
gerçeği, Şah'ın son Genelkurmay Başkanı Abbas Karabagi'nin
anılarında tüm çıplaklığıyla görüyoruz:
Carter'ın ABD Cumhurbaşkanlığına seçilmesi (20
Ocak 1977), Demokratların yönetime gelmesi ve "insan
hakları politikasının Amerika'nın uluslararası siyasetinin
esası olarak ilan edilmesiyle birlikte, Şah ve Emir Abbas
Hüveyda hükümetinin izlediği politikada değişiklikler orta
ya çıktı. (...) Pehlevi Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Şerif
İmami beni bürosunun kapısında karşıladı ve dedi ki:
"Paşam, Şah'ın buyruğuyla İçişleri Bakanı olarak atandınız.
.. Meşhed için bir vali bulun; bir emekli komutan; sakallı
(dinci) olursa daha iyi olur. (...) Şah dedi ki:
-"Diğer komutanlara söyledik, size de söylüyoruz...
Ülkenin istikrarlı bir şekilde Veliahta devredilebilmesi için
bazı girişimlerde bulunmak gerekmekte ve sizin de işin içinde olmanız icap etmektedir. Şimdiye kadar durum ülke
nin bu şekilde (monarşiyle) idare edilmesini gerektiriyordu;
böyle oldu.. Fakat dünyanın değişmesiyle birlikte
(=ABD'de Carter'ın Başkan olması ve "insan hakları politikası"nı uygulamaya koymasıyla birlikte) ülke yönetiminin
zamana ve dünyanın kaydettiği ilerlemeye ayak uydurması
icap etmektedir. (= ABD, İran'da Şahlığı ayakta tuttuğu için
212
1995-1997: "28 ŞUBAT"IN OLUŞUM SURECİ
eleştirilere uğramakta, bu eleştirilerden kurtulmak için yıp
ranan Şah'ı değiştirip yerine Şah'ın oğlunu getirerek onun
başkanlığında İran'ın yönetimi biçimini mutlakiyetten meş
rutiyete dönüştürmek istemekte) dir. Ülkenin yönetim şekli
nin değişmesi ve halkın aşamalı bir şekilde devlet işlerine
daha çok müdahele etmeye alışması gerekmektedir. Yöne
tim Veliaht'a (Şah'ın oğluna) devredildiğinde, onun bizim
gibi siyasi problemlerle karşılaşmaması için halka özgürlük
vermeyi kararlaştırdık. Ülkede görmekte olduğunuz (kimi
illere halkın hoşuna gidecek dinci-sakallı valiler atamak gi
bi) değişikliklerin (Carter'in isteğiyle) bizim buyruğumuzla
gerçekleştiğini ve (Carter'in isteğiyle) bizim bu değişikliği
gerekli gördüğümüzü bilmenizi isteriz. Saray Bakanı ve
Genelkurmay Başkanı'na bu durumu komutanlara anlatma
larını emredebiliriz. Fakat siz şimdiden bu kararımızı yar
dımcılarınıza ve Jandarma teşkilatının ileri gelenlerine bil
diriniz."
Şah'ın bu buyruklarından sonra, radyo ve televiz
yonlarda yayımlanan ağır tenkitler, gazetelerde yayımlanan
tedirgin edici makaleler ve değişik gruplar tarafından ger
çekleştirilen kundaklama, bombalama ve benzeri terör ey
lemleri, (Şah'ın ipleri gevşeteceğiz buyruğu nedeniyle) yet
kilileri gerektiği kadar rahatsız etmiyordu.19
Şah'ın son Genelkurmay Başkanı Abbas Karabagi'nin
anıları, İran'da sonu Humeyni Devrimi'ne varacak olan deği
şimlerin "insan hakları" gerekçesiyle "ılımlı İslamcı" bir yöne
time geçilmesini buyuran ABD tarafından güdümlendiğini or
taya koymaktadır. Tıpkı Türkiye'ye de "insan hakları" gerekçe
siyle "ılımlı İslamcı" yönetime geçilmesini buyurdukları gibi...
İran'da Şah'lığın yıkılması ve Humeyni Devrimi, ABD'nin
Carter döneminde Rusya'yı güneyden "ılımlı İslamcı" yöne
timlerle kuşatmayı amaçlayan Yeşil Kuşak kuramının bir meyvesidir. Humeyni, sürgündeki son dönemini Fransa'da geçirmiş
1 9 Bkz: A b b a s K a r a b a g i . " G e n e r a l i n İtirafları: Ş a h ı n S o n G e n e l k u r m a y B a ş
kanı A b b a s K a r a b a g i ' n i n A n ı l a r ı " . K ı y a m y . Ç e v : S a b a h Kara. Sf.46-50
213
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ve İran'daki irtica devrimini Fransa'dan yönetmiştir. Humeyni'yle birlikte Fransa'da sürgünde yaşayan Ayetullah Ruhani,
devrim öncesinde Paris Match dergisinde yayımlanan bir söy
leşisinde, Humeyni'nin Amerika'ya yaklaşımını şöyle açıkla
mıştı:
İran'da ordu, 40 bin Amerikalı danışmanın elinde.
Amerika devrime yeşil ışık yaktığında, ki ben bu ışığın
yandığına inanıyorum, ordu şimdiye kadar yaptıklarının
hiçbirini yapamayacaktır... Moskova bizi etkileyemez. Üs
telik Müslümanlar komünizme (Sovyetler Birliği'ne) karşı
tek bir yürek olacaklardır. Hiç bir zaman dinsizlerle (Sov
yetler Birliği'yle) işbirliğine yanaşmayacaklardır. Eğer bir
komünist benim elimi sıkacak olursa ve eğer eli nemliyse
Kur'an'ın emirlerine uyarak bir dinsizin elini sıktığım için
20
elimi üç kez yıkarım.
Brezinski'nin "Yeşil Kuşak" kuramı uyarınca 19781979'larda bölgede SSCB'yi güneyden kuşatacak dingüder İs
lam yönetimleri oluşturma çabasında olan ABD, Pakistan'ı Zi
ya Ülhak'la, Türkiye'yi Kenan Evren'le, İran'ı Humeyni'yle
dincileştirmiştir. Humeyni Devrimi sırasında ABD açısından önemli olan İran'ı Şah'ın ya da Humeyni'nin yönetmesi değil,
"Yeşil Kuşak" kuramı uyarınca İran'ın dincilerce yönetilmesi
ve bu dincilerin Sovyetlere karşıt bir tutum içerisinde olmasıy
dı. Humeynici mollalar Şah'ı devirmek için Amerika'dan yeşil
ışık bekliyor, 1979'da bu ışığın yandığına inanıyor ve ABD'nin
güvenini sağlayacak sözler ederek Sovyetleri dinsiz diye dam
galayıp, yönetimi ellerine geçirdiklerinde, ABD'nin istediği
doğrultuda Sovyetler'e düşman bir çizgi uygulayacaklarını du
yuruyordu. ABD, Sovyetler'e kökten karşıt olan Humeyni'ye
sıcak bakıyor ve İran'daki subayları Humeyni yandaşlığına
yönlendiriyordu:
20
B k z : N e v v a l Ç i z g e n ( S e v i n d i ) , " İ k i Ü l k e İki D e v r i m : T ü r k i y e v e İ r a n " , S a y
y. 1. B a s ı m , K a s ı m 1 9 9 4 . Sf. 1 1 5 , 116.
214
1995-1997: "28 ŞUBAT"IN OLUŞUM SÜRECİ
Amerika'da İran konusunda tanınmış otoritelerden
siyasi bilimler profesörü James Bill, Newsweek dergisine
verdiği demeçte Humeyni'nin dengeli ve dürüst bir kişiliğe
sahip bulunduğunu söylemiş, Texsas Üniversitesi profesörü,
Humeyni'nin fanatik bir dinci olmadığını beyan etmiş ve
devam etmiş: "Bana göre ABD, Humeyni ile yakın işbirli
ğine girmeli ve Ulusal Cephe ile dini elemanların katılacağı
bir koalisyon hükümetinin kurulmasına katkıda bulunmalı.
Ayrıca ABD, İran'daki ilerici ve liberal subayların
Humeyni'yi desteklemeleri için gerekli çabayı harcamalı21
H u m e y n i , İ r a n ' d a devrimi başardıktan sonra ilk iş ola
rak S S C B yanlısı k o m ü n i s t T U D E H partisini yasadışı sayarak
yöneticilerini ö l d ü r t m ü ş ve böylece İ r a n ' ı n tıpkı A B D ' n i n iste
diği
gibi
Sovyetlere karşı olduğunu göstermiştir. A B D de İran-
Irak savaşında H u m e y n i ' y e gizlice silah satarak (İrangate Ola
yı) el altından H u m e y n i ' y e yardım etmiştir. A B D ile İran geri
ciliği arasındaki tüm sürtüşmeler görünüşte o l m u ş ; 1 9 9 0 ' d a n bu
y a n a I r a k ' t a S a d d a m y ö n e t i m i n i devirmeye çalışan A B D ' n i n ,
Humeyni yönetimini devirmek için buna benzer bir saldırıya
kalkışmamış olması anlamlıdır. 1994 yılında İran C u m h u r b a ş
kanı Haşimi Rafsancani, ABD-İran ilişkilerini şöyle tanımlı
yordu:
Ülkem hiçbir zaman ABD ile ticari ilişkileri kesmeyi
düşünmedi. Örneğin askeri donanımımızın önemli bir
bölümü hala ABD malı. Sivil sanayide de ABD teknoloji
si kullanıyoruz. ABD ile ticari ilişkileri keserek bunları çö
pe mi atalım?.. 22
1995 yılında ise İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Vela
yeti İtalyan P a n a r o m a dergisine d e m e ç vererek Batıyla ilişkile
rin kendileri için çok önemli olduğunu vurguluyordu:
21
22
B k z : N e v v a l Ç i z g e n ( S e v i n d i ) , a g e , sf. 8 3 . C u m h u r i y e t , 16 Ş u b a t 1979
B k z : M i l l i y e t gazetesi, 8 . 6 . 1 9 9 4 . " R a f s a n c a n i : İslamı u y g u l a y a m a d ı k "
215
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
İran, Batı dünyasıyla yeniden dirsek temasına geçti.
İran Dışişleri bakanı Ali Ekber Velayeti, İtalya'da yayımla
nan Panaroma dergisine verdiği demeçte, Batı'yla yakın ilişkiler kurmak istediğini bildirirken,.. ülkesinin Batı tek
nolojisi ve bilgisine ihtiyacı olduğunu, bunun İran'ın
gelişmesi açısından büyük önem taşıdığını kaydetti.
Humeyni Devrimi'nden 15 yıl sonra dahi savaş araç ge
reçlerinin önemli bölümü ABD yapımı ve sanayisi Amerikan
teknolojisine dayalı bulunan bir İran'ın, ABD'den bağımsız ve
ABD'ye karşıt bir yönetim olduğu düşünülebilir mi? ABD'den
teknoloji ve silah dilenen İran yönetiminin kendi halkının önü
ne çıkınca ABD'ye karşıt söylevler çekmesi, ikiyüzlü bir aldatmacadan başka ne olabilir?
Gerek Hamaney gerekse Rafsancani konuşmalarında
sık sık ABD'ye çatıyor. Hamaney. Humeyni'nin mezarı ba
şında yapılan bu yılki anma törenlerinde ağırlıklı olarak
ABD'ye çattı. Konuşması sık sık kahrolsun Amerika slo
ganlarıyla kesildi. Ancak bütün bunlara rağmen, polisle
rin ellerinde ABD malı Motorola telsizleri, vitrinlerde
ABD malı sigaraları görmek mümkün.24
İran'ın ABD karşıtlığı ikiyüzlü olduğu gibi ABD'nin İran karşıtlığı da ikiyüzlüdür. İran yöneticileri bir yandan Ame
rika'ya sövgüler yağdırırken diğer yandan ülkelerini Amerikan
mallarıyla dolduruyorlar. Amerika da bir yandan İran'a karşı ağır sözler söyleyip tüm ülkeleri İran'la alış veriş etmemeye ça
ğırırken, bir yandan silahtan çiklete hertürlü malı İran'a satma
yı sürdürüyor. Burada durup şunu soralım: İran Türkiye'nin
bilimgüder (laik) yönetimden ayrılıp bir din devletine dönüş
mesini istiyor da ABD sanki bundan başka bir şey mi istiyor?
23
Bkz: Milliyet gazetesi. 10.3.1995.
24
Bkz: Türkiye gazetesi. 14.6.1995. Ferhat Gülver. "Humeyni'den sonraki İran"
216
1995-1997: "28 ŞUBATIN OLUŞUM SURECİ
İran'da halk ellerinde Merve Kavakçı'nın türbanlı fotoğrafıyla
yürüyüşler yapıp Türkiye'yi suçluyor da Amerika ne yapıyor?
Amerika da Merve Kavakçı'nın koruyuculuğunu yapmakta. Amerika yeryüzünde dinle oynayan en büyük güçtür.
Suudi Amerika da irticayı ve bölücülüğü kışkırtıyor
Amerika'nın kuklası durumunda bulunan Suudi Ara
bistan'da yönetime yakınlığıyla bilinen El-Riyad gazetesi, 22.
4.1996 günlü sayısında, Türkiye'ye karşı irtica ve bölücülük
kartlarını oynayacaklarını vurgulayarak, şöyle diyordu:
Türkiye'ye karşı ister Kürtlerle iç savaşa benzer
durum, ister içindeki İslami güçlerin harekete geçirilmesi
olsun, ortaya sürülecek kart çoktur.
Görüleceği üzere, bırakalım Batılı emperyalist devletle
ri, kendileri ABD'nin yarı-sömürgesi durumunda bulunan ve
kralları ABD kuklası olan Suudiler dahi, Türkiye'ye karşı irtica
ve bölücülük kartlarını oynamaktan söz etmektedir. İran da Tür
kiye'ye karşı irtica ve bölücülüğü koz olarak kullanmaktadır. İçimizdeki irticanın ve bölücülüğün kimi Doğu'da kimi Batı'da
pek çok devletçe dışarıdan kışkırtıldığı çok açıktır ve hangi
devletlerce, hangi dönemlerde, niçin ve ne biçimde beslendikle
ri başlı başına araştırma konusu olarak önümüzde durmaktadır.
Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997 günlü ka
rarlarında Türkiye'de irticayı kışkırtan yabancı ülke olarak yal
nızca İran'ın adının anılması, başka ülkelerin bu konudaki et
kinliklerinin Kurul üyelerince bilinmiyor olduğunu göstermez.
O günün koşullarında yalnızca İran'ın adının anılması uygun
bulunmuştur. Genelkurmay Başkanlığı, irticanın en ince ayrın
tısına varıncaya dek tüm oluşum ve gelişimini gözler önüne se25
Bkz: Türkiye gazetesi, 24.4.1996.
R i y a d çıkışlı " S u u d i l e r d e n şok i d d i a "
başlıklı haber.
217
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ren çok ayrıntılı çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalar kitabımızın
ekler bölümünde yer alıyor.
218
SONUÇ
İrtica, ABD'nin başını çektiği sömürgen Batı yayılma
cılığının bölücülükle birlikte Türkiye Cumhuriyeti devletini ulusçu bilimgüder (laik) çizgiden uzaklaştırıp daha kolay sömürebilmek amacıyla kullandığı bir silahtır. Batılı yayılmacı sö
mürgen (emperyalist) devletler, kendi sömürülerini kısıtlayan
ulusçu bilimgüder (laik) yönetimleri dine yönlendirerek bilim
den uzaklaştırıp geri bıraktırmak ve böylelikle onları sonsuza
dek kendi ürettikleri bilimsel bilgilere ve teknolojiye bağımlı
kılmak istemektedirler. Uluslararası dev güçler, yeryüzündeki
üstün konumlarını sürdürebilmek için, sömürü alanlarındaki ül
keleri en azından kendilerinden bir basamak aşağıda tutmak zo
rundadırlar ve onları bilimsel geriliğe itmek için ellerinden ge
leni yapmaktadırlar. Bugün yeryüzünde din kurallarına göre
yönetilen hiç bir ülke yoktur ki bilimde ileri gidebilmiş olsun.
Bu gerçeği en iyi kendi üstünlüklerini devleti dinden ayırmakla
sağlamış olan uluslararası dev güçler bilmektedir. Türkiye'nin
1923'te dingüder yönetim biçimini terk ederek bilimgüder
(laik) ulusçu bir yönetim biçimine geçmesi, uluslararası dev
güçlerin sömürüsünü kısıtlayıcı bir durum yarattığı için onları
kaygılandırmıştır. Türkiye'yi bilimden uzaklaştırıp yeniden
dingüder bir ülkeye dönüştürmedikçe ilerlemesine ve bağım
sızlaşmasına engel olamayacaklarını bilen Batılı sömürgenler,
Türkiye'deki gerici güçleri dışarıdan besleyerek yönetime ge
tirmeyi kendi sömürü çıkarlarının gereği saymışlar ve her dö-
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
nemde mürtedlerle işbirliği yapmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti
devleti, 1945'e dek irtica ve bölücükle savaşımda ödünsüz dav
ranmış, 1945'te, 2. Dünya Savaşı'nın bitimiyle ortaya çıkan ye
ni güçler dengesinde ya savaştan çok güçlü çıkan ve yayılmacı
bir çizgi izleyen Sovyetler Birliği'nin uydusu olmak ya da Amerika'nın güdümüne girmek gibi bir ikilemle karşı karşıya
kalmıştır. Sovyetlerin toprak ve üs istemlerine direnebilmek amacıyla Amerika'yla işbirliğini yeğleyen Türkiye Cumhuriyeti
devleti, o gün bugündür Amerikan güdümlü irticanın pençesin
de kıvranmaktadır. Amerika Sovyetler Birliği gibi ortaklaşa
toplumcu (sosyalist) düzenleri de, Türkiye Cumhuriyeti gibi ulusçu bilimgüder düzenleri de, kendi sömürü ağını daraltan,
sömürüsünü kısıtlayan düzenler oldukları için yıkmaya ve yer
lerine sömürü ağını daraltmayan, sömürüsünü kısıtlamayan dü
zenler kurulmasına çalışmıştır. 1945'te Sovyet yayılmasına kar
şı kendi güdümüne aldığı Türkiye'yi ilk günden başlayarak ulusçu çizgiden koparıp dinci bir yönetime sürüklemesi, Türkiye
ulusçu çizgide kaldığı sürece onu dilediği ölçüde sömüremeyeceği içindir; yoksa Sovyet yayılmasını durdurabilmek için de
ğil. Soğuk Savaş bittikten sonra ABD, Türkiye'yi dinci yöneti
me sürükleme çabalarını bırakmış değildir ve bırakmayacaktır.
1989'un son aylarında eski Sovyetler Birliği'nin dağılmaya
başlamasıyla 1990'ın ilk aylarında uluslararası çıkar çatışmala
rının birden alevlenmesi, İslam'ı kendi yayılmacı amaçları doğ
rultusunda bir araç olarak kullanmak isteyen ABD'nin, Türki
ye'yi bir din devletine dönüştürerek ipleri kendi elinde olacak
bir Dünya İslam Birliği örgütleme çabalarına ivedilik kazan
dırmış; Türkiye'de irtica 1989'un son aylarından başlayarak
ABD isterleri doğrultusunda ve ABD'nin kışkırtmasıyla gemi
azıya almıştır. 1990-1995 arası Türkiye'yi kendi güdümünde
yayılmacı bir din devletine dönüştürmek için her yolu evet her
yolu var gücüyle deneyen ABD, her istediğini yerine getiren
stratejik işbirlikçisi Turgut Özal'ın Nisan 1993'te ölmesinden
sonra, bütün umutlarını bu kez Refah Partisi'ne bağlamış; gel-
220
SONUÇ
gelelim 1995 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kade
melerinde olağan devir teslim sonucu gerçekleşen görev deği
şiminden sonra, ABD'nin Türkiye'yi RP çizgisinde bir askeri
yönetimle çabucak din devletine dönüştürme çabaları suya
düşmüş; o andan sonra tüm olanaklarını Refah Partisi'nin oy
yoluyla yönetime gelmesi için kullanan ABD, işbirliği yaptığı
Refah Partisi oy yoluyla yönetime geldikten sonra, Türkiye'yi
hızla 1945'ten bu yana oturtmaya çalıştığı Panislamist yörün
geye sürüklemiş; ancak burnuna dayanan 28 Şubat 1997 MGK
kararlarıyla -tıpkı geçmişte 27 Mayıs 1960'ta olduğu gibi- bir
kez daha Atatürkçülük engeline toslamıştır. Türkiye'nin ABD
güdümünde 1990'dan başlayarak hızla din devletine, Hilafet
düzenine ve Panislamizme sürüklendiği 1995'te Türk Silahlı
Kuvvetleri'nde gerçekleşen olağan komuta değişikliği, en önemli meyvesini MGK'nın Türkiye'yi yuvarlandığı irtica uçu
rumundan kurtaran 28 Şubat 1997 kararlarıyla vermiştir. 19901995 döneminde Türkiye'nin ABD güdümünde nasıl bir irtica
batağına yuvarlanmakta olduğu hangi ölçüde kavranabilirse, 28
Şubat 1997 kararlarının anlamı, önemi ve değeri de işte o ölçü
de anlaşılabilecektir.Ülkemizde, özellikle 12 Eylül'den sonra
çığ gibi büyüyen ve devlet içinde devlet durumuna gelen dinsel
gericiliğe karşı, seçilmiş ya da atanmış kamu görevlilerinin 28
Şubat 1997'ye dek üzerlerine düşen önleme görevlerini yerine
getirdikleri söylenemeyeceği gibi; çoğu aydınımızın bu akıma
karşı ellerinden geleni yaptıklarını söyleyebilmemiz de çok
güçtür. Aydınlarımızın bir kesimi, Özerk Sanat Konseyi Giri
şim Kurulu, Sivil Toplum Kuruluşları Birliği Girişim Kurulu,
Atatürkçü Düşünce Dernekleri, Çağdaş Yaşamı Destekleme
Derneği, vb. gibi örgütlenmelere giderek, gemi azıya alan geri
ciliğe karşı, uygar, düzeyli, örgütlü bir tepki geliştirmiş, top
lumsal uyarı görevini yerine getirmektedir.1 Ancak kimi aydın-
1
Bkz: Cumhuriyet gazetesi, 29.6.1997: "STKB, 55. hükümetten öncelikli ola
rak irticaya karşı topyekün mücadele istedi.(...) Refahyol'un kutuplaşma ya
ratan icraatı ve laiklik karşıtı tehlikeye karşı STKB adı altında bir araya
221
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
larımız gözlerinin önünde tabana yayılarak devleti ele geçirecek
denli güçlenen gerici akım karşısında: "Nasıl olsa ordu Ata
türkçüdür, Atatürk ilkelerinin bekçisidir, gericilik çok güçlene
cek olursa Atatürkçü ordu kılıcını kınından sıyırır ve kışlasın
dan çıkıp bunları güç kullanarak bastırır!" biçiminde düşün
müştür. Kendilerini solcu, sosyalist, ilerici ya da devrimci ola
rak tanımlayan aydınlarımızın bir bölümüyse: "Biz bugünkü
devlet düzenini beğenmiyoruz, bunu yıkıp daha ileri bir top
lumsal düzen kurmak istiyoruz. Öyleyse bugünkü düzeni yık
maya çalışan tüm kesimlerle birlik olup önce el birliğiyle bu
düzeni yıkmalıyız. Eh, aşırı dinciler de bu düzeni yıkmaya ça
lıştıklarına göre, şimdilik onlarla da işbirliği yapmalıyız. Biz
ancak bu düzeni aşırı dincilerle elele verip yıktıktan sonradır ki,
onlarla eylem birliğini bozar ve gericilerle ancak bugünkü dev
leti yıktıktan sonra savaşmaya başlarız" biçiminde düşünerek,
din ağalarıyla işbirliğine girmiştir. 1935-1943 yılları arasında
Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi'nde genel sekre
terlik görevini yürüten Geoıgi Dimitrov'un "düşmanımın düş
manı benim dostumdur" biçminde özetlenebilecek ünlü Faşiz
me Karşı Birleşik Cephe kuramını örnek alan bu solcu aydınla
rımız, geçmişte İran'da Şah'ı devirmek üzere gerici Humeyni
ile işbirliği yapan İran Komünist Partisi TUDEH'in yolundan
yürümektedir. Şah'ı el ele verip birlikte devirdikten sonra TUDEH'çi komünistlerin gerici Humeyniciler tarafından nasıl ye
nilip kıyıma uğratıldığını gözardı eden bu kesim, İran'daki ko
münist + gerici işbirliğinin bir benzerini Türkiye'de gerçekleş
tirmiş ve din ağalarıyla birlik olmuş durumdadır. Kendilerini
solcu, ilerici olarak tanıtan aydınlarımızın gericilerle işbirliğini
gelen kuruluş temsilcileri, ortak bildiri açıkladılar. 1. İrticaya karşı ulusal
seferberlik başlatılsın. Bunun için, tarikat-siyaset-ticaret çgeni çökertilmeli
ve tasfiye edilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime 1997-1998 öğretim yılında
geçilmeli; imam hatip liseleri gerçek işlevine dönüştürülmeli ve gereksinim
fazlası kapatılmalı; Kur'an kursları DİB'lığınca yeniden yapılandırılmalı ve
denetlenmelidir.(...)"
222
SONUÇ
yadsıyan bir kesimiyse, gerici dalgaya karşı savaşımda, Mark
sist ilkelere kökten aykırı, anarşist bir tutum izleyerek, dinsel
gericiliğin ancak Tanrı'ya, dine ve peygambere öfkeli aşağıla
malar yağdırmakla alt edilebileceğini düşünmüş ve böyle dav
ranmışlardır. İrticayla savaşımda doğru yöntem konusu, Genel
kurmay Başkanlığı emriyle dönemin Genelkurmay 2. Başkanı
Orgeneral Çevik Bir tarafından saptanan Batı Harekat Konsepti'nde ele alınmış ve laik aydınlarımızın, laik basın-yayınımızın
irticaya karşı yanlış tutumlarına ilişkin şu saptamalar yapılmış
tır:
Fikir ve düşünce yapısı olarak gericiliğe şiddetle
karşı olan ancak ilmi yetersizlik ve yol yöntem bilmeme
nedenleriyle tepkisini gösteremeyen veya yanlış yöntem
lerle hareket ederek fayda sağlamak yerine irticanın daha
fazla değer kazanmasına sebep olan kişi, kurum ve ku
ruluş temsilcileri ile basın ve yayın mensupları aydınla
tılmalı ve yönlendirilmelidir.(...) Gericiliğe karşı din aleyh
tarı propagandalar yapmak, duygusal ve aşırı sert tep
kiler vermek ve şov yapmakla bir yere varılamayacağı
kesin olarak bilinmeli, bu yanlış metodlann gencileri kahramanlaştırmaktan ve sanki İslamiyetin temsilcisi on
larmış havasına sokmaktan başka işe yaramayacağı, tüm
Atatürkçü kesime, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri perso
neline çok iyi anlatılmalıdır.(...) Basın ve yayın organları ile
laik Türkiye Cumhuriyeti'nin yetiştirdiği mümtaz bilim ve
din adamlarının yönlendirilmeleri ve yüreklendirilmeleri
halinde mücadeleye çok büyük fayda sağlayacakları ve irti
cacıları kendi silahlarıyla vuracakları değerlendirilmek
tedir. (...) Ülkenin sürüklendiği karanlığı gören laik kesim,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığından ve bir gün mut
laka bu gidişata dur diyeceğinden emin olmanın rahatlı
ğı ve uyuşukluğu içindedirler. (...) irtica ile mücadeleyi
Türk Silahlı Kuvvetlerine ihale eden bu laik kesime de
toplumsal görevlerini yerine getirmeleri ve Türk Silahlı
Kuvvetlerini siyasi polemiklerin içine çekmenin sakın
caları hatırlatılmalıdır.(...) Türk aydınının halktan ko-
223
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
pukluğuna karşılık din elitinin halka yakınlığı da İslami
Hareketin güç kazanmasında önemli bir etkendir. (...)
Bu konuda basiretli davranması gereken bir diğer kurum ise
medyadır. (...) İslami hareketin oyun alanı içinde sürdü
rülen ve hukuk devletinde yaşanıldığını neredeyse unuttura
cak boyuta gelen fikir tartışmalarında, Türk halkı çoğu hal
de tarikatçılarla şeriatçıların görüşleri arasında bir tercih
yapmaya itilmektedir. Laikliği savunan aydınların İsla
miyet konusundaki bilgisizlikleri ise hemen her prog
ramda irticacıların tartışmadan zaferle ayrılmalarına
yol açmaktadır.2
Genelkurmay'ın Batı Harekat Konsepti'nde yer alan bu
saptamalar ve aydınlarımıza yönelik uyarılar gerçekten çok önemlidir. "İlticayla mücadeleyi Türk Silahlı Kuvvetlere ihale eden bir takım laik aydınlar" gerçekten de vardır. Dahası bunla
rın bir bölümü orduyu irticaya karşı darbe yapmaya kışkırtıcı ve
bu amaçla yobazları ayaklandırmaya yönelik bir takım eylemle
re bile kalkışmışlardır. İrticayı bölücülükle birlikte başdüşman
olarak görmek, onunla savaşımı kazanmak için kuşkusuz yeterli
değildir. MGK'nın 28 Şubat 1997 kararları, ilticayla savaşımda
ileriye doğru atılmış çok önemli bir adım olmakla birlikte, ara
dan iki yılı aşkın bir süre geçmesine karşın irtica ülkenin baş
sorunu olma özelliğini korumaktadır. 1945'ten bu yana 54 yıl
dır ABD önderliğindeki Batılı ülkelerce semirtilen bir akımın
önünü almak kuşkusuz kolay olmayacaktır. İrticanın tarihsel
kökenlerine, oluşum koşullarına inilmeksizin ve dış bağlantıla
rı çok iyi saptanmaksızın onu anlamanın da önlemenin de ola
nağı yoktur. Bugün, çeşitli düşünsel eğilimlere, çeşitli düşüngülere, ideolojilere bağlanmış olan aydınlarımızın her bir kesi
mi, "irtica" karşısında kendi düşünsel çizgisine uygun bir dav
ranış sergilediği kanısındadır. Gelgelelim, görülen o ki, bugüne
dek verilen karşılıklar irticanın yayılmasını, güçlenmesini dur2
Bkz: İrticaya Karşı Genelkurmay Belgeleri. Kaynak yayınları, Kasım 1997.
yayına hazırlayan: Hikmet Çiçek, sf. 66-69.
224
SONUÇ
durabilmiş, geriletebilmiş ve onu etkisizleştirebilmiş olmak
şöyle dursun, tersine her geçen gün irtica biraz daha yayılmak
ta, biraz daha güçlenmekte, biraz daha palazlanmakta ve devleti
tümüyle ele geçirme yolunda var gücüyle çalışmaktadır. Demek
ki, irticaya karşı takınılan tutumlarda bir takım yanlışlıklar ya
pılmaktadır. İşte elinizdeki çalışma, bu saptamadan yola çıkarak
irticayı yeni baştan ve daha doğru bir biçimde çözümleyebilmek
ve böylelikle ona karşı daha doğru bir savaşım çizgisi belirle
yebilmek gereksiniminden doğmuştur.
Bir insanın Tanrı'ya inanması, inancının gereği olarak
Tanrı'ya saygı duruşunda bulunması (namaz), yılın belli günle
rinde oruç tutması, gelirinden belli bir bölümünü yoksullara ve
düşkünlere vermesi (fitre, zekat), üstesinden gelemediği güç
lüklerle karşılaştığında Tanrı'dan yardım dilemesi (dua), baş
kalarının sevişme güdülerini kışkırtmamak amacıyla etinin çe
kici bölümlerini örtmesi (bir siyasi gösteri aracına dönüştürülen
Şule Baş Türban ya da Kur'an'ın kötücül biçimde yorumlanmasıyla aşırıya vardırılmış tesettür değil, cinsel isteği kışkırtıcı
yerlerin örtülmesi), yalan söylemekten, çalmaktan, yaralamak
tan, öldürmekten, yalancı tanıklıktan, eşini aldatmaktan, bile
bile kötülük etmekten Tanrı yargısını düşünerek çekinmesi, öl
dükten sonra diriltileceğine ve yeryüzünde yaptıklarından dola
yı Tanrı katında sorumlu olacağına inanarak yaşaması "irtica"
mıdır?.. Kuşkusuz irtica, dinsel gericilik, din ağalığı, din sö
mürgenliği deyimleriyle kınadıklarımız bunlar değildir. Bunları
bireyin inançsal erdem alanı olarak dokunulmaz görmek gere
kir. Öyle ki, inanç ve tapım özgürlüğü yeryüzünün tüm laik ya
salarında bireyin dokunulmaz yetkeleri arasında sayılmıştır.
İrtica; bir toplumun içinde bulunduğu uygarlık düzeyi
ni, toplumsal örgütlenme düzeyini ve yönetim biçimini, dinsel
bir takım gerekçeler öne sürerek daha geri bir aşamaya dön
dürmeye yönelik düşünce ve eylemlere verdiğimiz bir addır.
Türkiye'de irticanın başta ABD olmak üzere yayılmacı
sömürgen Batılı ülkelerce beslendiği, korunduğu, kışkırtıldığı
225
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
açıktır. İrticayla savaş, emperyalizmle savaştır ve böyle olduğu
içindir ki emperyalistlerle savaşımda uygulanacak tüm yön
temler, irticayla savaşım için de geçerlidir. Emperyalistler arası
çelişkileri derinleştirip bunlardan yararlanmayı bilmeksizin irti
cayla savaşımda başarı kazanmanın olanağı yoktur. Kimi ya
zarlar, ABD ile Avrupa emperyalistleri arasında hiç bir çelişki
yokmuş gibi yorumlar yapmaktadırlar. Örneğin Şükrü Elekdağ,
şöyle demektedir:
Pax Amerikana
Moskova'da yayımlanan Kommersant gazetesi, NA
TO'nun Washington zirvesinde onaylanan yeni stratejisinin
"tüm dünyayı ABD'in askeri müdahele ve nüfuz alanı haline
getirdiğini" ve "NATO'ya BM Güvenlik Konseyi'nin ona
yını almadan askeri harekat yetkisini verdiğini" belirttikten
sonra bir "tevekkül" havası içinde Alman Dışişleri Bakanı
Fischer'in şu sözlerini kaydediyor (27.04.1999):
"Amerika, etrafında büyüklü küçüklü bir çok
uydu devletin değişik yörüngelerde döndüğü bir güneşe
benziyor."
(...) Zirvenin en çarpıcı yönü, Berlin duvarının yı
kılmasından bu yana, dünya stratajik dengelerinin uğradığı
depremsel değişimi ortaya koymasıydı. Nitekim zirveye 19
NATO ülkesi temsilcileriyle birlikte, NATO'nun kendile
riyle siyasi ve güvenlik işbirliği düzenlemeleri yapmış oldu
ğu, Avrupa'dan Çin sınırına kadar uzanan muazzam coğraf
yada yerleşik eski Varşova Paktı üyeleri ile SSCB'den ko
pan yeni bağımsız devletleri de kapsayan 23 "AvrupaAtlantik Ortaklık Konseyi" (AAOK) üyesinin devlet baş
kanları da katıldı.
Bu fevkalade etkileyici tablo, geleceğin "AmerikaAvrasya güvenlik mimarisi"nin hayata geçirilmesinin ha
yalden ibaret olmadığını yansıtıyordu.
(...) NATO'nun (yeni) harekat alanları, strateji bel
gesinde "Avrupa-Atlantik bölgeleri" olarak gösteriliyor.
226
SONUÇ
(...) Bu muğlak durum, Fransa ile Almanya'nın, askeri ha
rekatın BM Güvenlik Konseyi kontrolü altında yürütülmesi
görüşünü savunmalarına yol açmış, buna karşın ABD de it
tifakı BM ipoteği altına koymak istememişti. Sonuçta
ABD'nin isteği oldu. (...) 21. Asıra damgasını vuracak olgu
nedir?" derseniz, şu anda herşey, bunun "Pax Amerikana"
olacağına işaret ediyor...3
Gerçekten de ABD, Sovyetler'in dağılmasıyla birlikte
tüm ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda güdümleyen ve hep
sine sözünü geçiren biricik güç olarak ortaya çıkmış görün
mektedir. Özellikle ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri arasında
sanki hiç bir konuda hiç bir görüş ayrılığı yokmuş ve bunlar
ABD'nin komutasında tek bir amaca doğru birlikte yürürlermiş
gibi bir izlenim vardır. Ancak bu yanıltıcı bir izlenimdir. Evet
Ortadoğu'da bir Kürt devletini kurulmasını ve Türkiye'nin bö
lünmesini hem ABD, hem de Avrupa Birliği ülkeleri istemekte
dir, ABD ve onun işbirlikçisi İngiltere bu uğurda çalıştığı gibi,
Almanya ve Fransa da bu doğrultuda çalışmaktadır. Ancak ku
rulması için çalıştıkları Kürt devletini ABD kendi çıkarları doğ
rultusunda kendi sömürü alanına sokmak isterken, Almanya ve
Fransa gibi AB ülkeleri ise kendi çıkarlarına uygun biçimde
ABD'nin sömürü alanından çıkarıp kendi sömürü alanlarına
sokmak çabasındadır. Kurulacak bir Kürt devletini ABD Avru
pa'ya kaptırmak istemeyeceği gibi Avrupa da ABD'ye kaptır
mak istememekte ve bu noktada çatışmaktadırlar. Yine bunun
gibi, Türkiye'nin din devletine dönüşüp İslam Birliği'ne yö
nelmesini hem ABD, hem AB istemektedir. Gelgelelim din
devletine dönmüş ve İslam Birliği'nin önderi olmuş bir Türki
ye'yi ABD kendi çıkarları doğrultusunda AB ve Rusya'ya kar
şı, AB ise kendi çıkarları doğrultusunda ABD'ye karşı kullan
mayı düşlemekte ve işte bu noktada çatışmaktadırlar. Kuzunun
yenilmesi konusunda tüm Kurtlar görüş birliği içerisindedirler;
3
Bkz: Milliyet gazetesi. 3.5.1999. Şükrü Elekdağ.
227
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
ancak her bir Kurt onu tek başına kendisi yemek isteyince ku
zuyu bırakıp birbirlerini yemeye koyulacaklardır. Kurt-kuzu di
yalektiğini çok iyi kavramış bulunan Atatürk'ün Kurtuluş Sava
şı'nda emperyalistler arası çelişkilerden nasıl ustaca yararlandı
ğına çok iyi bakılmalı, irtica ve bölücülükle başa çıkabilmek için Kurtuluş Savaşımızdan dersler çıkartılmalıdır.
228
BELGELER
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
230
BELGELER
Belge /1
MİT
İRTİCA RAPORU
1995
Türkiye'deki anti-laik eylem
ve Atatürk aleyhtarı faaliyetler
Sayın Cumhurbaşkanım,
Ülkemizde özellikle 1990 yılından itibaren ivme kazanan, anti-laik
ve Atatürk aleyhtarı yoğun bir faaliyet gözlenmektedir. Nitekim, yansıda ör
nekleri gödülen sayısız temalarla ve çeşitli platformlarda bu iki unsura yapılan
saldırılar, son dönemde sıklaşmış ve yaygınlaşmıştır.
Anılan unsurlarca, öteden beri, mevcut rejimimiz ve laik sistem din
sizlikle özdeşleştirilmekte, Atatürk de bu sistemin teorisyeni konumunda he
def alınarak çeşitli eylemler gerçekleştirilmektedir.
Daha geniş bir yaklaşımda ise, İslami bir yaşam tarzı ile ilgili istek
ler gündeme getirilmekte, türban, cami tatili ve okullara mescit talebi gibi ko
nular sıklıkla istismar edilerek kitleler ajite edilmeye çalışılmaktadır.
Bu çerçevede gerçekleştirilen tüm eylem ve çatışmalar, medyada ge
niş bir şekilde işlenmekte ve kamuoyunda doğan tepkiler ile kamplaşma tema
yülü yaşatılmaktadır. Kısır bir döngü içinde, bu kamplaşmaların da, karşılıklı
olarak eylemleri artırdığmı söylemek mümkündür. Zira Atatürk rozetlerine
karşı, Osmanlı amblemleri taşımakta; Anıtkabir ziyaretleri ve Atatürk'ü anma
törenlerine alternatif, İstanbul'un Fethi kutlamaları, Osmanlı Padişahları'nı
sahiplenme gibi uygulamalar ile resmi bayram ve yılbaşı protesto gösterileri
süreklilik arzetmektedir.
231
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Bahse konu olaylar sembolik mahiyetle olup. özünde mevcut reji
mimizi tartışma platformuna çekmeye matuf yıpratıcı ve yıkıcı tutumlardır.
Bu anlamda olay daha geniş kapsamlı olup. Türkiye'nin şeriat düze
nine göre yönetilmesini isteyen kadroların yönetimi ele geçirme gayretleridir.
Bu nedenle konunun salt laiklik ve Atatürk aleyhtarlığı yerine İslamcı (irticai)
faaliyetler olarak ele alınmasında yarar görülmektedir.
1. Anti-laik eylem ve Atatürk aleyhtarı faaliyetlerdeki artış ve
İslamcı faaliyetlerin tırmanması:
1.1 Laiklik ve Atatürk aleyhtarı faaliyetler, büst kırma, bayrak yak
ma, slogan atma gibi sınırlı spesifik gösterilerin yanı sıra. büyük ölçüde fikir
sel düzeyde gelişmektedir. Bu itibarla sayısal verilerden hareketle, yıldan yıla
bir tırmanma oranı vermek mümkün değildir. Ancak, bugün gelinen noktada,
bu kabil faaliyetlerin, açıkça, yaygın biçimde, cesurca yapılması ve hitap edi
len kitle potansiyeli açısından önem arzetmektedir.
1.2 Atatürk inkılapları nedeniyle geleneksel İslamcı tavrın, Ata
türk'e karşı olması tabii bir olgudur.
Ancak söz konusu tavrın, belirgin hale gelmesi, çokpartili dönemde.
Türkiye'nin siyasi ve sosyal sorunları paralelinde, demokratik rekabet orta
mında İslamcı unsurların bir etkinlik aracı olarak görülmesi nedeniyledir. Bu
meyanda vakıf, dernek, kurs. pansiyon, okul gibi legal oluşumlarla taraftar
kitlenin artırılması fırsatını yakalayan anılan unsurların geliştiği söylenebilir.
(EK-1)
İslamcı unsurların giderek hissedilir bir güç kazanması mensuplarını
cesaretlendirmiş, aşama aşama mevcut rejime karşı gerçek tavırlarını münferit
eylemlerle ortaya koyabilecek bir psikolojik ortam meydana getirmiştir.
İslamcı faaliyetlerin reaksiyoner bir tavır olarak ortaya çıkmasında
konunun inanç boyutu bağlamında toplum için hassasiyetini bilen, yıkıcı bö
lücü odakların kışkırtıcı yaklaşımlarının da rolü önemlidir. Nitekim "Şeytan
Ayetleri" adlı eserin tüm İslam dünyasında yarattığı tepki bilinmesine
rağmen, ülkemizde de kamuoyunun gündemine getirilmesi, ayrıca benzer
şekilde Sivas olaylarına sebep olan yaklaşımlarla mütedeyyin kitle ile yö
netimi karşı karşıya getirerek, devlet otoritesinin zaafa uğratılması gibi
örnekler çoğaltılabilir.
Bu tür ajitasyonların özellikle medyada sansasyonel amaçlarla Hz.
Muhammed'in aile yaşantısına kadar uzanarak devam etmesi, mütedeyyin
kitlenin, İslamcı şiddet eylemlerine en azından pasif bir onay vermesine
neden olmuştur. Konunun İslamcı propaganda teması olarak kullanılması ise,
Laik / İslamcı kutuplaşmalarına zemin hazırlamıştır.
Diğer taraftan, yurtiçinde Kürt sorununa İslami esaslarla çözüm arama gayretleri, dışta ise Bosna, Azerbaycan ve Irak'ta cereyan eden olayları
232
BELGELER
Müslümanlara zulüm olarak değerlendirerek. Batı toplumuna karşı oluşan
tepkiler. İslamcı faaliyetleri tırmandıran etkenlerdir.
Ana hatları ile sıralanan bu hususlar nedeniyle, daha önce tekke, za
viye ve pansiyonlarda, kapalı bir sistem içinde eğitim ve propaganda yapan
İslamcı unsurlar, artık sokağa dökülmüşler, özellikle son 5 yıl içinde, siyasi,
sosyal ve dini olaylara duyarlı bir şekilde geniş kapsamlı organize eylemler
gerçekleştirmeye yönelmişlerdir. (EK-2)
Ayrıca anılan unsurların aktivitelerinde nitelik ve nicelik açısından
bir değişim söz konusu olup. zaman zaman "kıyam" (başkaldırı) denemeleri
yaptıkları da izlenmektedir. Nisan 1994 ayında Gorazde Katliamı'nı kınamak
üzere büyük şehirlerimizde özellikle Ankara'da İslamcı unsurlarca yapılan
gösterilerdeki tavır bunun tipik örneğidir.
Diğer taraftan, önemli bir kısmı. Hizbullah - PKK çatışmaları nede
niyle gerçekleşmekle birlikte. 1994 yılında meydana gelen toplam 419 İs
lamcı eylem içindeki, 269 silahlı çatışma ve çoğunluğu büyük şehirleri
mizde gerçekleşen 58 bombalama rakamı da dikkat çeker boyuttadır.
Bu veriler. İslamcı unsurların çeşitli alanlarda geniş kapsamlı ve
yaygın bir etkinlik gayreti içinde olduğunu göstermekte olup. laiklik ve Ata
türk aleyhtarı faaliyetler bunların sadece bir bölümünü oluşturmaktadır.
2. Laik Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine karşı tutumun iç gü
venliğimize yönelik tehdidi:
Bir cephesi Laik Cumhuriyet'e ve Atatürk'e karşıtlık olan İslamcı
(irticai) faaliyetlerin tehdidi son dönemde boyutlanmıştır. Bu tehdidin belirti
leri ise genel anlamda şunlardır.
Halihazırda modern ve yaygın teşkilat yapıları ile faaliyet göste
ren, eğitim ve taban genişletme çalışmalarında çağdaş yöntem ve araçları,
zaman zaman devletten daha ileri ölçülerde kullanan İslamcı unsurlar amaçlarına ulaşmada belirli mesafeler katetmişler ve karakter değiştirmişlerdir.
Nitekim İslamcı kitle içinde, alışılmış, mistik, mütedeyyin insan tipinin dı
şında, teknolojik yeniliklere açık, kariyer sahibi kişiler mevcut olup, yöne
time geldikleri zaman uygulanacak ekonomik ve siyasi bir model de ha
zırlanmıştır.
Diğer taraftan, taban genişletmeye dayalı uzun vadeli geleneksel
stratejiler dışında İslamcı çevrelerde, silahlı mücadeleye dayalı devrim fikrinin
gündeme getirilmesi ve evrensel boyutta Panislamizm çalışmaları, anılan un
surlardaki değişikliklerdir.
Bu bağlamda. İslamcı faaliyetlerin halihazırda ulaştığı güç çeşitli
alanlarda sağladığı etkinliğe göre şöyledir:
233
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
2.1 Tüm İslamcı unsurlar yurt genelinde dernek, vakıf, sendika, okul, gençlik ve kadın kolları, şirket gibi modern bir örgütlenmeye sahiptir.
Örneğin, 74 ilimizde anılan unsurların bu tür kuruluşları mevcuttur.
2.2 Gençlik kesiminin yanı sıra, sendikalaşma ve meslek örgütlen
meleri de hızlanmıştır. (EK.-3)
2.3 İslamcı kesim, yoğun bir eğitim ve propaganda çalışması içinde
dir. Son derece pahalı bir faaliyet olmasına rağmen, yayın piyasasında dini içerikli kitap gazete ve dergilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. (EK-4) Ay
rıca, radikal grupların aktivitesine paralel olarak, cihad çağırısı yapan, abone
usulü dağıtıma tabi, militan düzeydeki dergilerin çokluğu da dikkati çekmek
tedir.
Eğitim ve propaganda konusunda çağdaş araç ve yöntemleri etkin
bir şekilde kullanan anılan unsurların, videolu propagandayı köylere kadar in
dirdikleri çok sayıda özel radyo ve TV istasyonu kurdukları bilinmektedir.
(EK-5)
2.4 İslam'a hizmet anlayışı çerçevesinde planlı bir şekilde fitre, ze
kat ve kurban derileri toplayarak büyük gelirler elde eden anılan unsurlar, bü
yük bir finans potansiyeline ulaşmışlardır. Yandaş işadamlarından önemli
meblağlarda bağış toplanmakta, özellikle tarikat gruplarının gerçekleştirilecek
projeler karşılığında, liderin talimatı şeklinde işadamlarına belli miktarlarda
ödeme yükümlülüğü getirdiği bilinmektedir. Örneğin, Nisan 1994 ayında Sa
manyolu TV'nin 46 milyar TL.'lık borcunun kapatılması için liderin, taraf
tarlarına şahıs başına 10'ar gram altın vermeleri talimatını verdiği, kısa sürede
toplanan altınlarla borcun kapatıldığı duyumu alınmıştır.
2.5 Yönetimde söz sahibi olmaya matuf, kamu kurum ve kuruluşla
rındaki kadrolaşma son zamanda hızlanmıştır. İş temini ve meslek sahibi olma
yönünde, imtihan komisyonlarına nüfuz, toplu tavassut yöntemlerinin kulla
nılmasının yanı sıra kamu yönetimi için özel olarak adam yetiştirme gibi uy
gulamalar gündeme gelmiş olup güvenlik güçleri ve öğretmen kesiminin ele
geçirilmesi öncelikli hedeflerdendir.
Aldıkları eğitim ölçüsünde, konuya yatkınlıkları nedeniyle İHL'ler,
kadrolaşma yönünde İslamcı unsurların en önemli vasatı durumundadır. Nite
kim, İslamcı faaliyetlerin yaygınlaştırılması için bu öğrencilerden istifade yö
nünde İslamcı unsurların arayış içinde olduğu intikal eden bilgilerdendir.
2.6 Ayrıca İslami bir yaşam tarzı benimseme, çağdaş olmayan bir
kılık-kıyafet anlayışı etrafında birleşme ve özel İslami yerleşim birimleri oluşturma gibi radikal uygulamalarla da karşılaşılmaktadır.
2.7 İslamcı unsurlar ülke tabanında sayısal olarak bir oy potansiyeli
ne sahip olduklarının bilinci içinde, bu güçlerini politik hayatta etkili bir bi
çimde kullanma arayışına yönelmişler ve oy potansiyellerini pazarlık unsuru
olarak kullanma temayülü içinde, cesaretlenmişlerdir.
234
BELGELER
2.8 Yurtdışında uzantı tarzında örgütlenmeler gerçekleştirilmiş, bazı
İslam ülkeleri ile kurulan sıkı bağlarla dış destek sağlanmıştır. Ortamın müsaitliği ölçüsünde Avrupa ülkelerinde, yurtiçindekinden daha kapsamlı organize
yapılar oluşturmuşlardır. (EK-6)
2.9 İslamcı odaklar her türlü fırsatta kitlesel eylemler yapabilecekle
rini kanıtlamışlar, silahlı eyleme yönelik bir tavır içinde tehlike sinyalleri
vermeye başlamışlardır.
Bu meyanda, İslamcı unsurların, sürekli ve etkin faaliyetlerle teh
ditlerinin boyutlandığı açıkça görülmektedir. Daha açık bir ifade ile Türki
ye'de İslamcılığın Kürtçülük konusundaki gelişmelere paralel olarak, önemli
bir sorun olabilecek her türlü özelliği taşıdığını söylemek mümkündür. Ancak,
halihazırda İslamcı kesimde farklı stratejiler nedeniyle gruplaşmalar mevcut
olup. bu bölünmüşlük ülkemizdeki toplam İslamcı potansiyelin bir araya gel
mesini engelleyen ve tehdidi bir ölçüde erteleyen bir durumdur. Bu nedenle
farklı grupların kısaca incelenmesinde yarar görülmektedir.
İslamcı gruplar
İslamcı unsurlar, nihai amaçları şeriat devleti kurulması olmasına
rağmen, siyasi ve ekonomik menfaatleri ile stratejilerindeki farklılık nedeniy
le.
• Milli Görüşçü kesim,
• Radikal İslamcılar,
• Tarikatlar.
olmak üzere 3 kesim altında gruplanmışlardır. (EK-7)
Bu gruplardan Milli görüşçü Unsurlar, sürekli sağlam bir dış destek
ile daha ziyade legal ve siyasi platformlarda etkinlik göstermekte, iyi kamufle
edilen illegal faaliyet ve dış bağlantılarını tespit etmede kamuoyuna yansıyan
bazı örneklerine rağmen güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Halihazırda parla
mentoda temsil ve yerel yönetimlerde ağırlık kazanan grubun bu yolla ve sü
rekli olarak güncel gelişmeleri İslami açıdan gündeme getirme ve propaganda
avantajı sağlaması önemli bir gelişmedir.
Ayrıca siyasi organizasyon, gençlik örgütlenmesi, meslek teşekkül
leri, şirketler ve AMGT gibi güçlü bir dış organizasyon ile anılan unsur,
yapılanmasını tamamlamış durumdadır. Kitleselleştiği ölçüde, İslamcı kesim
dışında da itibar görebilmek amacıyla, hareketini bir ideoloji şeklinde takdime
yönelen anılan grubun, son dönemde toplumun diğer kesimlerini de saflarına
katma imkanları araması dikkati çekmektedir.
İran Devrimi'ni örnek alarak benzer bir strateji ile Türkiye'de şeriat
devleti kurmak isteyen Radikal İslamcı Grupların faaliyetleri son yıllarda İs
lamcı çevre içinde ön plana çıkmış durumdadır. Halihazırda çok parçalı dağı
nık bir yapı içinde 30 kadar grup etrafında toplanan anılan unsurlar Kürtçülük
235
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
konusu başta olmak üzere. Türkiye'nin ve dünyanın gündemindeki sosyal ve
siyasal içerikli her türlü olaya militanca T.C. aleyhtarlığı bazında yaklaşmak
tadırlar.
Propagandaların. "ırk ve mezhep farklılığı gözetmeden İslami mü
cadelede ortak savaş verilmesi gerektiği" fikrini işleyen ve yayınlarında silahlı
mücadele metodları öğreten anılan unsurlar İslami konularda düzenlenen kor
san gösteri, protesto, miting, yürüyüş gibi geniş katılımlı etkinlikleri organize
etmektedirler. Demokratik yöntemlerle şeriata ulaşmada sürenin uzunluğu.
Radikal islamcılara pirim sağlamakta ve demokratik yollarla sürdürülen
islamcı faaliyetlerdeki başarısızlıkların radikalizme temayülü artırma ihtimali,
önemli bir husus olarak değerlendirilmekledir.
Tarikatlar ise, tasavvufi yapılanmalarını koruyarak, kamu ku
rum ve kuruluşlarında ve Türk siyasi hayatında etkin olma faaliyetlerini
sürdürmektedir. Bu grupların yasal çerçeve içinde köklü bir dini eğitim ver
mek suretiyle faaliyet yürütmeleri, taban genişletme açısından avantajlarını
oluşturmaktadır. Oluşturulan kitlenin büyüklüğü ve kitlenin evrensel boyutta
İslami birlik ve dayanışma yönündeki gayretleri gelecek için endişe verici bir
gelişme seyri göstermektedir. Bunun yanısıra, verilen dini eğitimin ağırlığı
nedeniyle grubun karşı propagandalara duyarsız, bilinçli mutlak bağımlı
bir özellik taşıması tehditlerini artırıcı bir nitelik taşımaktadır.
3. İslami faaliyetlerin yurtdışı uzantıları:
3.1 İslamcı grupların hemen hemen tümü yuriçindeki faaliyetlerine
paralel bir şekilde. Avrupa genelinde son derece organize bir teşkilatlanmaya
sahip olup. dış organizasyonların, yurtiçinde iltisaktı oldukları gruplara maddi
destek sağlama ve propaganda faaliyetleri ön planda gelmektedir.
Bu organizasyonların en önemlileri Milli Görüş paralelindeki
"Avrupa Milli Görüş Teşkilatı" (AMGT). Radikal İslamcı çizgideki "Anadolu
Federe İslam Devleti" (AFİD) ve Süleymancılar'm uzantısı durumundaki
"İslam Kültür Merkezleri Birliği" (İKMB)'dir.
Yurtiçinde en geniş kitleye sahip tarikat olan F.Gülen grubu Nurcu
lar ise. yurtdışında uzantı oluşturma yerine, her ülkenin özelliğine uygun ce
maat tarzındaki çalışmalarla faaliyet yürütmektedir. Örneğin: ABD'de Altın
Nesil Grubu. Türk Cumhuriyetlerinde ticari şirket ve eğitim kurumları sayıla
bilir. Anılan grubun, Avrupa. ABD. Kuzey Afrika. Ortaasya ve Uzakdoğu ül
keleri olmak üzere çok yönlü ve geniş dış açılımı dikkati çekmektedir. (EK-8)
3.1.1 Avrupa Milli Görüş Teşkilatı (AMGT)
24 OOO resmi kayıtlı üye. 300 OOO civarındaki kitle potansiyeli. A'vrupa genelinde 32 bölge başkanlığı 480 cami derneği, 310 cami imamı. 674
236
BELGELER
gençlik teşkilatı. 15 civarında şirket ile en yaygın ve etkili organizasyon du
rumundadır. (EK-9)
Yıllık resmi bütçesi 10 OOO OOO DM. civarında olan anılan kurulu
şun, illegal yollardan temin edilen gelirlerinin çok yüksek meblağlarda olduğu
tahmin edilmekte olup. 27 Mart (1994) yerel seçimleri öncesinde yurt içinde
Refah Partisi7ne yaklaşık 400 OOO OOO OOO TL. (15 OOO OOO DM) destek sağ
ladığı yönünde bilgier alınmıştır. Ayrıca seçim dönemleri ağırlıklı olmak üze
re propagandist, araç, gereç ve malzeme yönünden anılan kuruluşun yurtiçin
de desteği büyük ölçüdedir.
AMGT'nin ayrıca Milli Görüş'ün İslam Birliği oluşturma yönündeki
faaliyetler ile İslam ülke ve örgütleri ile temaslarına aracılık ettiği ve Avru
pa'da İslamı temsil yetkisi kazanma çalışmaları yaptığı da bilinmektedir.
3.1.2. Anadolu Federe İslam Devleti (AFİD)
Daha önce AMGT bünyesinde faaliyet gösterirken, İran devriminin
etkisi ile gruptan kopan C. Kaplan'ın kurduğu AFİD ise, 5000 kişilik bir po
tansiyele sahiptir. (EK-10)
AFİD'in Avrupa genelinde 8'i Almanya'da olmak üzere 27 bölge
başkanlığı, 3 vakfı, 73 cami derneği, "Kar Bir" isimli bir şirketi bulunmakta
dır. Son dönemde zararlı faaliyetleri nedeniyle, lideri için Almanya'dan sınır
dışı kararı alınan anılan örgütün faaliyetleri zayıflama sürecine girmiştir. An
cak, hizip faaliyetleri ve yeni bir lider arayışları çerçevesinde mevcut potansi
yel her an aktivite kazanabilecek durumdadır.
3.1.3. İslam Kültür Merkezleri Birliği (İKMB)
İslam Kültür Merkezleri Birliği ise, büyük çoğunluğu Almanya'da
olmak üzere yansıda görülen ülkelerde toplam 26 adet şube ve bunlara bağlı
300 adet dernek çerçevesinde faaliyet yürütmektedir. (EK-11)
4. İslamcı faaliyetleri açık veya örtülü olarak destekleyen ülke
ler, legal ve illegal kuruluşlar:
Türk İslamcı grupları, ilk planda maddi, manevi destek sağlamak, ikinci olarak da İslam ülkeleri ile çeşitli alanlarda bütünleşme paralelinde, İs
lam ülke ve kuruluşlarıyla ilişki kurmuşlardır. İslamcı grupların işbirliği yap
tığı önemli ülkeler:
• Suudi Arabistan,
• Libya,
• Körfez Emirlikleri ve
• İran'dır. (EK-12)
237
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Kuruluşlar ise. S. Arabistan ve Libya tarafından oluşturulanlar ağır
lıklı olmak üzere.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Rabıta,
İslama Çağırı Cemiyeti,
Türk-Libya dostluk kardeşlik dernekleri,
Kuveyt dünya İslam vakfı,
İslami finans kuruluşları,
Müslüman Kardeşler Teşkilatı,
Cezayir İslami Selamet Cephesi,
İran Devrimi İhraç Organizasyonları,
Hizb-i İslami ve
Bosna Merhamet Organizasyonu'dur.
Bunların dışında Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslüman şahıslar.
Türk islamcılar ve Müslümanlığı kabul eden Avrupalılarca kurulmuş dernek
ve organizasyonlarda. Türk islamcı gruplarının ilişkileri mevcuttur. Örneğin:
• Almanya'daki İslam Konseyi,
• İslam Arşivi,
• Müslüman İşçiler Sosyal Birliği,
• İngiltere'deki İslami Konsey,
• Fransa'daki Müslüman Öğrenciler Derneği,
bunlar arasında sayılabilir.
Batılı veya Ortadoğulu ülkelerce oluşturulan İslami kuruluşlar, çe
şitli ülkelerdeki İslamcı gruplara örtülü destek sağlama ve uluslararası İslamcı
bir platform oluşturma açısından önemli bir konumdadır.
Bu kuruluş ve ülkeler ile en köklü ve ileri düzeyde ilişki kuran Türk
islamcı grusu Milli Görüşçülerdir. Bu grubun ilişkileri daha ziyade finans te
mini ve uluslararası etkinlik sağlama düzeyinde büyük önemi haizdir. Milli
Görüşçü kesimin lider ve üst düzey yöneticilerinin bu amaçla sık sık anılan
ülkeyi ziyaret ettikleri bilinmektedir.
Milli Görüşçü unsurların, özellikle S. Arabistan ve Libya ile ilişkile
ri önemli bir boyuttadır. S. Arabistan ile öğrenci teatisi, hac organizasyonun
dan, Müslüman topluluklar ile İşbirliği çalışmaları ve Rabıta çerçevesinde
maddi güç temininden evrensel propaganda faaliyetlerine kadar çok geniş bir
alanda işbirliği mevcuttur.
Milli Görüşçü unsurların Libya ile kurduğu ilişki de finansman te
mini amacının yanı sıra, Avrupa ülkelerinde, Libya yararına etkinlik düzenle
mede taşeronluk görevi üstlenmesi de dikkat çekmektedir. Libya ile ilişkiler
Libya İslam'a Çağrı Cemiyeti aracılığıyla sürdürülmektedir. Anılan cemiyetçe
238
BELGELER
1990 yılında kurulan İslam Halk Komutanlığı'nda N. Erbakan'ın Asya Sorumluluğu'na getirilmesi ilişkinin boyutu açısından önemlidir.
İran'ın devrimi ihraç politikası paralelinde harcadığı yüksek meb
lağlar. Milli Görüşçü unsurların dikkatini çekmiş. Şiilik unsurunun tabanda
yarattığı tepki nedeniyle uzun bir süre İran'a gitmekten imtina eden
Necmettin Erbakan. 1992 yılında İran'a giderek yönetim ile görüşmeler
yapmıştır. Daha sonra. Milli Görüş organizasyonlarından biri olan ESAM
(Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) aracılığıyla ilişkilere süreklilik
kazandırılmıştır.
İslamcı unsurların İran ile ilişkileri çerçevesinde. Radikal İslamcı
gruplarda öncelikle ideolojik ve askeri eğitim ile propaganda malzemesi, yanı
sıra finansman temini önemli boyutlardadır.
İslam ülkeleri ile ilişkiler bazında. Kuveyt ve BAE (Birleşik Arap
Emirlikleri) de önem arzetmcktedir. Her iki ülke ile de ilişkiler Müslüman
Kardeşler örgütü mensupları aracılığıyla yürütülmektedir.
Bunların dışında, daha önce de belirtildiği gibi. İslam ülke ve grup
ları nezdinde, "İslam Birleşmiş Milletleri. İslam Ekonomik Topluluğu. İslam
Savunma Teşkilatı" kurulması gibi enternasyonel faaliyetlerin. Milli Görüş'ün
Panislamist hedefleri doğrultusunda yürütüldüğü, bu meyanda, İslami unsurla
rın taraf olduğu tüm sorunlarla ilgilenildiği gözlenmektedir.
Diğer taraftan anılan grupça. Afgan mücahit liderlerine bağlı
gençlerin Türkiye'de eğitimine yardımcı olunduğu, Filistin Kurtuluş Ör
gütü ile İsrail'in yakınlaşmasından sonra, radikal eğilimli Arap ülkelerinin ya
nında yer alınarak HAMAS örgütünün Filistin halkının tek temsilcisi olarak
kabul edileceğine dair mesajlar verildiği. Cezayir'de güçlü kitle potansiyeli
ile mevcut yönetimin alternatifi durumunda bulunan Cezayir İslami Selamet
Cephesi FİS'in lider ve mensuplarının Cezayir dışındaki faaliyetlerine kolay
lıklar sağlandığı bilinmekte olup. bu hususlar devletimizin dış politikasına al
ternatif yaratan arayışlar olması bakımından dikkat çekicidir.
Özellikle Milli Görüşçü kesimce, dış bağlantılarının temel amacı
İslam ülke ve kuruluşlarından mali estek sağlamaktır. Ancak sağlanan
desteğin illegal yöntemlerle transfer edilmekte oluşu ve belgelendirilmeyişi ilişkilerin gerçek boyutunun ortaya konulmasını engellemektedir.
Sonuç:
Ülkemizde muhtelif gruplar halinde örgütlenmiş İslamcı kadrolar,
halihazırda kurumlaşmış yapılarından da istifade ile geniş bir mütedeyyin kit
leyi kendi emelleri yönünde kanalize edebilecek konuma gelmişlerdir.
Anılan kadroların, iç ve dış sorunlar paralelinde etki altına alabil
dikleri kitle genişliği oranında, rejim ve Atatürk aleyhtarı gerçek tavırlarını
daha rahat sergileyebildikleri izlenmektedir.
239
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Bu çerçevede etnik ve ideolojik kaynaklı yıkıcı bölücü akımların
öncelikli durumunu koruduğu günümüzde, tedbir arayışları sırasında müte
deyyin vatandaşlarımızın devlet karşıtı bir konuma getirilmemesi ve laik / İs
lamcı kutuplaşmasının engellenmesi, öncelikle gözönünde bulundurulması ge
rekli bir husus olarak görülmektedir.
Bu itibarla yukarıda bahse konu hususlar paralelinde alınacak muh
temel önlemlerin, İslamcı gelişmenin etkili olduğu;
• Propaganda,
• Kardolaşma,
• Yasa dışı maddi güç temini,
• Dış ilişkiler,
• Teşkilatlanma,
• Hukuk,
alanlarında araştırılmasında yarar görülmekte olup, başlangıçta belirtildiği üzere, kurul üyelerine takdim edilen ek metinde alınabilecek çerçeve tedbirlere
ilişkin bilgilere yer verilmiştir. Arzederim. 1
1
Bkz: Aksiyon Dergisi, 25 Şubat-3 Mart 1995, "Noktasına, virgülüne do
kunmadan, bütün açıklığıyla: MİT'in son İrtica Raporu" başlıklı Ahmet
Güner'in haberinden, sf. 22-28.
240
BELGELER
Belge / 2
GENELKURMAY BAŞKANLIĞI
RAPORU
Siyasal İslam'ın Yayılması
Ülkemizdeki siyasal İslamın yayılımının analizi ve geleceğe yönelik
projeksiyonunu gösteren bu çalışma, devletin resmi kurumlarından Devlet İs
tatistik Enstitüsü, Devlet Planlama Teşkilatı, Milli Eğitim Bakanlığı, Yüksek
Öğrenim Kurumu ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın istetistiki kaynaklarından
yararlanılarak yapılmıştır.
1. Siyasal İslamın Yayılma Çalışmaları ve "Din" Evrensel Kim
liği Adı Altında Sürdürülen Faaliyetler
İslam dünyasını şeriata dayalı tek blok haline getirme ve Batı'ya
karşı birleşme çalışmalarına hız veren Şiiliğin temsilcisi İran için şeriata
dayalı İslam birliğinin oluşmasında ana ve temel engel, Müslüman ancak laik
olan Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet yapısıdır.
Türkiye'de İslamın siyasal yönden yayılımı Milli görüşçüler tarafın
dan yapılmaktadır. Bu çalışmalarda Türkiye'nin dini yönden odak noktası ol
masının en önemli sebebi, dünya Müslümanlarının "ateş nerede sönerse tekrar
orada yanar, halifelik nerede sona erdiyse, orada tekrar başlar" yaklaşımıdır.
Siyasette dinin bir araç olarak kullanılmasından istifade etmek için
ortaya çıkan ayrılıkçı akımlar da konuya diğer bir boyut getirmektedir. Türk
ulusal kimliğini ve Türkiye Cumhuriyeti devletini tanımak istemeyen bu dü
şünce sahibi bölücü ve ayrılıkçı örgütler, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin birlik
ve bütünlüğüne karşı, nihai hedeflerinden önce birinci adım olarak, daha
241
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
enternasyonel olan din kimliği altında ümmet toplumu oluşturma faaliyetlerini
sürdürmektedirler.
Milli görüşçülerin bu faaliyetlerinin iki ana başlık altında analiz ve
etüt edilmeleri öngörülmüştür.
• Geleceğin seçmen ve yöneticilerinin din eğitimi ile yetiştirilme ve
yönlendirilmeleri
• Gelir dağılımındaki dengesizliğin, irticai faaliyetlere etkisi.
2. Geleceğin Seçmen ve Yöneticilerinin Din Eğitimi ile Yetişti
rilme ve Yönlendirilmeleri
A. Diyanet işleri Başkanlığı'na kayıtlı 5 011 Kur'an Kursuna, tablo
da görülen değişik yaş gruplarından 1 685 278 kişi devam etmektedir.
Yaş
Öğretim Kurumunun
Kurs
Sayısı
Grubu
Adı
13-14
Kayıtlı daimi
5011
Kur'an Kursları
Yaz Kursları
Bilinmiyor
06-12
Bilinmiyor
Yetişkin
Akşam kursları
Toplam Kurum
5011
ve Öğrenci
Diyanet İşleri Başkanlığı 1995 Yılı İstatistikleri
Eğitim
Süresi
2-3 yıl
Öğrenci
Miktarı
181 561
Yaz tatilinde
1-2 yıl
1475337
28 380
1 685 278
-
Tabloda görülen kursların incelenmesi:
1. Daimi Kur'an Kursları:
13-14 yaş grubundaki çocuklara verilmektedir. Sadece bu kurstan
1995 yılında dini eğitimli 416 680 seçmen yetişirken, 2000 yılı için 859 135
seçmen, 2005 yılı için ise 1 438 612 seçmen yetişebileceği değerlendirilmek
tedir.
2. Yaz Kur'an Kursları:
1995 yılı rakamlarına göre, yaz kurslarına 6-12 yaş grubundaki
yaklaşık 1 475 337 çocuk devam etmektedir. Bu gruptan 2000 yılında 1 671
634 seçmen yetişirken, 2005 yılında 7 086 197 seçmen yetişebileceği değer
lendirilmektedir.
242
BELGELER
3. Akşam Kur'an Kursları:
Bu kurs, seçmen niteliğindeki yetişkinlere verilmektedir. Bu kurs
larda yıllara göre eğitim gören kişi sayısının 1991 yılında 42 120 iken, 1995
yılında 203 654,. ve 2000 yılında 400 642; 2005 yılında ise 744 692 kişi ola
bileceği değerlendirilmektedir.
Bu rakamlara kayıtsız Kur'an kurslarında eğitim alan kişiler dahil
değildir.
B. Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğrenimi Genel Müdürlüğü'ne
Bağlı İmam Hatip Ortaokulu ve Liseleri
Öğretim
Kurumunun
Adı
İHL
Anadolu
İHL
Toplam
Okul
Sayısı
Öğrenci
Sayısı
Lise
Öğrenci
Sayısı
Toplam
Öğretmen
Sayısı
468
75
Öğrenci
Sayısı
Orta
290 098
16 023
185 110
1 578
475 208
17 601
16 774
452
561
306 121
186 688
492 809
17 226
Milli Eğitim Bakanlığı Araş. Pl. ve Koor. Krl. Başkanlığı 'Milli Eğitim ile İlgili Bilgi
ler". 1996
C. 1983-1995 Döneminde İmam Hatip Okulları, Mesleki ve
Teknik Okullar ile Genel Ortaokulların Okul ve Öğrenci artış mukayese
si:
1983-1995 dönemi arasında 72 imam hatip ortaokulu açılışına teka
bül eden yüzde 19.25'lik bir artış oranına karşılık, 154 722 sayısal, yüzde
105,15'lik oransal öğrenci artış oranı dikkat çekicidir. (Grafik var)
İmam Hatip Ortaokul Öğrenci Sayısının
Meslek Okulları Öğrenci Sayısının İçindeki Payı (Yüzde)
1983 - 1987 yılları arasında, imam hatip ortaokullarının öğrenci sa
yılarının toplam mesleki okullar içerisindeki oranının en yüksek olduğu, 1987
yılından itibaren düşmeye başladığı;
1989 - 1991 yılları arasında, imam hatip okulu öğrencilerinin bir
kısmının meslek okullarına ve liselerine kaydırılarak bu oranların aşağıda tu
tulduğu;
1991'den sonra, oranların imam hatip okulları lehine hızla arttığı
görülmektedir.
243
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
D. 1983 - 1995 Yılları Arasında İmam Hatip Liseleri ve Diğer
Mesleki ve Teknik Liseler ve Öğrenci Artış Yüzdelerinin Mukayesesi
53 imam hatip lisesi açılışına tekabül eden yüzde 15.54'lük artış oranına karşılık. 98648 sayısal, yüzde 135,52'lik öğrenci artış oranı dikkat
çekicidir.
İmam Hatip Liseleri Öğrenci Sayısının Mesleki ve Teknik Lise
ler Öğrenci Sayısının İçindeki Payı
1983 - 1987 yılları arasında imam hatip liselerinin öğrenci sayıları
nın toplam mesleki liseler içinde en yüksek orana eriştiği;
1987 - 1991 yılları arasında, imam hatip lisesi öğrencilerinin bir
kısmının meslek okullarına kaydırıldığı ve oranın yüzde 20'lerden yüzde
16'lara çekildiği:
1992 yılından itibaren, oranın imam hatip liseleri lehine hızla yük
selerek, yine yüzde 20'ye yakın bir değere ulaştığı öngörülmektedir.
Bu tablo hükümetlerin politikasına göre. yüzde değişimlerinin çok
kolay ve belirgin olarak yapılabileceğini göstermektedir.
E. Meslek Liseleri ile Meslek Ortaokullarının öğrenci Sayısı
Mukayesesi:
Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü "Türkiye İstatistik Yıllığı"
1995 yılı rakamlarına göre. ülkemizde 14 farklı branştaki meslek liselerinde
723 299 öğrenci eğitim görmektedir. Bu meslek liselerine kaynak olmak üzere
erkek teknik, kız teknik, ticaret ve turizm, özel eğitim okulları konservatuvar
olarak beş grupta toplam 54 209 öğrenci eğitilmektedir. Görüldüğü gibi 723
299 öğrenci kapasiteli meslek liseleri kaynağının ancak yüzde 7,49'u meslek
ortaokullarından, geri kalanı ise genel ortaokullardan karşılanmaktadır.
Aynı mukayese imam hatip okulları için yapıldığında, yine 1995 yılı
rakamlarına göre İHL'inde 171 439 öğrenci eğitim görürken, bu okullara kay
nak olarak İHO'larında 301 862 öğrenci eğitilmektedir. Oranın, diğer meslek
liselerinde yüzde 7.49 iken, imam hatip okullarında yüzde 176 gibi bir değere
ulaşması, İHO'larının meslek ortaokulu amacının dışında olduğunu açık ola
rak vurgulamaktadır.
244
BELGELER
F. Öğretmen Başına Düşen Öğrenci Sayısı:
Yıl
İmam Hatip Lisesi
1983
1995
72791 / 10188=7,14
171439/ 16929=10,12
Diğer Meslek ve
Teknik Liseler
285364/29165=9,8
723299/51964=13,9
Genel Liseler
519721/47385=10,96
1155 827/68839=16.79
Eğitimde esas kalitenin göstergesi olan öğretmen başına düşen öğ
renci sayısı oranı göz önüne alındığında, imam hatip liselerinde, bir öğretme
ne düşen öğrenci sayısının 10 olması, diğerleri ile mukayese edildiğinde imam
hatip liseleri ve imam hatip anadolu liselerinde eğitimin diğer liselerden iyi
olduğunu göstermektedir.
İmam hatip ortaokul ve lise öğrencilerinin istatistiki olarakyıllara ve
yaş durumlarına göre gruplandırıldığında. imam hatip liselerinden 1995 yılın
da dini eğitimli 341 523 yeni seçmenin, 2000 yılında 702 751 ve 2005 yılında
1 215 190 seçmenin yetişebileceği değerlendirilmektedir.
Ancak, genel liselerde okuyan ve Diyanet İşleri Başkanlığı ve vakıf
yurtlarında kalan aynı düşünce ve idealleri paylaşan fakir aile çocukları bu ra
kamlara dahil değildir.
Tüm dini eğitim veren okul ve kurslar nazarı itibara alındığında,
yıllara göre din eğitimi alan seçmen sayısının, 2000 yılında toplam olarak 2
475 316 kişiye. 2005 yılında 6 506 479 kişiye ulaşacağı ve oy oranını önemli
ölçüde etkileyeceği değerlendirilmektedir.
G. Dini Yükseköğretim Kurumları:
YÖK 1996 Rakamlarına Göre
Öğretim Kurumu
İlahiyat Fakültesi
Fakülte
24
Öğrenci
11614
Öğretim Üyesi
823
Üniversitelerin Fakülte, Yüksekokul ve Enstitüleri, Akademik İdari Kadroları, 23 Mart
1996.
Türkiye'de mevcut 24 ilahiyat fakültesindeki 11614 öğrenci 823 öğretim gö
revlisi tarafından eğitilmekte olup. hepsi de seçmen statüsündedir.
245
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
H. Yurtdışı Lüksek Öğretim İmkanları:
Statü
Özel
Resmi
Toplam
Lisans
Fen
9 665
110
9 775
Lisans
Sosyal
11 879
11 879
Master
Fen
2 015
514
2 529
Master
Sosyal
3 024
216
3 240
Doktora
Fen
981
200
1181
Doktora
Sosyal
733
72
805
Toplam
28 297
1 112
29 409
Lisans, master, doktora eğitimi için özel kaynaklardan 28 297, resmi
kaynaklardan 1 112 kişi olmak üzere toplam 29 409 kişi yurtdışında eğitim
görmektedir. Bu rakamlara Mısır'daki El-Ezher Üniversitesi'nde okuyan yak
laşık 3000 öğrenci ile diğer ülkelerdeki dini eğitim veren okullarda okuyan
öğrenciler de dahildir.
Yapılan incelemede, özel burslar vasıtasıyla yurtdışında yüksek li
sans eğitimi görenlerin yüzde 90'ının, resmi bursla eğitim görenlerin ise yüz
de 50'den fazlasının tarikat yanlısı oldukları öğrenilmiştir.
I. Bazı Tarikat ve Diğer Cemaatlerin Yurtdışında Açtıkları Okul
ve Camilerin Eğitim Faaliyetleri:
Öğretim Kurumu
Yurtdışında açılan özel okullar
Okul Sayısı
190-200
Öğrenci Sayısı
Bilinmiyor
Yurtdışında açılan okul sayısının 190 - 200 civarında olduğu belir
tilmesine rağmen, öğrenci sayısı bilinmemektedir.
Bazı tarikat ve cemaatler tarafından açılan bu okulların MEB'lığı ta
rafından denetlenemediği gibi. amacının Türkiye'de kurulacak din esaslarına
dayalı devlet yönetimine ilk desteği sağlayacak Türk ve İslami yönetim sem
patizanı insanlar yetiştirmek olduğu değerlendirilmektedir.
İ. İhtiyaç Fazlası İmam Hatip Okullarının ve İlahiyat Fakültele
rinin İncelenmesi:
Sistemdeki Mevcut Personel ve Ayrılanlar:
Mevcut Din
Ayrılan Personel Miktarı
Görevlisi
(Emekli, istifa, ölüm, vb.)
Diyanet İşleri Başkanlığı
1 852 (%2,5)
75 043
İmam hatip okulu öğretmeni
16 929
418(%2,5)
İlahiyat Fk. Öğretim Grv.
734
18(%2,5)
Toplam
92 706
2 288
Diyanet İşleri Başkanlığı 1995 Yılı İstatistikleri
246
BELGELER
Sistemde mevcut 92 706 personelden yıllıl 2 288'i emekli, istifa, ölüm vb. sebeplerden ayrılmaktadır.
2. 1995 Yılı İmam Hatip Okulları ve
İlahiyat Fakültelerinin Toplam Öğrenci Sayısı ve Yıllık Mezun Miktarı:
Öğrenci Sayısı
171439
İmam Hatip Lisesi
9 728
İlahiyat Fakültesi
Toplam
181 167
DİE. Türkiye İstatistik Yıllığı ve YÖK İstatistiği (EK.-M)
Mezun Olan Öğrenci
52 254
1 299
53 553
1995 yılı itibariyle toplam 53 553 kişi mezun olmasına mukabil yıl
lık personel ihtiyacı 2 288 kişidir. İhtiyaç fazlası 51 345 kişidir. İslami değer
yargıları çok yüksek olan bu kitlenin içindeki imam hatip lise çıkışlılar, özel
likle hikik ve siyasal bilgiler fakülteleri ile polis akademilerine yöneltilmekte
dirler. Siyasal bilgiler fakültesinin kamu yönetimi (kaymakam-vali) bölümüne
giren öğrencilerin yüzde 50' den fazlasını imam hatip lisesi mezunları oluş
turmaktadır.
(*) Sağlık, Eğitim ve Güvenlik Alanlarındaki Personel Arzı ve İhtiyacı Projeksiyonu: (1000 kişi)
1995 Arz
1995 İhtiyaç 2000 w 2000 İhtiyaç
67,2
83,5
Hekim
78,3
100,0
Diş hekimi
13,8
16,3
16,8
22,3
Eczacı
18.1
17,8
21,0
22.0
69,0
140,4
Hemşire
176,6
104,0
372,4
417,9
ilköğretim öğretmeni
318,8
357,8
Ortaöğretim öğretmeni
135,8
111,1
156,7
159,8
Yükseköğretim öğretim
49,6
49,2
75,4
72,6
elemanı
127,1
140,4
182,6
Polis
200,0
(**) Din görevlisi ve
Din Meslek Öğretmeni
53,5
2,2
247
UNITED STATES OF İRTİCA. 1945-1999
Teknik Personel, Arzı ve İhtiyacı Projeksiyonu (1000 kişi)
2000
1995
1995
Arz
İhtiyaç
Arz
29,5
19,4
25,0
Mimar
43,6
38,9
30,0
İnşaat Mühendisi
45,7
37,3
35,5
Makine Mühendisi
11,9
8,7
8,2
Endüstri Mühendisi
32,2
22,2
25,7
Elektrik-Elektronik Mühendisi
5,9
Bilgisayar Mühendisi
5,1
4,1
14,1
18,8
Kimya Mühendisi
17,3
Maden ve Petrol Mühendisi
6,8
5,6
8,9
3,5
2,2
4,4
Meteoroloji Mühendisi
9,7
12,8
Jeoloji ve Jeofizik Mühendisi
7,5
6,6
Jeodezi Mühendisi
5,4
4,6
Çevre Mühendisi
3,2
3,9
2,1
13,5
Diğer Mühendisler
11,4
10,6
64,4
Ziraat ve Onarım Mühendisi
29,5
46,3
12,2
Veteriner
9,0
9,5
(*) Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000) s. 32
(**) Diyanet İşleri Başkanlığı 1996 yılı istatistiklerinden yararlanılmıştır.
2000
İhtiyaç
25,9
37,1
45,9
12,4
30,9
7,3
17,8
7,4
2,9
10,0
6,2
5,5
15,2
39,3
12,0
Devlet Planlama Teşkilatı'nın Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın 32. sayfasında yer alan yukarıdaki tablolar incelendiğinde, ülkenin
1995 ve 2000 yıllarındaki sağlık, eğitim ve güvenlik alanında, hekim,
dişhekimi, hemşire, ilköğretim öğretmeni, yükseköğretim öğretim elemanı ve
polis, teknik personel alanında ise, bilgisayar mühendisi, çevre mühendisi ve
diğer mühendislik kadro açığı bulunduğu görülmektedir.
Tabloya din görevlisi ve din meslek öğretmeni satırı da ilave edildi
ğinde, diğer meslek gruplarındaki açığa rağmen, din görevlilerindeki arzın 53
553, ihtiyacın ise 2 288 olması, dini eğitimli insan yetiştirme konusundaki
planlı faaliyetlerin açık göstergesidir.
J. Yıllara Göre Din Eğitimi Alan Seçmen Sayısındaki Gelişme
nin, Milletvekili Genel Seçimlerini Etkilemesi:
Mevcut milletvekili seçim yasasında bir değişiklik yapılmadığı tak
dirde toplam oyların yüzde 28'ini aşan bir partinin. 276 milletvekili çıkararak,
tek başına iktidara gelebileceği değerlendirilmektedir.
Mevcut durumun ve anlayışın devam etmesi halinde 2000 yılı mil
letvekili gene! seçimlerinde milli görüşçü partilerin din eğitimli seçmenin et-
248
BELGELER
kisi
ile t o p l a m o y l a r ı n y ü z d e 3 4 ' ü ile tek b a ş ı n a iktidara gelerek, ü l k e d e d i n e
dayalı d e v l e t d ü z e n i n i k u r a b i l e c e k h e r t ü r l ü değişikliği y a p a b i l e c e k l e r i ;
2 0 0 5 yılı milletvekili g e n e l s e ç i m l e r i n d e ise, y a k l a ş ı k 6 5 0 6 4 7 9 ila
v e din eğitimli s e ç m e n i n etkisi ile t o p l a m o y l a r ı n y ü z d e 6 6 , 9 4 ' ü n ü alarak, h e r
konuda mutlak çoğunluğu elde edebilecekleri değerlendirilmektedir.
K. D i y a n e t İşleri B a ş k a n l ı ğ ı ' n ı n Y a p ı s ı :
D i y a n e t İşleri B a ş k a n i ı ğ ı ' n ı n m e v c u t yapısı i n c e l e n d i ğ i n d e , y ö n e t i
c i l e r d e n b a z ı l a r ı n ı n m u h t e l i f tarikat v e c e m a a t l e r e y a k ı n l ı k l a r ı , bir k ı s m ı n ı n
ilmi yetersizliği v e şeriat yanlısı g ö r ü ş e s a h i p o l m a l a r ı n e d e n i y l e , laik d ü z e n i
koruyucu çalışmalarda bulunabilmelerinin m ü m k ü n olmayacağı değerlendi
rilmektedir.
3 . G e l i r D a ğ ı l ı m ı n d a k i D e n g e s i z l i ğ i n İrticai F a a l i y e t l e r e E t k i s i
A. İnceleme:
•
G e l i r d a ğ ı l ı m ı n d a k i a d a l e t s i z l i ğ i n kısa v a d e d e g i d e r i l e m e y e c e ğ i ;
•
İrticai g r u p y a r a y u r t d ı ş ı n d a n ve içeriden s a ğ l a n a n m a d d i d e s t e
ğin d e v a m e d e c e ğ i ;
•
İlk b ö l ü m d e ö z e t l e n e n e ğ i t i m s i s t e m i n i n de s ü r d ü r ü l e b i l e c e ğ i
n a z a r ı itibare a l ı n a r a k ;
•
G e l i r d a ğ ı l ı m ı n d a k i aşırı d e n g e s i z l i k ;
•
İşsizlik;
•
T ü r k m i l l e t i n i n d i n i n e , örf ve a d e t l e r i n e bağlılığı;
•
E ğ i t i m s i s t e m i n i n yetersizliği;
•
B a z ı k o m ş u ü l k e l e r i n rejim i h r a ç faaliyetleri;
•
İrticacı siyasi örgüt, tarikat, v a k ı f ve d e r n e k l e r i n p a r a s a l kay
nakları;
•
Yazılı ve görsel basın ve y a y ı n ;
•
A n a y a s a l ve y a s a l m e v z u a t t a k i b o ş l u k l a r ı n , irticayı h e d e f alan
siyasi g r u p l a r c a istismar e d i l e r e k , k u l l a n ı l m a y a d e v a m e d e c e ğ i g ö z
önünde bulundurulmuştur.
249
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
B. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün 1994 Yılı Milli Gelirin Kişisel
Dağılımı:
Birinci%20
(En Fakir)
İkinci %20
(Fakir)
Üçüncü %20
(Orta Direk)
Dördüncü %20
(Zengin)
Beşinci %20
(En Zengin)
1978
1979
6,3
1986
1987
1994
3,5
1973
1974
3,5
3,9
5,2
4,9
7,0
8,0
11.1
12,0
8.4
9,6
8,6
11,5
10,0
12,5
14,4
13,0
12.6
14,1
12,6
18,5
20.0
19,5
18,7
21,0
19,2
21,2
19,0
57,0
60,0
56,5
52.2
47,0
55,9
49,9
54,9
1963
1968
1973
4,5
3,0
8,5
1963- Çavuşoğlu & Hamurdan (1996); 1968: Bulutay, Timur & Ersel (1971); 1973DPT (1976); 1973-74 DİE (1979); 1978-79 DİE (1982); 1986 Esmer, Fişek,
Kalaycıoğlu (1986); 1987-DİE (1990)
C. 1996 Yılı Fert Başına Milli Gelir Dağılımı:
1996 yılı gayrı safı milli hasılası, 1994 yılı kişisel gelir dağılımı oranlarına adapte edildiğinde. 1996 yılı fert başına milli gelir dağılımı elde edilmektedir.
Hane Halkı
Yüzdeleri
Birinci %20
İkinci %20
Üçüncü %20
Dördüncü %20
Beşinci %20
Genel fert başına
GSMH'daki Pay
(Yüzde)
GSMH'daki Pay
(Cari TL.)
4,9
8,6
12,6
19,0
54,9
100,0
57993168,3
101783928,0
149125289,9
224871468,8
649760191,5
236706809,3
GSMH'daki Pay
(Cari $)
714,8
1254,5
1837,9
2771,5
8008,2
2917,4
DİE'nün 1994 yılı gelir dağılımı araştırmasındaki paylar kullanılmıştır. Yıllık ortalama
döviz kurları 1996 yılı için 81137,15 TL/$, 1996 yılı gayrı safı milli hasıla 186,4 milyar
dolar. Türkiye nüfusu 63 898 000 kişi alınmıştır.
D. Gelir Dağılımındaki Aşırı Dengesizlik:
1.Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE-1995) gelir dağılımını, ülke nüfu
sunu yüzde 20 gruplara ayırarak, beş dilim halinde incelemiştir.
250
BELGELER
Birinci yüzde 20'lik dilim; nüfusun. 63 898 OOO / 5 = 12 779 600
kişi, milli gelirin yüzde 4,9'unu almaktadır. Bu miktar, bir insanın yaşamını idame ettiremeyeceği, yoksulluk sınırının altında bir rakamdır.
İkinci yüzde 20'lik dilim: nüfusun bu dilimi, milli gelirin 8,6'sını
almaktadır. Bu miktar, kişinin yaşamını zorla idame ettirebileceği yoksulluk
sınırı civarında bir rakamdır.
Üçüncü yüzde 20'lik dilim; nüfusun bu dilimi milli gelirin yüzde
12.6'sını almaktadır. Bu miktar, kişinin normal şartlarda yaşamını idake etti
rebileceği bir rakamdır.
Dördüncü yüzde 20'lik dilim: Nüfusun bu dilimi milli gelirden yüz
de 19,0 pay almaktadır. Bu miktar, kişinin refah seviyesinin biraz daha yüksek
olduğu kesimdir.
Beşinci ve son yüzde 20'lik dilim ise, milli gelirin yüzde 54,9'unu
almaktadır. Milli gelirin yarısını alan bu dilimdeki kişiler, birinci dilimdeki
lerden 11,2 kat, ikinci dilimdekilerden 6,3 kat, üçüncü dilimdekilerden 4.3
kat, dördüncü dilimdekilerden 2,8 kat fazla pay almaktadır. Hatta bu dilimin
yüzde 10'luk bölümü ise, çok zengin bir katmanı oluşturmaktadır.
Dördüncü dilimi orta direk olarak kabul edebiliriz. Çünkü bu grup.
milli gelirden nüfusa göre eşit miktarda pay alabilmektedir. Görüleceği üzere
Türkiye'de ortadireği var kabul edebilmek mümkün görülmemektedir. Aslında
bu kesimin nüfusun en az yüzde 50'sini kapsaması halinde gelir dağılımında
bu denge sağlanmış olacaktır. Bu bakımdan, birinci ve ikinci dilimlerdeki
yüzde 40'lık grup yoksulluk sınırında bulunmaktadır. Türkiye'de bu gruplar
25,5 milyon kişiyi kapsamaktadır.
Görüldüğü gibi, Türkiye'de fakir yüzde 40'lık nüfusun milli gelir
den aldığı pay yüzde 13,5'tur. Bu oran, Batı Avrupa ülkelerinde yüzde 15,7
ile yüzde 21,2 arasında değişmektedir. Yoksulluk sınırında bulunan bu gruba
dahil insanlarda aşağıda belirlenen davranışlar oluşacaktır. Bunlar;
a. Yaşama savaşı veren bu grup insan her türlü gayrı ahlaki faali
yetlere sapabilir:
b. Temel ihtiyaçlara yönelik hırsızlıklar yaygınlaşır;
c. İnsanlara para için her şeyi yapmanın mübah olarak kabul edile
bileceği fikri hakim olur;
d. Toplumda yıkıcı ve bölücü istismara çok açık bir kitle teşekkül
eder. Bir düşünürün dediği gibi, "Aç insan inançlarını yer". Bu
durumda olumlu inançlar yok olur.
e. Aile bağları zayıflar, her an aileler dağılma tehlikesi ile karşı
karşıya gelir;
f. Terör, kaçakçılık ve her türlü gayrı kanuni olaylara katılım artar;
g. İnsanlar arasında güven ve itimat duyguları azalır, sevgi ve saygı
kaybolur;
251
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
h. Cahil olan bu halk kitlesinde, işsiz olmanın verdiği eziklikte
tek yardımın Allah'tan geleceği ümit ve beklentisi hakim olur.
2. Yukarıda sıralanan şartların hakim olduğu bir toplumda, her türlü istismarın
yapılabileceği ve bilhassa din faktörünün kolaylıkla işlenebileceği bir ortam
hazırlanmış olur. Nitekim dini politikaya alet eden siyasi grup ve gerici ör
gütlerin bu konuyu, parasal desteği öne alarak çok iyi istismar ettiği, gerek
1994 mahalli idareler seçimleri ve gerekse 1995 yılında yapılan milletvekili
seçimleri sonuçlarında açıkça görülmektedir.
E. İşsizlik
Halen Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, ülkemizde genel iş
sizlik oranı yüzde 5,8 olarak açıklanmıştır. Bu oran kentlerde yüzde 9.3 kırsal
kesimde yüzde 2.9 düzeyindedir. Kentsel kesimlerde 15-14 yaş grubundaki li
se ve daha yüksek eğitimli gençler arasında işsizlik oranı 30,3'tür.
İşsizlik, aileleri, dolayısıyla toplumu manevi olarak çöküntüye sü
rükler. Bu insanlar geçmişten gelen inançlarının da etkisi altında kalarak dine
daha fazla sarılacak, Allah'tan medet umar hale gelecektir. Diğer taraftan, lala
ve hurafelere inanan ve her türlü istismara açık bir toplumun oluşumunu da
beraberinde getirmektedir.
Bu duruma gelen bir toplum, dini siyasete alet eden bir siyasi parti
için kolayca istismar edilebilmektedir. Bir örnek olarak, tarikatlar, genç kızları
inançlarına uygun giysilerle "türban" veya "kara çarşafla", haftalığı 150 dolar
karşılığı ara caddelerde ve tren garları ile otobüs terminallerinde dolaştırarak
propaganda yapmaktadırlar.
F. Eğitim Sisteminin Etkileri:
1990 nüfus sayımına göre. Türkiye'de altı ve daha yukarı yaş gru
bunda okuma yazma bilmeyenler, nüfusun yüzde 19,6'sını teşkil etmektedir.
Bu oran erkeklerde yüzde 11,2 (okuryazar yüzde 88,8), kadınlarda
yüzde 28 (okuryazar yüzde 72)'dir. Okuryazar erkek nüfusunun (yüzde 88.8).
yüzde 73,6'sı ilkokul mezunu veya herhangi bir eğitim kurumunu bitirememiştir. Kadınlarda bu oran yüzde 81.6'dır.
Bu tablo değerlendirildiğinde, nüfusun yüzde 85'i (19.6+65.4=85) 8
yıl olarak kabul edilen temel eğitimi görmemiştir. Bu grubun tamamına yakın
kısmı, milli gelirden en az pay alan birinci ve ikinci dilim içindedir.
Nüfusun yüzde 85'ini teşkil eden bu eğitimsiz gruba yaklaşmak ve
onları kandırmak çok kolay olmaktadır. Bu grup insanları kandırmak için
kullanılacak en etkili yöntem de halkın dini duygularının istismar edilmesidir.
252
BELGELER
G. Rejim İhraç Gayretleri
İran, Libya. Cezayir. Mısır gibi ülkelerdeki aşın dinci örgütler, he
def kitle olarak gelir seviyesi çok düşük kesimleri seçerek, bu kesimlere yurti
çindeki irticai örgütler vasıtasıyla maddi yardım yapmaktadırlar. Bu maddi
yardımlar, fakir kesimin irticai siyasi görüşlere yöneltilmesinde önemli bir et
ken olmaktadır.
H. İrticacı Siyasi Örgüt, Tarikat, Vakıf ve Derneklerin Finans
Kaynakları
Örgütler, halkın dini duygularını, örf ve adetlerini, geleneklerini is
tismar ederek, aidat, yardım ve hibe gibi usullerle trilyonlarca lira toplamakta
ve sağladıkları menkul ve gayrimenkullerle büyük maddi imkanlara ulaşmak
tadırlar.
Bu yardım ve hibeleri yapanların arasında milli gelirden en üst sevi
yede, yüzde 49.94'lük pay alan yüzde 20'lik dilimdeki kişiler de yoğun olarak
yer almaktadır. Bu durum, ticaret, siyaset ve tarikat üçgeninin ülkemizde etkin
olarak işlendiğini göstermektedir.
1. Bu örgütlerin yurtiçi kaynakları:
a. İş takip büroları vasıtasıyla, teberru, bağış, hediye vb. adlar al
tında toplanan yardımlar:
b. Çeşitli adlarla kurdukları dernekler vasıtasıyla elde edilen gelir
ler;
c. Kendi aralarındaki dayanışma sayesinde kurdukları şirketler.
fabrikalar, holdingler ve bankalardan sağlanan gelirler:
d. Hacı adaylarının hac organizasyonu ve kurban derilerinden sağ
lanan gelirler.
2. Yurtdışı kaynaklan:
a. Türkiye'de İslamî devrim yapılmasını arzulayan ve bu yolda ça
lışan bazı İslam ülkeleri ve irticai örgütlerin yardımları;
b. Bu çevrelerin yurtdışında kurdukları örgüt, vakıf, dernek ve şir
ketler vasıtasıyla toplanan gelirler;
c. Türkiye'nin bölünmesi ve yıkılması ile kendisine menfaat sağla
yan ülkelerden temin edilen parasal gelirler:
d. İrticai örgütlerin yürüttükleri silah ve uyuşturucu kaçakçılığın
dan elde ettikleri gelirler:
e. Kara para aklamak suretiyle elde edilen gelirler.
3.
Belediyelerin sağladığı destekler;
253
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Bazı belediyelerin yoksul kesime yaptıkları kasıtlı yardımlar, bu ke
simi büyük ölçüde etkilemektedir.
4. Sonuç:
1946 yılından itibaren çokpartili demokrasiye geçiş ile birlikte din
yeniden siyasete alet edilmeye başlamış ve bugünün çağdaş Türkiye'sinde ih
mal edilmeyecek bir konuma gelmiştir.
İrticai kesim, gayesine ulaşabilmek için birçok alanda planlı ve sis
temli faaliyet içindedir. Bu araştırmada irticai kesimin etkili olduğu sadece iki
alan incelenmiştir. Diğer alanlardaki faaliyetler de tetkik edildiğinde, tehlike
nin ne kadar büyük olduğu daha net görülebilecektir.
50 yıllık bir süreç içerisinde planlı olarak ideoloji haline getirilmeye
çalışılan dini esaslara dayalı devlet anlayışının ancak kısa ve uzun vadeli çözüm tarzları içeren devlet politikaları ile önlenebileceği kaçınılmazdır.2
2
Bkz: İrticaya Karşı Genelkurmay Belgeleri, Kaynak y. Kasım 1997. yay. hz:
Hikmet Çiçek. sf.72-92
254
BELGELER
Belge / 3
GENELKURMAY BAŞKANLIĞI
İRTİCA BRİFİNGİ
11 Haziran 1997
Türkiye Cumhuriyeti devlet yönetiminin İslami kurallara göre dü
zenlenmesini esas alan siyasi İslam, bütün irticai ve radikal unsurların ulaş
mak istedikleri nihai hedeftir.
Bu hedefe ulaşmak için; Cumhuriyet'in kurulmasından itibaren, dinsiyaset ilişkisine yön vermeye çalışan bu kesim, laik Türkiye olgusu içinde,
başlangıçtan itibaren Anadolu'da ortaya çıkan ayaklanmalardan istifade etmek
suretiyle, her türlü ortamda amaçlan doğrultusunda eylem yapmışlardır.
Dün olduğu gibi bugün de, bu kesim, eylemlerini geliştirerek tüm
kurum ve kuruluşlarda taban kadrosu oluşturma gayreti içine girmişlerdir.
Öncelik ve özellikle; çokpartili sisteme geçişi müteakip siyasi bek
lentileri nedeniyle Atatürk ilke ve inkılapları aleyhine verilen tavizlerin sonu
cu olarak, irticai kesim, demokrasi şemsiyesi altında toplum içinde de teşki
latlanma çalışmalarına hız vermiş, laik devlet olgusu, yasal bir teminat olma
sına rağmen sulandırılmıştır.
Bu bağlamda; Ulu Önder Atatürk'ün ortaya koyduğu çağdaş ve laik
Cumhuriyet, tehdit altına girme temayülü göstermiş, TC'nin temel nitelikleri
255
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
yıpratılarak, irticai hareketler, maksatlı bir şekilde desteklenmek suretiyle ülke
ve millet, sonu olmayan bir karanlığın içine çekilmeye çalışılmıştır.
Bu durum; bireysel kökten dinci faaliyetlerin, kitlesel veçhe kazan
masına neden olmuş ve bu suretle; TC'nin kutsal bayrağının yerine yeşil bay
rak çekenlerin; Atatürk'ün manevi şahsiyetine, TC varlığının temel güvencesi
olan ve Anayasamızla güvence altına alınmış temel ve ortak değerlerimize
saygısızlık yapanların cesaretlendirildiği ve ödüllendirildiği bir vasat oluş
muştur.
Otorite boşluğundan istifade ile ortaya çıkan ayrılıkçılık akımları da
konuya diğer bir boyut getirmektedir. Türk ulusal kimliğini ve Türkiye Cum
huriyeti devletini tanımak istemeyen düşünce sahipleri, laik Türkiye Cumhu
riyeti'nin birlik ve bütünlüğüne karşı, nihai hedeflerinden önce birinci adım
olarak, daha enternasyonel olan din kimliği altında faaliyetlerini sürdürerek,
öncelikle ülkenin siyasal isminin sadece Türkleri değil, tüm grupları da içere
cek şekilde değiştirilmesine çalışmaktadırlar.
Ayrıca, genel kitleler tarafından bilinmeyen veya basma sızmayan
dış politikanın dışında, alınması gereken önlemlerin alınmadığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı dahil, ülkede din işlerinin tamamen kontrolsüz olduğu, hatta ken
disini aşamamış bir çok akademik olan veya olmayan din adamlarının, nihai
hedefi bilerek ve bilmeyerek, temelleri çok önceden atılan bu gelişmelere yar
dımcı olduğu gözlenmektedir. Ayrıca "İslam mutlaka iktidar olmalıdır, yönetilemez" ideolojisine sahip üçüncü nesil fanatik ve şovenist köktendincilerin
tahminlerin aksine, çok daha kısa sürede yaygınlaşarak, eylemlerini sürdürdü
ğü esefle müşahede edilmektedir.
Bunun yanı sıra; Diyanet'in pasif, yönetmek ve yönetilmekten yok
sun kadrosunun, yurtiçinde ve yurtdışında görev yapmamasından ortaya çıkan
boşluk, tarikatlar ve Milli Görüş Teşkilatı tarafından doldurulmakta, böylece
örgütlenme faaliyetleri hızla artmaktadır.
Bu durum tarikatların ve Milli Görüş Teşkilatı gibi kurumların hızla
büyümesine ve belirli kitleleri tamamen kontrolü altına almasına imkan sağ
lamaktadır. Böylelikle Anayasa'nın 136. maddesinde ifadesini bulan, laiklik
ilkesi doğrultusunda bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak, icra
edilmesi öngörülen din işlerinin, devlete bağımlı din adamları ile yürütülmesi
olgusu, kasıtlı olarak defacto ile ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
Gelişen bu durum muvacehesinde; özellikle son onbir aylık dönem
içinde; bazı İslam devletlerince de geliştirilip desteklenen şeriat düzenine
dayalı radikal İslamî tehdit, laik cumhuriyeti yıkmaya yönelik faaliyetlerini si
yasi, sosyal, ekonomik ve askeri olaylarla entegreli olarak artırmıştır.
Bu artış; toplumun huzur ve güvenini sarsmış, böylece, Türk ulusu
ümmet kavramı içinde bölünmeye yüz tutmuştur. İç ayaklanmaya doğru ivme
256
BELGELER
kazanan bu irticai faaliyetler bugün maalesef suni gündem söylemleriyle ka
mufle edilmeye çalışılmaktadır.
Şimdi müsaadenizle önem ve önceliğine binaen, siyasi İslamın geli
şimi doğrultusunda irticai faaliyetlerdeki önemli olayları arz edeceğim.
Haziran 1996 ayında, bugünkü koalisyon hükümetinin oluşturulma
sını müteakip irticai kesimin siyasal İslamı gerçekleştirme yolunda başta teş
kilatlanma ve kadrolaşma olmak üzere planlı bir ivme ile tüm alanlarda yoğun
faaliyetlere giriştiği görülmüştür.
Bu kapsamda; laikliğe aykırı söz ve davranışları ile tanınan bazı ta
rikat liderlerine devrim yasalarına aykırı kıyafetleriyle geldikleri Başbakanlık
Konutu'nda yemek verilerek bu çeşit kişilerin devlet katında itibar gördükleri
ve eylemlerinin hoş karşılandığı kanıtlanmaya çalışılmış, böylelikle siyasal
İslam taraftarı ve sempatizanlarına kimlik kazandırmak maksadıyla; olumlu
mesaj verilmiştir.
Okullarda öğrencilerin irticanın simgesi haline dönüşen türban ile
bulunmalarının laiklik ilkesine aykırı olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla
belgelenmesine rağmen, siyasi İslamî kesim ve sempatizanları, kendilerine oy
getirdiği inancıyla hemen her konuşmalarında okullarda ve hatta devlet daire
lerinde başörtüsü ile öğrenim görme ve çalışmanın anayasal bir hak olduğunu
ısrarla iddia ederek halkı kışkırtmışlar, eylemler düzenlemişler, hatta üniver
sitelerde rektörlerin başörtüye selam duracağını ileri sürebilmişlerdir.
Sözde adil düzen kavramı içinde; özellikle belli bir dini görüş ve inanca sahip olanlarla, olmayanlar arasında farklılık ön plana çıkartılmış, bu
dini görüş ve inanca sahip olmayanlar, düşmanca hareketlerin hedefi olarak
gösterilmiştir.
10 Kasım 1996 günü Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı, böyle
önemli bir günde; "İçim kan ağlayarak bugünkü törene katıldım, bu düzen de
ğişmeli, bekledik, biraz daha bekleyeceğiz, gün ola harman ola, Müslümanlar
içlerindeki hırsı, kini, nefreti eksik etmesin" diyebilmiştir.
Sincan Belediye Başkanı, İranlı diplomatların da desteğinde, Sin
can'da düzenlediği Kudüs Gecesi'nde salona İslamî terörist örgüt liderlerinin
büyük boy posterlerini asmış, aydın kesime şeriatı enjekte edeceğini söyle
miştir. Bu olaydan sonra Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce tutuklan
masını müteakip, mahkeme kararını protesto ettiği imajını yaratacak biçimde
bir sakan tarafından bizzat ziyaret edilmiştir.
Tüm bu gelişmeler, görüldüğü üzere ülkemizdeki irticai kesim tara
fından gerçekleştirilen planlı bir eylemin neticesidir.
Bu suretle; demokraside hukukun üstünlüğü ilkesini zedeleyerek, si
yasette yönetme ve yönlendirme erkini şahsi menfaatlerine göre siyasal İslam
257
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
içinde bütünleştirmek isteyen anlayış, toplumun huzur ve güvenliğine yönelik
zararlı faaliyetlerini her geçen gün artırmıştır.
Son dönemlerde, basına da yansıyan tarikat olaylarında kendilerini
şeyh olarak ilan eden ve sayıları beşbin civarında olduğu bilinen insanların
büyük bir yüzdesi Güneydoğu kökenlidir.
Bu tip insanlar, din kimliği altında ekonomik sıkıntı ve sosyal sınıf
farkı karşısında çıkış arayan bölge halkını, kendi saflarına katmak suretiyle si
yasal İslamın öncülüğünü yapmaktadırlar.
Tüm bu gelişmeler dışında Türkiye genelinde gözlenen planlı ve bi
linçli münferit faaliyetler ile organize eylemler fevkalade dikkat çekici bir bo
yut kazanmıştır.
Böylece; Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve sosyal hukuk
devleti yapısı yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya geldiğinden, konunun hayati
önemine binaen 28 Şubat 1997 tarihinde MGK'da görüşülmesi kararlaştırıl
mıştır.
MGK'ca alınan kararlar doğrultusunda görsel ve yazılı basındaki
gelişmeler olayları tüm çıplaklığıyla ortaya koymasına rağmen, siyasal İslamî
kesim her alanda cephe oluşturarak bu kararlan uygulatmamak için dayanışma
içine girmiştir.
Oysa ki alınan bu kararlar Başbakan ve yardımcısı tarafından imza
lanmış, hükümet tarafından da benimsenmiş, önce İçişleri Bakanlığı, bilahere
Başbakanlık tarafından bu kararların uygulanması yönünde genelge yayım
lanmıştır.
Ancak geçen üç aylık dönem içinde, göstermelik bazı uygulamalar
hariç, kararların üzerine gidilmemiş, bilakis kararlar askerlerin dayatması ola
rak kamuoyuna yansıtılmış ve TSK hedef gösterilmiştir.
Bu süre içinde; Milli Güvenlik Kurulu'nun aldığı kararlardan 8 yıl
lık kesintisiz temel eğitime ilişkin karar, kamuoyunda ve irticai kesim içinde
en çok tartışılan konu olmuştur.
Dini eğitim veren eğitim kurumlarıyla taban oluşturma, geliştirme ve
siyasal İslamı gerçekleştirme avantajını kaybedeceğini değerlendiren irticai
kesim, bu kararı tabanına "TSK, imam hatip okullarını kapatmak istiyor" şek
linde yansıtılarak, yurdun çeşitli yerlerinde protesto mitingi ve toplantılar dü
zenleyerek, mektup ve imza kampanyaları açarak, TSK'ni din karşıtı bir ku
rum olarak gösterme çabası içine girmiştir.
İrticai kesim 8 yıllık kesintisiz eğitimin imam hatip liselerinin orta
kısmının kapatılmasını ve velilerin, çocuklarının üzerindeki velayet hakkının
alınmasını hedeflediğini ileri sürerek, eylemlerinde yandaşlarından destek
bulmuş ve bu suretle bazı siyasi partiler üzerinde baskı oluşturarak konuyu
Meclis gündemine sokmaya çalışmıştır.
258
BELGELER
Oysa çağdaş dünyada eğitim ve öğretim bütünlüğü dikkate alındı
ğında 8 yıllık kesintisiz eğitim vazgeçilmez önkoşul olarak ortaya çıkmakta
dır.
Bu bağlamda. Sultanahmet Mitingi örneğinde görüldüğü üzere, irti
ca yanlılarının, MGK kararını şiddetle protesto etmenin yanı sıra. şeriat öz
lemlerini dile getiren çeşitli sloganlar atarak, hilafet bayrağı açarak, milletin
onur ve şeref timsali olan Türk bayraklarını ise yere serip üzerine oturarak
toplumun birlik ve beraberliğine yönelik kışkırtıcı ve bölücü bir görüntü ser
gilemeleri esefle izlenmiştir.
Bunun yanı sıra; içlerinde siyasal İslam yanlısı milletvekillerinin de
bulunduğu Türk hacı adaylarının Avrupa'dan gelen Milli Görüşçülerle hacda
birleşerek; şeriat özlemini dile getiren söylemde bulunmaları, dinin siyasete
alet edildiğini, açıkça ortaya koymuştur.
MGK kararlarının uygulanmasıyla ilgili İçişleri Bakanlığı tarafından
çıkartılan genelgeden sonra, izinsiz açılan Kur'an kurslar/nın kapatılması ve
Kıyafet Kanunu'na aykırı giyinenlerin toplanması gibi sınırlı göstermelik bazı
uygulamalar yapılmıştır. Ancak başta devlet daireleri olmak üzere türban uy
gulamalarında artış olduğu müşahede edilmektedir.
İrticai kesim, izinsiz açılan Kur'an kurslarının kapatılma ihtimaline
karşılık, kursları vakıflar bünyesinde yeniden organize etme gayretlerine yö
nelmiştir.
YAŞ kararlan ile TSK'den ihraç edilen subay ve astsubaylar özel
likle irtica yanlısı kurum ve kuruluşlarda istihdam edilmeye devam edilmiş ve
bir vakıf içinde toparlanmalarına yardım edilmiştir.
İrticai kesim yanlıları TSK'lerine yönelik olarak; gerçekleştirdikleri
yoğun propaganda faaliyetleri ile bir taraftan TSK'ni dine karşı göstermeye
çalışmışlar, diğer yandan "TSK. belli güçlerin değil, halkın ordusudur. Ordu
peygamber ocağıdır" gibi belli çevrelere sıcak mesajlar göndererek, Silahlı
Kuvvetlerin emir komuta yapısını yıpratmaya yönelik gayret içinde görün
müşlerdir.
İrtica yanlısı bir milletvekili; ordu ile halkı karşı karşıya getirmek için, MGK kararlarından 8 yıllık eğitim konusunun kendileri tarafından kasıtlı
olarak tırmandırıldığını açıkça ifade etmiştir.
Siyasal İslamcı olduğunu belirterek, ordunun bir siyasi partiye oy
veren 6 milyon siyasal İslamcıyı görmezden gelemeyeceğini, 3500 PKK'lı ile
başedemeyenlerin 6 milyon siyasal İslamcıyla nasıl başedeceğini ifade ederek,
tabanına TSK'ne karşı cihada hazırlık mesajı vermiştir.
Diğer bir irtica yanlısı milletvekili ise, Türkiye'nin İsrail'le yapacağı
tatbikatları istismar ederek Silahlı Kuvvetlerimize ve komutanlarımıza ağır eleştirilerde bulunmuştur.
259
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Propaganda yoluyla; irticai kesim sahip olduğu 19 gazete, 110 dergi,
51 radyo ve 20 televizyon istasyonu ile taban geliştirmeye yönelik propaganda
faaliyetlerini kesintisiz olarak sürdürmüştür.
İrticai kesim, 28 Şubat MGK kararlan sonrasında propaganda faali
yetlerinin büyük bir kısmını MGK kararlarının engellenmesine teksif etmiştir.
Yapılan propaganda çalışmalarında;
•İslamın emrinde olan imam hatip okulları ve Kur'an kurslarının
kapatılamayacağı, kapatmak isteyenlerin "halk düşmanı" olarak tarih önünde
mahkum olacakları
•Laiklik ve Atatürkçülüğün Türkiye'nin ilerleme ve gelişmesini en
gelleyen başlıca etkenler olduğu;
•Bugünkü rejimin askerlerin dayatması olduğu belirtilmiştir.
•Ayrıca ordunun, milletin inancını birinci derecede düşman olarak
nitelediği; laik rejimin kendini koruması için oluşturduğu ordunun yükünü ise
Müslüman halkın çocuklarının çektiği ifade edilmiştir.
Siyasal İslam taraftarlarının sahip oldukları 2500 dernek, 500 vakıf,
binin üzerinde şirket, 1200 yurt, 800'ün üzerinde özel okul ve dershaneler ile
oldukça yüksek bir ekonomik güce kavuşmuş ve bu yöndeki çalışmalarına de
vam ettiği görülmüştür.
Bu bağlamda;
260
•
Devlet bütçesinden vakıflara yardım adı altında büyük ölçüde
parasal destek sağlanmıştır.
•
Milli Görüşçüler, Milli Gençlik Vakfı vasıtasıyla yasalara ve İçişleri Bakanlığının genelgesine rağmen, yurtiçinde kurban de
rilerini toplama faaliyetlerini sürdürmüştür.
•
Aynı grup yurtdışında ise uluslararası insani yardım teşkilatı va
sıtasıyla kurban başına 200 mark almak kaydıyla 50 bölgede bü
yük çaplı kurban kesim kampanyası düzenlemiştir. Geçen yıl 36
bölgede düzenlenen bu kampanya ile 30 000 kurban kesimi ya
pıldığı tespit edilmiştir.
•
Kendilerine müzahir belediyelerde iş yaptırmak ve ihale alabil
mek için, vatandaş ve işadamlarından bağış adı altında para alınmaktadır.
•
Özelleştirme kapsamında yapılan ihalelerde, irticai kesim yanlısı
şirketlere öncelik verildiği ve bu şirketlerin başta enerji olmak
üzere, stratejik öneme haiz sektörlerdeki ihalelere ilgi duyduğu
BELGELER
ve birleşerek güç oluşturmaya yönelik çalıştıkları hususu açık
kaynaklarda yer almıştır.
Diğer yandan irticai kesim. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesin
de ülke bütünlüğüne yönelik yıllardır devam eden terör sorunlarına ümmetçi
lik anlayışı ile yaklaşarak bölgedeki tabanlarını genişletme çalışmalarını sür
dürmektedir.
Bu Kapsamda Yapılan Tespitler Özetle Şunlardır:
• İrticai kesim bölücü terör örgütünün ısrarla dile getirdiği ateşkes,
bölgesel özerklik, genel af, olağanüstü halin kaldırılması gibi hassas konulan
kendi medya organlarında sık sık tartışmaya açmış, temsilcileri vasıtasıyla da
bölücü terör örgütü ve sözde sürgündeki Kürt Parlamentosu üyeleri ile doğru
dan ilişkilere girmişlerdir.
• Bölücü terör örgütünün Türkiye'ye yönelik emellerini gerçekleş
tirmek için, kendilerine en yakın müttefik olarak radikal İslamcı grupları gör
düğü ve Kuzey Irak'taki kamplarda yapılan eğitimi, cihat hazırlıkları olarak
lanse ettiği tespit edilmiştir.
•İrticai kesimin yükselişi karşısında bölücü terör örgütünün başı,
MED-TV'de yaptığı açıklamada; ülkemizde irticai faaliyetlerin artmasını, amaçlarının tahakkuku için uygun bir fırsat olarak değerlendirmiş ve bu ke
simle ilişkilerin daha da geliştirilmesi gerektiğini açıkça beyan etmiştir.
• Terör örgütünün başı bu beyanı yaparken, irticai görüşe sahip bazı
siyasi parti yetkilileri de bölgede taban oluşturmak maksadıyla; PKK terör ör
gütünün güdümünde bulunan HADEP yetkilileri ile yoğun temaslarda bulun
muşlardır. Bu konu televizyonda yayımlanan bir açıkoturumda bizzat HADEP
yöneticileri tarafından kamuoyuna duyurulmuştur.
•Bu siyasi partinin irtica yanlısı Diyarbakır İl Başkanı, bölücü örgüt
başının kendi partisinden aday olabileceğini açıklıkla ifade etmiş ve bu görüş
maalesef aynı partinin bazı parlamenterlerince de desteklenmiştir. Benzer olay 1991 yerel seçimleri öncesinde de, HADEP'le işbirliği yapılmak suretiyle
sergilenmiştir.
•Örgüt tarafından Lübnan'da gerçekleştirilen ikinci konferansta alı
nan kararlar çerçevesinde: "İmamlar Birliği" oluşturulmuş, her caminin
"Propaganda ve İsyan Merkezi" haline getirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu ka
rarlar bazı camilerde bölücü ve irtica yanlısı bazı imamlar tarafından hayata
geçirilmiştir.
261
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
• Terör örgütü, daha geniş kitlelere hitap edebilmek düşüncesi ile,
bu kez "Kürdistan İslam Hareketi" adlı örgütü hayata geçirmiştir. 1993 yılı
Temmuz ayında yapılan Kürdistan İslam Hareketi Kongresi'nde; diğer din ve
gruplarla ilişkilerin geliştirilmesi, kadınların savaş içerisinde yer almaları,
sözde Kürdistan'ın birleştirilmesi ve eski Kürt medrese ve külliyelerinin tekrar
canlandırılması hususlarında bir dizi karar alınmıştır.
• Kuzey Irak'ta faaliyet gösteren ve şeriat düzenini Türkiye'ye de
ihraç etme gayreti içinde olan İran tarafından desteklenen İslami Hareket Par
tisi lideri Şeyh Osman, ülkemizde bilinen çevrelerden itibar görmüş ve hacca
gönderilmiştir.
• Kuzey Irak'ta irticai esaslara dayanan bir Kürt devleti kurmayı amaçlayan Şeyh Osman'ın, Güneydoğu Anadolu bölgesinde de sempatizanları
bulunmaktadır. Bu kişi vasıtasıyla bölgede İslami Hareket canlandırılmaya
çalışılmaktadır.
• Bölücü terör örgütünün yan kuruluşu olan Kürdistan İslam Hare
keti'nin hac organizasyonu yaparak hacca personel göndermesi, irticai kesi
min sempatisini kazanmak için yapılan bir faaliyet olarak kıymetlendirilmiştir.
• Avrupa'daki bölücü örgüt büroları ile Avrupa Milli Görüş Teşki
latı'nın, Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde yapılan eylemleri birlikte organize
ettikleri, yurtiçinde de Milli Gençlik Vakfı ile HADEP'in Cumhuriyet rejimi
ne karşı ortak mücadele başlattıkları hakkında önemli tespitler yapılmıştır.
• 26 Nisan 1997 günü bölücü terör örgütü PKK'nın Almanya'nın
Düsselldorf kentinde, Ermeni örgütlerinin Bonn'da Türkiye Büyükelçiliği önünde yaptıkları gösterilerden üç gün sonra irticai unsurların Köln'de uydu
vasıtasıyla yaptıkları rejim karşıtı propaganda yayınının aynı günlere gelmesi,
Batılı ülkelerde Türkiye'ye karşı Kürt kartından sonra Ermeni ve irtica kartla
rının da aynı anda oynanmaya başlandığı şüphesini beraberinde getirmiştir.
• Türkiye'de etkinliği gittikçe azalan bölücü terör örgütünün yurti
çinde ve yurtdışında irticai unsurların gerisinde ve desteğinde yer almaya
başladığı ve ittifak oluşturma çalışmaları ile yeni bir çıkış yolu arama gayreti
içinde olduğu bugün belirginlik kazanmaktadır.
Bunun yanı sıra; irticai kesimin, hedeflerine ulaşmak için İslamî te
rör örgütleri ve başta İran olmak üzere, uluslararası terörizme destek veren ül
kelerle olan bağlantıları incelendiğinde durum özetle şu şekildedir.
İran
262
BELGELER
Şerita esaslarına dayalı bir rejimin Türkiye'de kurulması için planlı
olarak maddi ve manevi her türlü desteği sağlamaktadır. Bu çerçevede;
• Terör eylemleri de icra eden radikal İslamcı gruplardan Hizbullah,
Selam ve İslami Hareket örgütlerinin İran tarafından yönlendirildiği ve üst dü
zey yöneticilerinin İran'da eğitildiğine 'dair tespitler mevcuttur. Bir
örnekolmak üzere, yakalanan bir İslami Hareket militanı verdiği ifadede
•'İran'da eğitildiğini ve Türkiye'deki İran'lı diplomatlarla ilişki kurduklarını"
beyan etmiştir.
• İran, Türkiye'de eylemlerde bulunan İslamî terör örgütü militanla
rına maddi destek, pasaport ve İran'da barınma imkanları vermektedir. Yaka
lanan bir Hizbullah terör örgütü militanı, açıklamasında, "Tahran'a dönen
Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Baghari'nin Türkiye ile İran arasındaki tüm
bağlantıyı sağladığı, elçinin ayrılışından sonra Ankara'daki bu görevi İstan
bul'da bulunan İran Başkonsolosu'nun üstlendiğini, kaçaklara para ve pasa
port sağladığını, İran'da barınma ve bütün ihtiyaçlarının karşılanması için gö
revlilere talimat verdiğini" ifade etmiştir.
• İran, özelikle basın yoluyla, icra ettiği propaganda ile, irticai kesi
me destek vermekte, Türkiye'nin içişlerine açıkça müdahelede bulunmaktadır.
Nitekim 4 Mayıs 1997 tarihli Tahran Times gazetesi verdiği haberde Türkiye
için "Generaller kısa sürede halkı bastırabilirler, ama uzun sürede Cezayir'de
ortala çıkan olay Türkiye'de de tekrarlanabilir" ifadesini kullanmış, maalesef
bu tip müdahelelere ilgililerce sessiz kalınmıştır.
• İran, Türkiye-İsrail ilişkilerini kendi amaçları doğrultusunda kul
lanmaktadır. Bu kapsamda, 10 Mayıs 1997 tarihli Kayhan International gaze
tesinin bir haberinde "Türkiye'deki İslamiyetçiler, İslamî dünyanın menfaatle
rini tehdit eden tehlikelere karşı çıkmak için diğer İslamî ülkeler ile siyasetle
rini koordine etmeye gayret edeceklerdir" diyerek, irticai kesime destek ver
miştir.
• İran, Türkiye'deki irticai unsurları motive etmek için her türlü gay
reti göstermektedir. Nitekim İran Devrim Muhafızları Komutanı General
Rızai, televizyonda yaptığı bir konuşmada; iki cephede birden savaşabilecek
lerini, bunlardan birinin ABD, diğerinin de Batı komşusu olduğunu söyleye
rek Türkiye'deki irticai unsurlara destek verdiğini açıkça ortaya koymuştur.
Libya
• İrticai kesimle yakın ilişki içerisinde bulunmakta ve başta maddi
destek olmak üzere her türlü yardımı yapmaktadır. Son olarak 14 Nisan 1997
tarihinde Libya'da düzenlenen bir festivale Libya lideri Kaddafi'nin özel da263
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
vetlisi olarak Türkiye'den irtica yanlısı üç milletvekilinin katılması fevkalade
dikkat çekicidir.
• Libya ayrıca İslami Selamet Cephesi vasıtasıyla da. Türkiye'deki
irticai unsurlarla yakın işbirliği ve desteğini sürdürmektedir.
Suudi Arabistan
• İrtica eğilimli olan milletvekili ve bürokratlara ilave hac imkanı
sağlayarak sempati kazanmakta ve irticai unsurlara maddi destek vermektedir.
• Hac sezonunda Suudi Arabistan'da işçi olarak çalıştırılmak üzere
Türkiye'ye 5 OOO kişilik kontenjan verildiği, işçilerin vize işlemlerinin Suudi
Arabistanlı bir firma tarafından yapıldığı, vize ücreti olarak işçi başına 1
000'er dolar talep edildiği ve toplanan paranın Türkiye'deki irticai örgütlere
aktarıldığı tespit edilmiştir.
• Suudi arabistan, ayrıca Müslüman Kardeşler ve Rabıta örgütü va
sıtasıyla, Türkiye'de faaliyet gösteren bankacılık ve finans sektörleri ile te
masta bulunarak irticai kesime yüksek düzeyde maddi destek sağlamaktadır.
Sudan
• Türkiye'deki irticai kesimle yakın ilişkiler içinde bulunduğu.
İslami terör örgütlerine destek verdiği bilinmektedir. Yakalanan Hizbullah
Örgütü mensubu bir şahıs verdiği ifadede "Sudan makamlarının kendilerine
her türlü lojistik ve para yardımı yaptığını, kamp kurmaları için başkent ya
kınlarında yer tahsis ettiklerini ve askeri eğitim kampının kurulma aşamasında
olduğunu" ifade etmiştir. Yine bu devlette bulunan teröristlerin içinde irtica
yanlısı dört Türk'ün de bulunduğu belirlenmiştir.
Buraya kadar arzedilen hususlar doğrultusunda irticai faaliyetlerin
ulaştığı boyutlar ise, şu şekilde belirlenmiştir.
Nihai hedefine ulaşmak maksadıyla: irticai kesimin gayesi din adamı
yetiştirmek değil, siyasal İslamı gerçekleştirecek kadrolar oluşturmaktır. Nite
kim geleceğin kadrolarını oluşturmak amacıyla öğrencileri başta hukuk ve si
yasal bilgiler fakülteleri ile polis akademileri olmak üzere idareci yetiştiren
yüksekokul ve üniversitelere yöneltmekte ve halen artarak devam eden kad
rolaşma faaliyetleriyle de uygulamaya geçirmektedirler.
264
BELGELER
H a l e n s a d e c e kayıtlı K u r ' a n k u r s l a r ı n a d e v a m e d e n l e r i n sayısı 1 6 8 5
0 0 0 (bir m i l y o n altı y ü z s e k s e n b e ş b i n ) o l a r a k b e l i r l e n m i ş , y a p ı l a n i n c e l e m e
de her b e ş y ı l d a bu s a y ı n ı n iki k a t ı n a çıktığı tespit edilmiştir. Bu d u r u m d a
2 0 0 5 yılında bu rakamın 7 milyona çıkacağı değerlendirilmektedir.
B u r a k a m l a r a izinsiz o l a r a k faaliyet s ü r d ü r e n K u r ' a n k u r s l a r ı n d a k i
ö ğ r e n c i sayısı d a ilave e d i l d i ğ i n d e , u l a ş ı l a c a k r a k a m ı n b ü y ü k l ü ğ ü t a k d i r l e r i n i
ze m a r u z d u r .
B u n u n yanı sıra; irticai k e s i m i n İslam d e v l e t i n i n kalesi o l a r a k gör
d ü k l e r i i m a m h a t i p o k u l l a r ı n d a ise. d u r u m d a h a d a d ü ş ü n d ü r ü c ü d ü r . 1995 ve
rileri ile y a p ı l a n bir ç a l ı ş m a d a , ü l k e m i z d e k i 561 i m i m h a t i p l i s e s i n d e 4 2 9 8 0 9
ö ğ r e n c i b u l u n d u ğ u v e y ı l d a 5 3 5 5 3 k i ş i n i n m e z u n edildiği tespit edilmiştir.
O y s a ki, yıllık i m a m ihtiyacı 2 2 8 8 kişidir. İhtiyaç fazlası 51 3 4 5 k i ş i n i n ö z e l
likle h u k u k , siyasal bilgiler ve p o l i s a k a d e m i l e r i n e bilinçli o l a r a k y ö n l e n d i r i l
m e s i n i n a m a c ı , kısa ve o r t a v a d e d e d e v l e t k a d r o l a r ı n ı işgal e d e r e k siyasal İs
l a m o l g u s u i ç i n d e , İslami bir d e v l e t y a p ı s ı n ı o l u ş t u r m a k t ı r .
Ö t e y a n d a n 9 2 7 0 0 din g ö r e v l i s i n i n m e v c u t o l d u ğ u D i y a n e t İşleri
B a ş k a n i ı ğ ı ' n ı n yıllık din h i z m e t l e r i n d e i s t i h d a m e d i l e c e k p e r s o n e l ihtiyacı sa
yısı 2 2 8 8 kişi o l a r a k b e l i r l e n m e s i n e r a ğ m e n :
•
Adından
da
anlaşılacağı
üzere,
din
hizmetlerinde
istihdam
e d i l m e k e s i g e r e k e n i m a m h a t i p lisesi m e z u n l a r ı n d a n 5 1 bir 3 4 5 k i ş i n i n h a l e n
a ç ı k t a o l m a s ı g e r e k m e k t e d i r . A n c a k , b u kişiler siyasal İ s l a m ı n k a d r o l a ş m a s ı
y ö n ü n d e yerlerini bulmuşlardır.
İrticai k e s i m , h a l k ı n dini d u y g u l a r ı n ı , ö r f ve a d e t l e r i n i , g e l e n e k l e r i n i
i s t i s m a r e d e r e k , aidat, y a r d ı m ve h i b e gibi u s u l l e r l e t r i l y o n l a r c a lira m a d d i
y a r d ı m t o p l a m a k t a v e sağladıkları m e n k u l v e g a y r ı m e n k u l l e r l e b ü y ü k m a d d i
imkanlara ulaşmaktadırlar
B u y a r d ı m v e hibeleri y a p a n l a r ı n a r a s ı n d a İslamcı k e s i m d e n milli
g e l i r d e n en üst s e v i y e d e pay alan kişiler de y o ğ u n o l a r a k y e r a l m a k t a d ı r .
K a m u o y u n d a y ü z siyasal İslamcı p a t r o n o l a r a k bilinen b u kişilerin
servet d u r u m u ö z e t l e şöyledir:
•
6 k i ş i n i n 100 t r i l y o n d a n fazla.
•
5 kişinin 2 0 - 5 0 t r i l y o n .
•
15 kişinin 10-20 trilyon
•
13 k i ş i n i n 1-10 trilyon.
•
D i ğ e r l e r i n i n ise I t r i l y o n u n a l t ı n d a d ı r .
B u d u r u m ticaret-siyaset v e t a r i k a t ü ç g e n i n i n ü l k e m i z d e e t k i n o l a r a k
işlediğini g ö s t e r m e k t e d i r .
265
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
İrticai kesim içinde halen 30 kadar radikal örgüt bulunmaktadır. Bu
örgütler MGK kararları sonrasında irticai kesimce gösterilen tepkileri yeterli
bulmamakta, eyleme geçilmesi gerektiğini ileri sürmektedirler. Radikal ör
gütlerin gelişmeler karşısında daha geniş bir taban içinde yeniden örgütlene
rek, terör eylemlerine yönelmesi kuvvetle muhtemel görülmektedir.
Buraya kadar arz edilen iç ve dış gelişmelerin Türkiye Cumhuriyeti
devletini hedef alması, Cumhuriyetin temel niteliklerine karşı özellikle, laik
liği dinsizlik olarak algılayan siyasal İslamcı bir zihniyetin hakim olması yö
nünde gayret sarfedilmesi,
TSK'lerini durumdan vazife çıkarmak ve İç Hizmet Kanunu'na gö
re, verilen ana görevleri doğrultusunda tehdidi yeniden değerlendirmesi keyfi
yetini ortaya çıkarmıştır.
Bu noktadan hareketle;
Bilindiği üzere; Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görevi, 211 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinde "Türk yurdunu ve
anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamak
tır" şeklinde belirlenmiştir. Bu madde 1935 tarihli eski İç Hizmet Kanunu'nda
da aynı şekilde ifade edilmektedir.
Bu görev TSK İç Hizmet Yönetmeliği'nin 85/1. maddesinde
"Vazifesi, Türk yurdu ve cumhuriyetini iç ve dışa karşı, lüzumunda silahla ko
rumak" şeklinde ifade edilmiştir.
Bu nedenle, dışarıdan gelebilecek bir tehlikenin bertaraf edilmesi
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bir görevi olduğu gibi, Anayasa tarafından belir
lenen Cumhuriyet'in niteliklerini değiştirmeye ve ortadan kaldırmaya yönelik
olarak içeriden ve dışardan gelecek tehlikelere karşı Türk yurdunun ve Anaya
sa ile tayin edilmiş Türkiye Cumhuriyeti'nin koruma ve kollanması TSK'nin
görevidir. TSK, bu görevini yapabilmek için dış tehdidi olduğu gibi iç tehdidi
de değerlendirmek zorundadır. Bu husus, Türkiye'nin milli askeri stratejisinin
vazgeçilmez bir öğesi olup, hayati milli menfaatlerimizin bir neticesidir.
Son zamanlarda yazılı ve görsel basında bilgi noksanlığı nedeniyle
tartışılan iç tehdidi değerlendirmesi; TSK'lerinin, asli görevi olup, mevcut
mekanizmaya aykırı bir işlemi asla söz konusu değildir. Kendisine yasa ile ve
rilmiş olan görevin gerektirdiği değerlendirmeyi yaptığı ortadadır. Bu durum,
diğer bir kurumun görevine müdahale şeklinde düşünülemez. Bilakis, Genel
kurmay Başkanlığı'nın yasa gereği resen yapmak zorunda olduğu bir görevdir.
Diğer taraftan, TSK için durumdan vazife çıkarmak ve gerekli ted
birleri almak da bir görevdir. Dolayısıyla, TC'ni iç ve dış tehdide karşı koru
ma ve kollama görevini yaparken, mevcut ve muhtemel tehditleri devamlı ola
rak izlemek ve değerlendirmek milli askeri stratejiyi oluşturmanın yanı sıra, en
kötü senaryoyu tespit etmenin de, temel noktasıdır.
266
BELGELER
Bunun yanı sıra; 1945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği Ka
nunu'nun 2. maddesinin "A" fıkrasında düzenlenen MGK kavramının tanı
mında, iç ve dış tehditten bahsedilmesi, iç ve dış tehdit değerlendirmesinin
münhasıran MGK veya Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından yapılacağı anlamı
na gelmez.
Diğer taraftan, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İs
tihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 5. maddesinde de, bakanlıklar ve diğer kamu
kurum ve kuruluşlarına devlet istihbaratına ilişkin olarak kendi konularında
görevlerinin gerektirdiği istihbaratı oluşturmak görevi verilmiştir.
Milli İstihbarat Teşkilatı'na aynı yasa tarafından Milli Güvenlik İstihbaratı'nı devlet çapında oluşturma görevi verilmiş olması da, Genelkurmay
Başkanlığı'nın görevine ait tehdit değerlendirmesine esas olacak istihbaratı
oluşturmasına engel teşkil etmez.
Bu itibarla; Türkiye'deki irticai faaliyetlerin yarattığı tehditin, Ge
nelkurmay Başkanlığı'nca bölücü terör tehditiyle aynı düzeye çıkarılmasında
izlenen usül de, yürürlükteki mekanizmaya uygundur.
Nitekim, Bakanlar Kurulu'nun 17 Eylül 1992 tarih ve 92/3514 sayılı
kararnamesiyle onaylanan "M.G. Siyaseti Belgesi'nde Türkiye Cumhuriye
ti'ne yönelik tehdit, iç ve dış tehdit olmak üzere iki ayrı başlık altında ince
lenmiştir.
Bu çerçevede; bölücü terörist faaliyetler söz konusu dökümanın ya
zıldığı 1992 yılı itibariyle, ulaştığı boyutlar nedeniyle Türkiye'nin karşı karşı
ya olduğu tehdit nevileri içinde birinci önceliği olan ve partilerüstü bir anla
yışla ele alınması gereken bir mahiyette ve bir devlet sorunu olarak görül
müştür.
Yine iç tehdit başlığı altında; bazı İslam devletlerince geliştirilip
desteklenen şeriat düzenine dayalı İslamî tehdidin laik devlet düzenine karşı,
ciddi bir tehlike teşkil ettiği belirtilmiştir. Bu doküman, ömrü belli bir süre ile
sınırlanmış bir belge olmayıp, gelişen siyasi, askeri ve sosyal olaylara bağlı
olarak her yıl aralık ayında, ilgili kurum ve kuruluşlardan gelen öneriler kap
samında güncelleştirilen bir dökümandır.
Bu bağlamda; son dönemde Türkiye'de ivme kazanan, devletin sos
yal, siyasi, ekonomik ve hukuki temel nizamlarını tamamen veya kısmen de
ğiştirerek şer'i esaslara dayalı bir düzen kurmayı amaçlayan irticai faaliyetler,
TSK tarafından değerlendirilerek, 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan MGK'da
başlıca gündem maddesi olmuştur.
Ancak bundan sonradır ki, TSK, irticai faaliyetleri iç tehditte, bölü
cü terör ile aynı seviyeye, yani birinci önceliğe yükseltilmiş ve bu duruma
bağlı olarak, yeni bir teşkilatlanma içinde Batı Çalışma Grubu oluşturulmuş
ve faaliyete geçirilmiştir. İşte bu teşkilatın oluşturulması ile, TSK'leri tarafın267
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
dan siyasaJ İslamın ülke genelinde resmi çıkartılarak irticai faaliyetlere ilişkin
ülke boyutundaki genel görüntü, tüm yönleriyle yakınen takip ve kontrol al
tında izlenmektedir.
Hal böyle iken; TSK'lerince Türk-Yunan ve Kıbrıs sorunlarına iliş
kin dış tehdit değerlendirmesi ile bölücü terörün meydana getirdiği iç güven
lik ile ilgili değerlendirme ve oluşturulan konsepte bugüne kadar hiç tepki
gösterilmemesine rağmen bugün, iç tehdit unsurunun diğer bir kolu olan irti
cai faaliyetlerdeki hayati öneme haiz gelişmeler doğrultusunda yapılan değer
lendirmeye, belli çevrelerce reaksiyon gösterilmesi, din sömürüsü ve bezir
ganlığını cüretle yapan bu kesimin. TSK'lerini kamuoyuna karşı özellikle din
düşmanı olarak takdim etmesinin en açık ifadesidir.
Bu noktadan hareketle sonuç olarak: Atatürk'ün ilke inkılapları doğ
rultusunda ortaya koyduğu eğitim ve kültür politikalarının, çokpartili dönem
de uy kaygısı ile terk edilmesini müteakip, meydana gelen boşluğu iyi değer
lendiren irticai kesim, ülkemizde halen laikliği dinsizlik olarak algılayan siya
sal İslamcı bir kitlenin oluşumuna yönelik propaganda, kurumlaşma ve kad
rolaşma faaliyetlerine ağırlık vermiş bulunmaktadır.
Bugün önemli bir çok devlet kadrosunun irticai kesimin eline geç
mesi artan bir şekilde devam etmektedir. Özellikle devletin karar mekanizma
sını oluşturan önemli ve öncelikli görev yerlerinden mülki idare, maliye ve
emniyet güçlerine sızılmakta. birçok mahalli idare ve kamu iktisadi teşebbüs
lerinin büyük bir bölümünde kadrolaşma yönünde alt yapı tesis edilmesi ça
lışmaları yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Diğer taraftan irticai kesime karşı bilinçli olarak devletin ilgili or
ganlarınca, yeterli denetim yapılmamasından ve yasaların gerektiği gibi uygulatılmamasından istifade ile: bu kesimin eylem ve faaliyetlerini artan bir cü
retkarlıkla icra ettiği görülmektedir. Özellikle Türk Ceza Kanunu'ndan kaldı
rılan 163. maddenin yarattığı boşluğun doldurulmaması. irticai kesime güçlü
bir propaganda imkanı ve ortamı sağlamıştır.
Artan irticai faaliyetlere karşı alınan MGK kararları göstermelik bazı
tedbirler dışında uygulanmamıştır. Kararların kamuoyu gündemine sokularak
engellenmesine çalışılmaktadır.
MGK kararlarını TSK'nin dayatması olarak kamuoyuna yansıtan ir
ticai kesim. TSK ile halkı karşı karşıya getirerek. Silahlı Kuvvetler'i yıprat
maya çalışmaktadır.
Önemli bir ekonomik güce sahip olan irticai kesimin, bu alandaki
artırarak devam ettiği faaliyetlerini sürdürebilmesi halinde, daha güçlü mali
imkanlara kavuşabileceği değerlendirilmekledir.
İrticai kesim, kendi ideolojisini ülkeye yerleştirmek ve hakim kılmak
doğrultusunda halihazırda ülkenin en hassas konusunu oluşturan kanlı terör
268
BELGELER
örgütü PKK ile ilişkiye girmekten kaçınmamakta, bu şekilde terörü sona erdi
receği noktasından hareketle, örgütü ve bölge halkını kendi amaçlan için kul
lanmanın yollarını aramaktadır.
İrticai kesimin bir yandan içte siyasal İslamı gerçekleştirmeye çalı
şırken, diğer yandan Türkiye'deki laik ve demokratik rejimi kendileri için teh
dit olarak gören başta İran olmak üzere teröre destek veren bazı İslam ülkele
riyle dayanışma içine girerek halkımızı Atatürk'ün hedef olarak gösterdiği
Batı medeniyetinden uzaklaştırmaya yönelik çabalar içinde olduğu gözlen
mektedir.
4 Mart 1929 tarihinde devrin Başbakanı merhum İsmet İnönü,
TBMM'de yaptığı tarihi bir konuşmada;
"Efendiler tehlike kapının eşiğine gelinceye kadar sabreden Büyük
Meclis, Cumhuriyet'i kurtarmak için keskin ölçülerin zamanı gel
diğine hükmetmiş, dinin, devletten ve siyasetten uzaklaştırılması
da geçen devirde tamamlanmıştır.
"Vatandaş mabedinde kendi itikadı ve vicdanı ile serbest bırakıl
mış, onun arık ve temiz inancı bu dünyanın karışık işlerinden
kurtarılmıştır. Hiç kimse bir vatandaşa, dini inancından, ibadetin
den ötürü bir engel çıkarmaya nasıl muktedir olamayacaksa, din
dar silahı ile de hiç kimse TBMM'nin herhangi bir kanunua, bir
vatandaşın emniyet ve haysiyetine dil uzatmaya imkan bulamaya
caktır"
demiştir. (Alkışlar.)
Oysa ki bugün; mensuplarına barış, saygı ve sevgi, karşılıklı yar
dımlaşma ve iyi ahlakı öğütleyen, toplumu ayıran değil, kaynaştıran, diğer
dinlere dahi hoşgörü ile yaklaşan dinimize aykırı olarak; "Dinimize küfretti
ler" sloganları ile insanları boğazlayan caniler, Abbasi döneminden bile geri
bir ilkelliği açıkça sergilemektedir.
İşte bu anlayıştır ki; bu kesim, bugün bilinçli bir şekilde TSK'lerini
din düşmanı olarak göstermektedir.
Netice olarak irticai kesimin halihazır faaliyetleri itibariyle; Ata
türk'ün temellerini attığı ve çerçevesi Anayasamız ile belirlenmiş olan demok
ratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışı dışına çıkarak, TC devletini yıkma
yı amaçladığı açıkça görülmekte ve ülkemizde siyasal İslamı gerçekleştirme
yolunda oluşan irticai tehditin çok ciddi boyutlara ulaştığı değerlendirilmekte
dir.
269
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Ancak. Türkiye devletinin şekli cumhuriyet, rejimi demokrasidir.
Cumhuriyet ümmet olmayan bir millet kavramını va üniter devlet yapısını esas
almıştır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin en bariz karakteristiği. Atatürk ilke
lerine, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletine, insan haklarına, hukukun
üstünlüğüne dayanan çağdaş bir siyasal sistemi benimsemiş olmasıdır.
Nitekim Anayasa'nın;
•
Birinci maddesi: "Türkiye devleti bir cumhuriyettir"
•
İkinci maddesi; "Türkiye Cumhuriyeti. Atatürk milliyetçiliğine
bağlı demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir."
•
Dördüncü maddesi ise; "Birinci ve ikinci maddelerdeki hüküm
lerin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeye
ceği" hükümlerine amirdir.
Böylece Anayasa'nın temel nitelikleri kapsamında. Türkiye Cumhu
riyeti'nin bağımsızlığına, halkın egemenliğine, milli değerlerine, laikliğe,
devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve üniter devlet yapısına
bağlılık Türk devlet sisteminin temel taşlarıdır. Bu husus, milleti ile devlet arasında bir antlaşmadır.
Bu antlaşmaya kurallarını bilerek, uygulayarak ve uygulatarak riayet
eden her vatandaş Türk milletinin onurlu ve saygıdeğer mensubudur.
Bugün itibariyle; artan boyutta devam eden irticai tehdidin, Türkiye
Cumhuriyeti'ni yıkamyı hedef alan fevkalade ciddi boyutu; Atatürk'ün kurdu
ğu Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda memleketini seven demokratik ve laik
her vatandaşın dikkatle izlemesi ve bu tehdidi her kesime anlatması, tarafsız
kalmaması ve icraatta bulunması ana görevidir.
Bu noktadan hareketle; Atatürk'ün kurduğu modern ve laik Türkiye
Cumhuriyeti devletinin nitelikleri değişmeyecek, değiştirilemeyecektir.
Bunlar;
•
Tek millet,
•
Tek vatan,
•
Tek devlet,
•
Tek dil,
•
Tek bayrak,
olarak ifade edilmektedir.3
3
Bkz: Cumhuriyet gazetesi 12. 6. 1997.
270
BELGELER
Belge / 4
GENELKURMAY BAŞKANLIĞI
"Batı Harekat Konsepti"
1. DURUM:
a) İrticai faaliyetlerin halihazır durumu:
1)
Türkiye Cumhuriyeti, halihazırda, kuruluşundan bugüne
kadarki en büyük irticai tehdit ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Milli görüşçüler, Radikal islamcılar ve tarikatlar gibi bütün irti
cai grupların müşterek amacı: şeriata dayalı İran benzeri bir
"İslam Cumhuriyeti" kurmaktır.
2) Bu gruplar hedeflerine ulaşmak yönünde büyük bir kararlılık ve
inançla ilerlemekte, toplum içinde ekonomik, sosyal, siyasi, eylemsel ve psikolojik etkinlik sağlayarak önemli mesafeler kat et
tikleri gözlenmektedir.
3) Anılan kesim, halen stratejileri gereği ülkemizde laikliği dinsiz
lik olarak algılayan bir kitlenin oluşumuna yönelik bir propa
gandaya, kurumlaşma ve kadrolaşma faaliyetlerine ağırlık ver
miş bulunmaktadır.
4) Hedeflerine ulaşmak için insan ve finans faktörlerinin önemini
çok iyi kavramış olan irticai grupların, amaçları doğrultusunda
insan gücünün yetiştirilmesi ve bu insanların devletin kilit nok
talarında görev alarak kadrolaşma gayretlerini organize etmesi,
aldıkları mesafe dikkat çekmektedir. Diğer taraftan bazı İslam
ülkelerinin desteği ile birlikte tesis edilen ortaklıklar ve yurti
çinde kurdukları şirketler ve bazı belediyelerin desteği ile topla
nan bağışlarla büyük bir ekonomik güce sahip olmuşlardır.
5) İrticai kesim; ülkedeki mevcut ortamdan azami derecede istifade
ederek daha da güçlenmekte ve böylece kendi ideolojisi doğrııl-
271
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
tusundaki icraatını, gittikçe artan bir kasıt ve cüretkarlıkla ger
çekleştirme imkanı bulmaktadır.
6) Anayasa'nın temel ilkelerinden laiklik ilkesinin korunmasında
önemli bir yaptırım niteliği taşıyan Türk Ceza Kanunu'nun
163'üncü maddesinin yürürlükten kaldırılması ve mevcut yasa
ların uygulanmaması irticai kesimin önünü açmış, böylece irticai
akımların büyük bir ivme kazanmasına neden teşkil etmiştir.
7) Bugün önemli bir çok devlet kadrosu irticai kesimin eline geç
miş bulunmaktadır. Milli Eğitim ve Emniyet teşkilatına sızılmış,
bir çok mahalli idare ve kamu iktisadi teşebbüslerinin büyük bir
bölümünde altyapı tesis edilmiştir.
8) İrticai kesim; amaçlarına ulaşmada en büyük engel olarak Türk
Silahlı Kuvvetleri'ni görmektedir. Bu nedenle Türk Silahlı Kuv
vetlerine sızma girişimlerini büyük bir gizlilik içerisinde ve inatla sürdürmektedir. İrticai kesim belirlenen hedefin tahakkuku
amacıyla; bir taraftan İmam Hatip Okulu mezunlarının Harp Okullarına girmesi yönünde, yasa değişikliği dahil çeşitli alanlar
da mücadele verirken, diğer taraftan Askeri Lise. Harp Okulları
ve üniversitelerdeki askeri öğrencilerle, astsubaylara ve uzman
erbaşlara el atmaktadır.
9) Küçük rütbeli asker kişilere öncelikle ulaşmak isteyen irticai ke
sim; bir taraftan yıllar sonra kendisinin arzuladığı şeriata dayalı
devletin Silahlı Kuvvetlerini komuta edecek ordu mensuplarını
elde etmeyi, diğer taraftan da nihai amacına ulaşmadaki en bü
yük engeli oluşturan Atatürkçü ve Laik Türk Silahlı Kuvvetleri
ni kendi amaçlarına hizmet eder bir hale getirmeyi düşlemekte
dir.
10) İrticai gruplar, belirtilen bu girişimlerine ilaveten Türk Silahlı
Kuvvetleri bünyesinde çeşitli problemlere sahip değişik rütbelerdeki askeri personele yaklaşarak, bunları Nurcu, Süleymancı,
Nakşibendi ve Kürtçü-İslamcı subaylar ve astsubaylar olarak
bölmek suretiyle, tarikatlar bazında ele geçirerek kendi saflarına
katılmaları yönünde yoğun girişimlerde bulunmakta, böylece
Türk Silahlı Kuvvetlerini içeriden parçalayarak birlik ve bera
berliğini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.
11) Anılan kesim, Türk Silahlı Kuvvetlerini dine karşı bir kuruluş
olarak göstermeye yönelik girişimlerini sinsi bir şekilde, aralık
sız devam ettirmekte ve böylelikle halk ile TSK'nın karşı karşıya
gelmesine neden olacak ortamı arzulamaktadır.
12) İrticai kesim, gençliğe verdiği önem çerçevesinde yoğun bir şe
kilde eğitim ve öğretim kurumları açmakta, açtığı bir çok özel okul vasıtasıyla Atatürk düşmanı binlerce gencin yetişmesini
272
BELGELER
sağlamaktadır. Diğer taraftan camilerdeki imamlar vasıtasıyla
din duygulan sömürülerek irticai bir toplumun süratle büyüme
sine ve halk desteğinin kazanılmasına büyük önem vermekte.
dini eğitim veren kurumları vasıtasıyla tabana ulaşma ve var ci
lanı genişletme avantajını kaybedeceği korkusu ile kesintisiz 8
yıllık temel eğitime karşı çıkmaktadır.
13) İrticai gruplar. İslamî yaşama geçişi sağlamak maksadıyla dinî
eğilimlerin güçlü olduğu bölge ve beldelerde uygun ortam ha
zırlamak için girişimlerde bulunmakta, kılık-kıyafet kanununa
aykırı, çağdaş giyisilerden uzak insanların serbestçe dolaşmasına
müsaade etmekte ve böylelikle bir taraftan bu kesime motivas
yon kazandırmakta, diğer taraftan da kendileri gibi olmayanları
etkilemeyi ve soyutlamayı hedeflemektedir.
14) Ayrıca ülkemizdeki özgürlük ortamı irticai kesim tarafından en
üst düzeyde kullanılmak suretiyle, amaçları doğrultusunda yayın
yapan görsel ve yazılı basın vasıtasıyla halkın dinî duyguları is
tismar edilmekte ve kitleler etki altına alınmaya çalışılmaktadır.
15) Diğer taraftan, Atatürk ilke ve inkılaplarının bu ülke insanına ait
değerlerden kaynaklanmadığını, bunların Yahudi profesörlerinin
Türk toplumunu kendi inançları doğrultusunda yönlendirme
gayretlerinin ürünü olduğunu ileri sürmek suretiyle, milletin gü
venini yıpratmaya, Atatürk düşmanlığını körüklemeye ve Ata
türk ilke ve inkılaplarının mimarının Yahudiler olduğunu top
luma empoze etmeye çalışmaktadır.
16) Bu gruplar, toplum tarafından kabullenilmiş bir çok kutlamalara
alternatif olarak, amacı ve gerekçesi belli olmayan ve genelde
"Fetih Gecesi" olarak isimlendirilen kutlama günleri düzenle
mek suretiyle irticai duyguları güçlendirmeyi, toplumda var olan
müşterek değerleri ortadan kaldırmayı ve insanları çağdaş ya
şamdan soyutlamayı amaçlamaktadır.
17) İrticai kesim, kendisine kaynak olarak oluşturulan tarikatların ve
radikal İslamî grupların faaliyetlerine nihai amaçtaki birliktelik
nedeni ile bir taraftan göz yumarken, diğer taraftan toplumsal
tepkilerin boyutlarına paralel olarak bu kesimlerle ilgilerinin
bulunmadığını veya bu kesimlerce yaratılan ve toplumu rahatsız
eden olayların kendilerine mal edilemeyeceğini ifade ederek,
kendilerini aklamak için çaba sarf etmektedir.
18) Bahse konu gruplar, iktidarın silahla ele geçirilmesi gerektiğinde
ihtiyaç duyacağı silahlı gücü yaratma ve silah temin etme yö
nünde büyük atılımlar göstermekte ve bu maksatla başta radikal
İslamî gruplar olmak üzere hızla silahlanmakta, irticai görüşü
benimseyen personelin bu konuda eğitilmesi için Milli Gençlik
273
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Vakfı tarafından inşa ettirilen öğrenci yurtları içerisinde atış po
ligonlarına yer vermekte ve "Özel Koruma Timleri" teşkil ede
rek irtica ordusunun altyapısını oluşturmaya gayret etmektedir.
19) Bu kesim kendi ideolojisini ülkeye yerleştirmek ve hakim kıl
mak doğrultusunda, halihazırda ülkenin en hassas konusunu oluşturan "Güneydoğu Sorunu"na tanınan "Kürt Benliği" olgu
sundan hareketle çözüm olarak "Müslüman kardeşliği" ilkesini
önermekte, bu çerçevede Bölücü Terör Örgütü ile ilişkiye gir
mekten kaçınmamakta ve örgütü kendi amaçları için kullanma
nın yollarını aramaktadır.
20) İrticai kesim, bir devleti devlet yapan, ulusu birbirine kenetleyen
ortak hasletlerden dil birliği, yurt birliği ve ülke birliği gibi te
mel değerleri "Din birliği" bazınca ele alıp işleyerek, Türk hal
kının bu müşterek değerlerini ortadan kaldırmayı ve Türkiye
Cumhuriyeti devleti toprakları üzerinde bir ulus bilinciyle yaşa
yan halkımızı, bu hasletlerden koparıp ümmetçilik temelinde
yapılandırma amaçlanmaktadır.
21) Bugün için; halkı maddi ve ahlaki açıdan sömüren, ümmet top
lumu oluşturma yönünde onların dini duygularını istismar eden.
onları kul mantığı ile emellerine hizmette kullanan irticai kesim;
teşkilatlarının ve üyelerinin çoğalması yönünde azami gayret
göstermekte ve lehlerine sonuç verecek her türlü toplumsal olayı
istismar etmektedir.
22) Sonuç olarak, Atatürk'ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti ta
rihinin hiç bir döneminde görülmeyen irticai bir tehdit ile karşı
karşıya bulunmaktadır. Ülkenin içinde bulunduğu durum tehli
keli bir gidişin sinyallerini vermektedir. Ülkemiz sonu belli ol
mayan bir karanlığa doğru hızla yol almaktadır.
b.İrticai faaliyetlerin yakın gelecekteki durumuna dair değerlen
dirme:
1) Gelir dağılımı dengesizliğinden kaynaklanan tehdit:
a) Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE-1996) istatistiklerine
göre; nüfusumuzun yüzde 20'lik dilimi (14 000 000
kişi) milli gelirin yüzde 5,24'ünü; ikinci yüzde 20'lik
dilimi milli gelirin yüzde 9,61'ini almaktadır. Bu
miktar kişinin yaşamını zorla idame ettirebileceği yok
sulluk sınırı civarında bir rakamdır.
b) Türkiye'de gelir dağılımının dengesizliğinden dolayı
açlık, sefalet ve yokluk sınırında olan yüzde 40'lık di274
BELGELER
limi kapsayan bu insanlar için her türlü istismarın ya
pılabileceği ve bilhassa din faktörünün kolaylıkla işle
nebileceği bir ortam hazırlanmaktadır. Nitekim dini
politikaya alet eden siyasi partiler ve gerici örgütlerin
bu konuyu, parasal desteği öne alarak çok iyi istismar
ettiği, gerek 1994 mahalli idareler seçimleri ve gerekse
1995 yılında yapılan milletvekilleri seçimleri sonuçla
rında açıkça görülmektedir.
2) İşsizlikten kaynaklanan tehdit:
a) Devlet İstatistik verilerine göre, ülkemizde genel iş
sizlik oranı yüzde 6,8'dir. Bu oran kentlerde yüzde 9,3
kırsal kesimde yüzde 2,9 düzeyindedir. Kentsel ke
simlerde 15-24 yaş grubundaki lise ve daha yüksek eğitimli gençler arasında işsizlik oranıysa yüzde
30,3'tür.
b) İşsizlik; aileleri, dolayısıyla toplumu manevi olarak
çöküntüye sürüklemektedir. Bu insanlar geçmişten
gelen inançlarının da etkisi altında kalarak, dine daha
fazla sarılmaktadır. Bu durumdaki bir toplum, dini si
yasete alet etmek isteyen siyasi parti ve irticai gruplar
tarafından kolayca istismar edilebilmektedir.
c) Diğer taraftan, son senelerde irticai çevrelerce bir çok
sahada kurulan holdingler, bankacılık ve finans hiz
metleri veren şirketler çığ gibi büyümektedir. Bu şir
ketler ulaştıkları mal varlığı, istihdam ettiği personel
miktarı ve ticari faaliyetleri ile Türkiye ekonomisinde
söz sahibi olmuşlardır. Bu kuruluşlar halk arasında iş
siz ve fakir kesimin sığınacağı bir liman gibi görün
mektedir. Fakir ve orta seviyedeki katmanlar ve emekli
bir çok subay ve astsubay bu kuruluşlarda görev alma
ya çalışmaktadırlar. Bu husus istismarı daha da artıra
cak bir ortam yaratmaktadır.
3) Türk milletinin dinine, örf ve adetlerine bağlılığından kaynakla
nan tehdit:
a) Osmanlı İmparatorluğu, geniş toprakları üzerinde ya
şayan değişik tebaadaki halkın birlik ve beraberliğini
sağlamak için dine büyük önem vermiştir. İmparator
luğun parçalanmasını müteakip kurulan Türkiye Cum-
275
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
huriyeti: temel ilkeleri Anayasa ile belirlenmiş ve hu
kukun üstünlüğüne dayandırılarak dinin yönetim üze
rindeki etkisine son vermiştir ancak, asırlarca sürdü
rülen dini yönetimin etkileri, hala varlığını sürdür
mektedir.
b) Demokrasiye geçişi müteakip, her dönemde halkın di
ni inançlarını, örf ve adetlerini kendi çirkin emellerine
alet eden din istismarcısı irticacı unsurlarla karşılaşıl
mıştır. Bunlar, fakir, eğitimsiz ve cahil halkı çeşitli di
nî masallarla, hurafelerle ve batıl düşüncelerle kolayca
kandırarak demokratik ve laik devlete zarar vermişler
dir. Diğer taraftan halkın dinî duyguları istismar edile
rek Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da isyanlar başla
tılmış ve Cumhuriyet yönetimi ve ülke bütünlüğü ciddi
şekilde tehdit edilmiştir.
4) Eğitim sisteminden kaynaklanan tehdit:
a) 1990 nüfus sayımına göre; Türkiye'de 6 ve daha yuka
rı yaş grubunda okuma yazma bilmeyenler nüfusun
yüzde 19.6'sını teşkil etmektedir. Okur yazar erkek
nüfusun yüzde 73,6'sı ilkokul mezunu veya herhangi
bir eğitim kurumunu bitirememiştir. Kadınlarda bu oran yüzde 81.6'dır.
b) Bu tabloyu değerlendirdiğimizde, temel eğitimi 8 yıl
kabul edersek, nüfusun yüzde 35'i temel eğitim gör
memiştir. Bu grubun tamamına yakın kısmı, milli ge
lirden en az pay alan birinci ve ikinci dilim içindedir.
c) Nüfusun yüzde 85'inin teşkil eden bu eğitimsiz gruba
yaklaşmak ve onları kandırmak çok kolay olacaktır. Bu
gruptaki insanları kandırmak için kullanılacak en etkili
yöntem de halkın dini duygularını istismar etmektir.
d) Ayrıca irticacı çevreler, çocuklarımızı kendi istekleri
doğrultusunda eğitmek için büyük gayret içerisindedir.
Bu kapsamda. 610 imam hatip lisesinde, kabiliyetli,
zeki. çalışkan ve fakat çoğu yoksul ailelerin çocuğu
yaklaşık 600 OOO öğrenci şeriat esaslarına göre yerleş
tirilmektedir. Bu okullardan mezun olanların sayısı 1
100 000 (bir milyon yüz bin)'dir. Bu, mevcut ihtiyacın
13 katıdır. Okullarda ve yurtlarda çocuklara açıkça Atatürk düşmanlığı aşılanmaktadır. Şeriatçı görüşü be-
276
BELGELER
nimseyen bu personel kamu kurum ve kuruluşlarına
yerleştirilerek devlet kuşatılmaya çalışılmaktadır.
e) Mevcut seçim yasası ve eğitim sisteminin devam etme
si halinde; 2000 yılı Milletvekili Genel Seçimlerinde
milli görüşçü partilerin din eğitimli seçmenin etkisiyle
toplam oyların yüzde 34'ü ile tek başına iktidara gele
rek, ülkede dine dayalı devlet düzenini kurabilecek her
türlü değişikliği yapabilecekleri. 2005 yılı Milletvekili
Genel Seçimlerinde ise yaklaşık 6 500 OOO (altı buçuk
milyon) ilave din eğitimli seçmenin etkisiyle toplam
oyların yüzde 67"sini alarak her konuda mutlak ço
ğunluğu elde edebilecekleri değerlendirilmektedir.
5) Diğer devletlerin rejim ihraç gayretlerinden kaynaklanan tehdit:
a) İslam ülkeleri, özellikle İran. planlı olarak şeriat esas
larına dayalı bir rejimin Türkiye'de kurulması için
maddi ve manevi her türlü desteği sağlamaktadır.
b) Diğer taraftan; S. Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri.. Libya. Cezayir ve Mısır da, Türkiye'deki
legal ve illegal İslamî kuruluşlarla İslamî rejim ihraç
çalışmalarına katılmaktadır. Ayrıca Bosna-Hersek.
Çeçenisten ve Afganistan'daki İslamî örgütler de rejim
ihracı konusunda dolaylı olarak araç olmaktadır.
c) Bu ülkeler. İslamî rejimi ihraç konusunda hedef kitle
olarak gelir seviyesi çok düşük halkı seçmektedir. Özellikle büyük şehirlerin çevresindeki varoşlarda ve
gecekondu bölgelerindeki fakir halka maddi yardım
sağlamaktadır. Bu yardımlar tarikat, vakıflar, dernek
ler, belediyeler ve siyasi partiler vasıtasıyla yapılmak
tadır.
6) İrticacı örgüt, tarikat, vakıf ve derneklerin mali gücünden kay
naklanan tehdit:
a) Bu örgütler halkın dini duygularını örf ve adetlerini,
geleneklerini istismar ederek aidat, yardım ve hibe gibi
usullerle trilyonlarca lira para toplamakta ve sağladık
ları menkul ve gayrimenkullerle büyük maddi imkanla
ra ulaşmaktadırlar.
b) Bu yardım ve hibeleri yapanların arasında milli gelir
den en üst seviyede, yüzde 49,94'lük pay alan yüzde
277
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
20'lik dilimdeki kişiler yoğun olarak yer almaktadır.
Bu durum, ticaret, siyaset ve tarikat üçgeninin ana
hatlarının ülkemizde nasıl işlediğini göstermektedir.
c) Örgütlerin yurtiçi kaynaklan;
I) Bu çevrelerin oluşturduğu iş takip büroları
vasıtasıyla; teberru, bağış, hediye vb, gibi
adlar altında toplanan yardımlar.
II) Çeşitli adlarla kurdukları dernekler vasıta
sıyla elde edilen gelirler.
III) Kendi aralarındaki dayanışma sayesinde
kurdukları şirketler, fabrikalar, holdingler ve
bankalardan sağlanan gelirler.
IV) Hacı adaylarının hac organizasyonu ve kur
ban derilerinden sağlanan gelirler.
V) Özel okullar, dershane, yurtlar, belediyeler
ve bunların kendilerine müzahir paravan şir
ketlere verdikleri işler nedeniyle elde ettikle
ri gelirler.
VI) Kara paranın parti, vakıf, dernek ve beledi
yelere bağış gibi usullerle aktarılarak aklanmasıyla elde edilen gelirlerdir.
d) Örgütlerin yurtdışı kaynaklan:
I) Türkiye'de İslami devrim yapılmasını arzu
layan ve bu yolda çalışan İslam ülkeleri,
II) Bu çevrelerin yurtdışında kurdukları örgüt,
vakıf, dernek ve şirketler,
III) Türkiye'nin bölünmesi ve yıkılması ile ken
disine menfaat sağlayan ülkeler (Yunanistan,
Ermenistan, GKRY gibi),
IV) İrticai örgütlerin yürüttükleri silah ve uyuş
turucu kaçakçılığı,
V) Kara para aklamak suretiyle elde edilen ge
lirlerdir.
e) Belediyelerin sağladığı destekler:
I)
278
1994 mahalli idareler seçim sonuçlarına gö
re; 14 büyükşehir belediyesinden 6'sında
(Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Erzurum,
Kayseri ve Konya), ayrıca 68 ilden 17'sinde
BELGELER
olmak üzere, toplam 23 ilde Refah adayları
belediye başkanlıklarını kazanmışlardır.
II) Bu illerde özellikle Ankara, İstanbul, Kayse
ri ve Konya'da irticacı icraatlar dikkati çeke
cek kadar ileri götürülmüştür. Bu belediye
lerde fakir ve yoksul halk üzerinde çok etkili
olunmuştur. Bu insanlara yapılan maddi yar
dımlarla irticacı eylem ve faaliyetlerde bu
lunmaları sağlanmaktadır.
7) Yazılı ve görsel basın ve yayın organlarından kaynaklanan teh
dit:
a) İrticacı unsurlar taraftar kazanmak ve yandaşlarını eğitmek maksadıyla geniş bir medya grubu oluşturmaya
çalışmaktadırlar. Halen hemen hemen her şehirde
irticayı destekleyen gazete ve mecmua çıkartılmakta,
radyo ve televizyon istasyonlarından yayın yapılmak
tadır.
b) İrticacı medya, adil düzen safsatası ile, fakir halkın di
ni duygularını, örf ve adetlerini istismar ederek, gö
rüşleri doğrultusunda kamuoyu oluşturmaktadır.
8) Anayasal ve yasal mevzuat:
a) Anayasa'da Türkiye Cumhuriyeti, laik ve sosyal bir
hukuk devleti olarak tanımlanmakta ise de; son yıllar
da seçim sistemi ve siyasi partilerin yaklaşımlarından
kaynaklanan nedenler, diğer taraftan seçmenin ekono
mik sıkıntısından yararlanacak biçimde oyların eko
nomik çıkar karşılığı satın alınması olaylarının çokça
yaşanması, bugünkü parlamentonun ve bu seçim sis
temiyle seçilecek yeni parlamentoların demokratik ku
rallara uygunluğunu ve demokrasi açısından meşrulu
ğunu tartışılır hale getirmektedir.
b) Cumhuriyetimizin niteliklerinden en önemlisi olan la
iklik karşıtı görüşler, milli iradenin üstünlüğü
aldatmacası altında topluma özümsetilmeye çalışıl
maktadır. Şeriat propagandası ve din örgütlenmesine
demokrasi ve özgürlük adına gösterilen hoşgörü sonu
cu, bugün şeriat yandaşları Anayasa'nın laiklik ilkesi
nin bile tartışılabileceği bir ortamı hazırlama çabasın-
279
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
dadırlar. Bunlar halkın iradesi kavramını istismar ile
cihad dedikleri şer'i devrimi öncelikle bir seçim başa
rısı ile gerçekleştirme peşindedirler.
c) Demokrasinin nimetlerinden istifade ederek iktidar ol
duklarında aynı yöntemle iktidardan uzaklaştırılabileceklerini ummak ise gaflettir. Toplumu baskı altında
tutacak, kerrdi görüşlerinin dışındaki fikirlerin geliş
mesini her türlü zorbalıkla engelleyebilecek militan
güçleri şu an bile vardır.
d) Gerici çevrelerin emellerine ulaşması ancak Silahlı
Kuvvetlerin etkisiz hale getirilmesi ile mümkün gö
rülmektedir. Bu eylemin iki türlü yapılabileceği de
ğerlendirilmektedir. Bunlardan birincisi; Türk Silahlı
Kuvvetleri'nin içerisine sızılması suretiyle pasifize edilmesi; ikincisi ise; tam iktidara gelindiğinde yasal
düzenlemelerle Silahlı Kuvvetlerin yetkilerinin kısıtlanmasıdır.
9) Yukarıda belirtildiği üzere, Anayasa'da değişiklikler yapılması
veya cihad ilan edilerek bir ayaklanmaya girişilmesi, ancak halk
desteğinin kazanılmasıyla mümkün olabilecektir. Bu husus için
ise halen gelir dağılımı, işsizlik, eğitimsizlik ve cehalet gibi
faktörlerinden etkilenen nüfusun yüzde 40'ını (28 milyon) teşkil
eden bir kitle mevcuttur. Nitekim gerici çevreler, devleti ele ge
çirmek için militan kadrolarını tamamlamışlar ve bunu gittikçe
geliştirmektedirler. Her fırsattan yararlanarak militanlarını devlet
organları içerisine süratle yerleştirmeye devak etmektedirler.
10) Tamamiyle irticai örgüt ve partilerin lehine, laik ve demokratik
cumhuriyet taraftarlarının aleyhine gelişen bu şartlar ve ortamda
süratle değişiklik sağlanamadığı taktirde 2000 yılında meşru
yoldan iktidarı ele geçirecekleri ve yanlarına aldıkları halk des
teğiyle de Cumhuriyetin temel niteliklerinde istedikleri şekilde
değişiklik yapacakları, eğer bugünden ciddi ve köklü tedbirler
alınamaz ise, önümüzdeki bir kaç yıl içinde mücadele etme ve
önlem alma imkanının bile kalmayacağı değerlendirilmektedir.
2. MÜCADELE ESASLARI:
a. Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısına, ülkesi ve milleti ile
bölünmez bütünlüğüne yönelen terör tehditi, Türk Silahlı Kuv
vetlerinin başarı ile sürdürdüğü iç gpvenlik harekatı sonucu bü280
BELGELER
b.
c.
d.
e.
yük çapta etkisiz hale getirilmiş ve baskı altına alınmış, buna
karşılık devletin laik ve demokratik yapısını hedef alan irticai
faaliyetler ciddi bir tehdit oluşturmaya başlamış ve terörle mü
cadelede olduğu gibi bu tehdide de Türk Silahlı Kuvvetlerinin
birinci önceliği vererek bilinçli ve kararlı bir mücadele başlatma
ve ısrarla sürdürme zarureti doğmuştur.
İrticai faaliyetlerin daha fazla gelişmesini önlemek ve ulaştığı bu
seviyeden daha alt seviyelere çekerek Cumhuriyetin temel nite
likleri olan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk devleti olma özelliklerini ilelebet muhafaza et
mek maksadıyla, köklü tedbirler alınmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelik
lerini koruma ve kollama yükümlülüğünün bilincinde olarak, si
yasi çatışma ve polemiklerin üstünde kalmak suretiyle yüce Türk
Milletinin büyük çoğunluğunun beklentileri ve duyarlılığı para
lelinde, bütün ağırlığını irticanın daha fazla mesafe katetmesini
önlemede kullanacaktır.
İrtica olaylarının önlenmesine yönelik tüm çalışmalarda, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ülke ve ulusal birliğimizin teminatı, sem
bolü ve aziz milletimizin büyük ekseriyetle güvendiği tek kurum
olduğu hiç hatırdan çıkarılmayacak ve bu misyona zararı doku
nabilecek tüm davranışlardan titizlikle kaçınılacaktır.
Bu tehdide karşı alınacak tedbirleri güçleştiren, sınırlayan ve
risk oranını artıran iki önemli sebep mevcuttur. Bunlardan birin
cisi, halkımızın yüksek ve temiz dini duygularını istismar eden
grupların alınacak her tedbiri çarpıtarak karşı bir silah olarak
kullanabilecekleri; ikincisi ise, Cumhuriyetimizin temel nitelik
leri olan laik, sosyal ve hukuk devleti özelliklerini Türk Silahlı
Kuvvetleriyle müştereken korumak ve kollamak durumunda olan resmi kurum ve kuruluşlara irticai unsurların sızmış olması
dır. Bu nedenle, kullanılacak temaların çok titiz olarak seçilmesi
suretiyle halkın manevi duygularının incitilmemesi ve işbirliği
yapılacak diğer unsurların seçimi büyük önem arz etmektedir.
f.
İrticai unsurlar ve onların sözcüsü durumunda olan basın ve ya
yın organları ile doğrudan tartışma ve polemiğe girmek yerine,
Atatürkçü çizgide olan kurum, kuruluş, dernek, basın ve yayın
organlarının devreye girmesini sağlamak ve onlara destek vere
rek halkın bilinçlenmesine katkıda bulunmak bir yöntem olarak
tercih edilmelidir.
g. Terörle mücadelede uygulanan ve olumlu sonuçları görülen
"Köy uygulamaları" benzeri uygulamaların başlatılması ve
281
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
h.
i.
j.
k.
1.
282
halkla bütünleşerek desteğinin tam olarak sağlanması en önemli
husus olarak çalışmalarda dikkate alınmalıdır.
İrticai unsurların hedeflerine ulaşmada en büyük engel olarak
gördükleri Türk Silahlı Kuvvetlerini günlük siyasi çekişmelerin
içine çekerek yıpratmaya ve halkın Türk Silahlı Kuvvetlerine olan güvenini sarsmaya çalışacakları mevcut uygulamalarından da
görülmektedir. İrticai unsurların ve yayın organlarının bu tür
yıpratıcı faaliyetlerine karşı bütün ülke sathında infial ve tepki
uyandıracak projeler geliştirilmeli ve bir aksiyon planı hazırlana
rak. Silahlı Kuvvetler temsilcilerinin dışındaki Atatürkçü kişi ve
kurumların neler yapabileceği planlanmalıdır.
Fikir ve düşünce yapısı olarak gericiliğe şiddetle karşı olan an
cak ilmi yetersizlik ve yol yöntem bilmeme nedenleriyle tepkisi
ni gösteremeyen veya yanlış yöntemlerle hareket ederek fayda
sağlamak yerine irticanın daha fazla değer kazanmasına sebep
olan kişi, kurum ve kuruluş temsilcileri ile basın ve yayın men
supları aydınlatılmalı ve yönlendirilmelidir.
Gericiliğe karşı din aleyhtarı propagandalar yapmak, duygusal
ve aşırı sert tepkiler vermek ve şov yapmakla bir yere varılama
yacağı kesin olarak bilinmeli, bu yanlış metotların gericileri kahramanlaştırmaktan ve sanki İslamiyetin temsilcisi onlarmış hava
sına sokmaktan başka işe yaramayacağı, tüm Atatürkçü kesime,
özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri personeline çok iyi anlatılmalı
dır.
Basın ve yayın organları ile laik Türkiye Cumhuriyeti'nin yetiş
tirdiği mümtaz bilim ve din adamlarının yönlendirilmeleri ve yüreklendirilmeleri halinde mücadeleye çok büyük fayda sağlaya
cakları ve irticacıları kendi silahlarıyla vuracakları değerlendi
rilmektedir. Bu nedenle mahalli basın ve yayın organları da da
hil olmak üzere üniversite öğretim üyeleri, aydın din adamları ve
halk arasında itibar sağlamış değerli şahsiyetlerle samimi ilişki
ler içinde bulunulmalı ve onlardan yararlanma yolları araştırıl
malıdır.
Ülkenin sürüklendiği karanlığı gören laik kesim, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin varlığından ve bir gün mutlaka bu gidişata dur di
yeceğinden emin olmanın rahatlığı ve uyuşukluğu içindedirler.
Türk toplumuna, bir taraftan Türk Silahlı Kuvvetlerinin anayasa
ve kanunlarla kendisine verilen Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma
ve kollama görevini yapacağını doğal bir şekilde izah ederken,
özellikle irtica ile mücadeleyi Türk Silahlı Kuvvetlerine ihale eden bu laik kesime de toplumsal görevlerini yerine getirmeleri
BELGELER
m.
n.
o.
p.
q.
r.
s.
ve Türk Silahlı Kuvvetlerini siyasi polemiklerin içine çekmenin
sakıncaları hatırlatılmalıdır.
Emekli Silahlı Kuvvetler personelinin şahısları adına da olsa ba
sın ve yayın organlarında açıklama yapmaları önlenmeli veya en
azından kontrol altında bulundurulmalıdır.
Devlet organlarındaki irticai yapılaşma ve kadrolaşma dikkatle
izlenmelidir. Kilit makamlara getirilen insanların faaliyetleri ta
kip edilmeli ve tespit edilen usulsüzlüklerinin güvenilir şahıslar
marifetiyle adli makamlara intikal ettirilmesi sağlanmalıdır.
İrticai faaliyetlerin beşiği durumundaki okul, dershane ve kursla
rın kontrol altına alınabilmesi için subay / astsubay ve güvenilir
devlet memurlarının öğretmen eşlerinin gönüllü olarak bu okul
lar ve dershanelerde görev almaları sağlanmalıdır.
İrticai örgütlerin kontrolü ancak öğrenci yurtları, özel okullar,
dershaneler takip edilmeli, Cumhuriyet ilke ve niteliklerine aykı
rı tutum ve faaliyetleri mutlaka yargıya intikal ettirilerek en azından takip ve kontrol edildikleri izlenimi uyandırılmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri personeli büyük çoğunluğu ile kışlaların
içinde veya hemen yakınındaki lojmanlarda oturmaktadır. Kısıtlı
olan boş zamanlarını değerlendirmek ve sosyal ihtiyaçlarını kar
şılamak maksadıyla genellikle askeri tesislerden (Orduevi, Ordu
pazarı, Askeri gazinolar vb.) istifade etmektedirler. Bu yaşam
tarzı personelimizi bazı dış etkilerden korumak gibi bir fayda
sağlamakla beraber halk tabakasıyla araya bir mesafe sokmakta
ve halkın nabzını tutmayı ve onları birebir etkilemeyi ve yönlen
dirmeyi önlemektedir. Terörle mücadelede olduğu gibi irtica ile
mücadelede de önemli olan halkın destek ve güveninin sağlan
masıdır. Bu maksada matuf bazı projelerin geliştirilmesinde fay
da mütalaa edilmektedir.
Üst kademelerde yapılan bazı çalışmalar ve düşünce sistemi alt
kademelere kadar ya aktarılamamakta ya da sadece icra ile ilgili
hususlar aktarılmakta, neden ve niçin sorularının cevabı perso
nelin kendisine bırakılmaktadır. Bu uygulama ile çok önemli olan bazı konularda inanç birliği sağlanması güçleşmekte ve sanki
küçük rütbeli personel ile komuta katı arasında iletişim eksikliği
ve görüş farklılıkları olduğu gibi bir izlenim çıkmaktadır. Bu
mahzuru giderici tedbirler "Bilmesi gereken prensibi" çerçeve
sinde sıralı komutanlıklarca alınmalıdır.
Er ve erbaşlar ile yedek subayların Atatürk ilkeleri, laik ve de
mokratik hukuk devleti normları doğrultusunda yetiştirilmesi
büyük önem arz etmektedir. Bu imkan Türk Silahlı Kuvvetleri için çok büyük bir fırsattır. Ancak bu konuda beyni yıkanmış ola-
283
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
t.
u.
v.
w.
x.
284
rak kıtaya gelen bir personelin vasat eğitimcilerle eğitilmesi de
mümkün görünmemektedir. Bu nedenle özel tedbirler alınmalı
ve bu konudaki eğitim faaliyetlerinin seçilmiş, konusunda uz
man personel tarafından yapılması sağlanmalıdır.
İrtica ile mücadelede kullanılacak en güçlü öge. psikolojik hare
kattır. Batı Çalışma Grubu'nda ve konuyla ilgili görevlerde, ça
lıştırılacak personelin bir plan dahilinde psikolojik harekat kur
sunda geçirilmeleri sağlanmalıdır.
Şeriat düzenini yaşama geçirmek isteyenler, Türkiye Cumhuri
yeti Anayasasının din devleti kurulmasına kapalı olduğunu bil
dikleri için gerçek amaçlarını açıkça ifade etmek yerine yine
İslamdan aldıkları güçle takiye yapmaktadırlar. Bundan dolayı
halkın şeriat düzeni veya başka bir deyişle siyasal İslamın amaçları konusunda bilgilendirilmesi gerekli görülmekte bu gö
rev de laik düşünceye inananlara düşmektedir. Bu aşamada Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin rolü ise bu kişileri bularak devreye sok
maktır.
Ekonomik istikrarsızlık, özellikle terörün de devreye girmesiyle
hız kazanmıştır. Ekonomik istikrarsızlığın sosyal dengeleri de
olumsuz etkilediği açıktır. Türkiye, terörle mücadelenin yanı sıra
ekonomik ve sosyal hayatını düzene sokacak siyasi istikrara da
muhtaçtır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bir taraftan terörle mücadele
yi sürdürürken, diğer taraftan ekonomik ve sosyal hayatın iyi
leştirilmesi için siyasi mekanizmayı devreye sokmaya çalışmak
tadır. Bu konudaki faaliyetler ısrarla sürdürülmelidir.
Türk aydınının halktan kopukluğuna karşılık din elitinin halka
yakınlığı da İslami Hareketin güç kazanmasında önemli bir et
kendir. Laik aydınların halkla paylaşılacak ortak temalar bulma
sı, yakınlaşması ve onun hizmetinde olduğunu hissettirmesi son
derece önemlidir. Şüphesiz ki eğitimdeki atılımlar, fikri
paylaşımı ve dolayısıyla bütünleşmeyi hızlandıracak ve Türk in
sanının bu milletin ferdi olmaktan onur duymasını kolaylaştıra
cak bir yoldur, fakat yeterli değildir. Eğitimin yarattığı sınıf far
kının halka hizmetle dengelenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Özellikle laik düşünceyi benimsemiş sivil toplum örgütlerinin bu
bütünleşmeyi sağlayıcı yoldaki faaliyetlerine hız vermeleri sağ
lanmalıdır.
Bu konuda basiretli davranması gereken bir diğer kurum ise
medyadır. Medyanın kamuoyunu bilinçlendirmedeki rolü son
derece önemlidir. Ancak laiklik ilkesine olan bağlılığından asla
kuşku duyulmayacak olan bazı büyük medya kuruluşlarının, la
iklik ve demokrasiye olan bağlılıklarını, rating savaşlarının ö-
BELGELER
nünde tutmayı da ulusal bir görev kabul etmeleri gerekmektedir.
İslami hareketin oyun alanı içinde sürdürülen ve hukuk devle
tinde yaşanıldığını neredeyse unutturacak boyuta gelen fikir tar
tışmalarında, Türk halkı çoğu halde tarikatçılarla şeriatçıların
görüşleri arasında bir tercih yapmaya itilmektedir. Laikliği savu
nan aydınların İslamiyet konusundaki bilgisizlikleri ise hemen
her programda irticacıların tartışmadan zaferle ayrılmalarına yol
açmaktadır. Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun hassasiyeti,
medya kuruluşlarının da maddi çıkarların önüne milli çıkarları
almalarını zorunlu hale getirmiştir. Bu konuda medya patronla
rının ve çalışanlarının yönlendirilmesi büyük önem arz etmekte
dir.
y. Dini ahlakla özdeşleştiren bir anlayışın yaygılığı nedeniyle, irti
cai görüşün daha dürüst bir topluma kapı açacağı inancı, halkın
oylarını yönlendiren en önemli sebeplerden birini teşkil etmek
tedir. Bu nedenle demokratik süreç içinde halkın siyasal iradesi
İslami görüş lehine bir artış gösterirken bu tercihin din devleti
ne değil, dürüst ve refah içinde bir toplum özlemine yöneldiği
çok açıktır. Ancak, halkın iradesinden güç alan Siyasal İslamın,
bu iradeyi İslam devleti lehine kullanacak bir çoğunluğa kavuş
ması halinde Türkiye antidemokratik bir sürece adım atma tehli
kesiyle yüz yüze gelebilir. Bu sebeple "temiz toplum" yolunda
başlatılan mücadelenin kamuoyunu tatmin edecek biçimde so
nuçlandırılması büyük önem taşımaktadır. Türk halkının, de
mokratik rejimin temiz bir topluma ulaşmayı sağlayacak güçte
olduğuna inanması, alternatif rejimlere özenmemesi bakımından
büyük önem taşımaktadır.
z.
EMASYA ve Sıkıyönetim planlarının uygulamaya konulması
halinde takip edilecek harekat tarzları kontrol altında tutulması
gereken kritik noktalar ve topluluklar iyi analiz edilerek muhtelif
harekat tarzları belirlenmeli ve harekat tarzlarının hepsinde bu
gruplar Silahlı Kuvvetleri mazlum halka ve İslama karşıymış
pozisyonuna düşürmeyi, bu sürede halkla karşı karşıya getirmeyi
planlayacakları bir faraziye olarak dikkate alınmalıdır.
aa. Batı Çalışma Grubu oluşturulan her kademede irticai olay ve fa
aliyetlerle bir bilgi bankası oluşturulmalıdır. Bu bilgi bankasını
oluşturmak ve cari faaliyetleri takip etmek maksadıyla çok iyi bir
istihbarat ağı kurulmalı ve bu sistemde görev yapacak personel
irtica yanlılarının ve irtica karşıtı güçlerin dezenfor-masyon faa
liyetlerine karşı eğitilmelidir.
bb. Atatürk'ün Türk ulusu için söylediği "Asıl olan iç cephedir" sö
zü Türk Silahlı Kuvvetleri içinde, kendi bünyesi içinde esas a-
285
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
lınmalı ve irticai görüşe sahip olmuş veya eğilimli personel der
hal temizlenmelidir. Kendi iç cephemizi sağlam tuttuğumuz sü
rece bütün tehditlerin üstesinden gelineceği inancı beyinlere işlenmelidir.
3. SONUÇ:
a.
1946 yılından itibaren çokpartili demokrasiye geçiş ile birlikte
din yeniden siyasete alet edilmeye başlanmış ve bugünün çağdaş
Türkiye'sinde ihmal edilemeyecek bir konuma gelmiştir.
b. İrticai kesim gayesine ulaşabilmek için bir çok alanda planlı ve
sistemli faaliyet içindedir. 60 yıllık bir süreç içerisinde planlı olarak ideoloji haline getirilmeye çalışılan "Dini esaslara dayalı
devlet anlayışı"nın ancak kısa, orta ve uzun vadeli çözüm tarz
ları içeren devlet politikaları ile önlenebileceği tartışılmaz bir
gerçektir.
c. Ancak yaşanan sorunun özünde, irticanın devletin bir kısım
unsurlarının göz yumması ile mesafe kat etmesi bulunmakta
dır. Sorun bir yanıyla bir siyasal iktidar meselesidir. Bu nedenle
soruna halkın sahip çıkması ve geniş cephe oluşturması gerek
mektedir. Bu hususu gerçekleştirmede Türk Silahlı Kuvvetleri
gereğinden çok fazla öne çıkmadan ve günlük siyasi mücadele
nin içerisinde görünmeden, Atatürkçü güçlere gereken desteği
vermelidir.
d. İçinde bulunduğumuz şu dönemde, "Atatürk'ün gençliğe hitabesi"ni tekrar okumaya ve iliklerimizde hissetmeye ihtiyacımız ol
duğu inancındayım. Bahsedilen gün gelmiştir. Kahraman Türk
Silahlı Kuvvetleri bu mücadeleden de yüzünün akıyla çıkacaktır.
Muhtaç olduğu kuvvet damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Gereğini arz / rica ederim
Genelkurmay Başkanı emriyle / namına
Orgeneral Çevik Bir
286
BELGELER
Belge / 5
ANAY ASA MAHKEMESİ'NİN
MİLLİ NİZAM PARTİSİ'Nİ
KAPATMA KARARI
Esas Sayısı
1971/1 (Parti kapatılması)
Karar Sayısı
1971/1
Karar Günü
20/5/1971
Davayı Açan
Cumhuriyet Başsavcılığı
Davanın konusu
: Milli Nizam Partisi'nin, 648 sayılı Siyasi Partiler Kanu
nu'nun dördüncü kısmında yer alan 92., 94., 97. ve 101.
maddelere aykını faaliyetlerde bulunması ve bu faali
yetleri onaylar nitelikte karar alınmış olması nedeniyle
aynı kanunun 111. maddesinin 2 sayılı bendi gereğince
kapatılmasına karar verilmesi istenilmiştir.
I- Cumhuriyet Başsavcılığının İddianamesi:
Cumhuriyet Başsavcılığının 5 / 3 / 1 9 7 1 gününde Anayasa Mahke
mesi kaydına geçen 4 / 3 /1971 günlü, Esas: S. P. 1970 / 3 - İddianame : S. P.
1971/1 sayılı iddianamesi şöyledir:
287
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Davacı
: Kamu hakları
Davalı
: Milli Nizam Partisi
Davanın Konusu
: 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 4'üncü
kısım hükümlerine aykırılık.
Olay:
26 Ocak 1970 tarihinde, merkezi Ankara'da olmak üzere kurulan
Milli Nizam Partisinin çeşitli il ve ilçelerdeki kuruluş ve açılış toplantılarında
yapılan konuşmalarda, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasa ile belirtilen laiklik
ilkesine aykırı davranışlarda bulunulduğu yolunda basında yayımlanan ha
berler üzerine Siyasi Partiler Kanunu'nun 4 üncü kısım hükümleri çerçevesin
de gerekli inceleme yapılmıştır.
Yapılan inceleme:
Bağımsız Milletvekili Necmettin Erbakan ve arkadaşları tarafından
Milli Nizam partisi adı ile yeni bir siyasi parti kurulduğu bir kısım basın ha
berleri arasında görülmekle, parti genel başkanlığına gönderilen 3 / 2 / 1970
gün ve 754 sayılı yazımıza verilen 23 / 2 /1970 gün ve 13 sayılı cevapta, Milli
Nizam Partisinin Genel Merkezi Ankara olmak üzere 26 Ocak 1970 tarihinde
kurulduğu bildirilmiş, tüzük ve programı gönderilmiştir.
9 Şubat 1970 günlü bir kısım basında, Ankara'da Büyük Sinema'da
8 / 2 / 1 9 7 0 günü yapılan ilk kuruluş toplantısı ve bu toplantıdaki konuşma
larla ilgili olarak yayımlanan haberler üzerine 10 / 2 / 1970 gün ve 760 sayılı
yazımızla önce Ankara Emniyet Müdürlüğüne ve sonra da Ankara, Samsun,
İskenderun, Karabük, Safranbolu, Çorum, Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli,
Bafra, Edirne, Kocaeli, Sakarya, Kütahya, Altındağ C. Savcılıklarına gönde
rilen talimatlara verilen cevaplarla eklerinden; Milli Nizam Partisinin bu il ve
ilçelerdeki açılış toplantılarında yapılan konuşmaların bir kısmının ses alma araçları ile tespit edilip çözümlenmiş yazılı metinlerinin gönderildiği, bazı konuşmaların yetkili mercilere tayin edilen hükümet komserliriyle güvenlik
memurları tarafından düzenlenen tutanaklarla tespit edildiği ve bir kısmının da
C. Savcılıklarınca yapılan hazırlık soruşturmaları, tanık beyanları ve fezleke
lerle teyit edildiği görülmüştür.
288
BELGELER
Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilen 12 / 8 / 1970 gün ve 1970 /
3 sayılı yazımızla Milli Nizam Partisi'nin kuruluş toplantıları konusunda delil
niteliği taşıyan belgelerin gönderilmesi isteğimize verilen 28 / 8 /1970 gün ve
128939 sayılı cevapta, bugüne kadar Genel Müdürlüğe intikal etmiş delil nite
liğinde belge ve bilgi mevcut olmadığı ifade olunmuş ise de, 28 / 12 / 1970
gün ve 999 sayılı yazımıza verilen 30 / 12 / 1970 gün ve 852 sayılı cevaba ekli
dosyada Ankara, Adana, Ağrı, Bursa, Diyarbakır, Edirne, Gaziantep, Hakkari,
İstanbul, İzmir, Erzurum, Kayseri, Konya, Kocaeli. Mardin, Sakarya, Sinop,
Trabzon. Urfa, Van ve Zonguldak illeri ile bir kısım ilçelerinde yapılan kuru
luş ve açılış toplantılarındaki konuşmaların ses alma araçları ile tespit edilmiş
ve çözümü yapılmış yazılı metinleri gönderilmiştir.
Partinin 24 / 1 / 1971 tarihinde Ankara'da toplanan birinci büyük
kongresi ile ilgili olarak 26 / 1 / 1971 günlü yazımızda istenilen hususlara da
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 1 Şubat 1971 gün ve C / 158 sayılı ve Ankara
Emniyet Müdürlüğünün; 2 8 / 1 / 1 9 7 1 gün, 8723 sayılı yazıları ile cevap ve
rilmiş, Ankara. Diyarbakır. Erzurum. Samsun ve Trabzon il, Çankaya, Yeni
mahalle ilçe ve birinci büyük kongreleri tutanakları ile konuşmaların ses alma
aracından çözümlenmiş yazılı metinleri gönderilmiştir.
İncelenen bu konuşma metinlerine göre:
MNP GENEL BAŞKANI NECMETTİN ERBAKAN:
1- 8 Şubat 1970 tarihinde Ankara'da Büyük Sinemada yapılan top
lantıda (C.l. E. 1) partinin açılışını kutladıklarını ifade ettikten sonra:
"Biraz önce sizlere M.N.P kurucuları takdim olundu. Ama siz
den niçin saklayalım, niçin partimizin hakiki kurucularını bu ilk açılış gü
nünde zikretmeyelim. Açıkça ilan ediyorum ki, bizim partimizin kurucu
ları Sultan Fatih Hazretleri, Sultan Yıldırım Hazretleri, Sultan Murat,
Sultan Melikşah, Ulubatlı Hasan, Orhan Gazi, Nizamü'l-Mülk,
Akşemseddin, Sultan Yavuz, Kılıçarslan, Gelenbevi Hazretleri ve Sultan
Hamit'tir." (S.6) demiş ve partinin kuruluş beyannamesinden pasajlar okuya
rak konuşmasını bitirmiştir.
2- 31 / 5 / 1970 günü Karabük İlçesinde, Site Sinemasında (C.l.E.3)
"Esselamünaleyküm" diye başladığı konuşmasını;
"150 yıl önce Selanikte kurulmuş Hareket Ordusu'ndaki subay
lar kandırılmış ve Sultan Abdülhamit Han tahttan indirilmiştir. MNP
milletin iman davasını kendisine şiar edinmiştir. Türkiye'de bugün üç yol
vardır, birinci yol solculuk, sonu komünizm yolu. Bu yolda CHP; İkinci
yol kozmopolit Masonluk yolu: Bu yolda AP levhası var. Üçüncü yol MNP
289
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
yolu; bu yol sağı temsil eder, hak yolu, iman yolu. Önümüzdeki seçim so
nunda, yani 1973 yılında sizleri Ayasofya Camii'nde namaz kılmağa davet
ediyorum." demek suretiyle bitirmiştir.
3- 18 / 1 / 1970 günü, Boyabat ilçesinde Sümer kahvesinde (C.l.
E.3) "Esselamünaleyküm Müslüman Kardeşlerim" diye başladığı konuş
masında;
"Türkiye'de sekiz parti olduğunu, kendilerinin bunlardan ayrı
bir parti olduklarını, AP ve CHP gibi sağcı ve solcu diye milleti kandırmayıp Türkiye'de yeni bir Müslüman Partisi kurulmasının lüzumunu his
sederek MNP'yi kurduklarını" söylemiştir.
4- 9 / 7 / 1970 tarihinde Tekirdağ'da. Çankaya kahvesinde yaptığı
konuşmada (C.l. E.3):
"Dünya üzerinde kalkınma hızı en fazla olan devletin İsrail ve
Japonya olduğunu, bu iki devletin dine karşı itikat ve saygılarının büyük
olması ile kalkınma hızını elde ettiklerini, iktidara geldikleri zaman burayı
müze halinden çıkarıp cami haline sokarak ilk Cuma namazını topluca
kılacaklarını" söylemiş ve "beraberindekilerle Rüstem Paşa Camii'ne gi
derek akşam namazında imamlık görevi yapmış"tır.
5- 6 / 10 / 1970 günü Kırklareli'nde İnci sinemasında yapılan top
lantıda (C.l.. E.7):
"Milli Nizam Partisi'nin diğer partilerden farklı bir çok yönleri
bulunduğunu, esasen bir nizam ve düzen içinde çalışma gayesini güden
teşkilatlarının kanunlar muvacehesinde böyle bir parti adı almak zorunda
kaldığını, kendilerinin dinine, örf ve adetlerine bağlı imanlı müslümanlar
olduklarını, Avrupalılaşmanın anlamını bulamadığını, bir kadının koca
sından boşanmak için iki şahidin kafi geldiğini, Medeni Kanun'un bir ka
dına kocasından izinsiz çalışmak hakkını verdiğini, kendilerinin millet olarak bin yıllık hak yoluna döneceklerini" (S.7-9) söylemiştir.
6- 17 / 9 / 1970 tarihinde Bafra'da Cumhuriyet meydanında yaptığı
konuşmada (C.l. E. 8):
"MNP'nin herkesin anladığı manada bir parti olmadığını, teşki
latlanmak ve maksatlarına ulaşabilmek amacı ile parti adını aldıklarını,
kanuni mecburiyetle parti adı altında toplandıklarını, fakat hakikatta
parti olmadıklarını, Avrupa ve Avrupalıların Batıllık, Avrupalının teharet
290
BELGELER
dahi bilmeyen hippiler olduğunu, elli yıllık batıl devreden kurtulup 1000
yıllık hakka teslimiyet devrine geçeceklerini" ifade etmiştir.
7- 7 / 10 / 1970 günü, Edirne'de Ayvazoğlu sinemasındaki konuş
masında (C. 1.. E.9) sık sık "Milli Nizam Harekatından söz ettikten sonra;
"Milli Nizam'ın programının lalettayin bir broşür gibi okunma
masını, kalp gözüyle okunacağını, söylenen sözlerin altında büyük mana
lar yattığını, bu mananın ne olduğunu anlayacak feraseti Cenab-ı Hakk'ın
verdiğini (S.4), seçimle idare edilmeye başladığımız elli seneden beri millet
olarak batıl yola sürüklendiğini, benzemek istediğimiz Avrupalının yı
kanmasını bile bilmediğini, elli seneden beri sizi Avrupalılaştıracağız, sizi
benzeteceğiz dedikleri insanların memleketimize geldikleri zaman gördü
ğümüz bitli turistler olduğunu, kodamanlarının yüz numarasında su ol
madığını, batıl idarenin yaptığı yolun çamur olduğunu, Osmanlılar, Sel
çuklular zamanında yapılmış eserlerin hala mevcut olduğunu, en mü
kemmel kumaşların Cennetmekan Sultan Hamit tarafından yaptırılan
fabrikalarda dokunduğunu, manevi halimizdeki perişanlığın elli senelik
ters gidişin neticesi olduğunu, bu batıl, yanlış yoldan hakka dönmek için
MNP'nin kurulduğunu (S.7-9). Yeşilköy havaalanından hacca gitmek is
teyen birisinin hacca gidecek tayyare dururken, Moskova'ya, Kızıl Çin'e,
Tel-Aviv'e, Orta Asya'ya gidecek diğer sekiz tayyareye elbette binmeye
ceğini (S.12), CHP'nin sola, komünizme giden yolda, AP'nin masonluk
yolunda, MNP'nin bin yıllık hak yolunda bulunduğunu, Anadolu'da na
maz kılan insanın başına vurulduğunu, bu memleketi namaz kılan insanın
sömürmediğini, aksine sömürüldüğünü, vergilerin zenginlerin değil fakir
halkın sırtına yüklendiğini (S.15-17), başını örten öğretmen hanımların
mektepten kovulduğunu, halbuki bu hanımlara en büyük takdirnamenin
verilmesi gerektiğini, vaktiyle CHP'nin çarşaf giyenler ve peçe takanlara
karıştığı gibi, AP'nin de öğretmenlerin başörtüleri ile uğraştığını, tek tip
mektep diye kız ve erkek çocukları lisenin son sınıfına kadar aynı sırada
oturtup ahlaksızlığı öğütlediklerini, bira içki değildir diye camiler civa
rında içki sattırdıklarını, milletin kültürünü tahrip için Kültür Sarayı de
nilen tiyatro yaptıklarını, turizm bahanesiyle memlekette 85 tane kilise in
şa edildiğini (S.20), ama cami tamiratına para verilmediğini, hastanelerde
tohum bankası açıp suni ilkah için Amerikan tohumu getirildiğini, İslam
Enstitüleri bütçesine bir kuruş koyarlarken edepsiz yetiştirmek için iki
tane bale mektebi kurduklarını (S.21), evinde dini kitap okuyanların tu
tuklandığını, Kur'an kurslarının kadrolarını ortadan kaldırmak için sinsi
tertipler hazırlandığını, Milletin her şeyi anladığını tekrar hakka dönüp
tarihi mahrekine oturtacağını (S.22), MNP gelince liselerde okutulan sos
yoloji ve ahlak kitaplarının yerine Efendimizin Hadis-i Şerif kitaplarının,
291
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani hazretlerinin kitaplarının okutulacağını
(S.23,24) ahlaksız yetiştiren bale mektebi açmayacağını, MN'ci olarak şa
hadet bayrağı altında toplanmanın mecburi olduğunu (S.26). bu kadar şe
hit ve evliyanın büyük eserleriyle Edirne'nin tapusunun MN'ye ait bulun
duğunu, halkçıyım diyen bir adamın başı düşük olacağı için ona "demek
batıl yola hizmet ediyorsun, bir an evvel tövbe et, gel MN'ye katıl" tavsi
yesinde bulunmanın gerekli olduğunu, besmele ile MN'ye kaydolmak ge
rektiğini, MN iktidara gelince Sultan Fatih'in yaptığı gibi Ayasofya'yı açıp ilk cuma namazının beraberce kılınacağını (S. 27), MN ile Sultan Fatih
hazretlerinin imanı, aşkı ve azminin yeniden iktidara geleceğini, MN'nin
şahadet işaretinin manasının çok büyük olduğunu, bu işaretin ne olduğu
nu bilmeyen yarsa ve yapamıyorsa öğrenince eve gidip tövbe edeceğini
(S.28) ifade ile topluluğa şahadet parmaklarını kaldırarak sözlerini tamamla
mıştır.
8- 13 / 11 / 1970 günü Kocaeli'de (C.l, E. 10) "Ortak Pazar" ko
nulu konferansında:
"Memleketteki ahlaksızlıkların MNP'nin iktidara gelmesiyle
kalkacağı ve eskisi gibi şerefli, ahlaklı, Müslüman bir Türk Devleti'nin te
şekkül edeceğini" söylemiştir.
9-13/11/1970 günü Sapanca'da yaptığı konuşmada (C1 ,E. 11):
"Milli Nizam'ın bir hak davası, diğer partilerin de batıl ve şer
olduklarını" ifade ettikten sonra: "MN'nin işaretinin tekbir olduğunu" be
lirtmiş ve sözlerini herkesi ayağa kaldırıp parmaklarını da uzattırdıktan sonra;
"Yarabbi, MN'yi evliyaların duasındaki idarenin bu memlekete
gelmesine vesile kıl. Amin! Yarabbi! Sen MN'ın bütün Sapancalı ve mille
timizin dünya ve ahiret bütün saadetine vesile kıl. Amin!" duasıyla bitir
miştir.
10- 3 / 1 / 1971 günü Samsun il kongresinde (C.l. E. 14);
"Müslümanlık yolunun hak, yahudilik ve (Hristiyanlığın batıl din
olduğunu, Müslümanlığın diğerlerinden farklı olarak Allah'ın indinde tek
din ve hak olduğunu, Müslümanlığın hakkı, diğerlerinin ise batılı göster
diğini, MN'ın da adının parti, diğerledinin de adının parti olduğunu, ama
MN'ın hak, öbürlerinin ise batıl bulunduklarını, bu farkın ise nereden
geldiğini Cenab-ı Hakk'ın kalbine hidayet ve merhamet verdiği kimselerin
292
BELGELER
bildiklerini ve konuşmaya lüzum olmadığını (S3). Bugün Türkiye'de hak
ile batılın mücadelesinin yapıldığını, Türkiye'deki manevi harpte hak
cephesinin bir, batıl cephesinin 72 fırka olduğunu, tek hak cephesinin de
MN olduğunu, MN'dan başkasına hizmet etmenin yahudi askerliği olaca
ğını (S.5). Ortak Pazara girmenin İslam aleminin başı olan Türkiye'yi Hı
ristiyan pazarında eritmek demek olduğunu, çocuklarımızı mektebe alıp
putperestlikten başlayıp her türlü Haham kitabının fikriyatını okutarak
zehirleyen bugünkü maarifi kökünden değiştireceklerini. Masonluk teş
kilatı 1909 yılında Sultan Hamit Cennetmekan'ı tahttan indirmeseydi,
onların zihniyeti yürüseydi Türkiye'nin bugün dünyanın en büyük oto
mobil fabrikalarına sahip olacağını, 60 yıldan beri gavurun tatbikatçılığı
itiyadına düşüldüğünü (S.6). Cenab-ı Hakk'ın hakkın yanında batılı da
yaratmış olmasının insanların cihat etmesine bağlı olduğunu (S 12).
Cenab-ı Hakk'ın sanayi ve iktisadın en iyilerini Müslümanlara verdiğini.
Müslüman memleketleri aralarından Ortak Pazar yapılırsa, istihsalin ga
vura satılacağını (S. 13-15)" ifade etmiştir.
11-7/9/ 1970 günü Ağrı'da yaptığı konuşmada: (C.2.E. 11)
"Milletin yeniden 1000 senelik hak yoluna döneceğini, diğer par
tilerin milleti imandan ve ahlaktan yoksun ettiklerini"
12- 30 / 6 / 1970 günü Diyarbakır'da yapacağı konuşmada (C.2. II. 12)
"MNP'nin görüşünün hakkı getiren batılı yok eden görüş oldu
ğunu, MNP'nin 4 aylık bir çocuk gibi olduğunu ve bu çocuğun terbiyesini
ve gideceği yolu öğrenmesi için Akşemseddin Hazretleri'ne teslim edildi
ğini, Cenab-ı Hakk'ın aziz milletimizi Adem Aleyhisselamdan beri muhte
lif peygamberler vasıtası ile insanlığa gönderdiği hak yolunun bir seneden
beri bekçisi yaptığını, Masonların Selanik'te loca kurduklarını ve bir ta
kım subayları da Mason yaparak hazırladıkları Hareket ordusu ile Sultan
Hamit'i tahtından indirdiklerini (S.30). böylece dünyanın idaresinin
Müslümanlardan Yahudilerin eline geçtiğini ve İslam İmparatorluğunun
çöktüğünü, MN'm elli senelik karanlık devirden sonra 1000 senelik iman
davasına giden, sağa giden yolda olduğunu (S.32), iktisadi meselelerin çö
zülmesi, insanlığın zenginleştirilmesi için din düşmanlığı yapmanın gerek
siz olduğunu, imanlı insanın, dinini bilen insanın Masonik oyunları seze
ceği endişesiyle İmam Hatip okulları ve Kur'an kurslarına engel olundu
ğunu, en kısa zamanda Yurt sathında MN'ı duyuracaklarını ve bunu bir
menfaat için değil, Cenab-ı Hakk'ın rızası ve ibadet için yapacaklarını,
namaz kılan insanın sömürülen insan olduğunu (S.33)"
13- 28 Ağustos 1970 günü Hakkari'de (C.2. E. 14)'.
293
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
"Küçük yaştaki çocuklara dinimizin layıkıyla öğretilmediğini,
bir insanın gözlerinden kırmızı ışık çıkıyorsa Komünist, sarı çıkıyorsa
Mason olduğunu, kendilerine yarayan insanın gözlerinden yeşil ışık çık
ması gerektiğini, dinin de böylece kurtulacağını, MNP'nin gayesinin de bu
olduğunu"
14- 17/ 5 / 1970 günü İzmir'de yaptığı konuşmada (C.2, E. 15):
Milli Nizam Partisi'nin ihtiva ettiği davanın büyüklüğünü anlataca
ğından bahisle:
"Bu milletin 1000 yıl İslamlığa ışık tutup mağlup olmadığını
(S.6), MNP'nin 1000 senelik milliyetçilik ve mukaddesatçılığı hak yolda
yürüteceğini (S.7), ticaret liselerine tanınan imkanın imam hatip okulları
na tanınacağını, başını örten öğretmenlerin işlerinden atıldıklarını,
TCK'nun 163. maddesinin Müslümanlğı yok etmek amacı ile kullanıldığı
nı (S.8)"
15- 17/ 11 / 1970 günü İzmir'de yaptığı iftar sohbetinde (C.2,E. 15):
"MN'ın bir parti olmadığını, hak yolunda olduğunu, kanun zoru
ile parti adını aldığını."
16- Trabzon'da yaptığı açılış konuşmasında (C.2, E. 19):
"MNP'nin Türk milletinin imanlı insanlarından hareket ederek
dinin içindeki komünistlik ve masonluk hastalığını yok etme hareketinin
adı olduğunu, CHP devrinde köylü vatandaşların Kur'an'ı Kerim'lerinin
çuvallarla toplatılıp yakıldığını (S.35), MNP'nin gül ve cennet kokanların
partisi olduğunu."
17-28/6/1970 günü Urfa'da (C.2.E.20):
"Maarifimizin dinî tedrisat yaptırmadığını, din ile alakalı ki
taplar ve buna dokunan mevzuların çocuğu dinden uzaklaştırmak maksa
dını taşıdığını (S.24), elli yıldır yapılan işlerin Nemrut'un iki sütununa ge
rilmiş mancınık gibi milleti ateşe attığını, MNP'ne düşen vazifenin tıpkı
Hak Peygamberi İbrahim Aleyhisselam'ın yoluna sadakat ve hakka tesli
miyet olduğunu, yakalarındaki rozetin "Biz İbrahim Aleyhisselam'ın yo
lundayız" anlamına geldiğini (S.30)"
18- 27 / 8 / 1970 günü Van'da (C.2. E. 21):
"Asil milletimizin elli senelik delalet yolundan sonra karar gü
nüne geldiğini ve aslına döneceğini, bizi batı mukallidi yapma gayretinin,
294
BELGELER
bizi dinimizden uzaklaştırmak maksadına matuf bulunduğunu, 1000 se
nelik tarihimizde, Sultan Selim'de, Sultan Fatih'te, Sultan Hamit'te dini
mize sımsıkı bağlı olduğumuzu ve dünyanın en ileri memleketi bulundu
ğumuzu, halbuki şimdi 130 devlet arasında 90ıncı sıraya düştüğümüzü
(S.12-13), Mustafa Reşit Paşa'nın Türkiye'de de gavurluğu resmiyete
sokmak ve Tanzimatı getirmek için dışarıda yetiştirilmiş bir mason oldu
ğunu, İttihat ve Terakki'nin de bu oyunla Abdülhamit'i tahtından indir
diğini (S. 15), camilerin yanında içki satıldığını, Maarifimizin Mason Ma
arifi olduğunu, halbuki Müslümanlık ne derse onu öğrenmeye mecbur ol
duğumuzu, kız okullarında erkek hocalara gece nöbeti tutturulduğunu,
MNP'nin mecburi bir parti olduğunu (S. 18-20)''
19- 3 /1 /1971 günü Samsun İl Kongresinde (C.1.E.14):
"MNP'nin hak diğer partilerin ise batıl olduklarını, MNP adı
partidir diye bunun da diğer partiler gibi sanılmamasını, MNP'nin hak
davası olduğunu ve 50 yıldır yapılan particilik ve siyasetle alakası olmadı
ğını, 36 milyon insanın bir şahadet bayrağı altında toplanması için bu
günkü kanunların parti ismi almayı mecbur ettiklerini, Müslümanlık yo
lunun hak, Yahudilik ve Hıristiyanlığın (batıl) din olduğunu, ancak bun
lara din adının insanlar tarafından verildiğini, Allah'ın indinde ise tek di
nin İslam olduğunu, Müslümanlığın hakkı, diğerlerinin batılı gösterdiğini,
şu halde MN'ın adı da partidir, öbürlerinin de adı partidir, aralarında
fark yoktur denilemeyeceğini, çünkü MN'ın hak, diğerlerinin batıl oldu
ğunu, bunu fazla açıklamaya lüzum kalmadığını (S.2-5)"
20-7/1/1971 günü Erzurum İl Kongresi'nde (C.2.E.7):
"Batıl partilerden birisinin ikinci başkanının Ordu ilinde konuş
tuğu sırada MN'cı bir vatandaşın "MN'ın yolu nedir?" sorusuna hiddet
lenerek; "Onun yolu Suudi Arabistan yolu, Hicaz yoludur" cevabını,
"Allah razı olsun, biz de öyle biliyorduk" diye sevinçle karşıladıklarını
(S.4)"
21- 14 / 1 / 1971 günü Diyarbakır İl Kongresi'nde (C.2, E.6)
"Bizim itikadımıza göre Mehdi Aleyhisselam geleceğini ve onun
devrinden önce de ona basamak olacak devirlerin geleceğini, dua ve te
mennilerinin MNP'nin Mehdi Aleyhisselam'ın devrine basamak teşkil et
mesi olduğunu (S.9)"
22- 16 / 1 / 1971 günü Ankara İl Kongresi'nde (C.2.E.5):
295
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Türkiye'de tek yolun hak yolu, yani MN olduğunu, diğer 72
fırkanın batıl bulunduğunu, onların da 800 milyonluk İslam aleminin ba
şını 400 milyonluk Hıristiyanlık potası içinde kaynatacaklarını, faiz düze
ninin kaldırılması gerektiğini, Müslümanlık, Hıristiyanlık, Yahudilik hep
si birer dindir denilemeyeceği gibi, MN'a da parti denilemeyeceğini, çün
kü öbürlerinin batıl, kendilerinin hak olduğunu (S.6-8)"
23- 24/1/1971 günü Ankara'da Büyük Kongre açılış konuşmasın
da (C.2.E.4):
"Pahalılık ve zammın alıp yürüdüğünü ve iflasa gidişin temeli araştırılırsa geniş idare ve cari iktisadi sistemin yabancıya dayanmış bu
lunduğunu, böyle bir anda Cenab-ı Hakk'ın MN'ı aziz millete nasip etti
ğini, bu kongrenin milleti 1000 yıllık tarihi ile temsil ettiğini (S.2), MN'ın
manevi sahada yapacağı köklü değişiklikler arasında milli kıyafetlere ay
kırı giyim tarzlarının yasaklanması, gayrı-milli maarifin yerine kendi
zengin maarifimizin kurulması, çocuklarımızı asıl bünyemizden uzaklaştı
rıcı, gayrı-milli sporlar yerine milli spora tevcih edilmelerinin yer alaca
ğını (S.4). MN'ın bu ve buna benzer çalışmaları ibadet aşkı ile yapacağını,
10 Ekim 1971 seçimlerinde 1000 yıllık hak ve hakkaniyete bağlılık yolu
nun temsilcisi olarak iktidara gelecek olan MN'ın mektepleri Durkheim
fikriyatından kurtarıp İmam-ı Gazali Hazretlerinin kitaplarına kavuştu
racağını (S.7)"
24- büyük Kongre kapanış konuşmasında (C.2, E.4):
"Milletin oyları vesile olmak suretiyle, MN'ın şahadet işaretinin
Çankaya'ya, TBMM'ye ve Başbakanlığa dikileceğini (S.25) ifade etmiştir.
MNP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HASAN AKSAY:
1- 8 /2 / 1970 günü Ankara kuruluş toplantısında (C.l, E.l):
"Yavuz Sultan Selim'in dünyaya getirdiği İslamın hizmetinde ve
onun kölesi olmak fikrinden yana olduklarını bu davaya gelenlerin hak
yolda sürünmeye, ezilmeye, hakkı tutup kaldırmaya razı olmalarını, poli
tikalarının bu olduğunu (S.5)"
2- 26 / 6 / 1970 günü İskenderun'da (C.l, E.2):
"Davalarının 1071'de Malazgirt'te başlayan Türk'ün ve Ana
dolu'nun İslamlaşması olduğunu"
296
BELGELER
3-30/6 / 1970 günü Diyarbakırda (C.2. E.12):
"MNP'nin İslamın Hıristiyana üstünlüğünü gösteren bir parti
olduğunu, MNP gelinceye kadar bütün partilerin gaye maddesine batılı
laşmak diye bir madde koyduğunu, ilk defa MNP'nin bu gaye maddesini
kaldırıp kendi mazisine döndüğünü, Ayasofya'ya İslamın Hıristiyan dün
yasına üstünlüğünün sembolü olarak baktıklarını (S. 16-18)"
4-16/1 / 1971 Ankara İl Kongresi'nde (C2, E5):
"MNP'nin diğer partilerden farkının, onların kurtuluşu Mosko
va'da, Çin'de, Paris'te aramalarına karşılık, kendilerinin 1000 yıllık hak
yolunda aradıklarını (S3)"
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN ABBAS:
1 - 27 / 6 / 1970 günü İskenderun'da (C.1, E.2):
"İktidara geldiklerinde okullardaki sosyoloji dersini kaldırıp,
yerine İmam-ı Gazali okutacaklarını ve din icaplarının yerine getirilece
ğini"
2-6/10/ 1970 günü Kırklareli'nde (C.1, E.7):
"Mücadelelerinin özünün iki noktada toplandığını, bunların da
imanla küfür ve hakla batılın mücadelesi olduğunu, milli irade safsatası ile
milletin uyutulduğunu, MN'ın sadece adının parti olduğunu, Kur'an
kurslarının, müftülük binalarının, Müslüman milletin gayreti ile ayakta
tutulduğunu, çocuklarımızın dinî vecibelerin gericilik olduğu zihniyeti ile
yetiştirildiğini, camilerde cemaat olmadıkça onların açık sayılamayacağı
nı, bira fabrikalarının temelinin besmele ile atılmasının din düşmanlığı
sayılacağını, namazında niyazında bir Müslümanın suç işlemeyeceğini,
memleketin sarhoş masalarında hazırlanan kanunlarla idare edilemeyece
ğini, bugün en iyi öğrencilerin imam hatip okullarında yetiştirildiklerini
(5.3-6)"
3- 12/ 11 / 1970 günü Kocaeli'de(C.l.E.10):
"Partinin ana gayesinin milliyetçi ve mukaddesatçı olduğunu,
maarif sistemini değiştirip milli bir üniversite kuracaklarını, Diyanet İşleri'ne bütçeden 1,5 milyon lira ayrılırken, 5 milyon liraya açılan bale mek
tebinde orospu yetiştirildiğini (S. 1-2)"
297
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
4- 6 / 12 / 1970 tarihinde Ankara Altındağ İlçesinde (C.1, E.13):
"Medeniyet ve batılılaşma diye başımıza kasket geçirildiğini, 19
Mayıs Bayramı diye kızların kıçlarının açıldığını, Lozan Antlaşmasının
Müslümanlığın ortadan kaldırılması için bir oyun olduğunu, maarif diye
açılan okullara gönderilen çocukların kirlenerek döndüklerini, bu hak
yolda kelle vermeye azimli bulunduğunu"
5-27/8 / 1970 günü Van'da (C.2, E.21):
"İdeolojik mücadelelerinin temelinin imanlı kültür olduğunu, in
sanlık ve medeniyeti telkin eden şeylerin esasını dinî inancın teşkil ettiğini,
dinimizin ilk şartı "Oku!" diye başlarken, memleketimizin okullarında
Allah'ı inkarla işe başlanıldığını (S.2)"
6- 25 / 6 / 1970 günü Urfa'da (C2, E20):
"Maarif politikasının dinsiz ve maneviyatsız bulunduğu, 29 imam-hatip okulu ile darülfünun ilahiyat fakültesinin ve medreselerle tek
ke ve zaviyelerin kapatılmasının şedit bir sistem olduğunu (S.5), ortaöğre
nim ve üniversitelerde yetişen yavrularımızın süper dinsiz olduklarını
(S.7), milletin hiç bir derdi kalmamış gibi milletin kılığı ile, kıyafeti ile,
başörtüsü ve Kur'an'ı ile uğraşıldığını, bir Müslümanın camide namaz
kıldıktan sonra dükanında içki satamayacağını, haram olan her şeyin
helallaştırıldığını, helal olan her şeyin haramlaştırıldığını, kendilerinin bu
batıl zihniyeti yıkacaklarını, 4 hak mezhebin dışında bir şey tanımadıkla
rını (S. 10)"
7-12/9/1970 günü Çarşamba'da (C.2. E.17):
"Polis copu ve jandarma dipçiği ile başlarına geçirilen küfür alametini bugün cahilin de giymediğini, kendilerinin de giymediğini (S.4),
ilkokul girmeyen köylerden başka bozulmayan köy kalmadığını (S.5), ha
inlerin tasallutundan kurtulup Müslüman gibi yaşamak hakkının müca
delesini yaptıklarını (S.7)"
8-7/9/1970 günü Ağrı'da (C.2. E.11):
"MNP'nin memlekette asayişsizliği ve ahlaksızlığı ortadan kal
dırmak, dini ve dindar kardeşlerimizi bir araya toplamak için kurulduğu
nu, ilkokul yavrularına maktaplarda Allah'ı inkar etmeyi öğrettiklerini"
298
BELGELER
9-9/1/1971 Ankara Yenimahalle İlçe Kongresi'nde (C2, E5):
"19 Mayıs bayramlarında kızların çıplak gösteri yapmalarını is
temediklerini, din derslerinin okullara göz boyamak için konulduğunu,
MN'ın sonuna parti kelimesinin kanuna uysun diye mecburen konuldu
ğunu, kendilerinin parti olmayıp imanla küfrün mücadele ettiğini, MN'ın
insanlara hem bu dünya ve hem de öteki dünya saadeti getireceğini, Tür
kiye'de parayı Masonlarla gayrimüslimlerin kazandığını"
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSAMETTİN AKMUMCU:
1- 30 / 6 / 1970 günü Diyarbakır'da (C2, E12):
"Güneşin şarktan doğduğunu ve bu nedenle şarklı bir millet ola
rak kaleye iman bayrağı dikmek gerektiğini, İslam ahlak ve faziletini
memlekete hakim kılacaklarını, din hürriyeti haklarını alacaklarını
(S.21)"
2- 27 / 8 / 1970 günü Van'da (C.2, E.21):
"1839'da Gülhane Hattı Hümayunu ile başlayan manevi tahriba
tın devam ettiğini, mektep denilen müesseselerle zalim bir zihniyetin
gençlerin körpe dimağlarına yerleştirildiğini, 150 seneden beri manevi
hayatımızdaki tahribatın son hadde geldiğini, spor bayramlarında kızları
oynattıklarını, ilmin irfanın şark medreselerinde yükseldiğini, büyük en
gin bir maziye sahip bir milletin evlatları olarak batılılaşmayacaklarını,
imanlı nesillerin memlekete hakim olmasına çalışacaklarını (S.3-6)
3- 28 / 6 / 1970 günü Urfa açılışında (C2, E20):
"150 seneden beri devam eden Haçlı zihniyetine karşı savaştıkla
rını, batılılaşmaya hiç niyetleri olmadığını"
4-24/1/1971 günü Ankara Büyük Kongresinde (C.2, E.4):
"1000 yıl hakkı tutup dünyanın efendisiyken, 150 yıldan beri ba
tının mikroplarına maruz kaldığımızı (S.7)"
GENEL BAŞKAN YARDIMCISI AHMET TEVFİK PAKSU:
1-26/6/1970 günü İskenderun'da (C.1, E.2):
299
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
"Hırsızlık yapan elin kesilmesi, kem gözle bakan gözün zayi edilmesi gibi şer'i hükümlerin MNP iktidara gelince getirileceğini, parla
mento heyeti ile İngiltere'ye gittiği zaman Müslüman bir devletin parla
mento üyesi olduğunu ifade ile smokin giymeyi ve toplantıda da domuz eti
yemeyi ve içki içmeyi reddettiğini, dinimizin engellediği bir takım kaidele
re, kurallara müsaade edildiğini"
2- 27 / 8 / 1970 günü Van'da (C.2, E.21):
"Çocuklarımızı kendi ellerimizle soyduğumuzu, kadınları sokağa
döktüğümüzü, asrilik modasının alıp yürüdüğünü, bale ve dansöz mek
teplerine milyarlar ayrılırken, imam hatip okullarının sadaka ile savulduğunu (S.6)"
3-8/2 / 1970 günü Ankara'da (C.1. E.1):
"Sözlerime bu kainatın tek sahibi Cenab-ı Hakk'ın ismi ile başlı
yorum" dedikten sonra: "Bu topluluğun yıllarca kilit vurulan, ruhu söndü
rülen, yok edilmek istenilen bir milletin şahlanışı olduğunu (S. 2)''
4- 31 / 5 / 1970 günü Karabük'te (C.1, E.3):
"Dünyanın hiç bir yerinde dinini tatbik edenin cezalandırılma
dığını, parolalarının Allah'ın emrinde olmak ve onun emrinde olanlara
hizmet olduğunu"
UMUMİ KATİP SÜLEYMAN ARİF EMRE:
1-27/6/1970 günü İskenderun'da (C.1. E.2):
"Kıymetli Müslüman ve din kardeşlerim" diye başladığı konuş
masında; "Kendisinin Adıyaman'lı ve şarklı olduğunu, halen şarkta bir
çok Müslümanların ananelerini muhafaza ettiklerini, Mardin civarında
dine bağlı ve icaplarını yerine getiren bir kitle bulunduğunu"
2-17/5/ 1970 günü İzmir'de (C.2, E.15):
"Esas gayelerinin İslam hak ve adaletini programlı olarak yay
mak olacağını, batı taklitçiliğinden vazgeçip milli maarife yöneleceklerini
(S. 31)"
3- 29 / 6 / 1970 günü Mardin'de (C 2, E.16):
300
BELGELER
"MNP'nin beynelmilel partiler arasında ayrı bir yer işgal ettiği
ni, dünya görüşünün ayrı olduğunu, milleti iman yolundan çıkarmak iste
yenlere karşı İslam ahlak ve fazileti ile mücadele edeceklerini"
4- Trabzon'da yapılan açılış konuşmasında (C.2, E.19):
"Ortak Pazar meselesinin basit bir ticaret antlaşması olmayıp,
İslam ticaretini Hıristiyanların boğmasına fırsat hazırladığını, Türki
ye'nin kalkınma hızının imanlı bir hükümet tarafından gerçekleştirilece
ğini, 6187 sayılı kanun ile TCK'nun 163. üncü maddesini tadil edecekleri
ni (S. 17)"
GENEL İDARE KURULU ÜYESİ FEHMİ CUMALIOĞLU:
1-30/6/1970 günü Diyarbakır'da (C.2, E.12):
"Mukaddesatımıza, dinimize, örf ve adetlerine bağlı bulunan,
yüreklerinde vatan, millet ve Allah aşkı çağlayan Diyarbakırlı kardeşle
rim" diye söze başladıktan sonra; "MNP'nin 1000 yıllık tarihi mirasımıza,
mukaddesatımıza, dinimize ve milletin gerçeklerine uygun programı ge
tirdiğini, Müslüman Türk Milleti'nin Reisicumhurunu doğrudan doğruya
kendisinin seçeceğini, MNP iktidara gelince Mason müsteşar ve umum
müdürleri değiştirip yerlerine imanlı kişileri getireceğini, batıyı taklit eden batıl ve imansız, faydasız nesiller yetiştiren üniversiteler yerine milli
müesseseler getireceklerini, ilkokula giden küçük çocuklara putperestlik
ve kafirlik öğretildiğini, iktidara gelince bu putları kıracaklarını ve
İslamın faydasını göreceklerini, (S. 12-14)"
2- 29 / 6 / 1970 günü Urfa'da (C.2, E.20):
"Selâmünaleyküm evliyalar, evliyalar diyarının 1000 senelik
şanlı İslam_Türk tarihinin mücahitlerinin torunları!" diye söze başladık
tan sonra; "Bugünkü maarifin dinimizi, mukaddesatımızı, maarif şuuru
muzu tahrip eden sistemini değiştirip milli bir program tatbik edecekleri
ni (S. 3-4)"
3- 9 / 1 / 1971 günü Ankara Yenimahalle İlçe Kongresi (C.2, E.5):
"MN'ın 1000 yıllık mazimizin devamı, dönüşüm başlangıcı ve
ecdada dönüş olduğunu, batı diye diye batırıldığımızı, batıya dönmek iste
yen partilerin batıl olduğunu, MNP'nin ise hakkın kendisi bulunduğunu,
301
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
milletin dinine, imanına hürmet etmeyen basına hürriyet tanınmayacağı
nı"
4-17/1/1971 günü Trabzon İl Kongresinde (C.2, E.8):
"MNP'nin Türk milletine; "Biz sizi ecdadımızın yoluna götüre
ceğiz, ecdadımıza benzeteceğiz" diyen bir parti olduğunu, diğerlerinin ise
batı taklitçisi ve eski Yunan, Roma ve Hıristiyan inançlarla teşekkül et
tiklerini; 19 Mayıs bayramında kızların soyunmasının Yunan hayranlı
ğından ileri geldiğini, üniversitelerin başındaki idareciye "rektör" dendi
ğini, halbuki bunun "kilise papazı", "zangoç" anlamına geldiğini; öğret
menlerin Cuma namazına bile gitmediklerini; bunun talebe üzerinde men
fi tesiri bulunduğunu, insanların biyoloji kitaplarında okutulduğu gibi
maymun neslinden değil Adem ile Havva'dan geldiğini (S.3-4)"
İleri sürmüşlerdir.
Diğer yönden MNP'nin kuruluş toplantıları ile il ve ilçe kongrele
rinde kullanılan slogan ve söylenilen Milli Nizam Marşı da ilgi çekicidir.
Örneğin MNP Bursa Gençlik Kolu'nun 17 Temmuz 1970 günü ya
pılan toplantı nedeni ile bastırıp dağıttığı Milli Nizam Marşı (C.2, E.22):
Herkes duyacak bilecek,
Saklanmaz gayri bu gerçek,
Yaprak yaprak çiçek çiçek,
Tek yol İslam yazacağız.
Bölümü ile sona ermekte ve sloganlar arasında "İmanlı Türkiye",
"Müslüman Türkiye" ifadelerine raslanmaktadır.
Bu marş tutanak ve izlenen raporlarından anlaşılacağı gibi her top
lantıda kaç defa tekrar edilmekte ve son cümle bazan "Tek yol Nizam yaza
cağız", bazan da "Tek yol İslam yazacağız" biçiminde söylenmektedir.
9 / 1 / 1971 günü, Ankara'da Yenimahalle Alemdar sinemasında ya
pılan ilçe kongresinde Başkanlık Divanının üzerine asılan büyük pankartta, ilk
üç satırı beyaz ve son satırı sarı yaldızla:
Solcuların kafasına,
Masonların locasına,
Türkün Anayasasına,
Hak yol İslam yazacağız.
Dörtlüğünün asıldığı tespit edilmiştir.
MNP'nin amblemi olarak kullanılagelen ve konuşmalarda genellikle
"şahadet işareti", "şahadet parmaklı bayrak" şeklinde ifade edilen işaret i-
302
BELGELER
çin, Genel Başkan Necmettin Erbakan'ın 13 / 11 / 1970 günü Sapanca'da
yaptığı konuşmada "Milli Nizam'ın işareti tekbirdir" dediği belirlenmiştir.
24 Ocak 1971 günü Ankara'da toplanan I. Büyük Kongre'de de
toplantının yapıldığı salona:
"Hak geldi batıl yıkıldı"
"Hak geldi batıl zail oldu"
Tarzında sloganlar asıldığı 25 / 1 / 1972 günlü tutanakla belirtilmiş
tir.
Bu kongrede. Genel İdare Kurulu tarafından hazırlanıp okunan faa
liyet raporunda (C.1, E.16):
"MNP'nin 1969 seçimlerinden sonra milletin 1000 yıllık hak da
vasına şuurla sarılıp ortaya çıktığı, solu temsil eden CHP ile renksizlerin
ve masonik zihniyetin temsilcisi AP karşısında üçüncü olarak MNP'nin
hakiki sağı temsil ettiği, maarifin temel yapısının dünya görüşü olarak
mecusilerin, putperestlerin, çetecilerin fikriyatına dayandığı ve milleti
kendi aslından ve benliğinden uzaklaştırdığı, manevi eğitim yapılmadığı,
MN davasına sarılmanın artık zaruret olduğu, bu davanın milletin 1000
yıllık en mütekamil MN ruh ve sisteminde olduğunu bilme imanına ve 150
seneden beri milletin içine şırınga edilen kozmopolitlikten kurtulmaya
bağlı bulunduğu, milletin hak ve batılın ne olduğunu bildiği ve MN hare
katının hidayet ve ferasetle dolu kalplerin sezişi ile başladığı, milletin 60
yıldır parti adında kurulan çeşitli batıl fikirli teşekkülleri denedikten son
ra hakka dönüşü ile MNP'nin doğduğu, bu bakımdan I. Kongre'nin batıl
partilerden herhangi birisinin topluluğuna benzemeyip milletin 1000 yıllık
şanlı tarihini temsil ettiği" ifade edildikten sonra, "Genel İdare Kurulu'nun
60'a yakın il ve ilçenin açılış toplantısına iştirak ettiği,. 1971 yılında yapı
lacak seçimlerde adayların davayı temsil eden kimseler olarak seçileceği,
"Ortak Pazar" konusunun faaliyetler içerisinde önemli bir yer tuttuğu ve
bu konunun Genel Başkan tarafından Millet Meclisi'ne de götürüldüğü"
belirtilmiştir.
Bu rapor üzerinde yapılan görüşmelerden sonra Genel İdare Kuru
lu'nun ibrası ve faaliyet raporunun tasvibi Büyük Kongre kararına iktiran et
miştir.
Aynı tutanağa ekli ve "MNP Birinci büyük Kongresi'nin Aziz
Milletimize Beyannamesi" ile "Milli Nizam Ahdi" başlığını taşıyan iki me
tin ayakta okunmuş ve sonra da yayımlanmıştır.
Beyannamede özetle:
303
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
"Allah'ın hakkı tutma, iyiyi sağlama ve kötüyü menetme yolunda
bulunmak üzere seçtiği aziz milletimiz!" şeklinde başlayarak "1000 yıl
hakkı tuttun, dünyanın efendisi oldun, bütün dünya 1000 yıl ahlakı sen
den öğrendi, mesuttun, bahtiyardın, güçlüydün, 1000 yıldan beri sana her
sahada yenilen batıl, 150 seneden beri senin güçlü (...) vücuduna sinsice
mikroplarını aşıladı"
"Milli bünyeye girmek için uğraşan batıl ve yabancı fikriyat,
maarifini senden ayırdı, gayrimilli maarif yaptı, gençlerimiz kalbi boş ye
tiştirildi, manevi ve maddi uçurumun kenarına gelindi. Ey 1000 yıllık ta
rihin efendisi! İşte bugünkü manzara karşısında senin kendi MN hareke
tin başladı ve bu hareketin teşkilatını kurdun, bir anda milyonlarca vatan
evladı MN'ın şahadet parmağı işaretli bayrağının altında toplandı ve sen
bin yıllık tarihinle beraber yerini aldın, kendini ortaya koydun, şimdi
bizler MNP Birinci Büyük Kongresi senin ve şanlı tarihin temsilcisi ola
rak sesleniyoruz" denildikten sonra. "Milli Nizam Ahdi"nde;
"Manevi İstiklal Harbi kazanılıncaya kadar mücadeleye devama,
hakkın hakimiyetini kurmaya, MN'ı hakim kılmaya bütün gayretimizle
çalışacağımıza ahdederiz." denilmektedir.
Genel İdare kurulu'nca Büyük Kongre'ye sunulan "Faaliyet Raporu"nda da belirtildiği gibi, MNP teşkilatı kuruluşundan bu yana. "Meclis'te
Ortak Pazar", "Doğu'da, Batı'da ve İslam'da Kadın", "Basında Profesör
Doktor Necmettin Erbakan", "İslam ve İlim" konulu yayınlar da yapmıştır.
Bu yayınlar incelendiği zaman genellikle Genel Başkan'ın çeşitli yerlerdeki
konferans, demeç ve BMM konuşmalarını kapsadığı görülmektedir (C.l, E.15).
(...)
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Dosyadaki bütün kağıtlar, Anayasa'nın ve 648 sayılı Kanunun ko
nuya ilişkin hükümleri: bunlarla ilgili gerekçeler ve Yasama Meclisleri tuta
nakları ve davayı ilgilendiren öteki metinler okunduktan sonra, gereği görü
şülüp düşünüldü:
Anayasa'nın Başlangıç Bölümü'nde Türk Milleti'nin;
"
ulusumuzu daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçili
ğinden hız ve ilham aldığına ve Atatürk Devrimleri'ne bağlılığın tam bi
lincine sahip bulunduğuna"
İşaret edilmekle birlikte 2. maddede Cumhuriyetin nitelikleri ta
nımlanırken;
"
laik
bir hukuk devleti"
Olduğu belirtilmiş: 19. maddede:
304
BELGELER
"Kimsenin ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç
ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağı; kimsenin dini inanç ve
kanaatlerinden dolayı kınanamayacağı; din eğitim ve öğreniminin ancak
kişilerin kendi isteğine ve küçüklerin de kanuni temsilcilerinin isteklerine
bağlı olduğu; kimsenin, devletin sosyal, iktisadi, siyasi veya hukuki temel
düzenini, kısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasi veya şah
si çıkar veya nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya
din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemeyeceği ve
kötüye kullanamayacağı; bu yasak dışına çıkan veya başkasını bu yolda
kışkırtan siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi'nce temelli kapatılacağı"
57. maddede ise;
"Siyasi partilerin tüzük program ve faaliyetlerinin .... laik Cum
huriyet ilkelerine .... uygun olmak zorunluluğunda bulunduğu; uymayan
partilerin temelli kapatılacağı"
İlkeleri yer almıştır.
Öte yandan 1 3 / 7 / 1965 günlü, 648 sayılı Siyasi Partiler Kanu
nu'nun "Parti Yasaklamaları" başlığını taşıyan 4. kısmının "Laik Devlet ni
teliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması" başlıklı 3. bölümünde yer
alan 92. maddede:
"Siyasi partilerin Türkiye Cumhuriyetinin laik niteliğini değiş
tirmek amacını güdemeyecekleri"
Ve yine aynı bölümdeki 94. maddede;
"Siyasi partilerin devletin sosyal, iktisadi veya hukuki temel dü
zenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasi yahut şahsi
çıkar veya nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya
din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edici ve kötüye
kullanıcı faaliyetlerde bulunamayacakları"
Yazılıdır.
648 sayılı kanunun siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin 5. kısmında
yer alan 111. maddenin 2 sayılı bendine göre ise Anayasa Mahkemesi'nce bir
siyasi parti hakkında kapatma kararı;
"Parti Genel Kongresi'nce yahut Merkez Karar Organı veya
Merkez Yönetim Organı veya TBMM'deki grupların Genel Kurul'larınca
bu kanunun 4. kısmında yer alan maddelerin hükümlerine aykırı karar alınması yahut genelge veya bildiriler yayımlanması takdirinde" verilir.
Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde de Anayasa'nın ve 648
sayılı kanunun aynı hükümlerine ve ayrıca Anayasa'nın 21. ve 648 sayılı ka
nunun 97. ve 101. maddelerine dayanılmaktadır. (...)
305
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Bütün bu hükümlerin, ayrıca 4. kısımda yazılı öteki maddelerin ve
aşağıda bir bir ele alınacak başlıca delillerin ışığı altında MNP'nin durumu in
celenip tartışılacaktır:
1- MNP Birinci Büyük Kongresi'ne verilen "Genel İdare Heyeti Fa
aliyet Raporu":
"Cenab-ı Hakk'ın lutfuyla bugün MNP'mizin I.Büyük Kongresi'ni yapmak üzere bir araya toplanmış bulunuyoruz" diye başlayan bu ra
por, parti tüzüğünün 28. maddesinin, partinin en yüksek icra organı olan Ge
nel İdare Kurulu'na verdiği görevin gereği olarak ve I. Büyük Kongre'ye su
nulmak üzere düzenlenmiştir. (...)
Faaliyet raporunun C bölümünün "Tanıtma Çalışmalarımız" başlıklı
"f kesiminde (...) "İslam ve İlim" (...) "Basında Erbakan" (...) "Ortak Pa
zar" adlı üç kitap da yer almıştır. (...)
2- Üç kitabın içindekiler: (...)
a) "İslam ve İlim"den:
"Böyle bir konuyu (İslam ve İlim konusu) aramızda konuşmaya
çok büyük ihtiyacımız vardır. Çünkü Müslümanlar olarak dünyanın gel
miş geçmiş en büyük düşünce sistemine sahip bulunuyoruz. Fakat bu bü
yük düşünce sisteminin ve Müslümanların mücadele suretiyle sevapları ve
şerefleri artsın diye karşılarında daima batıl fikirler olagelmiştir." (sayfa
5)
"Şimdi biz bu konuşmamızda bilhassa belirtmek isteyeceğiz ki,
Müslümanlık dışında başka bir hakikat kaynağı olamaz." (sayfa 6)
"Alet nasıl yapılmış dersek adam bize bir takım formüller yazar.
Bu formüllerin baş taraflarına bir takım harflerle rumuzlar koyar. İçi
mizden deriz ki, bu adam bilmediğimiz ve hiç bir zaman bilemeyeceğimiz
mevzulardan bize bahsediyor. Halsuki Müslümanların böyle bir durumlar
karşılaştığı zaman bunları çok büyük bir mesele olarak görmemesi lazım
dır." (sayfa 6,7)
"Müslüman kardeşlerimiz, yarım yarım batı ilimlerini okumuş
insanlarla karşılaştıkları zaman bunların istihfaflarıyla karşılaşıyor. Bu
insanlar Müslümanları küçük görmeye kalkışıyorlar. Kendi küçüklükleri
ni bilmedikleri halde. Ben bu akşam siz Müslümanları küçük gören in
sanların kendilerinin küçük olduğunu ispat etmek için huzurunuza gel
dim." (sayfa 11)
306
BELGELER
"Şu çıkmaz yodan çıkmanın mümkün olup olmadığı meselesini
görüşmek için Müslümanlığın bu ilimlere nasıl baktığı meselesini incele
memiz gerekir." (sayfa 14)
"Bugünkü ilimler tarihi diyor ki, insanların bilgilerini artırmaya
başladığı birinci nokta Asr-ı Saadet'tir. Bu nokta 7. asra raslıyor. Asr-ı
Saadet'te insanların ilimleri birden bire artmaya başlıyor. Nereye kadar?
Miladi 14 ve 15. asır (Hicri 7. ve 8. asır)a kadar. İkinci nokta da burasıdır.
(...) İlim tarihindeki tedkikler, insanlığın bilgisinin bu şekilde geliştiğini
gösteriyor. Bu iki noktadan biri, Müslümanların, ilmi, bütün insanlardan
teslim alıp inkişaf ettirmeye başladıkları tarihtir." (sayfa 15, 16)
"Şöyle bir söz vardır: İnsanlara temel bilgiler, Peygamberler ta
rafından getirilmiştir. Sadece manevi bilgiler değil, dinin, inancın, yapıla
cak ibadetlerin, şekillerin peygamberler vasıtasıyla geldiğini biliyoruz.
Ama maddi ve müsbet ilimlerin de peygamberler vasıtasıyla geldiğini he
pimiz bilmeyebiliriz. Mesela: Gemicilik sanayisine ait temel fikirleri Nuh
(A.S) getirmişlerdir. Terziliği İdris (A.S), tıbbı da İsa (A.S), sihirlere ait ilimleri Musa (A.S) getirmişlerdir. Peygamberlerin bunlara benzer temel
fikirleri getirmesiyle bu ilmî inkişaflar yapılmıştır. İçinde bulunduğumuz
ahir zamana ait bütün ilimlerin hepsinin temelini de Kur'an-ı Kerim in
sanlara getirmiştir. Onun için bizim içinde bulunmuş olduğumuz devir,
mutlaka Kur'an-ı Kerim'in göstermiş olduğu yollar içerisinde kalmaya
mahkum bir devirdir.
Bugün biz feza asrında yaşadığımızı söylüyoruz. Halbuki
Kur'an-ı Kerim'de fezaya ait ne kadar ayetler vardır. Adeta bize önü
müzdeki devrin feza devri olacağını söylemektedir. Fakat biz bunun far
kında değiliz. Bütün bu ilimlerin temelleri Kur'an-ı Kerim'de vardır. Fe
zaya gidilmekle Kur'an-ı Kerim arasında ne münasebet vardır, deriz. Bu
rada muhtelif ayetlerin tefsirini yapacak değilim. Yalnız bir noktayı açıklamak istiyorum, o da şu: Daha önce ifade edildiği gibi, muhtelif for
müllerin sahibi Müslümanlardır. O formülleri sıktığımız zaman yere dü
şen esans, üç damladan ibarettir. Bu esansın ne olduğunu da onlar bil
mezler. Yeni mefhumlar bulmak lazım. Bu yeni mefhumların bulunması
için insanların Kur'an-ı Kerim'den ışık almaya ihtiyaçları vardır." (sayfa
29. 30)
"Doğudaki ilim adamının hali bundan tamamen farklıdır. O ilim
sarayının içine iman anahtarıyla giriyor. Kur'an-ı Kerim'den almış oldu
ğu ilhamlarla onun her tarafını aydınlatarak dolaşıyor, öğreniyor, öğreti
yor. Bu itibarla ilim, bu devrin ilme Müslümanlar tarafından getirilmiş
olan ilimdir. Bizim karşımıza geçip de, Batıda şu vardır, bu vardır, diye
kimse konuşmasın. Biz ve batılılar için tek çıkar yol İslamlaşmaktır. Bunu
sadece hamdedeceğimiz imanımdan dolayı söylemiyorum. Müsbet ilimler
307
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
sahasında senelerce çalışmış bir kardeşiniz olarak şunu söyliyeyim ki, bü
tün müsbet ilimler gelmiş tıkanmıştır. Bu tıkanıklıktan dışarıya çıkmamın
yolunu bütün her türlü maddi ve manevi düşünce sistemimle mutlak su
rette inanıyorum ki, ancak Kur'an-ı Kerim'den almış olduğumuz ışıkla
bulabiliriz. Sözlerimi şu ayeti kerimenin duasıyla bitiriyorum: (Metinde
önce ayetin Arapçası yazılmış, sonra açıklaması yapılmıştır) Rabbim, benim
ilim ve anlayışımı artır ve beni salihler zümresine ilhak et." (sayfa 32)
b) "Basında Prof. Dr. Necmettin Erbakan" dan: (Erbakan'ın gazete
cilere söyledikleri)
"Türkiye'de Anayasa tam bir din ve vicdan hürriyeti tanımıştır.
Ancak, bu hürriyet 163. madde ile kısıtlanmıştır. Bizim Türkiye'de bir
vaiz çıkıp "Faiz haramdır" diye vaaz verir ve tevkif edilir. Bu gibi sözler
yüzünden 10 binden fazla din adamı mahkemelerde, hapishanelerde sü
rünmektedir. Bizdeki din hürriyeti hiçbir batılı ülke ile mukayese edile
mez. Ancak Rusya ile mukayese edilebilir. Risale-i Nur okudu diye adamı
tevkif et. Olur mu böyle şey? Ne diye Cuma günleri tatil yapamıyoruz da
Pazar tercih ediliyor? Pazar günü Hıristiyanlar kiliseye giderler. Cuma
günü tatil yapılsa da Müslümanlar rahatça camiye gitseler olmaz mı? Ne
mecburiyeti var bu milletin bu zulmü çekmeye? (...) Bu 163. madde kaldı
rılarak, din hürriyeti Müslümanlara mutlak verilmelidir. (...) Bütün batılı
ülkelerde din siyasete hakimdir. Hatta İsrail'de din devletin de üstünde
dir. Dinle devlet ayrı şeydir, birleşmez; boş laftır, uydurmadır. Gerçek
değildir. Dinle devlet aynıdır. Beraber yürür. Ayrılmalarına imkan yok
tur." (sayfa 10, 11)
"Hilafetin gelmesinin bir çok büyük faydaları olabilir. Siyasi
faydaları da. Ben illa gelsin iddiasında değilim. Ama millet isterse her şey
olur... Atatürk'ün halifeye yazdığı mektup onun halifeye nasıl hürmet
beslediğini ortaya koymaktadır. Hem Atatürk din aleyhtarı değildir ki,
Kur'an-ı Kerim'in okunmasını da severdi." (sayfa 11)
"Bu halkın dinî duygusu, örfü, adeti, geleneği, uzun ve parlak
bir tarihi vardır. İslam olarak en parlak devirlerini yaşamıştır. Ona bütün
bunların değeri yokmuş gibi davrandınız mı, getirdiğiniz yenilik ne olursa
olsun, tepkiyi de beraber yaratırsınız... Niçin Batı? Doğu'nun, Müslü
manlığın hiçbir varlığı yok mu?" (sayfa 23)
"Allah'ın lutfu keremi ile bu işte muzaffer olacağız? Doğru yol
da, iman yolundayız. Hakikatin sesi gürdür. Bizi duyuyorlar ve şükürler
olsun Cenab-ı Hakk'a ki itimatlarını esirgemiyorlar." (sayfa 30)
"Din dersleri ihtiyari olmamalıdır. Gençlerin bu mevzuda bilgi
siz yetiştirilmesi hüzün vericidir, çok acıdır. Okutulmakta olan din dersle308
BELGELER
ri de heyecansız ve inançsız okutulmaktadır. Bazı hocalar Peygamberimiz
Efendimizden hiirmetsiz bir eda ile bahsetmektedirler... Gençlere manevi
yapımızın sütunları öğretilmemektedir. Dinin ilahi bir hakikat olduğu
anlatılmamaktadır."(sayfa 29)
"Tasavvufta "fenafillah" (sevdiğinde kendini unutmak ve ken
dinden geçmektir). "Bakabillah" ise (hem sevdiğini hem de kendisini ken
di mertebeleri içinde düşünmektir.) Benim aşk anlayışım bu iki tarif için
de mündemiçtir." (sayfa 40)
"Cemiyetimizin bugünkü yapısı, tabii olmayan (baş)lı, 1000 se
nelik tarihten gelme bir gövdedir. Bu 1000 senelik gövdenin üstünde, ya
kın vakte kadar, yani 40-50 senelik maarif tatbikatımızın neticesi olarak
tabii olmayan bir (baş) vardır." (sayfa 43)
c) "Meclis'te Ortak Pazar"dan;
"Biz, milletimizin gençliği olarak bir devri kapatıp bir devri açan Büyük Sultan Fatih Mehmet Han Hazretlerinin "Bu beldeden bir ka
rış toprağı gayrimüslimlere satana Allah'ın, Peygamberimiz (a.s.v) ve be
nim lanetim olsun" vasiyetine bağlı bir nesil olarak. Sultan Abdülhamit
Cennetmekan'ın "Şehit kanıyla alınan vatan toprağı, parayla satılmaz"
düsturuna bağlı vatan evlatları olarak, ticaret kisvesi altında aziz vatanı
mızın yabancıların istismarına terkedilmesine asla müsaade etmeyeceğiz."
(sayfa 8)
"Ortak Pazar, II. Dünya Harbi'nden sonra yıkılan Avrupa'nın
yeniden dünya hakimiyeti kurma projesidir. İş-Aksiyon halkının ekseriye
ti katolik olan 6 Avrupa memleketi arasında kurulmuştur. Münih'li bir
profesörün, memleketimizin tanınmış bir profesörüne Münih'te ifade etti
ği gibi, Müşterek Pazar, Roma Antlaşmasından önce Roma Katolik Kong
resi'nde karara bağlanmıştır. Bu kongrede, zamanın üç katolik Başbakanı
De Gasperi, Schuman ve Aderauer bulunuyorlardı. O kongrede, katolik
devletlerin bir birlik kurması fikri işlenmiş. Bugün Almanya'da Doğu
Almanya'dan vaki göçlerle ekseriyeti almaya başlamışlardır. Son günlerde
İngiltere ve İskandinav memleketlerinin de Ortak Pazar'a alınması hadi
sesi, hakikatte muayyen formüllerle Protestanlarla Katolikler arasında bir
işbirliği yapılma hadisesidir... Batı memleketlerinde istismarcı sömürgeci
lik bunların Yahudi, Hıristiyan, Grek medeniyetine mensup olmalarından
ileri gelmektedir." (sayfa 16)
"Bugünkü İsrail'in Büyük Millet Meclisi'nin içinde Teodor
Herzl heykeli bulunmaktadır. Yüz sene önce Viyana'da yaşayan ve İsrail
projesinin temelini atan bu Siyonist, devrinde, İsrail'in ilk alması
icapettiği toprakların haritasını çizmiş ve bu haritada Türkiye toprakları-
309
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
nın büyük kısmı İsrail'in bir vilayeti olarak gösterilmiştir. İsrail projesi
aslında budur. İncil'de de Kayseri'ye kadar uzanan Asurilerin ülkesinin
İsrail'e ait olduğu zikredilmektedir." (sayfa 17)
"Görülüyor ki, Konsey, büyük devletlerin hakimiyeti altındadır.
Bugün için 200 milyonluk, yarın protestanlar da girerse 400 milyonluk bir
Hıristiyan kütlenin içerisinde 35 milyonluk Türkiye, Konsey'de bir üye
likte bulunacak ve sadece büyüklerin emirlerine ittila kesbedecek... Türk
milletinin, hakiki manası bir kültürel ve inanç sistemi içerisinde erimek
olan Müşterek Pazar'a girmesi mümkün değildir. Türkiye'nin tarihi, sos
yal, kültürel yapısı ve inanç sistemi buna manidir. Bu Müslüman milletin,
bir Hıristiyan topluluğu içerisinde erimesine imkan verilemez."(sayfa 20,
21)
"Müşterek Pazar'a girilmesini militan bir şekilde müdafaa edenler, dikkat edilirse laikliği dinsizlik veya dine karşı lakaydî şeklinde
tefsir edenler ve batılılaşmayı, Batı'nın maddi medeniyet ve tekniğinin çok
ilerisinde, Batı Hıristiyan dünyasının inanç ve kültürel sistemini benim
semek şeklinde anlayanlar, İslamiyeti gelişmemizin engeli telakki eden ve
fakat bu fikir ve kanaatlerini açıkça ifadeden çekinen kozmopolit zümre
ler, Türkiye'nin bir an evvel Müşterek Pazar'a girmesini, bu gayelerinin
gerçekleşmesi yönünden hararetle savunmaktadırlar." (sayfa 21)
"Ortak Pazar, bir "Katolik Birliği"dir. Hedefi üye melleketleri
tek bir devlet halinde birleştirmek ve kendine mahsus ideolojik maksatla
ra sahip bir konseyde toplayarak, her bir üye memleketin hükümranlık
hakkını elinden almak gayesini gütmektedir. büyük çoğunluğunu Hıristi
yanların teşkil edeceği ve daha dün Kıbrıs konusu münasebetiyle içlerin
deki Haçlı zihniyetini yeniden ortaya koymuş bulunan bir topluluğa
Müslüman Türkiye'yi bir vilayet gibi bağlamak, Türkiye'yi, onun büyük
tarihini, onun insanlık için çok mühim olan hüviyetini yok etmek demek
tir... bat ile her türlü ticari münasebet kurulabilir. Fakat bu asil millet Hı
ristiyan potasında eritilemez, bir Hıristiyan topluluğu tarafından hüküm
ranlık hakları elinden alınamaz." (sayfa 52)
"Türkiye'nin maddi ve manevi menfaatleri aramızda kültürel
tarihi bağlar bulunan ve iktisadi denge olan İslam memleketleri ile Müşte
rek Pazar kurulmasıdır."(sayfa 53)
"Muhterem kardeşlerim, Ortak Pazar, bilesiniz ki aslında, özün
de, iç planında bir "Siyonist Oyunu"dur. Meselenin kökü bugün
Siyonistlerin elinde bulunan Tevrat'a kadar gidip dayanmaktadır. Kendi
lerine Musevi dedikleri halde, bugünkü Musevilerin dünyayı kendi hege
monyasına almak isteyen, planlı olarak çalışan siyonist kısmı, tepedeki idarecilerin elinde tuttukları Tevrat, Musa Aleyhisselam'a gelen Tevret
değildir ve bunların da Musa Aleyhisselam ile bir alakaları yoktur. Musa
310
BELGELER
Aleyhisselam'a gelen 'Hak Tevrat'ta Cenab-ı Hakk; "Ey Beniisrail, sizden
sonra Ahir Zaman Peygamberi gelecek, ona tabi olacaksınız, onun yolu
kıyamete kadar devam edecek" diyordu. Fakat bugünkü Siyonistlerin ec
dadı olan ve Musa Aleyhisselam'la harbetmiş olan o zamanki Beniisrail,
bu ayetleri kendi elleriyle değiştirdiler ve bunun yerine; "Nasıl olsa dün
yada Yahudiler, Siyonistler hakim olacaklar ve kıyamete kadar bu böyle
gidecek" diye yazdılar. Bugün her siyonistin kalbinde Tevrat'a olan bağ
lılığından dolayı bir dünya hakimiyeti kurmak planı yatmaktadır. Ortak
Pazar da bunun bir tatbikatı olarak ortaya atılmıştır. Ortak Pazar, zahiri
görünüşü itibarıyla 6 katolik memleketin birleşmesinden ibaret bir toplu
luk olarak başlamış zannedilir. Halbuki aslında Ortak Pazar, Siyonistlere
gidip dayanan bir teşkilattır."(sayfa 63, 64)
"Bilahare, 6 katolik memlekete bu fikri getirip kabul ettirdiler.
"Siz aranızda birbirinizle niçin harbediyorsunuz?.." dediler Alman ve
Fransız'a...Bu nasıl olacak? Bunun için Papa'ya geldiler. Bugünkü Pa
pa'nın istişare meclisinin ekserisinin Yahudi olduğu bilinmektedir. Bunlar
vasıtasıyla gizli fikri Papa'ya açtılar. "Aralarında gümrükleri kaldırmak
suretiyle yavaş yavaş tek devlet olmaya gitsinler" dediler. Papa bu fikri
kabul etti. 1954'te yapılan büyük katolik kongresinde 3 Avrupa memleke
tini temsil eden Almanya başvekili katolik Adenauer, Fransa Başvekili
katolik Schuman, İtalya Başvekili katolik De Gasperi, bir "Katolik Birli
ği" kurmak fikri kendilerini okşadığı için, "Katolik Kongresi'nde Ortak
Pazar kurma kararı aldılar."(sayfa 64)
"Siyonist planları mucibince kurulmuş İsrail'in Meclisinin bura
sında, bu şeref levhasında ise bir kafanın resmi, bir heykel ve onun yanın
da iki tek kelime var. Bu, Theodor Hezl denilen, Viyana'da yaşamış bir
hahamın heykeli, yanındaki kelimeler de Theodor Hezl'dir. Onun için bu
gün Meclisinin şeref levhasıyla dahi İsrail'in alnına yapıştırmıştır ki,"Ben
Theodor Henzl'in kurduğu planın adamıyom. Bundan sonra da gerisini
getireceğim" demektedir... Planın içerisinde bilhassa üç madde her Türk
vatandaşının bilmesi icap eden husustur. Bu maddelerden bir tanesi diyor
ki; "Tevrat, bize dünyaya hakim olmayı emrediyor, Asırlardan beri bunu
gerçekleştiremedik. Bu planın gerçekleşmesi için size üç maddelik bir tat
bikat planı veriyorum" diyor, birinci madde; "İslam memleketlerinin or
tasında bir İsrail devleti kuracaksınız" diyor. İkinci maddesinde; "Bu
devletin hudutlarını verdiğim haritadaki topraklara kadar genişleteceksi
niz"... İsrail Büyük Millet Meclisi'nde resmi ve ismi bulunan bu haham,
kitabın içerisine haritayı da koymuştur. Bu haritanın içerisinde aziz vata
nımız bir İslail vilayeti olarak gösterilmektedir. "İsrail Projesi" aslında
budur. Kökü Tevrat'a bağlıdır." (sayfa 65)
"Muhterem kardeşlerim, Siyonistler Türkiye'yi Ortak Pazar'a
niçin sokmak istiyorlar? Üç tane sebep var: 1. Türkiye bugün 36 milyon
311
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
nüfusuyla yeryüzünde takriben 1 milyara yaklaşan İslam aleminin başı
dır. Siyonistler İslam aleminin başı olan Türkiye'yi alıp, şimdilik 200 mil
yonluk "Katolik Birliği'nin, bilahare de buna ilave edilecek 200 milyon
luk protestanlarla beraber 400 milyonluk bir Hıristiyan Birliği'nin potası
içinde eritmek istiyorlar." (sayfa 68)
3- MNP'NİN ÜÇ KİTAPTA YAZILI OLANLARLA BELİRLE
NEN GÖRÜŞÜ VE TUTUMU:
648 sayılı kanun 111. maddesinin 2 sayılı bendinde yazılı belgeler
niteliğini taşıdığı yukarıda (Bölüm VI / 1) ortaya konulan "İslam ve İlim",
"Basında Prof. Dr. Necmettin Erbakan" ve "Mecliste Ortak Pazar" adlı
üç kitapçıktan aktarılmış örnekler, MNP'nin kuruluş ereğinin, çalışma ve ya
yılma düzeninin ve faaliyetleri yönünün saptanması bakımından değerlendiril
dikte, görülecek olan şudur:
Din bir vicdan, inanç ve kanaat konusu, Tanrı ile insan arasında ma
nevi bir ilişki olmaktan çıkarılarak. Anayasa ile çizilmiş sınırlarından taşırılmakta; siyaset, idare, iktisat, öğretim, bilim, teknoloji alanlarında, toplumsal
ve özel ilişkilerde sözün kısası bütün dünya işlerinde uyulacak tek kaynak,
dayanak ve düzen olarak gösterilmek istenmektedir. Parti, halkla olan temasla
rında, karşısındakileri yalnızca bir dinin müntesipleri gibi görme ve ele alma
ve din fikrini hayatın tek hakimi kılma eğiliminde ve telkinlerinde başarı ka
zanabilmek, kendisine olabildiğince çok yandaş, başka deyimle oy toplaya
bilmek için de dini ve din duygularını sömürme ve kötüye kullanma yolunda
dır. Hitaplar hep "Müslüman kardeşlerimiz", "Siz Müslümanlar" veya buna
benzer biçimdedir. Hangi konuda konuşulursa konuşulsun, mutlaka söz din
alanına aktarılmaktadır. "Cennetmekan". "Aleyhisselatı vesselam". "Allah'ın
lutfu keremi ile" gibi deyimlerin veya Kur'an ayetlerinin kullanılabilmesi için
vesileler oluşturulmaktadır. Özellikle aşağıdaki örnekler. MNP'nin güttüğü
amaçları ve bu amaçların yukarıda açıklanan niteliğini ortaya koyma bakımın
dan tartışmayı ve yorumu gerektirmeyecek açıklık ve kesinliktedir:
-"Müslümanlık dışında başka hakikat kaynağı yoktur."
-"İnsanların ilimleri birdenbire Asr-ı saadet'le artmaya başlamıştır."
-"Maddi ve müspet ilimler de peygamberler vasıtasıyla gelmiştir."
-"Kur'an-ı Kerim'de adeta önümüzdeki devrin feza devri olacağını söyle
yen, fezaya ilişkin bir çok ayet vardır."
-"İlimlerin temelleri Kur'an-ı Kerim'dedir."
312
BELGELER
-"Doğudaki ilim adamı ilim sarayının içine iman anahtarıyla giriyor.
Kur'an-ı Kerim'den aldığı ilhamlarla öğreniyor, öğretiyor."
-"Biz ve Batılılar için tek yol İslamlaşmaktır."
-"Risale-i Nur okudu diye adamı tevkif et. Olur mu böyle şey?"
-"Ne diye Cuma günleri tatil yapmıyoruz da Pazar tercih ediliyor? Pazar
günü Hıristiyanlar kiliseye gider. Cuma günü tatil yapılsa da Müslüman
lar rahatça camie gitseler olmaz mı? Ne mecburiyeti var bu milletin bu
zulmü çekmeye?"
-"Türk Ceza Kanunu'nun 163. maddesi kaldırılarak, din hürriyeti Müs
lümanlara mutlak verilmelidir." (Türk Ceza Kanunu'nun değişik 163.üncü
maddesi, laikliğe aykırı olarak devletin içtimai, iktisadi veya siyasi veya hu
kuki temel nizamlarını kısmen de olsa dinî esas ve inançlara uydurmak ama
cıyla cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare etmeyi, böyle cemiyetlere
girmeyi, girmek için başkalarına yol göstermeyi, dağılmaları emredilmiş olan
yukarıda yazılı cemiyetleri sahte nam altında veya muvazaa şeklinde olsa dahi
yeniden tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare etmeyi; laikliğe aykırı olarak
devletin içtimai veya iktisadi veya siyasi veya hukuki temel nizamlarını, kıs
men de olsa dinî esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi menfaat ve
ya şahsi nüfuz temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dinî hissiyatı veya
dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propa
ganda yapmayı, telkinde bulunmayı, bu eylemleri yayın vasıtasıyla işlemeyi
suç saymakta ve ceza tehdidi altına koymaktadır.)
"Bütün Batılı ülkelerde din siyasete hakimdir. Hatta İsrail'de
din devletin üstündedir. Dinle devletin ayrı şeyler olduğu lakırdısı uy
durmadır. Dinle devlet aynıdır. Beraber yürür. Ayrılmalarına imkan yok
tur."
"Hilafetin gelmesinin birçok büyük faydaları olabilir. Siyasi fay
daları da Millet isterse her şey olur. Atatürk'ün halifeye yazdığı mektup
onun halifeye nasıl hürmet beslediğini ortaya koymaktadır."
"Din dersleri ihtiyari olmamalıdır."
Sözü geçen kitaplarda beliren görüşe göre: Ortak Pazar sorunu
dahi bir Katoliklik, Protestanlık, Yahudilik ve Müslümanlık sorunudur;
kaynağını Tevrat'tan almaktadır.
Yukarıya alınan örneklerin ve bu arada özellikle Türk Ceza Kanu
nu'nun "Laikliğe aykırı olarak devletin içtimai veya iktisadi veya siyasi veya
hukuki temel nizamlarını kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak a-
313
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
macıyla dernek kurulmasını veya bu yolda propagandada ve telkinde bulun
masını" yasaklayan 163. üncü maddesinin kaldırılmasını, din derslerinin mec
buri olmasını istemenin, hilafetin gelmesinde büyük faydalar görmenin ve
millet isterse bunun olabileceğini belirtmenin, din ile devletin aynı olduğunu,
beraber yürüdüğünü ileri sürmenin, her alanda İslamlaşma zorunluluğundan
söz etmenin ve Cuma tatili üzerinde direnerek durmanın ve bütün bu görüşle
rin MNP'nce benimsenip 648 sayılı yasanın 111.nci maddesinin 2 sayılı ben
dinde yazılı belgeler yoluyla açıklamasının anlamı kesinlik ve açıklıkla orta
dadır. Parti, kuruluş ereği, çalışma düzeni, faaliyet ve bu arada propaganda ve
telkin yönü bakımlarından Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırı bir tutum
ve durumun içindedir. Bu aykırılık başlıca, bir yandan Anayasa'nın başlangıç
kısmındaki "Milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir
üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen Türk milli
yetçiliği" ilkesi ile; vicdan ve din hürriyetine ilişkin 19.uncu maddesi ile ve özellikle bu maddenin din eğitim ve öğrenimini kişilerin kendi isteğine ve kü
çüklerin de iktisadi, siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa din ku
rallarına dayandırma veya siyasi veya şahsi çıkar veya nüfuz sağlama amacıyla
her ne surette olursa olsun dini veya din duygularını, yahut dince kutsal sayı
lan şeyleri istismar etmeyi veya kötüye kullanmayı yasaklayan 5.inci fıkraları
hükümleriyle; siyasi partilerin tüzük, program ve faaliyetlerinin demokratik ve
laik Cumhuriyet ilkelerine uyması zorunluluğunu getiren 57.inci maddesinin
l.inci fıkrası kuralı ile; öte yandan 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun (...)
maddeleriyle doğrudan doğruya çelişkiye ve çatışmaya düşmek biçminde ken
disini göstermektedir:
(...)
VII. SONUÇ:
(...) MNP'nin Anayasa'ya aykırı duruma düştüğüne ve bu ne
denle temelli kapatılmasına (...) oybirliğiyle 20 / 5 / 1971 gününde ka
rar verildi.4
4
Bkz: Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, 1972, 9. sayı. sf. 6-14
314
KAY NAKÇA
Akaş, C- Okyay, S: "Gorbaçov'un Rusyası", YKY, Şubat 1995.
Altaş, Hanefi: "Dünden Bugüne Atatürk ve Cumhuriyet Karşıtlığına
Dayalı Sağ Cepheleşme", Yeni Hayat dergisi, Sayı 39, Ocak
1998.
Altındal, Aytunç: "Haşhaş ve Emperyalizm", Havass y. 1.basım,
Temmuz 1979.
Altındal, Aytunç: "Laiklik", Anahtar y. 2 basım. 1994.
Altındal, Aytunç: "Üç İsa: Paganlık, Musevilik, Hıristiyanlık, Laiklik",
çev: Sibel Özbudun, Anahtar y. 1. Basım, İst. 1993.
Avcıoğlu, Doğan: "Milli Kurtuluş Tarihi" 4 c.Tekin y. İst. 1994.
Avcıoğlu, Doğan: "Türkiye'nin Düzeni", 2 c, Tekin y. İst. 1995.
Aydemir, Şevket Süreyya: "İkinci Adam", 3 c. Remzi k. İst. 1966.
Aydemir, Şevket Süreyya: "Suyu Arayan Adam", Remzi k. 7. Basım.
İst. 1979.
Barnett, Anthony: "Sovyetler'de Özgürlük", çev: Dilek Hattatoğlu Erol Özbek. İletişim y. 1. basım. İst 1988.
Beşikçi, İsmail: "Ortadoğu'da Devlet Terörü, Yurt y, İst. 1990.
Bozdağ, İsmet: "Değişim Şafağı", Emre y. İst. 1993.
Bullitt, William C: "Asıl Büyük Dünya", çev: Halit Çakır. Nebioğlu y.
İst. 1947.
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Carr, Edward Hallett: "Milliyetçilik Ve Sonrası", çev: Osman
Akınhay, İletişim y. 2. Basım. İst. 1993
Cliff, Tony: "Rusya'da Devlet Kapitalizmi", çev: Ali Saffet-Tarık Ka
ya. Metis y. 1. basım. İst. 1990.
Conquest, Robert: "Aklıselim Karşısında Rusya", Çev: belirtilmemiş.
Nebioğlu y. İst. 1960.
Çiçek, Hikmet: "İrticaya Karşı Genelkurmay Belgeleri", Kaynak y.
Kasım 1997.
Çizgen, Nevval (Sevindi): "İki Ülke İki Devrim Türkiye ve İran", Say
y. 1. Basım, İst. Kasım 1994.
Çulcu, Murat: "Marjinal Tarih Tezleri", Erciyaş y. 1. Basım. İst. 1995.
Erbakan, Necmettin: "Körfez Krizi, Emperyalizm ve Petrol", Rehber
y. Ankara, Mart 1991.
Ergun, Doğan: "Türk Bireyi Kuramına Giriş: Türk Kültürünün Ola
nakları", Gerçek y. 1. Basım. Ocak 1991
Garaudy, Roger: "Sosyalizm ve İslam", çev: N. Şahsuvar. Genç Sanat
y. 1. basım. İst. 1984.
Gökdemir, Orhan: "Devletin Din Operasyonu: Öteki İslam", Sorun y.
2. Basım. İst. 1998.
Gültekin, Mehmet Bedri: "Kürt Sorunu", Kaynak y. Temmuz 1993.
Gültekin, Mehmet Bedri: "Laikliğin Neresindeyiz", Kaynak y. 2. Ba
sım. İst. 1995.
Gürtaş, Ahmet: "Atatürk ve Din Eğitimi", DİB y. 3. Basım. Ank.
1982.
Güvenç, Bozkurt: "Türk-İslam Sentezi", Gençay Şayian, İlhan Tekeli,
Şerafettin Turan ile birlikte, Sarmal y. 2. basım, Eylül 1994.
Güvenç, Nazım: "Kıbrıs Sorunu, Yunanistan ve Türkiye", Çağdaş Po
litika y. 1. Basım. Aralık 1983.
Güvenç, Nazım: "Küreselleşme ve Türkiye", BDS y. 1. Basım. İst.
1998.
316
KAYNAKÇA
Işıklı, Alpaslan: "Cumhuriyetin Sosyal Politikası Üzerine", Aydınlan
ma 1923 dergisi, Yıl:3, Sayı: 22
Karabagi, Abbas: "Generalin İtirafları: Şairin Son Genelkurmay Baş
kanı Abbas Karabagi'nin Anıları", Kıyam y. Çev: Sabah Ka
ra. Tarihsiz.
Kaynak. Mahir: "Olaylar ve Çözümlemeler", Çukurova y. 1. Basım,
Haziran 1995.
Kışlalı. Ahmet Taner: "Almanya'nın Çirkin Yüzü" Cumhuriyet ga
zetesi, 9.12.1998.
Komintern Belgelerinde Türkiye-1, Kurtuluş Savaşı ve Lozan, Kaynak
y. 2. Basım. İst. 1993.
Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Haz: Ali Özek, Hayreddin Ka
raman, Ali Turgut, Mustafa Çağırıcı, İbrahim Kafi Dönmez,
Sadreddin Gümüş. Suudi Arabistan Krallığı, Medine-i Mü
nevvere, 1407-1987.
Kutay, Cemal: "İstiklal Savaşının Maneviyat Ordusu", cilt 1, İst. 1977.
Kutay, Cemal: "Türkçe İbadet-2", Aksoy y. Haziran 1998.
Landau, Jacob M: "Tekinalp: Bir Türk Yurtseveri (1883-1961)", çev:
B. Parmaksızoğlu, İ. Pınar, O. Engin, N. Medina, İletişim y.
1. basım. İst. 1996
Leca, Jean: "Uluslar ve Milliyetçilikler", çev: Siren İdemen, Metis y.
1. Basım. İst. 1988.
Lenin,V.I: "Din Üstüne", çev: Ferhat Gelendeş. Başak y. 2. Basım. İst.
1989.
Lenin,V.I: "Proletarya Kültürü", çev: Nadiye R. Çobanoğlu, Yar y. 3.
Basım, İst. 1988.
Livaneli, Zülfü: "Orta Zekalılar Cenneti", Telos y. 4. basım. İst. 1993.
Milner, Robin - Gulland, Dejevski, Nikolay: "Rusya ve Sovyetler Bir
liği Tarihi", çev: Metin Çulhaoğlu, İletişim y. 1. basım. İst.
1993.
317
UNITED STATES OF İRTİCA: 1945-1999
Mirzabeyoğlu, Salih: "Başyücelik Devleti", İBDA y. Şubat 1995.
Mirzabeyoğlu, Salih: "Dil ve Anlayış", İBDA y. İst. 1986.
Mirzabeyoğlu, Salih: "Tilki Günlüğü", İBDA y. Ekim 1991.
Mumcu, Uğur: "Kürt Dosyası", Tekin y. 12. basım. İst. 1995.
Nesin, Aziz: "Nutuk Makinesi", Adam y. Şubat 1992
Nesin, Aziz: "Sora Sora Cennet Bulunur", Adam y. 1991.
Oğuz, Burhan: "Yüzyıllar Boyunca Alman Gerçeği ve Türkler", İst.
1983.
Özakıncı, Cengiz: "İletişim Çağında Aydın Kirlenmesi: Nomos ve Ay
dın", Bellek y. İst 1995.
Özal, Turgut: "Turkey in Europe and Europe in Turkey", K. Rustem &
Brother y. Revised English edition, U.K, 1991.
Parla, Taha: "Türkiye'nin Siyasal Rejimi: 1980-1989", İletişim y. 3.
basım. İst. 1995.
Platon: "Devlet", çev: S. Eyüboğlu, M.A. Cimcoz, Remzi y. 8. basım.
İst.
Poyraz, Ergün: "MNP'den FP'ye İhanetin Belgeleri", MK y. Ank.
1998.
Refah Partisi Kapatma Davası, İddianame, Esas Hakkında Görüş, Sa
vunma, Gerekçeli Karar. Kaynak y. 1. Basım. Mart 1998
Salameh, Hassan: "Politik İktidar ve Suudi Devleti" çev: Sinan ŞenerNazlı Ökten, Birikim dergisi, Mart 1991.
SBKP-ML Enstitüsü, "Lenincilik ve Ulusal Sorun", çev: Ahmet Se
ven, Konuk y. 1. Basım. Kasım 1979.
Schlesinger, Philip: "Medya, Devlet, Ulus: Siyasal Şiddet ve Kollektif
Kimlik", çev: Mehmet Küçük, Ayrıntı y. 1. Basım. İst. 1994.
Schnapper, Dominique: "Yurttaşlar Cemaati: Modern Ulus Fikrine
Dair", çev: Özlem Okur, Kesit y. İst. 1995.
318
KAYNAKÇA
Shirer, William L: "Nazi İmparatorluğu", çev: Rasih Güran, İnkılap k.
1st. 1992.
Şevardnadze, Eduard: "Gelecek Özgürlüktür", çev: Ayşe Karasu. Afa
y. Ekim 1992,
Tan, M. Şahap: "Bugün'ün Dervişi (Mehmet Şevket Eygi) Kimdir?",
Garanti m. İst. 1970.
Tanyol, Cahit: "Laiklik ve İrtica", Altın k. 2. Basım. Mart 1994.
Tekeli, İlhan - İlkin, Selim: "Türkiye ve Avrupa Topluluğu" Ümit y.
Ank. 1993.
Tevetoğlu, Fethi: "Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar", TTK y.
Ank. 1988
Trotskiy, Lev: "Rusya'da Sürekli Devrim; Sonuçlar ve Olasılıklar",
çev: Orhan Koçak, Kardelen y. 1. basım. İst. 1990.
Tunaya, Tarık Zafer: "Türkiye'de Siyasal Partiler" İletişim y. İst.
1998.
Turgut, Mehmet: "Döne Döne Düşünmek", Boğaziçi y. İst 1993.
Üçok, Bahriye: "Atatürk'ün İzinde Bir Arpa Boyu", Cem y. 2. Basım.
Ekim 1993.
Yakovlev, Aleksandr: "Sovyetler Birliği'nde Ne Yapmak İstiyoruz?",
çev: Çiğdem Kömürcüoğlu, Afa y. İst. 1991.
Yavuz, Turan: "ABD'nin Kürt Kartı", Milliyet y. 1. basım. İst. 1993.
319